İBN RIDVÂN, Ali

(علي بن رضوان)

Ebü’l-Hasen Alî b. Rıdvân b. Alî b. Ca‘fer el-Mısrî (ö. 460/1068 [?])

Fâtımîler döneminin ünlü hekim ve filozofu.

Kahire yakınlarındaki Cîze (Gize) kasabasında doğdu. Çağdaş araştırmacıların birçoğu doğum yılını 388 (998) olarak vermekle birlikte bizzat kendisinin 377’de (987) doğduğunu belirttiği kaydedilir (DMBİ, III, 590). Babası bir fırın işçisi idi. Altı yaşında öğrenime başladı; on yaşında Kahire’ye gitti ve beş yıl içinde temel eğitimini tamamladıktan sonra herhangi bir hocanın yardımı olmaksızın kitaplardan mantık, tabiat ilimleri, astronomi, metafizik ve özellikle tıp çalışmaya başladı. Arapça’da mevcut tıbba dair tercüme veya derleme şeklindeki başlıca kitapları kendi kendine okuyup inceledi. Sokaklarda yıldız falına bakarak ve tıp dersi ve tedavi hizmeti vererek geçim sıkıntısını gidermeye çalıştı. Otuz iki yaşına geldiğinde tıp alanındaki şöhreti artık bu meslekten fazlasıyla para kazanmasına yetecek kadar yayılmıştı. Özellikle Halife Müstansır-Billâh tarafından saray hekimi olarak tayin edilince serveti iyice arttı. Ancak büyük bir veba salgınının ve kıtlığın hüküm sürdüğü bir sırada himayesindeki bir yetim kızın, biriktirdiği 20.000 dinarı alarak ortadan kaybolması maddî sıkıntıya düşmesine ve bunalıma girmesine yol açtı. Bu olaydan sonra inzivaya çekilen İbn Rıdvân, İbn Ebû Usaybia’ya göre 453’te (1061) (ǾUyûnü’l-enbâǿ, s. 564), İbnü’l-Kıftî’ye göre ise 460 (1068) yılı dolaylarında (İħbârü’l-Ǿulemâǿ, s. 288) vefat etti.

Batı’da Haly Eben Rodan ve Rodoham Aegyptius adlarıyla anılan İbn Rıdvân’ın hayatı ve ilmî şahsiyeti hakkında birinci elden bazı bilgiler günümüze kadar ulaşmıştır. İbn Ebû Usaybia onun otobiyografisinden bir bölüm aktarmakta (ǾUyûnü’l-enbâǿ, s. 561-562), ayrıca Batlamyus’un Tetrabiblos (Quadripartitum) adlı astrolojik eserine yazdığı şerhte de (aş. bk.) bunların benzeri bilgiler bulunmaktadır (Selmân Katâye, el-Mevrid, XII/2 [1983], s. 47; Hamârneh, Isma‘ili Contributions, s. 183). Bu kaynaklardan öğrenildiğine göre, büyük İslâm filozoflarından sayılmasına rağmen (İbn Tağrîberdî, V, 69) asıl ihtisas alanı olarak felsefenin ayrılmaz parçası kabul ettiği tıbbı seçmiş, bu seçimi yaparken de doğum tarihine denk gelen astrolojik verilerin kendi yaratılışına en uygun sahanın tıp olduğunu göstermesine dayanmıştır. Ona göre felsefe ve tıp alanında araştırma yapmak, Allah’a gerçek anlamda taatte bulunmaya imkân veren faziletli bir yaşama biçimidir (İbn Ebû Usaybia, s. 561). Kendisi, günlük çalışmaların telâşından sıyrılıp köşesine çekildiği saatlerde Allah’ın yerdeki ve göklerdeki melekûtunu ilmin ışığında tefekküre daldığını belirtmektedir (a.g.e., s. 562).

