İBN CEBİROL

(ابن جبيرول)

Ebû Eyyûb Süleymân b. Yahyâ (ö. 450/1058)

İspanya’da yaşayan yahudi filozof ve şair.

411 (1020-21) yılında İspanya’nın Mâleka (Malaga) şehrinde doğdu. Yahudi literatüründe Şelomoh ben Yehudāh, Batı literatüründe Solomon ben Judah, Salomon Ibn Gabirol olarak tanınmakta, Latince yazılarda Avicebron, Avengebirol, Avengebrol, Avencebrol ve Avicebrol şeklinde geçmektedir. Hayatına dair bilgilerin temel kaynağı kendi şiirleridir; yine hayatıyla ilgili bazı ayrıntılar Ortaçağ müslüman düşünürlerinden Sâid el-Endelüsî ile yahudi filozof Moses İbn Ezra’nın çalışmalarında mevcuttur. Öte yandan Solomon Munk Mélanges de philosophie juive et arabe adlı eserinde, o güne kadar İbn Cebirol’ü müslüman veya hıristiyan gösteren Avrupalı ilim adamlarının yanlışlığını ortaya çıkararak onun hakkında bilinmeyen pek çok konuyu aydınlatmıştır.

İbn Cebirol, Sarakusta’da (Saragossa) iyi bir öğrenim gördü. Önce babasını, ardından annesini kaybetti (1045) ve onlar için çok sayıda mersiye yazdı. Çocukluğunda sık sık hastalanmış, zayıf bünyesinden, kısa boyundan ve çirkinliğinden daima şikâyetçi olmuştur. Kendini fiziksel olarak çirkin bulması onun yazılarını ve hayatını önemli ölçüde etkilemiştir. Hayatının büyük bir kısmının bunalımlarla geçtiği anlaşılmaktadır. İbn Cebirol on altı yaşında manzumeler kaleme aldı, Sarakusta Hükümdarı II. Münzir’in sarayında yüksek dereceli bir görevli olan yahudi Jekuthiel (Yeqūti’el) b. İshak b. Hasan’ın himayesine mazhar oldu. Onu metheden çok sayıda şiir ve üç mersiye yazdığı bilinmektedir. İbn Cebirol on yedi yaşına girdiğinde kendisini himaye eden bu kişinin ölümüyle sosyal durumu sarsıldı, malî durumu da iyice bozuldu.

1045 yılından sonra Sarakusta’yı terkeden İbn Cebirol’ün bu tarihten sonraki hayatı hakkında çok az şey bilinmekte, Gırnata’da (Granada) yaşadığı ve Gırnata sarayında 1027-1056 yıllarında vezir olan Samuel ha-Nagid’in himayesinde bulunduğu sanılmaktadır. Fakat İbn Cebirol’ün adı geçen vezirin şiirlerini tenkit etmesi aralarının açılmasına sebep oldu, 1048 ve 1049 yıllarını Nissim b. Jacob b. Şâhin adındaki bir şahsın himayesinde geçirdi. Belensiye (Valencia) şehrinde ölen İbn Cebirol’ün ölüm tarihiyle ilgili çeşitli rivayetler vardır. Joseph ben Zaddik ve Josef Sambari, yahudi takvimiyle 4830’da (milâdî 1070) öldüğünü naklederler. İbn Ezra onun otuz yaşını biraz geçmiş olarak, Abraham b. David ise elli yaşında öldüğünü söylemektedir. Bu hususta en doğru bilgiyi çağdaşı olan Sâid el-Endelüsî vermektedir. Buna göre İbn Cebirol 450 (1058) tarihinde ölmüştür.

İbn Cebirol, temel felsefî görüşlerini YenbûǾu’l-ĥayât (Mekor Hayyim) adlı eserinde ortaya koymuştur. Onun felsefî görüşleri büyük ölçüde Yeni Eflâtunculuğa dayanır. Genel hatları ile felsefesinin fazla orijinalitesi olmamakla birlikte Yeni Eflâtunculuğu yorumlayışı dikkate alındığında kendine has bir kurgusunun bulunduğu söylenebilir. Diğer Yeni Eflâtuncu yahudi filozoflarından farklı olarak sistemini kurmakla yetinmez, ayrıca sisteminin temellerini güçlendirmek ve diyalektik bir mantık vasıtasıyla öncüllerini doğrulamak için büyük çaba sarfeder. Felsefesi büyük oranda madde ve sûret kavramlarının analizine dayanır. Her ne kadar bu kavramlar ondan önceki filozoflarca araştırılmışsa da bunları küllî madde ve küllî sûretle ilişkilendiriş biçimi açısından kendisinden öncekilerden ayrılır (Guttmann, s. 102-103).

