İVAZ PAŞA CAMİİ

Manisa’da XV. yüzyıl sonlarında yapılmış cami.

Gerek Evliya Çelebi tarafından gerekse halk arasında Çaybaşı Camii olarak adlandırılan mâbedi çok girift Arapça kitâbesine göre İvaz b. Abdülmuîn 889 yılı Ramazanında (Ekim 1484) yaptırmıştır. Hakkında bilgi elde edilemeyen İvaz Paşa’nın babasının Abdülmuîn adını taşıması onun devşirme asıllı olduğunu gösterir.

İsmail Hakkı Uzunçarşılı, İvaz Paşa hayratının vakfiyesinin Manisa Vakıflar Müdürlüğü’nde bulunduğunu bildirmiştir (Kitâbeler II, s. 80-81). Cami, İstiklâl Savaşı’ndan sonra bir süre asker işgalinde kalmış


olduğundan çok bakımsız duruma gelmiş ve 1940’lara doğru kullanılamaz derecede harap olmuşken 1950’li yıllarda onarılarak ihya edilmiştir. İvaz Paşa Camii plan bakımından, 1438-1447 arasında yapılan Edirne’deki Üç Şerefeli Cami’nin küçük bir örneğidir. Erken dönem Osmanlı-Türk mimarisinde başka benzerleri de olan bu tip (Tokat, Hayrabolu, İstanbul, İzmir), yine Manisa’da 879’da (1474) Sinân b. Abdullah’ın yaptırdığı Çaşnigîr, Sultan II. Bayezid’in zevcesi Hüsnüşah Hatun için 896’da (1491) inşa ettirilen Hatuniye, I. Selim’in zevcesi ve Kanûnî Sultan Süleyman’ın annesi Ayşe Hafsa Sultan adına 929’da (1523) yaptırılan sultan camilerinde de tekrarlanmıştır. Ancak burada mimari bakımdan ilgi çekici değişik uygulamalarla karşılaşılmaktadır. Beş bölümlü olması gereken son cemaat yeri, her biri bir kubbe ile örtülü dört bölüm halinde olup cümle kapısı yana kaydırılmış ve solda olan minare kürsüsü harimin içine alınmıştır. Minare kürsüsüyle cümle kapısı arasında son cemaat yeri mihrap nişi oyulmuştur. Caminin ana eksenine aykırı düşen bu düzenleme sol köşede daha da arttırılarak burada minare kürsüsüne bitişik iki cephesi açık türbe yapılmıştır. Ortada bir büyük kubbe, iki yanlarda birer sütunla ayrılmış çifte küçük mekânlardan oluşan harimin sol tarafı sağa nisbetle daha ufaktır. Caminin bütünü dıştan 18,55 × 12,74 m. ölçülerinde muntazam bir dikdörtgen şeklindedir.

İvaz Paşa Camii, erken Osmanlı döneminde hâkim olan duvar örgüsü tekniğinde değişik ölçü ve biçimlerde kesilmiş taş ve tuğlalardan inşa edilmiştir. Taşların aralarında ayrıca dikine konulmuş tuğlalar yer alır. Sekiz köşeli ve çok yüksek kasnaklı kubbe de aynı teknikte yapılmış, her cephesinde birer pencere açılmıştır. Duvarların ve kubbe kasnağının mahyalarında iki sıra tuğla testere dişi çıkmalar vardır. Son cemaat yerinin sivri kemerleri devşirme başlıklı mermer sütunlara oturmaktadır. Büyük bir sivri kemerin içinde bulunan yayvan kemerli cümle kapısı üstünde beş satırlık Arapça kitâbe yer almıştır. Evliya Çelebi, bu kitâbenin aşırı derecede girift oluşundan dolayı okuyup kopyasını yazamadığını bildirir.

Harimin üstü 8,20 m. çapında kubbe ile örtülüdür. Bunun iki tarafında, birer sütuna oturan sivri kemerlerle ayrılmış küçük kubbeli mekânlar mevcut olup soldakiler daha küçük ve ayırıcı sütun da dolayısıyla sağdakiyle aynı hizada değildir. Devşirme olan bu sütunlardan sağdaki yivli bir gövdeye sahip olduğuna göre Korint nizamında bir İlkçağ yapısından getirilmiştir. Soldakinin gövdesi düzdür. Bunların başlıkları da devşirmedir. Sağdaki kesik piramit biçiminde yüzeyleri kaboşonlu (kabaralı) bir Bizans başlığı, soldaki ise Korint üslûbunda İlkçağ’a ait bir başlıktır. Kubbeye geçişi sağlayan pandantiflerin içlerinde zengin bir mukarnas dolgu vardır. Yanlardaki küçük kubbelerin geçişleri ise daha sade, baklavalı ve üçgenlidir.

Harimi, kasnaktaki sekiz pencereden başka yan duvarlarda ve son cemaat yerinde altlı üstlü ikişer, kıble duvarında dörder pencere aydınlatır. Alt dizi pencereler tuğladan sivri boşaltma kemerlidir. Bu kemerlerin altında esas pencere dikdörtgen biçiminde olmakla beraber sövelerde yine işlenmiş Bizans mermerleri devşirme malzeme olarak kullanılmıştır. Boşaltma kemerinin içindeki alınlıkla bu kemerin etrafında zengin bir bezeme mevcuttur. Kemer tuğladan zencirek motifiyle çerçevelenmiş, ayrıca dış bordürle kemer arası yine tuğladan yıldızlarla doldurulmuştur.