İbn Rıdvân’ın ilmî şahsiyetinde ilk göze çarpan iki özellikten biri disiplinli ve planlı çalışması, diğeri tıp eğitimi yöntemine önem vermesidir. Otobiyografisinden anlaşıldığına göre özel hayatında beden sağlığını sürdürmek için dengeli beslenmeye ve spor yapmaya özen göstermiştir. Otuz iki yaşından itibaren düzenli olarak yıllık çalışma planı hazırlamaya başlamış ve her yıl bu programı gözden geçirerek yenilemiştir (a.g.e., s. 561). Öte yandan sevimsiz görünüşüne ve geçimsiz tavırlarına rağmen İbn Rıdvân’ın mükemmel bir öğretmen olduğu anlaşılmaktadır. Bir eğitimci olarak başarısı, kendisi hakkında hiç de olumlu düşünmeyen İbnü’l-Kıftî tarafından dahi vurgulanmıştır. Bu tabakat yazarına göre tıp ve felsefe konusunda hazmedilmemiş bilgilere sahip, orijinallikten uzak ikinci sınıf eserler veren ve öğrencileri tarafından ilmî tutarsızlıkları sebebiyle alaya alınan bu çirkin adamın çok sayıda öğrenciyi etrafına toplaması şaşırtıcıdır (İħbârü’l-Ǿulemâǿ, s. 288). Fakat asıl şaşırtıcı olan, ömrünü tıbba adayan İbn Rıdvân’ın bu ilmi kitaplardan öğrenmenin hocadan öğrenmekten daha uygun olduğunu savunmasıdır. Aslında tıbbı herhangi bir hocadan tahsil etmemiş olması, hasımlarınca hafife alınmasının başlıca sebebi idi; nitekim müzmin muhalifi İbn Butlân onu bu fikirleri yüzünden zor durumda bırakmıştır (İbn Ebû Usaybia, s. 563-564).

İbn Rıdvân’ın tıp tahsilinde kitâbî bilgiye verdiği önem geleneksel tıp teorisine bağlılığıyla da yakından ilgilidir. Thessalius ve Ebû Bekir er-Râzî’nin şahsında “ashâbü’t-tecârib” ve “ashâbü’l-hiyel” adıyla andığı, klinik araştırmalarını esas alan deneyci hekimlerin tıp yaklaşımını güvenilir bulmamış, teori ve pratiğin ayrılmazlığında ısrar ederek kendi tıp anlayışını Hipokrat ve Câlînûs’un mümessili oldukları “ashâbü’l-kıyâs” ekolüyle irtibatlandırmıştır (Selmân Katâye, el-Mevrid, XII/2 [1983], s. 49-50). Fakat bu tavrının onun tıp pratiğine ve tecrübeye önem vermediği şeklinde anlaşılmaması gerekir; nitekim bu gibi yanlış anlamalar Câlînûs hakkında da söz konusudur (bk. CÂLÎNÛS). İbn Rıdvân, Fî Şerefi’ŧ-ŧıb adlı eserinde Hipokrat ve Câlînûs’a olan hayranlığını ifade ederken, Câlînûs’u takip eden İskenderiye tıp okulunun araştırma heyecanından ve orijinal eser verme kabiliyetinden yoksun saydığı yorumcularını eleştirmiş, İslâmî dönemde yetişmiş tıp adamlarını da benzeri gerekçelerle yetersiz bulmuştur. Ona göre kendisinden önce Arapça ya-zan hekimler, hem felsefeye gereken önemi vermemişler hem de tıbbı teori ve pratik diye ikiye bölmüşlerdir; halbuki ne tıpla felsefe birbirinden ayrı düşünülebilir, ne de tıbbın teori ve pratiği arasına katı duvarlar örülebilir. Bu yüzden İbn Rıdvân, tıbbı birbiriyle uzlaşmaz ekollere ayıran yaklaşımın İslâmî dönemde de benimsenmesini esefle karşılamıştır (Hamârneh, Ismâ‘ili Contributions, s. 169-170). Bu durumda onun dogmatik görmediği ashâbü’l-kıyâs ekolünü kuşatıcı, birleştirici ve bütünleştirici özellikleri sebebiyle benimsediği ve üstatları olan Hipokrat ve Câlînûs’a da bu açıdan bağlandığı, Thessalius ile Râzî’yi ise deneyci tavırlardan dolayı bu gelenekten sapmış bulduğu için güvenilir saymadığı söylenebilir. İbn Rıdvân’ı, Câlînûs’un tıp ekollerini tanıtıp tartıştığı Kitâbü’l-Fırâķ’ına şerh ve Râzî’nin Câlînûs’u eleştirdiği Şükûk Ǿalâ Câlinûs adlı eserine reddiye yazmaya iten fikrî kabuller bunlardır. İbn Rıdvân’ın kıyas ekolünü bir dogmatizm olarak yorumlamadığının bir başka göstergesi de Kifâyetü’ŧ-ŧabîb adlı eserinde klinik tecrübeye atfettiği önemdir. Ayrıca Câlînûsçu tıp teorisinin her ülkenin özel şartlarında yeniden yorumlanmasını ve pratiğin öylece yönlendirilmesini öngören DefǾu’l-mażârri’l-ebdân bi-arżı Mıśr adlı eseri de bu açıdan fikir vericidir.

