HÜSEYİN RÂCİ EFENDİ

(ö. 1902)

Daha çok Târihçe-i Vak‘a-i Zağra adlı eseriyle tanınan Osmanlı âlimi.

Günümüzde Bulgaristan sınırları içinde kalan Karinâbâd kasabasına bağlı Mollaşeyh köyünde doğdu. Babasının adı Hacı Hasan’dır. Râci Efendi, memleketinde başladığı tahsilini İstanbul’un çeşitli medreselerinde tamamladı. Tasavvuf terbiyesini,


Çırpan’da kütüphanecilik yapan ve daha sonra şehid olan Nakşî şeyhi el-Hâc İsmâil Efendi’den aldı. Birçok mektepte hoca ve müdür olarak görev yaptı. Doksanüç Harbi devam ederken başlayan büyük göç sırasında Eski Zağra’dan ailesiyle birlikte önce Edirne’ye, oradan da İstanbul’a gitti (28 Ağustos 1877). Eski Zağra ve çevresinde olduğu kadar İstanbul’da da sevilip sayılan Râci Efendi bu sırada diğer muhacirler gibi oldukça sıkıntılı günler geçirirken Eski Zağra’da ve göç sırasında başından geçenleri kaleme aldı. Râci Efendi’nin göçten sonra İstanbul’da çok kalmadığı anlaşılmaktadır. 13 Temmuz 1878’de imzalanan Berlin Antlaşması ile, Ruslar ve Bulgarlar’ın büyük zulümler yaparak işgal ettikleri bölgenin Eski Zağra sancağının da bulunduğu güney kısmında Rumeli-i Şarkî Vilâyeti kurulunca 1879 Eylülünden itibaren muhacirler eski topraklarına dönmeye başladılar. Râci Efendi de bu sırada Eski Zağra’ya dönmüş olmalıdır. Nitekim 17 Ekim 1881’de Eski Zağra müftülüğüne tayin edildiği ve ihtiyaç sebebiyle 22 Mart 1883’te müftülükten ayrılıp muallim olarak rüşdiyeye geçtiği bilinmektedir (Aydın, s. 207, 225). Ayrıca Bulgarlar’ın vilâyeti ilhak faaliyetleri, müslüman ahaliye yapılan zulümler ve bunlara karşı alınması gereken tedbirlerle ilgili olarak Bulgaristan Cemâat-i İslâmiyyesi tarafından Bâbıâli’ye sunulan 1302 (1885) tarihli lâyihanın altında “Müftü ve Cemâat-i İslâmiyye Reisi” unvanıyla imzasının bulunması 1885 yılı sonlarında Eski Zağra’da bulunduğunu göstermektedir (Derviş Vahdetî, s. 170). Râci Efendi’nin Ma‘lûmat’ta Yunan harbi dolayısıyla yazdığı tebrik ve tarih manzumesinde de (12 Haziran 1897) “Zağra-i Atîk Cemâat-i İslâmiyyesi Reisi” imzası vardır. Ancak aynı derginin 27 Zilhicce 1317 (27 Nisan 1900) tarihli sayısındaki şiiri “Meclis-i Kebîr-i Maârif âzâsından” unvanıyla yayımlandığından 1897’den sonraki bir tarihte İstanbul’a geldiği anlaşılmaktadır. Eski Zağra Müftüsü olarak tanınan Râci Efendi Meclis-i Kebîr-i Maârif üyeliği görevinde iken vefat etti ve Eyüpsultan Mezarlığı’nda toprağa verildi.