Bütün felsefesini Tanrı’ya yönelmeye kılavuz olarak kurduğunu söyleyen İbn Cebirol’ün ilk felsefe tanımı da şüphesiz Tanrı’nın mahiyetiyle ilgilidir. İbn Cebirol’e göre ilk öğrenilmesi gereken şey Tanrı’nın mahiyetinin bilinemeyeceğidir. Yeni Eflâtuncu sudûr teorisinden hareket ederek insan aklının Tanrı’ya doğru ulaşabileceği en üst makamın “izzet tahtı” olduğunu söyler; aklın bunun ötesine geçmesi imkânsızdır. Bu teoriyi kurarken Yeni Eflâtunculuk ve yahudi “merkebah” mistisizmi arasında bir uzlaştırma yaptığı açıktır (Baron, VIII, 82).

İkinci olarak İbn Cebirol, madde ve sûretle küllî madde ve küllî sûret arasında ciddi bir ayırım yapar. Ona göre Tanrı’nın kendisi ilk mahiyet ve özdür. Bu ilk mahiyetten ilâhî irade, ondan da küllî madde ve küllî sûret sudûr eder. Fakat İbn Cebirol’ün bazı ifadelerine göre küllî madde ve küllî sûret doğrudan Tanrı’nın mahiyetinden türemiştir; diğer bazı pasajlara göre ise bu iki varlık alanı birbirinden bağımsızdır; daha sonra da akıl, nefis ve tabiat gibi basit cevherler ve son olarak da cismanî âlem gelir. Âlemdeki her şey bu basit cevherlerden müteşekkildir, fakat basit cevherler de madde ve sûret olarak iki halde bulunur. Madde ve sûretin ana kaynağı esasta küllî madde ve küllî sûret katmanıdır. Küllî madde ve küllî sûret, basit cevherlerin oluşabilmesi için madde ve sûret halinde daha alt düzeyde zuhur eder. Bu durumda varlık tabakaları şöylece kurgulanabilir: En üstte küllî madde ve sûret, sonra madde ve sûret, en sonda ise cevherlere özellikler kazandıracak şekilde madde ve sûretin cevherlerle karışmış hali bulunur. Cevherlerden oluşan âlemdeki varlıkların farklı oluşanlarının sebebi de madde ve sûretin cevherlerle farklı oranlarda birleşmesidir. İbn Cebirol, ayrıca akıl ve nefis gibi cismanî olmayan cevherlerin de mânevî bir madde olduğunu söyler.


İbn Cebirol’e göre madde ve sûret basit bir cevher olan akılla birleşerek insanı oluşturur. Esasen madde ve sûretin birleştiği cevherlerin başında akıl gelir; akıldan nefis sudûr eder, tabiat nefisten, cismanî âlem de tabiattan doğar. Eflâtun’dan beri kabul edildiği üzere nefis de kendi içerisinde üçe ayrılır: Aklî nefis, hayvanî nefis, nebatî nefis. İlk nefis çeşidi insanlarda, ikincisi hayvanlarda, üçüncüsü de bitkilerde bulunur. Nefis bir nevi hayat kaynağıdır; bir varlığa nefsin girmesini sağlayan aracılar ise feleklerdir.

İbn Cebirol’ün felsefesinin ahlâkî boyutu YenbûǾu’l-ĥayât’ta ortaya çıkar. Buna göre insanın yaratılış amacı Tanrı’yı bilinebileceği ölçüde bilmek ve O’na saygı göstermektir. Bu amaca ulaşmak için iki yol vardır. Birincisi, madde ve sûrette bulunabildiği kadarıyla ilâhî irade bilgisine erişmek, ikincisi de ilâhî iradenin bizzat insana ilham vermesidir. Birinci halde İbn Cebirol rasyonel, ikinci halde mistik pozisyonda görülür. Bu iki bilgi kaynağı ölümden kurtulmayı ve “hayatın kaynağı”na ulaşmayı sağlar.

