IYDİYYE

(عيديّه)

Divan edebiyatında ramazan ve kurban bayramları vesilesiyle yazılmış kaside.

Divan şairleri arasında büyüklere ithafen kaside yazmak için değerlendirilen fırsatlardan biri de ıyd-i fıtr (ramazan bayramı) ve ıyd-i adhâ (kurban bayramı)


günleriydi. Dinî bayram olmamakla beraber nevruz da bu günlere dahil edilmiş, ancak yazılan şiirler ayrı bir adla nevrûziyye olarak anılmıştır. Kasidelerin teşbîb / nesîb kısımlarında bayramdan bahsedilmesi ıydiyye (îdiyye) / bayramiyye şeklinde adlandırılmalarına yol açmıştır. Şairler böylece çok defa hâmileri olan büyüklerin bayramlarını manzum birer tebriknâme ile kutlar, karşılığında da câize alarak bayram harçlıklarını çıkarırlardı.

Çoğunlukla kaside halinde yazıldıkları için bu şekle ait bütün genel özellikleri taşıyan ıydiyyeler, muhteva itibariyle teşbîb (doğrudan bayramı konu alan ilk bölüm), methiye ve dua olmak üzere üç bölümden meydana gelir ve divanların baş tarafındaki “kasâid” kısmında yer alırlar. Nev‘î’nin on dört beyitlik şiiri gibi bazı istisnalar dışında ortalama otuz kırk beyit civarında bir uzunluğa sahip ıydiyyeler arasında Nef‘î’nin Sultan Ahmed için yazdığı yetmiş bir beyitlik manzumeler de (Divan, s. 72-76) görülmektedir. İlk örnekleri ya “Fî Medhi Sultan ...” veya “Kasîde-i Iydiyye” gibi kalıplaşmış başlıklar altında yahut da başlıksız olarak yazılan ıydiyyelerin XVI. yüzyıldan itibaren gittikçe uzun Farsça başlıklar taşıdıkları görülmektedir. “Der Vasf-ı Iyd-i Adhâ”, “Der Iyd-i Fıtr” gibi ibareler yanında özellikle son devirlerde ıydiyyenin kimin için yazıldığını belirten cümlelere yer verilmiş ve “Iydiyye Berây-ı Sultân-ı Zamân ...”, “Der Hakkı Vezîriâzam ...”, “Bâ Sitâyiş-i Ulemâ-yı Zevi’l-ihtirâm ...”, “Kasîde-i Iydiyye Berây-ı Molla-yı Devrân ...”, “Der Sitâyiş-i Pâşâ-yı Kâmrân ...” gibi başlıklar kullanılmıştır. Bu kalıplaşmış adların yanında, divan şiirinin XVI. yüzyıldaki en büyük temsilcilerinden olan Nev‘î’nin Karamânî Mehmed Efendi için yazdığı ıydiyyenin başına koyduğu “Berây-ı Karamânî Mehmed Efendi Üstâd-ı Merhûm Nev‘î Efendi Der Vasf-ı Hilâl-i Iyd-i Saîd” şeklindeki istisnaî başlıklara da rastlanmaktadır (Nev‘î divanındaki altı ıydiyyenin taşıdığı başlıklar bu çeşitliliğe örnek gösterilebilir; s. 9, 47, 103, 110, 126, 144). XVII. yüzyılın büyük divan şairlerinden Nâbî’nin Silâhdar Ali Paşa için yazdığı ramazan ıydiyyesinin başlığı da tesbit edilebilenlerin en uzunu ve en gösterişli olanıdır (Divan, s.129).