Hekimlik ahlâkını tıp eğitiminin önemli bir parçası sayan İbn Rıdvân’a göre ideal bir hekim şu şartlara sahip bulunmalıdır: Beden sağlığı yerinde, akıllı, iyi huylu olmalı; iyi ve temiz giyinmeli, görünümüne dikkat etmeli; hastalarının sırlarını saklamalı; tedavi ücretini değil tedaviyi ön plana almalı; yararlı gördüğü şeyleri öğretme aşkıyla yanmalı; sağduyulu ve iffetli olmalı; can ve mal konusunda güven telkin etmeli; reçetesinde zehir veya çocuk düşürücü ilâçlar vermemeli ve düşmanını dahi tedavi etmeli (İbn Ebû Usaybia, s. 565).

İbn Rıdvân’ın ilmî birikimine şekil veren literatür yine onun kaleminden günümüze


ulaşmıştır. Bunlar arasında edebî ve şer‘î ilimlere dair eserler, Hipokrat ve Galen’in tıp külliyatı, Dioscorides’in farmakoloji alanındaki yazıları, Efesli Rufus, Oribasius ve Paulus gibi tıbbın ünlü yorumcularının eserleri, Râzî’nin el-Ĥâvî’si, tarım ve eczacılık üzerine kitaplar, Batlamyus’un el-Mecisŧî’si ile Tetrabiblos’u, Eflâtun ve Aristo’nun muhtelif kitapları, İskender Afrodîsî ve Themistius gibi felsefe yorumcularının eserleri ve Fârâbî’nin çeşitli kitapları bulunmaktadır (a.g.e., s. 562).

Bu türden tıp ve felsefe kitaplarıyla kendi kendini yetiştiren İbn Rıdvân’ın hem çağdaşlarını hem de önceki otoriteleri aşırı derecede eleştirmesi ve bu konuda yer yer alçaltıcı ifadeler kullanması mizacının haşin ve polemiğe yatkın olduğunu göstermekte, özellikle Huneyn b. İshak, Ebû Ca‘fer İbnü’l-Cezzâr, Ebü’l-Ferec İbnü’t-Tayyib, Râzî ve İbn Butlân’a yönelttiği eleştirilerdeki sert üslûp bunu açıkça ortaya koymaktadır (a.g.e., s. 563). Meselâ el-Ĥâvî yazarı Râzî’deki tıbbî dehanın farkında olmakla birlikte onun Câlînûs gibi bir ilmî otoriteyi sorgulamasını kabullenememiş, ona yönelttiği eleştirilerde hiç gereği yokken kendisine nisbet edilen mülhidce fikirlere de yer vermiştir. Onun İbn Butlân ile olan tartışmaları meşhurdur. Bu tartışma önemsiz bir konuda ihtilâfla başlamış, ancak Kahire ve Bağdat hekimlerinin ilmî kapasiteleri hakkındaki yetersizlik suçlamalarıyla büyüyerek İbn Rıdvân’ın Mısırlı hekimlerle yaptığı bir toplantıda İbn Butlân’ın dışlanması çağrısına kadar varmıştır (ayrıca bk. İBN BUTLÂN). İbn Ebû Usaybia, İbn Rıdvân’ın muhatabına karşı yazdığı yedi risâlenin adını vermektedir (a.g.e., s. 567). Bunlardan günümüze ulaşan üç tanesi İbn Butlân’ın iki cevabıyla birlikte neşredilmiştir (M. Meyerhof - J. Schacht, The Medico-Philosophical Controversy Between Ibn Butlan of Baghdad and Ibn Ridwan of Cairo, Kahire 1937). İbnü’l-Cezzâr’ı hedef alan eleştirileri ise Kitâbü(‘l-Ĥîle fî) DefǾi ma-żârri’l-ebdân bi-arżı Mıśr adlı eserinin yazılış gerekçesini oluşturmaktadır (aş. bk.).

