HÜVELBÂKİ

(هو الباقى)

Allah’ın ebedîliğini ifade eden ve Osmanlılar’da mezar baş taşlarına yazılması âdet olan Arapça ibare.

İfadeyi oluşturan kelimelerden birincisi, Kur’ân-ı Kerîm’de bir kısım esmâ-i hüsnânın yer aldığı çeşitli âyetlerde (meselâ bk. el-Haşr 59/22-24; el-İhlâs 112/1) doğrudan Allah Teâlâ hakkında kullanılan hüve (hû “o”) zamiridir. Bazı İslâm âlimleri tarafından ism-i a‘zam ve tasavvuf ehlince zikirlerin doruk noktası, Allah’a yakınlığın en veciz ifadesi kabul edilen bu kelime, Allah’ın bütün vasıflarını ihata eden lafza-i celâl yerine kullanılmaktadır. Bâkī kelimesi ise bekā kökünden türetilmiş bir sıfat olup esmâ-i hüsnâdan biri olarak “varlığının sona ermesi düşünülemeyen, ebediyen var olan” anlamına gelmektedir (Yurdagür, s. 248-249).

Dünya hayatını sona erdiren ölüm hadisesi, yüce yaratıcının ölümsüz âlemine geçişi sağlayan ve ibret alınması gereken bir olaydır. “Hüve’l-bâkī” (ölümsüz ve ebedî olan sadece O’dur) ifadesi, insana bir yandan Allah’ın üstün kudret ve ebedîliğini hatırlatırken öte yandan kulun fâniliğini ve onun ölüm karşısındaki aczini dile getirmekte, dolayısıyla hakiki saadetin ancak Allah’a teslim olmakla gerçekleşebileceğini belirtmektedir. Bu ibare genellikle, kabirlerin baş ucuna dikilen taşlardaki (baş taşı) kitâbelerin en üst kısmına ölümden hiç kimsenin kurtulamayacağını anlatmak amacıyla yazılmış olup aynı zamanda ölüm karşısında geride kalanların acısını hafifletmekte, ayrıca, “O verdi, O aldı”; “O’ndan geldik, O’na döneceğiz” gerçeğini de yaşayanlara hatırlatmaktadır.

Sadece Osmanlılar’da görülen ve özellikle İstanbul’un fethinden sonra yaygınlaşan bu uygulamada hüvelbâki bilhassa celî ta‘lik ve sülüs hatlarıyla, harf inkılâbından sonra da yeni harflerle yazılmış, bu âdet günümüze kadar devam etmiştir. Pek çok ünlü hattatın “Allah”, “Muhammed” ve besmele istifinden sonra en çok bu ibarenin istifiyle meşgul olduğu bilinmektedir. Bu sebeple Türk sanat ve kültürünün bir nevi açık hava müzesi olarak kabul edilen mezarlıklarda birçok “hüvelbâkī” istifi bulunmaktadır. M. Zeki Kuşoğlu bu istifin yaygın ve hat sanatı bakımından değerli örneklerini bir kitapta toplamıştır (bk. bibl.). Mezar taşlarına bunun yanında, “Küllü men aleyhâ fân” (Her canlı fânidir, er-Rahmân 55/26); “Küllü nefsin źâiķatü’l-mevt” (Her canlı ölümü tadacaktır, el-Ankebût 29/57) gibi âyetler de yazılmıştır.

Türk şiirine de girmiş olan hüvelbâki sözünün şairler tarafından değişik anlam çerçeveleri içinde kullanıldığı görülmektedir. Tevhidlerle esmâ-i hüsnâ manzumelerinde rastlanan ibare bu metinlerde daha çok sözlük anlamıyla kullanılır. Usûlî’nin, “Evvel ü âhir hüve’l-hayyü’l-lezîsin lâ-yemût / Zâhir ü bâtın hüve’l-bâkīsin Allāhü’s-samed” beyti buna bir örnek teşkil eder. Nesîmî’nin, “Nesîmî çünkü Hakk’a vâsıl oldu / Hüve’l-bâkī hüve’llāhü’l-bekādır” beyti, ibarenin ölüm dolayısıyla ve


tarih düşürme amacıyla kullanılışına bir örnektir. “Nasîbin baş ucunda bir hüve’l-bâkīli mermermiş / Senin artık mekânın servilik altında bir yermiş” beyti de bu ibarenin, geleneksel mezarlık manzarasının tasviri içinde bir mezar taşı üzerinde yer alışına örnek verilebilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Usûlî, Usûlî Divanı (nşr. Mustafa İsen), Ankara 1990, s. 88; Mehmet Zeki Kuşoğlu, Mezar Taşlarında Hüve’l-Bâkî, İstanbul 1984; Mehmet Yılmaz, Edebiyatımızda İslâmî Kaynaklı Sözler, İstanbul 1992, s. 73; Metin Yurdagür, Âyet ve Hadislerde Esmâ-i Hüsnâ, İstanbul 1996, s. 28, 248-249; Osman Türer, “Esrâr-ı Hû”, İlim ve Sanat, sy. 40, İstanbul 1996, s. 95-97; Bekir Topaloğlu, “Bâkī”, DİA, IV, 537.

M. Zeki Kuşoğlu