Hafifçe dış cepheye çıkıntı teşkil eden mihrap nişi Manisa’daki Hatuniye Camii mihrabına benzer. Dilimli bir kemerin içindeki esas niş beş sıra mukarnaslıdır. Harimde duvarlarda bir nakış olmayışına ve mihrabın sadeliğine karşı burada Türk ahşap işçiliğinin son derece güzel örneklerinden olan bir minber vardır. Hatuniye Camii’nin Zilhicce 900 (Eylül 1495) tarihli minberiyle büyük benzerlik gösteren bu değerli eser Aydın Yüksel’in ileri sürdüğü gibi aynı ustanın elinden çıkmış olmalıdır. Kündekârî adı verilen teknikte, oymalı parçaların geçmeli olarak birleştirilmesi suretiyle yapılan minberin kapısı üstündeki yazı, çok değişik bir hat örneği olarak düz ve ters olmak üzere iç içe işlenmiştir. Hatuniye minberinin kapısı üstünde aynı yazının bulunması ve başka benzerlikler her iki minberin de aynı ustanın elinden çıktığını gösterir.

Alışılmamış bir biçimde cami kitlesinin içinde solda yer alan minare, taş bir kürsü üzerinde yükselen çubuklu bir gövdeye sahiptir. Kürsü sekizgen biçiminde olup sivri kemerli bir sıra niş ve bunların yukarısında kısa, yayvan baklavalarla süslenmiştir. Gövdeyi süsleyen çubuklar, Türkler’in Orta Asya’dan beri gelen bir minare mimarisi geleneğinin son örneklerindendir. Gövde şerefeye yakın bir bölümde


taş bir kuşakla mukarnaslı olarak işlenmiş çıkmalara bağlanır. Şerefe korkulukları şebekelidir. Bu özellikler, minarenin şerefeye kadar olan kısmında beş yüzyıl içinde bir değişiklik olmadığını göstermektedir.

Türbe, caminin beden duvarları içinde sol (kuzey) köşede minare kürsüsüne bitişik olarak yer almaktadır. İki taraftan sivri kemerli birer açıklığa sahip olan türbede kemerler köşedeki sütuna oturmaktadır. Bir açık türbe görünümünde olan bu küçük mekân ayrıca bir kubbe ile de örtülmüştür. Caminin sol kanadına bir pencere ile bağlanan türbede üç sanduka bulunmaktadır. Burada şâhidelerdeki yazılar çok girift olduğundan okunamamıştır. Bunlardan biri caminin kurucusuna ait olmalıdır (fotoğrafları için bk. Yüksel, s. 348, rs. 529).

İvaz Paşa Camii erken Osmanlı döneminde Türk mimarisinde, en büyük örneği Edirne’de Üç Şerefeli Cami’de olmak üzere çok sayıda ibadet yerinde uygulanan bir plan tipinin temsilcilerindendir. Ancak burada ekseni kaydırmak, türbeyi cami bünyesi içine sıkıştırmak, minareyi sol tarafta inşa ederek bunun gövdesine Türk sanatının çok eskiye dayanan geleneklerini aksettiren bir görünüş vermek suretiyle bazı değişiklikler meydana getirilmiştir. Bunun benzeri minareler, Antalya’da Yivli Minare Camii ile Konya’da Sahip Ata Medresesi’nde görülür. İstanbul’da Vefa’da kiliseden çevrilme Molla Gürânî Camii ve Galata’da Okçu Mûsâ Mescidi’nin (şimdi minare sıvalıdır) minareleri de aynı şekildedir. Cami bünyesi içinde türbe ise yine İstanbul’da Fatih’te Hâfız Ahmed Paşa Camii’nde vardır. Manisa’da İvaz Paşa evkafı olarak yapılmış bir hamamın varlığı bilinmekteyse de bu eserin yeri tesbit edilememiştir. Evvelce caminin yanında medreseye ait oldukları sanılan hücreler mevcuttu, ancak bunlardan da hiçbir iz kalmamıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 73; İsmail Hakkı [Uzunçarşılı], Kitâbeler II, İstanbul 1347/1929, s. 80-81; Çağatay Uluçay - İbrahim Gökçen, Manisa Tarihi, İstanbul 1939, s. 96-97, rs. 23; İbrahim Gökçen, Manisa Tarihinde Vakıflar ve Hayırlar, İstanbul 1946, s. 195-196; R. Anhegger, “Beiträge zur Frühosmanischen Baugeschichte II: Moscheen vom Bouschema der Üçşerefeli Cami in Edirne”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, İstanbul 1955, s. 315-325; Yüksel, Osmanlı Mi‘mârîsi V, s. 344-349; Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 93; Ersal Yavi - Necla Yavi, Manisa, İzmir 1995, s. 65 (resim), 97.

Semavi Eyice