İbn Rıdvân’ın astrolojiye bakış tarzı onun ilmî şahsiyetini belirleme açısından önemlidir. Batlamyus’un Tetrabiblos’una yazdığı şerh ile Kindî, Ebû Ma‘şer el-Belhî ve Bîrûnî gibi astrolojiyi ilim kabul eden bilginler arasına girmiş ve bu ilim sayesinde gelecek olaylar hakkında doğruya yakın tahminlerde bulunulabileceğini iddia etmiştir. Fârâbî ve İbn Sînâ gibi düşünürlerin Batlamyus’un el-Mecisŧî’sini ilmî sayıp onu tamamlaması amacıyla kaleme aldığı astrolojik muhtevalı Tetrabiblos’u gerçekçi bulmamalarına karşılık İbn Rıdvân, fert ve toplumların yaşayacağı kaderin yıldızların oluşturduğu gök haritasına bakılarak okunabileceğine inanmıştır. Göklerin yeri yönettiği şeklindeki eski devirlerden gelen inancı kabul ettikleri halde ilm-i nücûmu yalnızca astronomiden ibaret sayan muhalif gelenek mensupları, göklerin fizikî etkisinin fertlerin iradî tercihlerini yahut toplumların tarihî serüvenlerini belirlemesini mümkün görmemişlerdir. Halbuki İbn Rıdvân’a göre astroloji fizik ve matematik ilkelerine dayalıdır ve dolayısıyla tahminleri de ilmîdir. Öte yandan henüz genç yaşta iken İbnü’l-Heysem’in Fî Đavǿi’l-ķamer adlı eserini içindeki geometrik şekillerle birlikte kendisi için istinsah etmiş olması (İbnü’l-Kıftî, s. 288) ve optik ilminin bu üstadına karşı duyduğu ilgiyi daha sonra da sürdürmesi, onun başından beri günümüzde pozitif denilen ilimlere yönelmiş olduğunu ortaya koymaktadır.

Öğrencileri arasında en tanınmışı Ebû Küseyr Efrâîm İbnü’z-Zaffân el-İsrâilî’dir (İbn Ebû Usaybia, s. 567). Bu yahudi tabibin Halife Müstansır-Billâh ve Müsta‘lî-Billâh zamanında saray hekimliğine kadar yükseldiği ve hemen her sahaya ait kitaplardan oluşan büyük bir özel kütüphane kurduğu bilinmektedir (Hamârneh, Isma‘ili Contributions, s. 174). Yine kaynaklarda, kitaba ve felsefeye düşkünlüğüyle tanınan Fâtımî Emîri Mübeşşir b. Fâtik’in de onunla birlikte ilmî çalışmalarda bulunduğu kaydedilmektedir (İbn Ebû Usaybia, s. 560). İbn Rıdvân, Ebû Zekeriyyâ Yehûda b. Saâde adlı bir yahudi hekim için iki risâle kaleme almıştır. Ancak aralarındaki ilmî münasebetin öğretmen-öğrenci ilişkisi şeklinde olduğu yolunda kesin bilgi mevcut değildir.