Georges Vajda ve Solomon Munk, İbn Cebirol hakkındaki bugünkü bilgilerle onun metafizik düşüncelerinin kaynaklarını kesin olarak belirtmenin mümkün olmadığını söylemektedir. Fakat eldeki bilgiler, onun felsefesinin birçok yönüyle ilgili kaynakları belirleme imkânı vermektedir. Nitekim daha önce İbn Meserre’nin Endülüs’te kurduğu Arap felsefe ekolü Yeni Eflâtunculuk yolunu tutmuş olup birçok eser bunu göstermektedir. Sahte Empedokles’in yazıları, Aristo’nun teolojisi ve Aristo’ya nisbet edilen illetlere dair bir makale bunlardan bazılarıdır. İbn Cebirol, İbn Meserre felsefesinde bilinen gnostik düşünceleri ve onun tasavvuf temayüllü ekolünü aynen takip etmiştir.

Öte yandan İbn Cebirol’ün madde anlayışı Aristo tesirini yansıtmaktadır. Fakat bazan maddeyi özle aynîleştirmesi, muhtemelen Galen’in yazıları yoluyla ulaştığı Stoacılar’ın tesirini düşündürmektedir. İbn Cebirol’ün sisteminin belirleyici kavramı olan mânevî madde anlayışının kaynağı ise Plotin’in Enneadlar’ı olabilir. Ancak bu eserin Arapça’ya tam bir çevirisi yapılmamış, sadece “Yunanlı üstad”a nisbetle bazı bölümler tercüme edilmiştir. Bu sebeple İbn Cebirol’ün mânevî madde anlayışının kaynağı büyük bir ihtimalle, III. (IX.) yüzyılda birden çok Arapça tercümesi yapılan Proclus’ün Mebâdiǿü eŝûlûcyâ (Elementatio theologica) adlı kitabının ilgili bölümleridir. Bu bölümlerde İbn Cebirol’ün görüşlerine paralel görüşler bulunmaktadır.

Ancak İbn Cebirol’ün Proclus’ten aldığı fikir çok sınırlıdır. Proclus maddeyi mânevî ve maddî âlemlerdeki her terkibin esası saymakta, fakat küllî madde ve küllî sûretin Allah’tan sonra basit cevherlerin ilki olduğunu söylememektedir. Dolayısıyla söz konusu fikrin başka bir kaynağı olmalıdır. Sahte Empedokles’in eserlerinde madde ve sûretin Allah’tan sonra varlıkların ilki olduğunu ve akıldan önce bulunduğunu belirten ifadeler görülmektedir. Şu halde bu konuda İbn Cebirol’ün kaynağı muhtemelen sahte Empedokles’tir. Nitekim Şem Tov ben Yosef Falaquera (Ibn Falaquera, Palquera), İbn Cebirol’ün sözde Empedokles’in düşüncelerine tâbi olduğunu açıkça belirtmiştir.

İbn Cebirol, âlem hakkındaki felsefî tasavvurlarında Endülüslü İbn Meserre ekolünde bilinen şekliyle Yeni Eflâtunculuğun ana çizgisinden dışarı çıkmamıştır. Ona göre feyiz, aşağı kâinatın yukarı kâinattan sudûrunu ve ontolojik devamlılıkla eşya, mantıkî devamlılıkla da tasavvurat arasındaki irtibatı açıklar. İbn Meserre ekolü ve Yeni Eflâtunculuk gibi İbn Cebirol de madde ve sûret ikilemini aşamamıştır. Bu durumda İslâm kültür tarihinde felsefî düşüncelerinin yankı yapmaması veya yahudi âlimler arasındaki yerinin zayıflığı daha iyi anlaşılmaktadır. Ondan nakledilen birçok görüş onun da başkalarından naklettiği görüşlerdir.

Yûsuf b. Sıddîk’ın (Joseph ben Zaddik) ontoloji alanında özellikle el-Kevnü’l-aśġar (Ha-Olam ha-Katan) adlı eserindeki görüşleri madde ve sûret ikilisine tutunmuş olan İbn Cebirol’ün görüşlerini takip etmektedir; ayrıntılarda ise İbn Sıddîk Aristo’ya ve Ebû Bekir er-Râzî’ye daha yakındır. Bununla birlikte Yûsuf b. Sıddîk, İbn Cebirol’ün YenbûǾu’l-ĥayât’ından en çok etkilenen yahudi filozofudur.