Türk edebiyatında ıydiyye yazılmasına ne zaman ve hangi şair tarafından başlandığı bilinmemektedir. Ancak XVI. yüzyıl şairlerinin divanlarında pek çok ıydiyye bulunduğuna göre bunların XV. yüzyıldan itibaren ortaya çıkmaya başladığı ve bu yüzyılın tanınmış şair-devlet adamı Bursalı Ahmed Paşa’nın divanındaki biri “ıyd” redifli iki ıydiyyenin bu türün bilinen ilk örnekleri olduğu söylenebilir. XV. yüzyılın sonu ile XVI. yüzyılın başında yaşamış ünlü şairlerden Tâcîzâde Câfer Çelebi’nin divanında yer alan, “Yine arz edip cemâlin şâhid-i ra‘nâ-yı ıyd / Âlemi şevke getirdi hüsn-i bezmârâ-yı ıyd” matla‘lı ramazan bayramına dair kırk bir beyitlik başlıksız ıydiyye de ilk örnekler arasında sayılabilir.

Bayrama göre farklı özellikler göstermekle birlikte her ıydiyyede genellikle önce o günlere kavuşmanın şükrü üzerinde durulmakta, bayramı büyük bir coşku ve neşe içinde eğlenerek geçirmek gerektiğinden bahisle mevsimine göre yapılması uygun olan işler ifade edilmekte ve yapılanlar fevkalâde tasvirlerle anlatılmaktadır. Bayram yerlerinin, törenlerin ve eğlencelerin ön plana çıkarıldığı bu tasvirler yalnızca divan şiirinin yerli malzemesini, mahallî ve millî unsurlarını taşımakla kalmaz, bu şiirin hayatla olan sıkı irtibatını da gösterir. Başlangıçtaki ıydiyyelerde bu tür tasvirlerin yerine haklarında kaside yazılan kişiler için çok defa kalıplaşmış ve divan şiiri dünyası içinde geliştirilmiş ifadeler kullanılırken özellikle XVIII. yüzyıldan sonraki örneklerde malzemenin bu kalıpların dışına taşırılarak mahallî ve yerli unsurlarla gittikçe zenginleştirildiği görülür.

Ramazan bayramı şevval hilâlinin görünmesiyle başladığından hemen bütün ramazan ıydiyyelerinin ilk beyitlerinde ramazâniyyelerde de olduğu gibi daha çok hilâlle ilgili zengin mazmunlara yer verilir. Sünbülzâde Vehbî’nin, “Hilâl-i ıyd kıldı cebhe-i âfâkı nûrânî / Yine yâd etti âşıklar ham-ı ebrû-yı cânânı // Nice yâd etmesinler kim nezâketle eder îmâ / Hilâlin kûşe-i ebrûsu zevk-ı vasl-ı hûbânı” beyitleri bu alâkayı her yönüyle ifade eder. Bu gibi beyitlerde harâbat müdavimlerinin mahrumiyetleriyle tiryakilerin, ramazan sofularının çektiklerinin son bulduğuna, artık zevk ve eğlence zamanının geldiğine, “ayş u nûş”un başlayacağına, “mevsim-i zevk u tarab safâsı”nın sürülebileceğine dair bol teşbihli, istiareli, cinaslı ve telmihli ifadeler kullanılır. Bunların yanında ramazanı büyük bir mânevî coşkuyla geçiren dindar kişilerin sevinçleri de dile getirilir. Bayram onlar için ibadetlerinin ilk karşılığıdır. Cerre çıkanlar elde ettikleri hâsılatla memleketlerine, evlerine, işlerine dönerek çoluk çocuklarıyla buluşur ve büyük bir coşku içinde çifte bayram yaparlar.

Ziyaretler, alınıp verilen hediyeler, mevsimine göre gidilen mesireler büyüklerin bayram günlerinin değişmez özellikleridir. Saraydan başlayarak çeşitli devlet kademelerinin teşrifatında yer alan bayramlaşma merasimlerinde her sınıf halk arasında yaygın bir gelenek teşkil eden el öpmeler, bahşiş vermeler ve hediyeleşmeler de önemli motifler olarak ıydiyyelere girmiştir. Bu motifleri işleyen örnekler arasında Nedîm’in III. Ahmed için kaleme aldığı bir ıydiyyedeki, “Sarây-ı şehriyâr-ı âlem oldu meşrik-ı ikbâl / Gelip hep hâkbûse devlet-i ulyânın erkânı” beyitleriyle başlayan bölümünün sarayda yapılan bayramlaşma törenini tasvir açısından ayrı bir önemi vardır.