Eserleri. 1. Kitâbü’l-Kifâye fi’ŧ-ŧıb (Kifâyetü’ŧ-ŧabîb fîmâ śaĥĥa ledeyh mine’t-tecârib). XI. yüzyıl Mısır’ındaki tıbbî uygulamalar hakkında fikir veren eser, İbn Rıdvân’ın eski tıp otoritelerine bağlılığının yanı sıra klinik tecrübeye verdiği önemi de yansıtmaktadır. Tek nüshası Gotha’da (nr. 1952) kayıtlı olup ilmî neşri Selmân Katâye tarafından yapılmıştır (Bağdat 1981). Jacques Grand Henry, eseri Fransızca tercümesiyle birlikte Le livre de la méthode du médecin de ‘Alī b. Riđvān (998-1067) adıyla iki cilt halinde neşretmiştir (Louvain-La-Neuve 1979, 1984). 2. Maķāle fi’ŧ-Ŧaŧarruķ bi’ŧ-ŧıb ile’s-saǾâde. “Hipokrat Külliyatı”, “Hipokrat’ın Şahsiyeti” ve “Tıpla Kazanılan Mutluluk” başlıklı üç bölümden oluşmaktadır. Hipokrat örneğinde tıp tahsili ve öğretiminin insana kazandırdığı faziletlerle entelektüel derinlikten bahsedilen kitapta Mısır’ın felsefe ve tıp tarihindeki önemi de vurgulanmaktadır. Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 691/3) bir tek yazması mevcut olan kitap Albert Dietrich tarafından Über den Weg zur Glückseligkeit durch den ärztlichen Beruf adı altında Almanca tercümesiyle birlikte yayımlanmıştır (Göttingen 1982). 3. Kitâbü(‘l-Ĥîle fî) DefǾi mażârri’l-ebdân bi-arżı Mıśr. Mısır’ın insan sağlığı ve hastalıklarıyla ilgili mahallî şartlarının incelendiği eser, genel tıp bilgisinin özel şartlara göre yeniden yorumlanması gerektiği var sayımına dayandırılmıştır. On beş bölümden oluşan ve Mısır’ın topografya, çeşitli tabiat şartları ve tarım ürünleri açısından çarpıcı bir tanıtımını veren eser, Kayrevanlı İbnü’l-Cezzâr’ın aynı konuyu işleyen kitabının kulaktan dolma ve ikinci elden bilgilere dayalı olduğu gerekçesiyle kaleme alınmıştır (Kitâbü DefǾi mażârri’l-ebdân, s. 3-4). Makrizî el-Ħıŧaŧ’ında Kahire’yi tanıtırken bu eserden uzun alıntılar yapmaktadır (I, 339-340). Kitap Michael W. Dols tarafından Medieval Islamic Medicine: Ibn Rıdwan’s Treatise ‘On the Prevention of Bodily Ills in Egypt’ adıyla İngilizce’ye çevrilmiş ve Âdil S. Cemâl’in tahkikiyle neşredilmiştir (Berkeley 1984). Daha sonra Fuat Sezgin, bu neşrin kusurlu olduğu gerekçesiyle orijinal yazmanın tıpkı basımını çıkarmıştır (bk. bibl.). 4. Maķāle fî şerefi’ŧ-ŧıb. Türkiye’de Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlı (Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 691/2) tek yazma nüshası bilinen eser yedi bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerde şu konular işlenmiştir: a) Tıbbın beden ve ruh sağlığına yararları dolayısıyla Allah’ın rızâsını kazanmaya vesile teşkil ettiği; b) Hekime şerefli bir mevki kazandırdığı; c) İnsana sağladığı mutluluklar sebebiyle şerefli bir ilim olduğu; d) Mısır’ın eski bir medeniyet merkezi sıfatıyla tıp ve felsefe tarihinde taşıdığı önem ve buranın Aesculapius geleneğindeki belirleyici yeri; e) Câlînûs’un külliyatına telhisler (künnâşât) yazan Aeteus, Oribasius, Trallesli Alexander ve Paulus Aeginetta gibi yazarların kıymet ve önemi; f) İskenderiye tıp okulu; g) Arapça’daki tıp literatürünün değerlendirilmesi. 5. Kitâbü Şerĥi(Tefsîri)’l-Maķālâti’l-ErbaǾa


