İFTİHÂRÎLER

(افتخاريان)

İlhanlı Devleti’nde idarî, edebî ve kültürel hizmetlerde bulunan bir aile.

Kazvinli olan ailenin bilinen ilk ferdi, Hz. Ebû Bekir’in soyuna mensup olduğu için Bekrî nisbesini taşıyan İftihârüddin Muhammed el-Buhârî’dir. Hamdullah el-Müstevfî, onun Şâfiî âlimi Muhammed b. Yahyâ en-Nîsâbûrî’den ders okuduğunu kaydetmektedir (Târîħ-i Güzîde, s. 798). İftihârüddin Muhammed’in oğlu Ebû Nasr hakkında bilgi bulunmamaktadır. Ebû Nasr’ın beş oğlundan en tanınanı


dedesinin adını taşıyan İftihârüddin Muhammed’dir. Cengiz Han’ın oğlu ve halefi Ögedey Han zamanında Orta Asya’ya giden İftihârüddin, müstakbel kağan Mengü Han ile kardeşine ve amcazadelerine hocalık yaptı. Mengü tahta çıkınca Kazvin’in idaresini İftihârüddin Muhammed’e verdi (651/1253). İftihârîler’in yaklaşık yarım asır devam edecek olan güç ve nüfuz dönemi bu tayinle başladı. İftihârüddin Muhammed ile kardeşi İmâmüddin Yahyâ yirmi beş yıl boyunca Kazvin bölgesine hâkim oldular. Reşîdüddin Fazlullah-ı Hemedânî, Abaka Han’ın, hükümdarlığının başlarında İftihârîler’i Kazvin’e tayin ettiğini yazarsa da bu bir tayin değil onların görevlerini sürdürmelerine dair bir karardı. İftihârüddin Muhammed, 676 yılında (1277-78) zimmetine mal geçirmekle suçlanarak Abaka Han’ın huzuruna çağrıldı. 50 tümen (500.000 dinar) ödemesine rağmen hayatının son iki yılını zor şartlar altında İlhanlı ordusunda geçirdi ve 678’de (1279) vefat etti. Hamdullah el-Müstevfî onun akıllı, âdil, Türk ve Moğol dillerini bilen, devlet işlerinde ve Uygur yazısında mahir bir kimse olduğunu, büyük bir imaret inşa ettirdiğini, Sindbâdnâme’yi Türkçe’ye, Kelîle ve Dimne’yi Moğolca’ya çevirdiğini söyler (Târîħ-i Güzîde, s. 799).

İftihârüddin Muhammed’in ölümü üzerine kardeşi İmâmüddin Yahyâ’ya önce Kazvin’in, ardından bütün Irâk-ı Acem ve Irâk-ı Arab’ın idaresi verildi. Yahyâ, Hille’de Rebîülâhir 700 (Aralık-Ocak 1300-1301) tarihinde öldü ve Bağdat’ın doğusunda kurduğu medreseye defnedildi. Onun Kazvin’de Kanat-ı Melikî adıyla tanınan bir kanal yaptırdığı kaydedilmektedir. İmâmüddin Yahyâ’nın ölümünden sonra yerine oğlu İftihârüddin geçti.

Ailenin diğer mensuplarından İmâdüddin Mahmûd Mâzenderan’a, Rükneddin Ahmed Gürcistan’a ve Radıyyüddin Bâbâ Diyarbekir ve Musul’a hâkimdi. Kaynaklarda, Radıyyüddin Bâbâ’nın Musul’daki hâkimiyetiyle ilgili çelişkili bilgiler bulunmaktadır. Onun Musul’daki hâkimiyeti, yerine Uygur asıllı kumandan Aşmût ile Mesud adlı sivil bir yerlinin tayiniyle kesintiye uğradı (666/1267-68). Radıyyüddin, iki yıl sonra yeniden güçlenerek yolsuzlukla itham ettiği Mesud ile Aşmût’u bertaraf edince bunlar iddianın incelenmesi için Abaka Han’a başvurmuş, yapılan tahkikat sonucunda suçsuz oldukları anlaşıldığından Radıyyüddin ölümle cezalandırıldı (679/1280).

İftihârîler’in tesbit edilebilen son üyesi Radıyyüddin’in oğlu İmâdüddin İsmâil’dir. Şair olan İmâdüddin İsmâil’in Farsça divanının tek nüshası Paris Bibliothèque Nationale’de bulunmaktadır (Supplément. Persan, nr. 795, vr. 497-536). Şiirlerinde İbn Bâbâ mahlasını kullanan İmâdüddin’in divanında yer alan kasidelerin çoğu Esen Kutluğ, Sa‘deddin Sâvecî, Reşîdüddin Fazlullah, Tâceddin Ali Şah gibi Olcaytu Han devrinin önemli şahsiyetleri için yazılmıştır. İmâdüddin İsmâil’in, Sultan Ebû Said Bahadır Han’ın hâkimiyetinin başlangıcında Sultâniye’de öldüğü anlaşılmaktadır (717/1317).

İftihârîler gibi ilimle uğraşan bir aileyi İlhanlılar tarihinde öne çıkaran sebeplerden biri Ortaçağ İranı’ndaki mahallî uygulamalar, diğeri de İlhanlılar’ın benimsediği malî-idarî usuldür. Çok geniş sınırlara sahip olan İlhanlılar, vergilerin tahsilinde kullanılan mukātaa sisteminin işleyebilmesi için her zaman güçlü mahallî hânedanlara ihtiyaç duymuşlardır. İftihârîler, bürokrasinin ağırlıklı olarak yerli unsurların eline bırakıldığı, Türk ve Moğol dillerine vâkıf kâtip ve bürokratların idarede yükselme imkânı bulduğu İlhanlı Devleti’nde kolayca güç ve nüfuz sahibi olmuşlar, fakat aynı kolaylıkla da kaybolup gitmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebü’l-Ferec, Târih, II, 587, 602, 605-606; İbnü’t-Tıktakā, Târîħ-i Faħrî (trc. Muhammed Vahîd Gülpâyigânî), Tahran 1367 hş., s. 37; Reşîdüddin, CâmiǾu’t-tevârîħ (nşr. Abdülkerîm Alioğlu Alizâde), Bakü 1957, III, 103, 150, 158; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 249; Hindûşah es-Sâhibî, Tecâribü’s-selef der Tevârîħ-i Ħulefâ ve Vüzerâ-yi Îşân (nşr. Abbas İkbâl), Tahran 1357 hş., s. 16; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. VIII, IX; Müstevfî, Târîħ-i Güzîde (Nevâî), s. 733, 798-800; François de Blois, “The Iftikhāriyān of Qazvīn”, Iran and Iranian Studies. Essays in Honor of Iraj Afshar (ed. Kambiz Eslamī), Princeton-New Jersey 1998, s. 13-23; I. P. Petrushevsky, “Gorodskaya znat v gosudarstve Hulaguidov”, SV, V (1948), s. 85-110; Hüseyin Kulî Sütûde, “Ķazvîn”, Berresîhâ-yı Târîħî, IV/4, Tahran 1969, s. 130; A. K. S. Lambton, “Ķazwīn”, EI² (İng.), IV, 860.

Osman G. Özgüdenli