Iydiyyelerde yer alan bayram mûsikisine dair unsurların başında mehterlerin bayramın başlangıcından itibaren nevbet vurması, davul ve köslerin çalınması gelmektedir ki bunlar bayram günlerindeki mûsiki faaliyetlerinin en belirgin akisleridir. Nedîm’in, “Sabâh-ı ıyd kim âlem olup feyz ile nûrânî / Sadâ-yı kûs-ı şevket eyledi pür çerh-i gerdûnı” beyti gökleri inleten kös sadalarını anlatır. Buna saray ve konaklardaki fasıllarla bayram ve mesire yerlerinde, kır ve semâi kahvelerinde icra edilen mûsikiyi de katmak gerekir. Bayramın dinî mûsiki icrası bakımından ayrı özellikleri vardı; bayram salâsı sadece bu günlerde verilir, günün belli dilimlerinde temcîd ve ilâhiler okunarak halkın dinî hisleri coşturulurdu. Sâbit’in ıydiyyesindeki şu mısralar bu durumu nükteli bir dille anlatmaktadır: “Ale’s-sabâh salâlar verildi hîç değil / Sabûh-ı ıydde mazlûm-ı tevbe oldu şehîd // Sabâh olunca ilâhîye soktular rindi / Müezzinân-ı şeb-i ıyd verdiler temcîd”. Bayram günlerinde fakir fukaranın gözetilmesi ve onlara yapılan çeşitli yardımlarla bayram sevincini toplumun her katına yayma faaliyetlerinin bir parçası olarak mahpusların affedilip zindanların boşaltılması da şiirlere aksetmiştir. Bursalı Ahmed Paşa’nın II. Bayezid vasfında yazdığı ıydiyyedeki, “Doldurup neyler ruhun çâh-ı zenahdânına dil / Çünki şeh lutfuyla boşaltır bugün zindânı ıyd” beytinde padişahın bayram dolayısıyla af ilân ederek zindanları boşalttığı sırada gönlünün padişahı olan sevgilinin neden kendisini zindana attığını sorar.


Özellikle İstanbul’un Eyüp, Kâğıthane, Sâdâbâd, At Meydanı, Vefa, Tophane, Üsküdar gibi gözde mesire ve seyrangâhları bahar ve yaz aylarında insana bayram üstüne bayram (ıyd ber ıyd) ettirecek vasıflara sahip eşsiz bayram yerleri olarak özenle tanımlanmışlardır. Şeyhülislâm Yahyâ Efendi’nin dahi ıydiyyesinde yer verdiği bu seyrangâhları Nedîm, “Binip sad izz ü nâz ile semend-i şûhreftâra / Güzeller At Meydanı’nda alır şimdi meydânı // Husûsâ Hazret-i Eyyûb ile meydân-ı Tophâne / Birer takrîb ile elbette cezbeyler cüvânânı // Firâz-ı Üsküdâr’ın bu‘du vardır gerçi ammâ kim / Yine inkâr olunmaz hak bu kim onun da seyrânı // Yâ Sa‘dâbâd-ı dilcûnun efendim sorma hîç vasfın / Kulun bir vechile ta‘bîre kādir olmazam anı” beyitleriyle edebiyata mal etmiştir. Vehbî bir şiirinde, “Bahâr-ı ıyd tev’em geldi bu devr-i gül ü müldür / Dönüp peymâneler gül gibi açsın tab‘-ı rindânı” beytiyle bahar-bayram uyumunu dile getirirken Hayretî de bir ıydiyyesini bütünüyle bu beraberlik üzerine kurmuştur. Çocukların sevinçleri ise bayramlık el-biseler, el öpme bahşişleri, bayram yerleri, salıncaklar, dönme dolaplar, hokkabazlar, atlıkarıncalar, at ve araba safaları, karagöz ve orta oyunu seyirleriyle ıydiyyelere yansıtılmıştır. Sâbit’in, “Sefîd câme-i ıydiyye giydi pîr ü cüvan / Cihan tarîkat-ı Bayramiyân’a oldu mürîd” beyti bayramla halkın giyinip kuşanma, süslenme ve bayram âdâbına göre hareket etmesi arasındaki ilgiyi, genç ihtiyar bütün halkın Bayramiyye tarikatına mürid olması şeklinde dile getiren tevriyeli bir ifadedir.