li-Baŧlamyûs fi’l-ķađâyâ bi’n-nücûm Ǿale’l-ĥavâdiŝ. Batlamyus’un astrolojiye dair Tetrabiblos adlı eserinin şerhidir; girişte astrolojinin nazarî temelleri tartışılır. XV. yüzyılda Latince’ye çevrilen eserin (Venice 1484, 1493) bir de Türkçe tercümesi bulunmaktadır (Süleymaniye Ktp., Hamidiye, nr. 785). 6. Kitâbü’n-NâfiǾ fî keyfiyyeti taǾlîmi śınâǾati’ŧ-ŧıb. İki bölümden oluşan kitap tıp eğitiminde usul, İskenderiye tıp okulunun değerlendirilmesi, Huneyn b. İshak ve Ebû Bekir er-Râzî’nin Câlînûsçu literatür açısından eleştirilmesi konularını ihtiva etmektedir (Lyons, VI/1-2 [1961], s. 65-71). 7. Fi’l-Ķuva’ŧ-ŧabîǾiyye. Fizyolojiye dairdir (Âdil el-Bekrî, IX/3 [1980], s. 159-161). Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Şehid Ali Paşa, nr. 2053/5) bir nüshası bulunan eser M. C. Lyons tarafından İngilizce’ye çevrilmiştir (“‘On the Nature of Man’ in ‘Ali Ibn Rıdwān’s Epitome”, al-Andalus, Madrid 1965, XXX, 181-188). 8. Şerĥu’ś-ŚınâǾati’ś-śaġīre li-Câlînûs. İbn Rıdvân’ın Câlînûs’un Ars Parva’sına yazdığı şerhtir. Cremonalı Gherardo tarafından yayımlanan Latince tercümesi (Haly Ebn Rodan S. Rodoham Aegyptius, Liber Tegni, Venice 1496). Batı’da çok meşhurdur; eser ayrıca İbrânîce’ye de çevrilmiştir (Brockelmann, GAL, I, 637-638). İbn Rıdvân’ın öteki Câlînûs şerhleri arasında Şerĥu Kitâbi’n-Nabđi’ś-śaġīr, Şerĥu Kitâbi’t-Teǿennî li-Şifâǿi’l-emrâż ilâ Iġlûķun (Glaucon), Şerĥu Kitâbi’l-Ustuķussât ve Şerĥu Kitâbi’l-ǾIrķ zikredilebilir (İbn Ebû Usaybia, s. 566). 9. Kitâbü’l-Uśûl fi’ŧ-ŧıb. Tıbbın ilkeleri üzerine olan eser İbrânîce’ye tercüme edilmiştir (Brockelmann, GAL, I, 637).

İbn Rıdvân’ın polemiğe dair eserleri de şunlardır: Fî Ĥalli şükûki’r-Râzî Ǿalâ kütübi Câlînûs, Kitâb fi’r-red Ǿale’r-Râzî fi’l-Ǿilmi’l-ilâhî ve iŝbâti’r-rusül, Kitâbü TetebbuǾi Mesâǿili Ĥuneyn (bu esere Ebü’s-Salt ed-Dânî, el-İntiśâr li-Ĥuneyn b. İsĥâķ Ǿalâ ǾAlî b. Rıđvân fî reddihî li-Mesâǿili Ĥuneyn adıyla bir reddiye yazmıştır [DİA, X, 341]), Maķāle fi’r-red Ǿalâ Efrâǿîm ve İbn ZürǾa fi’l-iħtilâf fi’l-milel, Kitâbü’l-İntiśâr li-Aristûtâlîs -ve hüve Kitâbü’t-Tavassuŧ beynehû ve beyne ħuśûmihi’l-münâķıdîn- fi’s-semâǾi’ŧ-ŧabîǾî. Müellifin İbn Butlân’a karşı yazdığı üçü günümüze ulaşan yedi risâlenin adı İbn Ebû Usaybia tarafından şu şekilde zikredilmektedir. Maķāle fî naķdi maķāleti İbn Buŧlân fi’l-ferĥ ve’l-ferrûc, Maķāle fîmâ evredehû İbn Buŧlân mine’t-taħyîrât, Maķāle fî enne mâ cehelehû yaķīn ve ĥikme ve mâ Ǿalimehû İbn Buŧlân ġalaŧ ve safsaŧa, Maķāle fî enne İbn Buŧlân lâ yaǾlemu kelâme nefsihî fađlan Ǿan kelâmi ġayrih, Risâle ilâ eŧıbbâǿi Mıśr ve’l-Ķāhire fî ħaberi İbn Buŧlân, Ķavl lehû fî cümleti’r-red Ǿaleyh, Maķāle fi’t-tenbîh Ǿalâ mâ kelâmi İbn Buŧlân mine’l-heźeyân (ǾUyûnü’l-enbâǿ, s. 567).

