HULÂSATÜ’l-BEYÂN

(خلاصة البيان)

Mehmed Vehbi Efendi’nin (ö. 1949) Türkçe Kur’an tefsiri.

Bir mukaddime ihtiva etmeyen eserin telifi sırasında nasıl bir metot takip edildiğini bizzat müellifinden öğrenme imkânı bulunmamaktadır. Öteden beri Türkçe bir tefsir yazma arzusu taşıdığını ifade eden müfessir (XV, 656), üyesi bulunduğu Meclis-i Meb‘ûsan’ın 1911’de feshi üzerine memleketi Konya’ya dönerek tefsirini yazmaya başlamış ve dört yıl süren bir çalışma sonunda 1915’te eserini on beş cilt olarak tamamlamıştır. Ancak ülkenin içinde bulunduğu malî sıkıntılar yüzünden eserin basımı birkaç yıl gecikmiştir. Hatta bizzat müfessirin bildirdiğine göre bu zor şartlarda VII. cilde kadar basılan eserin satışından elde edilen gelirin kâfi gelmemesinden dolayı basım işine bir müddet ara verilmiş, daha sonraki ciltlerin basımı Konya tüccarlarından bazı kimselerin yardımıyla gerçekleşebilmiştir (XV, 658).

Eserin telifi sırasında Taberî’nin CâmiǾu’l-beyân, Fahreddin er-Râzî’nin Mefâtîĥu’l-ġayb, Beyzâvî’nin Envârü’t-tenzîl ve esrârü’t-teǿvîl, Nesefî’nin Medârikü’t-tenzîl ve ĥaķāǿiķu’t-teǿvîl, Hâzin’in Lübâbü’t-teǿvîl, Nizâmeddin en-Nîsâbûrî’nin Ġarâǿibü’l-Ķur’ân ve reġāǿibü’l-furķān, Ni‘metullah b. Mahmûd en-Nahcuvânî’nin el-Fütûĥâtü’l-ilâhiyye ve’l-mefâtîĥu’l-ġaybiyye, Ebüssuûd Efendi’nin İrşâdü’l-Ǿaķli’s-selîm ilâ mezâya’l-Kitâbi’l-Kerîm, Sıddîk Hasan Han’ın Fetĥu’l-beyân fî maķāśıdi’l-Ķurǿân adlı tefsirleri kaynak olarak kullanılmıştır. Çok defa “Fahrî Râzî ve Kādî’nin beyanları vechile”, “Tefsîr-i Hâzin’de beyan olunduğuna nazaran”, “Ni‘metullah Efendi’nin beyanına nazaran” gibi ifadelerle sadece müfessirlerin ismi belirtilerek eserlerine atıfta bulunulur ve âyetler bu kaynaklar esas alınarak tefsir edilir. Nitekim müfessir, kaynakların özeti mahiyetindeki eserine Hulâsatü’l-beyân fî tefsîri’l-Kur’ân adını verirken bu hususa işaret etmek istemiştir.

Dirayet metoduyla yazılan eserde âyetler genellikle tek tek ele alınır, önce âyet metni yazılır, arkasından meâli verilir; daha sonra açıklama kısmına geçilir. Burada, anılan kaynaklardan bolca nakiller yapılarak âyette yer alan kelimelerin çeşitli anlamları üzerinde durulur. Mecaz, kinaye, emsal, tekrar gibi edebî sanatlara işaret edilip Kur’ân-ı Kerîm’in fesahat ve belâgat açısından eşsiz bir kitap olduğu vurgulanır. Yer yer kıraat vecihleri gösterilerek bunlara göre anlamda ortaya çıkan farklılıklar belirtilir. Âyette temas edilen akaid, fıkıh, tarih, ahlâk gibi konulara dair çeşitli bilgiler verilir. Bilhassa imanın mahiyeti, amelle olan ilişkisi, büyük günahları işleyenlerin durumu, inanmayanların cehennemdeki konumu gibi itikadî konular geniş biçimde ele alınır. Bu açıklamalarda Ehl-i sünnet’in görüşleri yüceltilirken diğer mezheplerin görüşleri tenkit edilir. Nihayet “hulâsa” diye başlayan kısa bölümde âyetin tefsirine son verilirken âyetler arasındaki tenâsübe de dikkat çekilir.

