İLME’l-YAKĪN

(علم اليقين)

Kesinlik açısından ilk basamakta bulunan doğru bilgiyi ifade eden bir tabir.

Sözlükte “bir şeyi gerçek haliyle idrak etmek” anlamına gelen ilim ile “gerçeğe uygun kesin hüküm, inanç veya bilgi” mânasındaki yakīn kelimelerinden meydana gelen terkip, “kesin olan aklî ve naklî delillerin ifade ettiği bilgi” diye tanımlanabilir. İlme’l-yakīn tabiri Kur’an’da sadece bir yerde geçmekte (et-Tekâsür 102/5) ve insanların ölümle ilgili bilgilerini şuurlu ve sürekli hale getirmeleri durumunda boş şeylerle övünüp ebedî saadetlerini ihmal etmeyeceklerini belirtmektedir. Âlimler,


ilme’l-yakīnin kesin bilginin ilk basamağını oluşturup doğru bilgi ifade etmesine rağmen dış tecrübeye dayanan ayne’l-yakīn ile iç tecrübeye dayanarak bizzat yaşanan hakka’l-yakīn basamaklarının zihne gelen tereddütleri gidermede daha güçlü olduğu hususunda birleşmişler ve ilme’l-yakīnin bu güce sahip bulunmadığını söylemişlerdir. Bununla birlikte Gazzâlî, yanlış olma ihtimali taşımayan kesin zihnî bilgilerin tecrübeye dayanan bilgilerden daha güvenilir olduğunu ileri sürmüştür. Bazı âlimlerse ilme’l-yakīni istidlâl yoluyla üretilen bilgileri ifade eden bir terim olarak kabul etmişlerdir (Tehânevî, II, 1814). Ancak hem ilim hem yakīn kavramı “gerçeğe uygun kesin bilgi” anlamına geldiğinden ilme’l-yakīnin kesin olmama ihtimali bulunan her istidlâlî bilgiyi kapsadığını söylemek isabetli görünmemektedir.

Sûfîlere göre ilme’l-yakīn, aklî ve naklî ilimleri delilleriyle bilen âlimlerin bulunduğu bilgi derecesini ifade eder. Ayne’l-yakīn ve hakka’l-yakīn ise derecelerine göre mükâşefe ve müşâhedeye mazhar olan peygamberlerle velîlerin bulunduğu bilgi mertebelerini oluşturur. Kuşeyrî ilme’l-yakīn seviyesinde olanlara “erbâb-ı ukūl”, ayne’l-yakīn derecesinde bulunanlara “ashâb-ı ulûm” ve hakka’l-yakīn mertebesine yükselenlere de “ashâb-ı maârif” adını verir.

Sonuç olarak her üç bilgi derecesi de gerçeğe uygunluk niteliği taşıdığı için bunların ifade ettikleri bilgilerin objektif mahiyeti açısından bir fark bulunmadığını, ancak insanda oluşması yönünden değişiklik arzettiğini söylemek mümkündür. Elmalılı Muhammed Hamdi’nin her üç bilgi derecesi için ilme’l-yakīn tabirinin kullanılabileceğini belirtmesi bu hususa dikkat çekmeye yönelik olmalıdır. Sûfîlerin ilme’l-yakīni âlimlere, ayne’l-yakīn ve hakka’l-yakīni sadece peygamberlerle velîlere tahsis etmesi isabetli değildir, çünkü İslâm düşüncesine mal olan bu üç bilgi derecesi vahiy ve ilhama konu teşkil etmeyen bütün bilgiler için geçerlidir.

BİBLİYOGRAFYA:

et-TaǾrîfât, “Ǿilim” md.; Tehânevî, Keşşâf, II, 1814; Kuşeyrî, er-Risâle, I, 266; Hücvîrî, Keşfü’l-maĥcûb (nşr. İs‘ad Abdülhâdî Kındîl), Beyrut 1980, s. 626; Gazzâlî, el-Münķıź mine’đ-đalâl (nşr. Ahmed Calindehrî), Lahor 1971, s. 4-5; İbn Haldûn, Şifâǿü’s-sâǿil, s. 45; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 67, 979-980; İzmirli, Yeni İlm-i Kelâm, I, 68; a.mlf., Fenn-i Menâhic, İstanbul 1329, s. 57-58; Elmalılı, Hak Dini, VI, 4726; VIII, 6056; el-MuǾcemü’ś-śûfî, s. 1251-1252; Cemîl Salîbâ, el-MuǾcemü’l-felsefî, Beyrut 1982, II, 588-589.

Yusuf Şevki Yavuz