İBN MADÂ

(ابن مضاء)

Ebü’l-Abbâs (Ebü’l-Kāsım, Ebû Ca‘fer) Ahmed b. Abdirrahmân b. Muhammed b. Madâ’ el-Lahmî el-Kurtubî (ö. 592/1196)

Dil âlimi ve Zâhirî fakihi.

513 (1120) yılında Kurtuba’da (Cordoba) doğdu. Öğrenimine bu şehirde başladı. İbn Ebü’l-Hısâl, Abdülmelik b. Meserre, Ebû Bekir İbn Müdeyd, İbnü’l-Münâsif, Ruşâtî, Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, Ebü’l-Abbas İbnü’l-Hasîb, Ebû Bekir İbn Semhûn ve İbn Beşküvâl’den hadis, kıraat, fıkıh, dil ve edebiyat dersleri aldı. Daha sonra İşbîliye’ye (Sevilla) giderek Şüreyh b. Muhammed er-Ruaynî’den kıraat, Ebü’l-Kāsım İbnü’r-Remmâk’tan dil ve edebiyat okudu, ayrıca Kurtuba’dan İşbîliye’ye gelen Ebû Bekir İbnü’l-Arabî’nin derslerine burada da devam etti. Bir süre Sebte’de (Ceuta) Kādî İyâz’dan, Meriye’de (Almeria) İbn Atıyye el-Endelüsî ve Ebü’l-Haccâc el-Kudâî’den hadis dinledi. Ebü’l-Hasan Ali b. Mevhib el-Cüzâmî, Ebû Bekir İbn Fendele ve diğer bazı âlimlerden hadis rivayetine icâzet aldı. Ders ve icâzet aldığı hocalarının isimlerini el-Bernâmec adlı eserinde kaydetti (Abdülvehhâb b. Mansûr, III, 357). Bu yıllarda derlediği hadis mecmuaları Meriye’nin hıristiyanların eline geçtiği sırada kaybolmuştur (İbn Ferhûn, I, 210).

İbn Madâ tahsilini tamamladıktan sonra genç yaşta Mağrib’e geçti. Muvahhidler hareketinin lideri İbn Tûmert’in kabrinin bulunduğu Merakeş yakınındaki Tinmellel dağında yaşayan Berberî kabileleri arasında yerleşti. Burada eğitim ve öğretimle meşgul olan İbn Madâ’nın ünü çevreye yayılınca Muvahhidler Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarı Abdülmü’min el-Kûmî tarafından ders vermek üzere Merakeş’e davet edildi. Bu olay onun şöhretini daha da arttırdı. Abdülmü’min’in 558’de (1163) ölümünden sonra yerine geçen oğlu Ebû Ya‘kūb Yûsuf da İbn Madâ’ya saygı göstermeye devam etti. Sultan, kardeşi Seyyid Ali’yi Fas’a vali tayin edince İbn Madâ’yı onun yanına kâtip olarak gönderdi, ardından da kadılık makamına yükseltti. 563 (1167) yılında da Kurtuba’ya vali tayin ettiği diğer kardeşi Seyyid İbrâhim’in yanında müşrif olarak görevlendirdi. İbn Madâ bu görevi sürdürürken aleyhinde çıkarılan dedikodular sultanın gözünden düşmesine sebep oldu. O sırada Endülüs’ün idaresini yeniden düzenlemek üzere Kurtuba’ya gelen Sultan Ebû Ya‘kūb Yûsuf onu görevinden azletti. Ebû Ya‘kūb’un İbn Madâ’ya küskünlüğü, kardeşi Yahyâ b. Abdülmü’min’i Bicâye’ye (Baugie) vali olarak tayinine kadar devam etti. Valinin ricası üzerine sultan İbn Madâ’yı Bicâye kadılığına getirdi. Valinin ölümünün ardından Merakeş’e davet edilen İbn Madâ bir süre sonra sultanın yakınları arasına girmeyi başardı. 578’de (1182) kādılkudât tayin edildi. Ebû Ya‘kūb Yûsuf’un 580 (1184) yılında


ölümü üzerine yerine geçen oğlu Ebû Yûsuf Ya‘kūb el-Mansûr da İbn Madâ’dan bu görevi sürdürmesini istedi. Yeni sultanın 582’de (1186) Tunus’a yaptığı sefere katılan İbn Madâ Kayrevan’da bulundukları sırada hastalandı. Bunun üzerine görevinden azledildiyse de iyileşince tekrar Bicâye kadılığına getirildi. Bir süre sonra yaşlılığı sebebiyle görevinden ayrıldı. İbn Madâ, hayatının son yıllarında Endülüs’e gelen Ebû Yûsuf el-Mansûr’u karşılamak için Endülüs’e gitti (585/1189). Ardından yerleştiği İşbîliye’de kendini tamamen ilme verdi. 27 Cemâziyelâhir 592’de (28 Mayıs 1196) vefat etti ve şehrin Bâbülcevher dışında bulunan kabristanına defnedildi.