Hulâsatü’l-beyân’da hadisler ekseriya meâl olarak nakledilir; bu arada genellikle rivayet zinciri terkedilerek hadisler doğrudan Hz. Peygamber’e dayandırılır. Zaman zaman hadisi rivayet eden sahâbînin ismi de zikredilir. Bazan da “Buhârî ve Müslim’in ittifak ettikleri bir hadiste ...” denilerek kaynak gösterilir. Bir kısım âyet ve sûrelerin faziletlerine dair rivayetlerle geçmiş milletler ve âhiretle ilgili konularda İsrâiliyat’tan sayılan haberlere de yer verilir. Öte yandan sahâbe


ve tâbiînden gelen tefsir rivayetlerinin sayısı da az değildir. Eserde gerek nüzûl sebepleriyle gerekse doğrudan anlamla ilgili olarak rivayet edilen hadislerin önemli bir yekün teşkil ettiği görülür. Ancak bu hadisler içinde zayıf hatta uydurma olanları da vardır.

Kur’an’da neshin vâki olduğu görüşünü benimseyen müellif nâsih ve mensuh âyetlere işaret etmiş, ahkâm âyetlerini Hanefî mezhebi esaslarına göre açıklamış, ancak bu arada farklı görüşleri de belirtmiştir. Müfessir, müteşâbih âyetleri anlamak ve onları ilâhî maksadın dışında te’vil edenlerden korumak için lugat, sarf, nahiv, belâgat, fıkıh usulü, akaid gibi ilimleri öğrenmenin gerekli olduğuna da dikkat çekmiştir.

Zaman zaman önemli sayılabilecek açıklamalarda bulunmuşsa da müellif, Kur’ân-ı Kerîm’i tefsir edecek seviyeye ulaşmış bir âlimden beklenen yorumlar yapmaktan kaçınmış, genelde nakillerle yetinmiştir. Bir tefsirde bulunması gereken sağlam dil, akıcı üslûp, kelimelerin ince ve özlü anlamlarının açıklanması, düzgün tercüme, âyetlere mâna yönünden doyurucu tahliller getirilmesi, orijinal sonuçlara ulaşılması gibi özelliklerden pek azını bu tefsirde bulmak mümkündür; mevcut bulunanlar da kaynak olarak kullanılan tefsirlere aittir. Bu kusurlarına rağmen ve ayrıca dili de ağır olduğu halde eser halk tarafından çok sevilmiş ve tutulmuştur. Elmalılı Muhammed Hamdi, “Benim tefsir hocanın tefsirine göre bâkir mazmunlar, ince ilmî ve felsefî neşelerle dolu olduğu halde yine o rağbette... Allah’ın ona bir lutfu bu” derken buna işaret etmek istemiştir (Sofuoğlu, Tefsir Dersleri, s. 57).

Hulâsatü’l-beyân, on beş cilt halindeki ilk yayımının ardından (İstanbul 1339/1341r.-1341/1343r.) çeşitli fihristlerden oluşan bir cilt ilâvesiyle yıllar sonra İstanbul’da birkaç defa basılmıştır (1966-1969).

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmed Vehbi, Hulâsatü’l-beyân, İstanbul 1339-41/1341-43 r., I-XV, ayrıca bk. XV, 655-658; Hasan Basri Çantay, Kur’ân-ı Hakîm ve Meâl-i Kerîm, İstanbul 1959, I, 7; Mehmet Sofuoğlu, Tefsir Dersleri, İstanbul 1962, s. 57-58; a.mlf., Tefsire Giriş, İstanbul 1981, s. 370; Bilmen, Tefsir Tarihi, II, 793-794; Muhammed Hamîdullah, Kur’ân-ı Kerîm Tarihi (trc. Salih Tuğ), İstanbul 1993, s. 198, 202; Remzi Ateşyürek, Mehmed Vehbi Efendi’nin Hayatı, Eserleri ve Tefsirdeki Metodu (yüksek lisans tezi, 1994, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), s. 141-143.

İsmet Ersöz