Kurban bayramı vesilesiyle yazılmış ıydiyyelerde, yukarıdaki unsurların yanı sıra bütün nüktelerin kurban merkezli olduğu görülmektedir. Hayâlî Bey, “Sanmanız gülgûn şafak oldu ufuktan âşikâr / Iyd için çarh-ı felek sevrini kurbân eyledi” derken bayram sabahı gökyüzünü kaplayan kızıllığın feleğin kestiği kurbanın kanından kaynaklandığını teşhis ve hüsn-i ta‘lîl yaparak anlatmaktadır. Nev‘î’nin Damad İbrâhim Paşa için yazdığı ıydiyyedeki, “Sana kurbân olan sürsün safâ-yı kebş-i İsmâil / Cenâbın Merve’si erbâb-ı hâcâta medâr olsun” beyti de bu kurban nüktesinin tipik bir örneğidir. Ayrıca yine onun III. Murad için yazdığı bir ıydiyyede, kurban bayramı günlerinin aynı zamanda hac günleri olmasından hareketle birçok defa Kâbe, kıble, Safâ, Arafat gibi yerler zikredilmiş ve buralarda Hz. İbrâhim - İsmâil kıssası geçtiği için telmihe dayalı bir anlatım takip edilmiştir ki bu duruma başka şairlerin ıydiyyelerinde de rastlanmaktadır. Hayâlî Bey’in, “Kâbeveş mestûr olan dilberler oldu âşikâr / Nûr görmüş hâcıveş uşşâkı nâlân eyledi” beyti de bu nükte üzerine kurulmuştur.

Bayramlarda herkesin kendi durumuna göre bir hediye (ıydâne) verme âdeti divan edebiyatına, kurban bayramında âşıkların canlarını sevdiklerine kurban etmesi şeklinde yansımıştır. Fuzûlî’nin, “Yılda bir kurban keserler halk-ı âlem ıyd için / Dem-be-dem sâat-be-sâat ben senin kurbânınım” ve Fehîm-i Kadîm’in, “Iyd-ı adhâdır ki dil cânânına can gösterir / Her kişi bu demde kassâbına kurban gösterir” beyitleri bu yansımanın iki örneğidir. Çocukların alınlarına kurban kanı sürülmesi yine Fehîm’in beyitlerinde şu şekilde yerini bulmuştur: “Sürh-pûş olmuş serâpâ kana girmiş dilberim / Gayri tıflân gerçi ancak cephede kan gösterir”. Bayramlarda kadın ve kızların ellerine kına yakılması âdetinin şiirdeki örneklerini de Necâtî Bey’in, “Mâder-i dehr yine tıfl-ı mehin parmağını / Rûz-ı ıyd erdi deyü eyledi hınnâ ile âl” ve, “Şafak-ı mâhı gören şöyle sanır kim zen-i dehr / Pâyına yaktı kına sâkına taktı halhal” beyitlerinde bulmak mümkündür. Bayramlarda çocukların alınlarına kan sürülmesi, kadın ve kızların ellerine kına konulmasıyla onların bu sevinç günlerinde kına gibi geleneksel ve dinen câiz bir unsurla süslendiklerini gösterdiği gibi, özellikle erkek çocukların gerektiğinde canlarını bir bayram coşkusuyla vatanları için kurban etmeye hazır kınalı kuzular, koçlar oldukları şeklindeki eski bir an‘aneye gönderme de yapılmış olur.