İbn Cebirol kısa kasideler de yazmış olup her kasidenin matlaında kendisinin İbrânîce’deki Şelomoh ismini zikretmiştir. Şiirlerinin konusu, hâmileri için yazdığı methiyelerle ebeveynine yazdığı mersiyeler yanında dinî-felsefî düşüncelerden oluşmaktadır. Şahsıyla ilgili şiirlerinde düş kırıklıklarını, mutsuzluklarını, hastalığını, arzu ve tutkularını anlatmaktadır. Bütün şiirlerini Keter Melhut (sultanlık tacı) adı altında toplamıştır. Şiirlerini Arapça ve İbrânîce yazan İbn Cebirol, muhteva bakımından kendinden önceki İspanyol-yahudi şairlerinin etkisini yansıtırsa da diğer pek çok meslektaşından farklı olarak yalın ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Şiirleri hem imaj ve alegori açısından hem de bilgi yönünden oldukça zengindir. En bariz özelliklerinden biri de aşırı vecd duygusudur, bununla birlikte bu duyguyu şiire dökerken bir hayli inceltmiştir.

İbn Cebirol’e ait olduğu kabul edilen şiirlerin sayısı 300’ün üzerindedir. Bu şiirler özellikle İspanyol (Seferdik) liturji (ibadet) metinleri içerisinde korunmuştur. Ayrıca bazı Aşkenazi (Orta Avrupa menşeli yahudiler) ve Karai mezhebine ait liturji kitapları da bu şiirlerin bir kısmını muhafaza etmiştir. Dağınık halde çeşitli koleksiyonlarda yer alan şiirleri, Israel Davidson’un editörlüğünde Israel Zangwill tarafından bir araya getirilerek İngilizce’ye çevrilmiştir (bk. bibl.). Farklı düşünen uzmanlar bulunmakla birlikte çoğunlukla ona ait olduğu kabul edilen bazı ahlâkî özdeyişler de Choice of Pearls adı altında B. H. Asher tarafından İngilizce’ye tercüme edilmiştir (London 1859). Bu toplu çevirilerin dışında Bernard Lewis Keter Melhut’u The Kingly Crown adıyla İngilizce’ye çevirmiştir (London 1961).

İbn Cebirol’ün şiirleri özellikle kefaret gününde (Yom Kipur) Seferdik sinagoglarında hâlâ okunmaktadır. Genel yahudi şiirine etkisinin ne olduğu tam olarak bilinmemekle beraber Judah al-Harisu (yaklaşık 1100’lerde yaşayan Toledolu yahudi şair) gibi şairlerin ona hayranlık duymalarına bakarak İbn Cebirol’ün yahudi edebiyatında bir hayli etkili olduğu düşünülebilir.

Onun şiirleri tematik olarak dinî ağırlıklı olmakla birlikte bunlar muhtevanın yöneldiği ilgi alanı açısından seküler, dinî ve felsefî olmak üzere üç gruba ayrılabilir. Seküler şiirlerinin çoğu hâmilerine yazdığı övgülerden oluşur. Bunlarda ayrıca yüksek bilgisi dolayısıyla kendine de övgüler düzer; öte yandan fiziksel açıdan kendini insafsızca eleştirdiği de görülür. Hayatın anlamsızlığına dair yazdığı şiirler de bu türe dahil edilebilir. Ayrıca bulmaca tarzında kaleme aldığı şiirleri de vardır (EJd., VII, 237). Dinî şiirleri çarpıcı stilde yazılmış olup çoğu Tanrı’ya olan özlemi dile getirir. Bu şiirlerin bazıları akrostiştir. Yeryüzünün sonu hakkında kehanette bulunan şiirleri de mevcuttur. Felsefî şiirleri ise çoğunlukla Tanrı’nın yaratıcı niteliğiyle tevhide dair özelliklerini işler. Felsefesindeki pek çok görüşü bu tip şiirlerinde yeniden ortaya çıkar.

İbn Cebirol’ün hikmet türü şiirlerinin zirvesini Tanrı’nın mükemmelliğini anlatan


Keter Melhut teşkil eder. Onun İbrânî diline olan şaşırtıcı hâkimiyetini, aynı zamanda Kitâb-ı Mukaddes metinlerine dair mükemmel bilgisini ortaya koyduğu bu eser farklı uzunluklarda kırk fasıldan oluşur ve üç bölüme ayrılır. Birinci bölümde ilâhî sıfatlardan bahsedilir, ikinci bölümde kozmolojik meseleler ele alınır, üçüncü bölümde Tanrı’nın merhameti övülerek O’na yalvarılır. Bu bölüm sinagoglarda kefaret gününde düzenli olarak okunmaktadır.

