İBRÂHİM EFENDİ, Edirneli

(ö. 1102/1691)

Osmanlı reîsülulemâsı, sultan imamı ve bestekâr.

1038’de (1629) Edirne’de doğdu. Babası, Diyarbekir’den gelip Edirne’ye yerleşen Bezci Hacı Mehmed Efendi’dir. Edirne’de eğitim görerek kendini yetiştiren ve hıfzını tamamlayan İbrâhim’in ders aldığı kişiler arasında Çelebi Yahyâ Efendi’nin ayrı bir yeri vardır. İbrâhim Efendi, Selimiye (Sultan Selîm-i Cedîd) Camii imamlığına ve 1068’de (1658) Beyazıt Camii hatipliğine tayin edildi. Daha sonra saraya alınmasının ardından 7 Şevval 1073 (15 Mayıs 1663) tarihinde Hâfız Mehmed Efendi’nin yerine sultan imamlığına getirildi ve kendisine İstanbul pâyesi tevcih edildi. Kaynaklarda bu görevinin süresi hakkında değişik bilgiler verilmektedir. Ebû-ishakzâde Esad Efendi, Atrabü’l-âsâr’da onun on sekiz yıl sultan imamlığı yaptığından bahsederken Şeyhî Mehmed Efendi’nin Vekāyiu’l-fuzalâ’sında ve Silâhdar Mehmed Ağa’nın Târîh’inde bu vazifenin yirmi üç yıl kadar sürdüğü belirtilmektedir. Son iki kaynaktaki tarih kayıtlarında ay ve günün de belirtilmesi bu bilginin daha sıhhatli olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Saraydaki görevi devam ederken Kamaniçe’nin fethinden sonra Receb 1083’te (Kasım 1672) Rumeli kazaskerliğine, Muharrem 1097’de (Aralık 1685) Şeyhülislâm Ebûsaidzâde Feyzullah Efendi’nin yerine Anadolu kazaskerliğine getirilen İbrâhim Efendi, beş ay kadar sonra da Şehzade Mustafa ile (II. Mustafa) Şehzade Ahmed’e (III. Ahmed) hoca tayin edildi. Ardından Sultan I. Ahmed Medresesi müderrisliğiyle de görevlendirildi. Ancak aynı yılın haziran ayı sonlarında imamlık vazifesi üzerinden alınarak yerine Kerestecizâde Abdullah Efendi birinci imam tayin edildi. 4 Ramazan 1098 (14 Temmuz 1687) tarihinde yeniden Rumeli kazaskerliğine getirilen İbrâhim Efendi’nin bu vazifesi uzun sürmedi ve 22 Zilhicce 1098’de (29 Ekim 1687) emekliye ayrıldı. 1672-1689 yılları arasında İbrâhim Efendi’ye Dimetoka, Dağardı, Antalya, Üsküdar ve Tokat kazaları arpalık olarak verildi. Şâban 1102’de (Mayıs 1691) Kıbrıs’a sürgün olarak gönderilmesinden üç ay sonra vefat etti ve buradaki Ayasofya Camii hazîresine defnedildi.

IV. Murad ile II. Ahmed arasındaki beş padişah devrinde yaşayan, özellikle IV. Mehmed’den büyük iltifat gören ve onun döneminde şöhrete ulaşan İbrâhim Efendi, bu padişahın saltanatının sonlarında kazaskerlikle imamlığı birleştirip “reîsülulemâ” olmuştur. Ayrıca söz sahibi olduğu kıraat ilminde birçok talebe yetiştirmiştir. Güzel bir sese sahip olan İbrâhim Efendi, mûsikideki nazarî bilgisinin yanında bestelediği dinî ve din dışı formdaki eserlerle zamanının mûsikişinasları arasında seçkin bir yer edinmiştir. Çeşitli el yazması güfte mecmualarında bazılarının güftesi de kendisine ait beste, şuğul ve tesbîh formunda eserlerine rastlanmaktaysa da bunlardan hiçbirinin notası günümüze ulaşmamıştır. Atrabü’l-âsâr’da onun mûsikideki müstesna kişiliğinden bahsedildikten sonra, yüksek ilmî pâyeler almış bir kişi olarak kendisinin bestekârlar arasında zikredilmesinden âdeta utandığından dolayı bestelerinin yayılmasını arzu etmediği belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mecmûa, TSMK, Bağdad, nr. 402, vr. 174a, 194a; Mecmûa, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, nr. K 183, vr. 18a, 19a, 20b; Mecmûa, Süleymaniye Ktp., Lala İsmail Paşa, nr. 593, vr. 8b; Mecmûa, Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 650, vr. 110a; Mecmûa, Arkeoloji Müzesi Ktp., nr. 866, vr. 7b, 8a; Silâhdar, Târih, II, 242; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, I, 607; II-III, 9, 14, 23, 51, 53- 54, 61-62, 65, 108, 189, 248; Râşid, Târih, I, 27, 380, 485, 529; II, 10, 12, 155, 161; Esad Efendi, Atrabü’l-âsâr, İÜ Ktp., TY, nr. 6204, vr. 4a-b; a.e. (nşr. Mehmed Veled [İzbudak], Mekteb Mecmuası içinde), sy. 1, İstanbul 1311, s. 44; sy. 2 (1311), s. 77; Osman Nuri Peremeci, Edirne Tarihi, İstanbul 1939, s. 306-307; Sadeddin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942, I, 44-45, 84-85; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, III/2, s. 482; Öztuna, BTMA, I, 379.

Nuri Özcan