Fıkıh, hadis, dil ve kıraat ilimleri yanında tıp ve matematik sahalarında da bilgi sahibi olan İbn Madâ’nın öğrencileri arasında İbn Dihye el-Kelbî, Abdullah b. Süleyman b. Havtullah, Ebü’l-Hasan eş-Şârrî el-Gāfikī, Ömer b. Muhammed eş-Şelevbîn, İbn Zerkūn ve Gālib b. Abdurrahman eş-Şerrât gibi âlimler bulunmaktadır.

İbn Madâ’nın yetiştiği dönemde Kuzey Afrika ve Endülüs’te Mâlikî mezhebi yaygındı. Bu yıllarda Muvahhidler Devleti’nin temellerini atmaya çalışan İbn Tûmert mezhep taassubuna, özellikle Mâlikî mezhebi taraftarlarına karşı bir hareket başlatmış, yıkılan Murâbıtlar Devleti yerine kurulan Muvahhidler Devleti de Kuzey Afrika ve Endülüs’teki Mâlikîlik taassubuna karşı resmî mezhep olarak Zâhirîliği benimsemişti. Endülüs’te Mâlikî fıkhı tahsil eden İbn Madâ, Mağrib’e geçip Muvahhidler Devleti’nde kadılık görevine tayin edilince Zâhirî mezhebini kabul etti. Dönemin büyük Zâhirî fakihlerinden biri olan İbn Madâ, Zâhirî mezhebi doğrultusunda yaptığı çalışmalarda nahiv âlimlerinin görüş ve düşünceleriyle de meşgul oldu. Onların Kur’an âyetlerinin zâhirini bir tarafa bırakıp yaptıkları çeşitli yorumlarla hem Allah’ın kelâmını asıl gayesinden uzaklaştırmaya sebep olduklarını, hem de nahiv öğretimini zorlaştırdıklarını, bunun ise Kur’an’ı kendi şahsî görüşleriyle tefsir etmeyi yasaklayan hadislere ters düştüğünü ileri sürdü (Kitâbü’r-Red [nşr. Şevkī Dayf], s. 88, 92-93; a.e. [nşr. M. İbrâhim el-Bennâ], s. 70). Yazdığı üç eserle nahivcilerin dil öğretimi konusundaki görüşlerini eleştirdi.

İbn Madâ’ya göre kelimenin cümle içinde merfû, mansub, mecrur, meczum olmasının sebebi nahivcilerin cümlede var saydıkları fiil, edat vb. âmiller değil konuşanın kendisidir. Konuşan öyle söylediği için kelime merfû, mansub, mecrur veya meczum olmuştur; yani âmil konuşanın kendisidir. Buna bağlı olarak cârmecrur ile zarfa müteallak tayinine, münâdâ, iştigal, tenâzû‘ ve tahzîr konularında ayrı bir âmil, fiil ve sıfatlarda (şibh-i fiil) fâil zamir takdirine ihtiyaç yoktur. Bütün bunlar takdir ve te’vile gerek kalmadan oldukları gibi kabul edilmelidir. Yine ona göre nahiv kurallarıyla ilgili ikinci ve üçüncü derecedeki soru ve cevaplar ve akıl yürütmeler de gereksizdir. Belli kökten şu vezinde bir kelime nasıl türetilir gibi sorular yersiz ve lüzumsuzdur. Zira böyle sorular dilde bulunmayan birçok kelimenin türetilmesine sebep olacağı için zararlıdır. Daha önce Câhiz, İbn Cinnî ve özellikle İbn Hazm da nahivcilere bazı itirazlar yöneltmişlerse de onların eleştirileri İbn Madâ’nınki kadar kapsamlı ve sistematik değildir. İbn Madâ’nın dil meselelerine bu şekilde yaklaşımında, mensup olduğu Zâhiriyye doktrininin etkisi açıkça görülmektedir. İbn Madâ’nın bu görüşlerine XX. yüzyıla kadar itibar edilmemiş, bu yüzyılın ilk yarısında İbn Madâ’yı örnek alarak Arapça’nın kolaylaştırılması konusunda bazı çalışmalar yapılmış, bu arada İbrâhim Mustafa İĥyâǿü’n-naĥv adıyla bir eser kaleme almıştır. Fakat bunların pek başarılı olduğu söylenemez (Muhammed Ali en-Neccâr, bk. bibl.; M. Abdülhâliķ Üdayme, bk. bibl.; Ali el-Ammârî, bk. bibl.).