Şiire yakınlığından kaynaklanan alegorik imajı İbn Cebirol’ün Eski Ahid’e bakışına da yansımıştır. İbn Ezra’da korunan birkaç referansa bakılırsa İbn Cebirol kutsal yazıları alegorik olarak yorumlama eğilimindedir. Ona göre Tevrat’taki yeryüzü cennetinin adı olan Eden ilâhî bir âlemdir; Eden bahçesi, bahçenin bitkileri mesabesinde olan melek ruhlarıyla doludur. Bu bahçedeki nehir ilk maddî cevher, nehrin dört kolu dört unsurdur; Âdem (insan) aklî nefis, Havvâ hayvanî nefistir. Keter Melhut’ta Eski Ahid üzerine bazı alegorik yorumlar da bulmak mümkündür (Schlanger, s. 13-14). İbn Cebirol müslüman İspanya’daki yahudi şairlerin en önde gelenlerinden sayılır. Şiirlerindeki görüşleri Tevrat üzerinde çalışanları etkilemiştir. Aynı zamanda bazı şerhleri Tevrat şârihleri nezdinde yankı yapmıştır.

Eserleri. İbn Cebirol, her ne kadar bir şiirinde yirmi kitap yazmakla övünürse de kendisine sadece iki kitap nisbet edilmektedir. 1. Iślâĥu’l-aħlâķ. İbn Cebirol’ün 1045 yılında Sarakusta’da Arapça olarak yazdığı bu küçük eser, 1167’de Yehuda (Judah) İbn Tibbon tarafından Tikkun Middot ha Nefeş adıyla İbrânîce’ye tercüme edilmiştir (İstanbul 1550; Riva de Trento 1562; Lunèville 1807; nşr. N. Baron, Tel-Aviv 1951). Müellifin ahlâka dair temel görüşleri bu kitapta yer alır. Bunun yanında eserde insan psikolojisiyle ilgili derin tahliller de vardır. Buna göre insan ruhu akılla paralel işlemektedir; akıl ruhun ortaya çıktığı bir nevi mekândır. Bu mekândan çıkıp insan bedeniyle vücut bulduğunda ruh kendisiyle kendi dışındaki âlem arasında çelişkili bir pozisyonda yaşar. Ruhun bu dünyadaki amacı bilgi ve eylem aracılığıyla yeniden akıl âlemine dönmek olmalıdır. Böylece İbn Cebirol ahlâkı aklî bir temele oturtmaya çalışır. Eser, S. Wise tarafından Improvement of the Moral Qualities adıyla Arapça metinle birlikte tercüme edilerek yayımlanmış (New York 1902), J. Lomba Fuentes tarafından da La Correccion de los Caracteres adıyla İspanyolca’ya çevrilmiştir (Zaragoza 1990). 2. YenbûǾu’l-ĥayât. İbn Cebirol’ün yine Arapça yazdığı eser onun felsefeyle ilgili temel görüşlerini içerir. Eserin Arapça nüshası ele geçmemiş, XII. yüzyılın ortalarında Tuleytulalı (Toledo) mütercim Hivan el-İsbânî’nin (Yohannes Hispanus) Dominicus Gundissalinus’un yardımıyla yaptığı Fons Vitae adlı Latince tercüme korunabilmiştir. XIII. yüzyılda eserin bazı bölümleri Şem Tov ben Josef Falaquera tarafından Arapça aslından Likkutim misefer Mekor Hayyim adıyla İbrânîce’ye çevrilmiştir. Albertus Magnus ve Thomas Aquinas gibi bir kısım skolastikler, müellifinin müslüman bir Arap olduğunu sandıkları YenbûǾu’l-ĥayât’tan bazı bölümler nakletmişler, bu bölümlerin müellifinin asıl kimliği ancak XIX. yüzyılda Solomon Munk tarafından tesbit edilebilmiştir. Eserin Arapça aslının elde bulunmaması sebebiyle tercümesindeki bazı kapalı ifadeleri yorumlayabilmek âdeta imkânsız hale gelmiştir. İbn Cebirol, kendi dönemindeki felsefî eserlerde yaygın olan telif geleneğine uyarak YenbûǾu’l-ĥayât’ı hoca ile öğrencisi arasında geçen hayalî diyalog tarzında yazmıştır. Öğrencinin bazı hakikatleri keşfetmesi için hocasının ona yardımcı olması esasına dayanan Sokrat tarzının aksine YenbûǾu’l-ĥayât’ta öğrencinin soruları hocanın görüşlerini daha çok açmasına yardım eder. Bu yönden kitap Yeni Eflâtunculuk tarzını andırmaktadır. YenbûǾu’l-ĥayât, İbn Cebirol’ün madde ve sûret hakkındaki görüşlerini içine alan beş makale ihtiva etmektedir. Birinci makale hissî idrak, madde ve sûret gibi felsefî konulara giriş niteliğindedir. Bu makale madde ve sûretin fizikî cevherlerle olan münasebetini de tartışmaktadır. İkinci makale cismanî şekiller taşıyan mânevî maddenin vasfını, üçüncü makale İbn Cebirol’ün ontolojisinde Tanrı ve fizik dünya arasında aracı var oluş biçimleri olan basit cevherler konusunu, dördüncü makale basit cevherlerin sûreti ve maddesi konularını araştırmaktadır. Müellif son makaleyi sûret ve maddenin kendi zatlarında nasıl bulundukları meselesine ayırmıştır. İbn Cebirol, bu makalede ilâhî irade konusunu araştıran bir kitap yazdığını belirtmişse de bu kitaba ait herhangi bir bilgi yoktur. YenbûǾu’l-ĥayât’ın Likkutim misefer Mekor Hayyim başlıklı kısmî İbrânîce tercümesi S. Munk tarafından Fransızca’ya çevrilmiş (Mélanges de philosophie juive et arabe, s.1-148). Latince tercümesi olan Fons Vitae, Clemens Bäumker tarafından Avencebrolis Fons Vitae adıyla Beiträge zur Geschichte der Philosophie des Mittelalters içinde neşredilmiştir (Munster 1892-1895). J. Schlanger de eseri Salomon Ibn Gabirol, Livre de la source de vie adıyla Fransızca’ya çevirmiştir (Paris 1970).