Eserleri. Manzum ve mensur bazı eserleri bulunan Râci Efendi’nin yayımlanan kitapları şunlardır: 1. Telhîsü’l-inşâ (İstanbul 1313). Sağlığında yayımlanan tek eseri olan bu kitabı müellif, Zağra’da rüşdiye mektebinde muallim-i evvel olarak çalıştığı sırada kaleme almıştır. Güzel okuma ve doğru yazmayı öğretmek amacıyla orta öğrenim seviyesine uygun tarzda hazırlanmış bir ders kitabıdır. 2. Târihçe-i Vak‘a-i Zağra (İstanbul 1326). Müellifi hayatta iken basımı için gerekli izin alındığı halde savaş yüzünden yayımlanamayan eser daha basılmadan okuyanlarca çok beğenilmiş, bazı nüshaları Nâmık Kemal, Recâizâde Ekrem gibi devrin tanınmış edebiyatçılarına da gönderilmiş ve onlar tarafından takdir edilmiştir. Râci Efendi’nin son şeklini 1897’de verdiği, ölümünden sonra oğlu topçu binbaşısı Necmi Râci tarafından yayımlanan eser “Târihçe-i Vak‘a-i Zağra”, “Hercümerc-i Kıt‘a-i Rumeli” ve “Hicretnâme” başlıkları altında üç bölümden meydana gelmektedir. Başında Necmi Râci ve müellifin kısa birer sunuş yazısı bulunan ilk bölüm hâtıra tarzında kaleme alınmış olup Ruslar’ın 21 Haziran 1877 tarihinde Tuna’yı geçerek Osmanlı topraklarına girmesiyle başlamakta; Eski Zağra’ya ulaşan işgal haberleri, buradaki tedirgin bekleyiş, Bulgarlar’ın Rus işgali sırasında yaptıkları zulüm, Süleyman Paşa yönetimindeki Osmanlı ordusunun kasabayı kurtarması anlatılmakta, arkasından başlayan göç ve yaşanan faciaların tasviriyle son bulmaktadır. Bu ilk bölüm yazarın bizzat şahit olduğu veya duyduğu olayların hikâyesidir. Kitapta yer alan birçok trajik olayın anlatılışı esere edebî bir hüviyet kazandırmaktadır. İkinci bölümün ilk kısmında Doksanüç Harbi esnasında Rumeli cephesindeki askerî harekât özetlenmekte, bu sırada yapılan hatalar ve bunların nelere mal olduğu anlatılmaktadır. Eserin nüshalarından biri o sırada Bağdat’ta sürgünde bulunan Doksanüç Harbi kumandanlarından Süleyman Paşa’ya gönderilince paşa eserde yer alan askerî konularla ilgili olarak tenkidî mahiyette bir mektup göndermiştir (bu mektup Râci Efendi’nin oğlu Binbaşı Necmi Bey tarafından ayrıca yayımlanmıştır). M. Ertuğrul Düzdağ, Hüseyin Râci’nin bu bölümün ilk kısmını, Süleyman Paşa’nın bu mektubunda verdiği bilgileri bazı değişikliklerle iktibas suretiyle hazırladığını belirtmektedir. Râci Efendi’nin kaleminden çıkan ikinci kısımda, Ruslar’ın Zağra’yı ve çevresindeki beldeleri ikinci defa işgal ettikleri 1878 yılı Ocak ayı başından itibaren meydana gelen olaylar, müslümanların katledilişi ve ikinci göçün acıklı manzaraları anlatılmakta, bu faciayı gören yabancı gazetecilerin yazılarından da parçalar nakledilmektedir. Eserin üçüncü bölümü 364 beyitlik bir manzumeden oluşmaktadır. “Müfteilün müfteilün fâilün” vezniyle yazılan bu manzumede göç ve göç sırasında yolda çekilen sıkıntılarla İstanbul’a gelen yüz binlerce muhacirin burada karşılaştığı zorluklar dile getirilmektedir. Henüz yayımlanmadan Recâizâde Ekrem’in Ta‘lîm-i Edebiyyât (İstanbul 1299/1882, s. 185-186) ve Mehmed Celâl’in Osmanlı Edebiyatı Numûneleri (İstanbul 1312, s. 64) adlı eserlerine bazı parçalarını aldıkları Târihçe-i Vak‘a-i Zağra, Yahya Kemal’in çocukluğunda Ta‘lîm-i Edebiyyât’ta okuduğu bölümüyle dikkatini çekmiştir. Yayımlandıktan sonra ise şair kitabın başındaki, “Azîz-i kavm idik a‘dâ zelîl kıldı bizi / Esîr-i bend-i belâ vü sefîl kıldı bizi” beytini uzun zaman dilinden düşürmemiştir. Yahya Kemal, “Türkler’in vatan edebiyatında en samimi, yüksek bir şâheseri” olarak nitelediği eseri Falih Rıfkı Atay gibi nesir üstatlarına da tavsiye etmiştir (Dergâh, II/14 [1921], s. 17-20). Arif Nihat Asya bu mısralardan ilham alarak her bendin sonunda ilk mısraın tekrar edildiği bir mersiye yazmıştır (Şiirler, İstanbul 1976, II, 47). Târihçe-i Vak‘a-i Zağra, M. Ertuğrul Düzdağ tarafından sadeleştirilerek “Hercümerc-i Kıt‘a-i Rumeli” bölümündeki Süleyman Paşa’ya ait kısım çıkarılıp geniş açıklamalarla birlikte yayımlanmıştır (İstanbul 1973).


Ma‘lûmat’ın 11 Muharrem 1315 (11 Haziran 1897) ve 27 Zilhicce 1317 (28 Nisan 1900) tarihli sayılarında dört manzumesi yayımlanan Hüseyin Râci Efendi’nin Eser-i Aşk, Bedreka, İlzâm-ı Avâm, İlcâm-ı Hisân adlı manzum eserleriyle bir kısım şiirlerini topladığı divançesinin ne olduğu bilinmemektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hüseyin Râci Efendi, Zağra Müftüsünün Hatıraları: Tarihçe-i Vak’a-i Zağra (haz. M. Ertuğrul Düzdağ), İstanbul 1990; Süleyman Paşa, 1293 Türk-Rus Muharebesi Hakāyıkından Hulâsa-i Vukūât-ı Harbiyye (nşr. Necmi Râci), İstanbul 1324, s. 55; Derviş Vahdetî, Volkan (İstanbul 1908-1909; nşr. M. Ertuğrul Düzdağ), İstanbul 1992, s. 134, 140, 154, 170; Osmanlı Müellifleri, II, 207; Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, Ankara 1992, s. 207, 225; Yahya Kemal, “Balkan’a Seyahat”, Dergâh, II/14, İstanbul 1921, s. 17-20; Ali Canip Yöntem, “Yakın Tarihimizin Tek Bir Faslına Dair Küçük, Fakat Değerli Bir Eser: Tarihçe-i Vak’a-i Zağra”, Yakın Tarihimiz, VI/41, İstanbul 1962, s. 39-41; M. Ertuğrul Düzdağ, “93 Hicreti ve Bulgar Zulmüne Dair Manzum Bir Risâle”, İslâmî Edebiyat, sy. 13, İstanbul 1991, s. 12-16; “Râci Hüseyin Efendi”, TDEA, VII, 265.

Mustafa Uzun