Iydiyyelerin medih kısmında çok defa giriş bölümündekinden daha fazla sayıda beyte yer verilmiş ve bunlarda övülen kişinin şahsî hasletleriyle bayramlar ve bayramlarda yaşananlar arasında teşbihli, telmihli, mecaz ve kinayeli, hüsn-i ta‘lîlli ifadelerle sanat gösterileri yapılarak çeşitli ilişkiler kurulmuştur. Ancak yine de girizgâh beyitleri bu bakımdan daha dikkat çekicidir. Tâcîzâde Câfer Çelebi’nin, “Giydi rengîn câme şi‘rimden benim kim bir nazar / Kendisin arz ede şâha şâhid-i ra‘nâ-yı ıyd // Hüsrev-i kişver-küşâ-yı ahd Sultan Bâyezid / Kim cemâli nûrudur subh-ı cihân-ârâ-yı ıyd” beyitleri bu anlayışın örneğidir.

Iydiyyelerin son bölümünde ise dua ile ilgili beyitler yer alır. Sabah vaktinde duaların kabul olunacağı inanışından hareket eden Nev‘î’nin ıydiyyesindeki şu beyitler buna örnektir: “Nev‘iyâ eyle duâ vakt-i sabâh-ı ıyddir / Çün olur derler duâ makbûl-i hazret subh-dem // Hak Teâlâ rûze vü ıydin mübârek eylesin / Bu duâ-yı devlete kılsın icâbet subh-dem”.

Iydiyyelerde yer alan bütün özellikler, divan şiirinin çeşitli örneklerinde ve çok defa beyitlerde zengin bir malzeme olarak kullanılmıştır. Böylece bayram konusu sadece ıydiyyelere has bir malzeme olmaktan çıkarak edebiyatın bütününe yayılmıştır. Ayrıca Nâbî’nin “Târih Berây-ı Iyd-i Şerîf” başlıklı tarih kıtası bayram konusunda yazılmış bilinen tek örnek olarak zikredilmeye değer (Divan, s. 309).

BİBLİYOGRAFYA:

Ahmed Paşa, Divan (haz. Ali Nihat Tarlan), Ankara 1992, s. 36; Necâti Bey, Divan (haz. Ali Nihat Tarlan), Ankara 1963, s. 64; Hayretî, Divan (haz. Mehmet Çavuşoğlu - M. Ali Tanyeri), İstanbul 1981, s. 39-42; Hayâlî, Divan (haz. Ali Nihat Tarlan), Ankara 1992, s. 47, 53; Nef‘î, Divan (haz. Metin Akkuş), Ankara 1993, s. 72-76; Nev‘î, Divan (haz. Mertol Tulum - M. Ali Tanyeri), İstanbul 1977, s. 9-11, 47, 103, 110, 126, 144; Fehîm-i Kadîm Divanı (haz. Tahir Üzgör), Ankara 1991, s. 158; Nâbî, Divan (haz. Meserret Diriöz), İstanbul 1994, s. 129, 309; Sâbit, Divan (haz. Turgut Karacan), Sivas 1991, s. 253; Levend, Divan Edebiyatı (İstanbul 1943), İstanbul 1984, s. 272-274; a.mlf., Ümmet Çağı Türk Edebiyatı, Ankara 1962, s. 64-68; Harun Tolasa, Ahmed Paşa’nın Şiir Dünyası, Ankara 1973, s. 112-113, 229-230; İsmail E. Erünsal, The Life and Works of Tâcîzâde Ca‘fer Çelebi, with a Critical Edition of his Dîvân, İstanbul 1983, s. 93-96; İskender Pala, Ansiklopedik Dîvîn Şiiri Sözlüğü, Ankara 1989, I, 474-476; M. Nejat Sefercioğlu, Nev’î Dîvânı’nın Tahlili, Ankara 1990, s. 79; Ahmet Talat Onay, Eski Türk Edebiyatında Mazmunlar (nşr. Cemal Kurnaz), Ankara 1992, s. 266-267; Cemal Kurnaz, Hayâlî Bey Dîvânı (Tahlili), İstanbul 1996, s. 190-191; Pakalın, II, 107-108; “Bayram”, TDEA, I, 362-363; “İydiye”, a.e., V, 38-39.

Mustafa Uzun