Sâid el-Endelüsî’nin ona yazdığı övgü dolu şiirler dışında İbn Cebirol hakkında İslâmî kaynaklarda herhangi bir bilgi yoktur. Onun İslâm’a dair düşüncesi de bilinmemektedir. Bu konudaki tek referans, İslâm’ın doğuşunu Mesîhî sona ait bir işaret olarak kabul ettiğine dair bilgidir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Cebirol (Gabirol), YenbûǾu’l-ĥayât: Fountain of Life (trc. H. E. Wedeck), New York 1962, E. James’in girişi; a.mlf., Iślâĥu’l-aħlâķ: The Improvement of the Moral Qualities (trc. S. Wise), New York 1902; a.mlf., Selected Religious Poems (trc. I. Zangwill), New York 1923; Sâid el-Endelüsî, Ŧabaķātü’l-ümem (nşr. L. Şeyho), Beyrut 1912, s. 89; S. Munk, Mélanges de philosophie juive et arabe, Paris 1857, s. 1-306; S. W. Baron, A Social and Religious History of the Jews, New York 1958, V, 153, 361; VII, 152, 292; VIII, 82; J. Schlanger, La philosophic de Salomon Ibn Gabirol, Leiden 1968, s. 13-14; Ali Sâmî en-Neşşâr - Ahmed Abbas eş-Şirbînî, el-Fikrü’l-Yehûdî ve teǿessüruhû bi’l-felsefeti’l-İslâmiyye, İskenderiye 1972; J. Guttmann, Philosophies of Judaism, New York 1973, s. 102-103; I. Husik, A History of Medieval Jewish Philosophy, New York 1976, s. 59-79; H. Zafrani, Ethique et mystique judaïsme en terre d’Islam, Paris 1991, s. 20; C. Sırat, A History of Jewish Philosophy in the Middle Ages, London 1993, s. 68-81, 423; S. Pince, “Fragments of the Arabic Original of Fons Vitate Moses Ibn Ezra’s Work Arugat Habbosem”, Tabriz, XXVII (1957-58), s. 218-223; a.mlf., “Gabirol, Solomon ben Judah, Ibn”, EJd., VII, 235-245; G. Vajda, “Ibn Gabirol”, EI² (İng.), III, 770; I. Abrahams, “Ibn Gabirol”, ERE, VII, 69; N. M. Samuelson, “Ibn Gabirol, Shelomoh”, ER, VI, 562-563; Ş. Horâsânî, “İbn Cebîrûl”, DMBİ, III, 207-216.

Sahbân Halîfât