İBN EBÛ ŞEYBE, Ebü’l-Hasan

(أبو الحسن ابن أبي شيبة)

Ebü’l-Hasen Osmân b. Muhammed b. Ebî Şeybe İbrâhîm el-Absî el-Kûfî (ö. 239/853)

Hadis ve tefsir âlimi.

156 (773) yılında Kûfe’de doğdu. Dedesi İbrâhim’e nisbetle İbn Ebû Şeybe diye anıldı. Üçüncü dedesinin Havstî diye anılması, ailenin aslen Belhli olduğunu ve muhtemelen Arap soyundan gelmediğini göstermektedir. Aynı künye ile şöhret bulan kardeşleri Ebû Bekir b. Ebû Şeybe ile Kāsım’dan daha büyüktür. Hadis alanındaki çalışmalarıyla tanınan oğlu Ebû Ca‘fer Muhammed de İbn Ebû Şeybe künyesiyle meşhur olmuştur. İlk tahsilini Kûfe’de yaptıktan sonra Irak ve Şam bölgesini dolaştı. Tahsilini ilerletmek için Mekke ve Rey’e gitti. 173 (789) yılında Bağdat’a yerleşti. Cerîr b. Abdülhamîd, Süfyân b. Uyeyne, Hüşeym b. Beşîr, Abdullah b. Mübârek, Bişr b. Mufaddal, İsmâil b. Uleyye ve Şerîk b. Abdullah gibi muhaddislerden ders aldı. Oğlu Muhammed ile Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, İbn Mâce, İbn Sa‘d, Bakī b. Mahled, Ebû Ya‘lâ el-Mevsılî, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, İbn Ebü’d-Dünyâ, Ebû Hâtim er-Râzî ve Ebû Zür‘a er-Râzî gibi âlimler ise onun talebeleridir.

İbn Ebû Şeybe pek çok hadis otoritesinin güvenini kazanmış, Buhârî elli beş, Müslim 135 hadisini sahihlerine almışlar, Ebû Dâvûd ve İbn Mâce de ondan işittikleri birçok hadise sünenlerinde yer vermişlerdir. İclî kendisini “sika”, Yahyâ b. Maîn “sikame’mûn” diye nitelendirmiş, Ahmed b. Hanbel ondan övgüyle söz etmiştir. Zehebî de sağlam bir hadis hâfızı olduğuna işaret etmekle birlikte bazıları tarafından tenkit edildiğini dikkate alarak İbn Ebû Şeybe’yi “sadûk” terimiyle değerlendirmiştir (el-Muġnî, II, 425). İbn Hacer, büyük hadis hâfızlarından saydığı İbn Ebû Şeybe’yi İbn Maîn, İbn Nümeyr, İclî ve daha birçoklarının güvenilir bulduğunu belirterek kendisinin de aynı görüşte olduğunu ifade etmiştir. Diğer taraftan İbn Ebû Şeybe’nin ferd ve garîb olarak rivayet ettiği bazı hadislerin hatalı olduğu ileri sürülmüştür. Ahmed b. Hanbel bunları münker kabul etmiş, Zehebî ise bu tür rivayetlerinin münker sayılamayacağını belirtmiştir.

İbn Ebû Şeybe, Halife Mütevekkil-Alellah tarafından Mu‘tezile âlimlerinin görüşlerine cevap vermek üzere görevlendirilenler arasında yer almış, kendisine Bağdat mescidinde bir minber tahsis edilmiş, buradaki derslerine büyük kalabalıkların katıldığı söylenmiştir. Onun tenkit edilen bir yönü de Kur’an’daki bazı lafızları yanlış okumasıdır (tashîf). “Fetallün” (el-Bakara 2/265) kelimesini “fe-zallün”, “cebbârîn” (eş-Şuarâ 26/130) kelimesini “habbâzîn”, “es-sikāye” (Yûsuf 12/70) kelimesini “es-sefîne” şeklinde okuması onun tashîflerinin en belirgin örnekleridir. İbn Ebû Şeybe’nin tashîfleri muhtelif eserlerde tartışılmış, güvenilir bir muhaddis olması ile Fîl sûresinin başlangıcını (elem tera) “elif, lâm, mîm tera” şeklinde okuyacak kadar bilgisiz olması arasındaki çelişki değişik şekillerde yorumlanmıştır. Bazıları onun Kur’an’ı ezbere bilmediğini, bazıları bu hataların dil sürçmesinden kaynaklandığını, bazıları da İbn Ebû Şeybe’nin şakacı bir kişiliğe sahip olması sebebiyle bu okuyuşların birer şaka ürünü sayılması gerektiğini ileri sürmüştür. Tashîfleri sebebiyle kendisine yapılan itirazları, “Ben ve kardeşim Ebû Bekir, Âsım kıraatine göre okumayız” veya, “Hamza kıraati bid‘attır” gibi ifadelerle geçiştirmeye çalışması onun şakacılığına örnek gösterilmiştir. Zehebî de İbn Ebû Şeybe’nin bu tashîfleri üzerinde durmuş ve onun Allah’tan af dilemiş olmasını temenni etmiştir. İbn Ebû Şeybe 3 Muharrem 239’da (14 Haziran 853) vefat etmiştir. Kelâbâzî’nin ölüm tarihini 21 Muharrem 232 (17 Eylül 846) olarak vermesi bir zühûl eseri olmalıdır.

Kaynaklarda İbn Ebû Şeybe’nin el-Müsned fi’l-ĥadîŝ, es-Sünen fi’l-fıķh, Târîħ, Tefsîrü’l-Ķurǿân ve bazan muhtemelen yanlış olarak Kitâbü’l-ǾAyn diye yazılan Kitâbü’l-Fiten adlı eserleri kaleme aldığı belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ahmed b. Hanbel, el-Ǿİlel (Koçyiğit), I, 225-226; II, 239; Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, VI, 250; a.mlf., et-Târîħu’ś-śaġīr, II, 369-371; İclî, eŝ-Ŝiķāt, s. 329; Ukaylî, eđ-ĐuǾafâǿ, III, 222-224; İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, VI, 166-167; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist, s. 320; Kelâbâzî, Ricâlü Śaĥîĥi’l-Buħârî, II, 522-523; İbn Mencûye, Ricâlü Śaĥîĥi Müslim, II, 48-49; Hatîb, Târîħu Baġdâd, XI, 283-288; İbnü’l-Esîr, el-Lübâb, II, 315; İbn Abdülhâdî, ǾUlemâǿü’l-ĥadîŝ, II, 99-100; Zehebî, Mîzânü’l-iǾtidâl, III, 35-39; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, XI, 151-154; a.mlf., Teźkiretü’l-ĥuffâž, II, 444; İbn Nâsırüddin, Tavżîĥu’l-müştebih (nşr. M. Naîm el-Araksûsî), Beyrut 1414/1993, III, 385; İbn Hacer, Hedyü’s-sârî (Hatîb), s. 423; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, VII, 149-151; Dâvûdî, Ŧabaķātü’l-müfessirîn, I, 379; Nüveyhiz, MuǾcemü’l-müfessirîn, I, 344; Kettânî, er-Risâletü’l-müstetrafe (Özbek), s. 96, 109; Ch. Pellat, “Ibn Abī Ѕћayba”, EI² (İng.), III, 692.

Selman Başaran