Eserleri. İbn Madâ nahiv, tefsir, kıraat ve hadis âlimleriyle onların metotlarına yönelttiği eleştirileri ihtiva eden bazı eserler kaleme almıştır. 1. Kitâbü’r-Red Ǿale’n-nüĥât. Şevkī Dayf (Kahire 1366/1947, 1977, 1982) ve Muhammed İbrâhim el-Bennâ (Kahire 1399/1979) tarafından neşredilmiştir. Ebû Abdullah Muhammed b. Mûsâ ed-Düvâlî es-Sarîfî’ye de (ö. 790/1388) aynı adla bir kitap nisbet edilmektedir (Süyûtî, I, 252; Hânsârî, VIII, 100). 2. el-Müşriķ fî ıślâĥi’l-manŧıķ. İbn Madâ’nın Kitâbü’r-Redd’inde (nşr. Şevkī Dayf, s. 107) sözünü ettiği, nahvin bütün konularını içeren eleştiri ağırlıklı kitabın bu eser olması muhtemeldir. 3. Tenzîhü’l-Ķurǿân Ǿammâ lâ yelîķu bi’l-beyân. İbn Madâ’nın nahiv, tefsir ve kıraat âlimlerinin Kur’an’la ilgili yöntemlerine itirazlarını içermektedir. Müellifin çağdaşı İbn Harûf en-Nahvî (ö. 609/1212) bu esere Tenzîhü eǿimmeti’n-naĥv Ǿammâ nüsibe ileyhim mine’l-ħaŧaǿ ve’s-sehv adıyla bir reddiye yazmışsa da İbn Madâ onun tenkitlerini önemsemediğini ifade etmiştir (Abdülvehhâb b. Mansûr, III, 359). 4. el-Bernâmec. Hocalarının biyografileriyle onlardan okuduğu kitaplar ve aldığı icâzetlere dairdir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Madâ, er-Red Ǿale’n-nüĥât (nşr. Şevkī Dayf), Kahire 1366/1947, neşredenin girişi, s. 1-76; a.e. (nşr. M. İbrâhim el-Bennâ), Kahire 1399/1979, neşredenin girişi, s. 3-52; Câhiz, Kitâbü’l-Ĥayevân, I, 91-92; İbn Hazm, et-Taķrîb li-ĥaddi’l-manŧıķ (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1959, s. 202; Zehebî, MaǾrifetü’l-ķurrâǿ (Altıkulaç), III, 1123-1124; Dabbî, Buġyetü’l-mültemis, s. 192; Münzirî, et-Tekmile, I, 254-255; İbnü’l-Ebbâr, et-Tekmile (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire 1410/1989, s. 109-110 (rakam 234); İbn Hallikân, Vefeyât, VII, 11; İbn Ferhûn, ed-Dîbâcü’l-müźheb, I, 208-211; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 252, 323; Keşfü’ž-žunûn, I, 494-495, 839; II, 1693; Ahmed Emîn, Žuhrü’l-İslâm, Kahire 1962, III, 96-98; Ömer Ferruh, Târîħu’l-edeb, V, 512-515; Abdülvehhâb b. Mansûr, AǾlâmü’l-Maġribi’l-ǾArabî, Rabat 1403/1983, III, 357-360; Muâz es-Seretâvî, İbn Mađâǿ el-Ķurŧubî ve cühûdühü’n-naĥviyye, Amman 1988, tür.yer.; Şa‘bân Avvâd M. el-Ubeydî, en-Naĥvü’l-ǾArabî ve menâhicü’t-teǿlîf ve’t-taĥlîl, Dımaşk 1989, s. 419-438; Abdülkerîm Muhammed el-Esed, el-Vasîŧ fî târîħi’n-naĥvi’l-ǾArabî, Riyad 1413/1992, s. 156-159; Abdülvehhâb es-Sâbûnî, ǾUyûnü’l-müǿellefât (nşr. Mahmûd Fâhûrî), Halep 1992, I, 270-271; Muhammed Ali en-Neccâr, “İbn Mađâǿ el-Ķurŧubî ve reddühû Ǿale’n-nüĥât”, ME, XIX/1 (1949), s. 233-239; XIX/3 (1949), s. 524-530; XIX/4 (1949), s. 611-616; XIX/6 (1949), s. 898-905; M. Abdülhâliķ Üdayme, “Ĥavle er-Red Ǿale’n-nüĥât”, a.e., XIX/5 (1949), s. 805-810; Ali el-Ammârî, “İbn Mađâǿ ve taĥrîrü’n-naĥv”, a.e., XXXI/7 (1960), s. 698-706; Selâhaddin ez-Za‘belâvî, “en-Naĥv ve’n-nüĥât”, MMLADm., LIV/4 (1979), s. 868-870; M. Hâşim Abdüddâim, “et-TaǾlîl Ǿinde’n-nüĥât”, Mecelletü’l-Baĥŝi’l-Ǿilmî ve’t-türâŝi’l-İslâmî, III, Mekke 1980, s. 151-157; Faruk Toprak, ”Reformist Bir Arap Gramercisi İbn Mażāǿ”, DTCFD, XXXVII (1994), s. 207-212; Kojiro Nakamura, “Ibn Mađā’s: Criticism of Arabic Grammarians”, Orient, X (1974), s. 89-113; F. de la Granja, “Ibn Mađāǿ”, EI² (İng.), III, 855-856; İnâyetullâh-ı Fâtih-i Nejâd, “İbn Mađâǿ”, DMBİ, IV, 626-628.

Hulûsi Kılıç