BİBLİYOGRAFYA:

Ali b. Rıdvân, Kitâbü DefǾi mażârri’l-ebdân bi-arżı Mıśr (Zeitschrift für Geschichte der Ara-bisch-Islamischen Wissenschaften içinde, nşr. Fuat Sezgin), VI, Frankfurt 1990, tür.yer.; İbnü’l-Kıftî, İħbârü’l-Ǿulemâǿ, s. 288; İbn Ebû Usaybia, ǾUyûnü’l-enbâǿ, s. 560-567; Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, I, 339-340; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, V, 69; Suter, Die Mathematiker, s. 103-104; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 689-690; Brockelmann, GAL, I, 637-638; Suppl., I, 886; Ziriklî, el-AǾlâm, IV, 289; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, VII, 94; Ullmann, Die Medizin, s. 158-160, 224, 246; Selmân Katâye, “el-Ħilâf beyne ŧabîbeyn ǾAra-biyyeyn: el-Muħtâr b. Buŧlân ve ǾAlî b. Rıđvân”, Ebĥâŝü’l-müǿtemeri’s-seneviyyi’ŝ-ŝânî li’l-CemǾiyyeti’s-Sûriye li-târîħi’l-Ǿulûm, Halep 1979, s. 269-271; a.mlf., “Kitâbü DefǾi mażârri’l-ebdân bi-arżı Mıśr”, Ebĥâŝü’l-müǿtemeri’s-seneviyyi’ŝ-ŝâliŝ li’l-CemǾiyyeti’s-Sûriye li-târîħi’l-Ǿulûm, Halep 1980, s. 303-315; a.mlf., eŧ-Ŧabîbü’l-ǾArabî ǾAlî b. Rıđvân: reǿîsü eŧıbbâǿi Mıśr, Tunus 1984; a.mlf., “Şerefü’t-ŧıb ve edebü’t-ŧabîb Ǿinde İbn Rıđvân”, el-Bâĥiŝ: Al-Baheth, sy. 5-6, Paris 1979, s. 123-131; a.mlf., “en-Naķd Ǿinde ǾAlî b. Rıđvân”, el-Mevrid, XII/2, Bağdad 1983, s. 45-58; Şeşen, Fihrisü maħŧûŧâti’ŧ-ŧıbbi’l-İslâmî, s. 300-301; Sâmî Halef Hamârneh, Târîħu türâŝi’l-Ǿulûmi’ŧ-ŧıbbiyye Ǿinde’l-ǾArab ve’l-müslimîn, Amman 1406/1986, I, 289-298; a.mlf., “Medicine and Pharmacy Under the Fatimids”, Isma‘ili Contributions to Islamic Culture (ed. Seyyid Hüseyin Nasr), London-Tahran 1977, s. 165-174, 183; M. Meyerhof, “Über Klima und Gesundheit im alten Kairo nach ǾAlī b. Rıđvān”, Beiträge zur Geschichte der Arabisch-Islamischen Medizin (ed. Fuad Sezgin), Frankfurt 1990, V, 29-47; M. C. Lyons, “The Kitāb al-NāfiǾ of ǾAlī Ibn Rıdwān”, IQ, VI/1-2 (1961), s. 65-71; Üsâme Ânûtî, “Min Ħivâri’l-ĥükemâǿ: İbn Rıđvân el-Mıśrî ve İbn Buŧlân el-Baġdâdî”, el-Bâĥiŝ: Al-Baheth, sy. 3, Pa-ris 1979, s. 115-131; Âdil el-Bekrî, “Kelâmu ǾAlî b. Rıđvân fi’l-ķuva’t-ŧabîǾiyye”, el-Mevrid, IX/3, Bağdad 1980, s. 159-161; Maroun Aouad, “La doctrine rhétorique d’Ibn Riđvān et la Didascalia in Rhetoricam Aristotelis ex glosa Alpharabii”, Arabic Sciences and Philosophy, VII/2, Cambridge 1997, s. 163-245; VIII/1 (1998), s. 131-160; J. Schacht, “Ibn Rıđwān”, EI² (İng.), III, 906-907; Yûsuf Rahîmlû, “İbn Rıđvān”, DMBİ, III, 590-593; Albert Z. Iskandar, “Ibn Rıđwān”, Encyclopaedia of the History of Science, Technology, and Medicine in Non-Western Cultures, Dordrecht 1997, s. 429-431.

Esin Kâhya