KAÇARLAR

Bir Türkmen oymağı ve İran’da hüküm süren bir hânedan (1796-1925).

XV. yüzyılın sonlarına doğru Anadolu’nun Bozok (Yozgat) bölgesinden Kuzey Azerbaycan’a göçerek Gence yöresinde yurt tutan oymak Akça (Ağça) Koyunlu, Akçalu (Ağçalu) ve Şam Bayatı Türkmen obalarından meydana gelmiştir. Oymak, Akkoyunlu Yâkub Bey’in ölümünden (1490) sonra başlayan saltanat mücadelelerine katılarak Uzun Hasan’ın torunu Rüstem Bey’in tahta çıkmasında önemli rol oynadı. Şah İsmâil zamanında Tozkoparan Pîrî Bey ve Eçe Sultan adlı iki Kaçar beyinin bahsi geçer. Kaçarlar Tahmasb döneminde büyük oymaklar seviyesine yükseldiler. Nitekim bu devirde devlet hizmetinde birçok Kaçar beyi görülür. Kaçar’ın asıl boy beyi ailesi Ziyadluoğulları’ndan olan Karabağ hâkimi Şahverdi Sultan, Budak Han, 1554’te Kanûnî Sultan Süleyman’a elçi gönderilen Şahkulu Ağa, Gökçe Sultan ve Toykun Bey bunların en tanınmışlarıdır.

Şah I. Abbas, Ziyadlu’ya mensup itibarlı emîrlerden Hüseyin Han’ı 1598’de Esterâbâd valiliğine tayin etti; ardından onu Osmanlı idaresine geçmiş bulunan Karabağ’ı geri almakla görevlendirdi. Hüseyin Han Karabağ’ı geri aldıysa da (1606-1607) halkın şikâyeti üzerine azledildi ve yerine yine Ziyadlu’dan Muhammed Halil Han getirildi. Şah Abbas, Türk oymaklarını tehlike oluşturmamaları için İran içinde dağıttığı gibi, onlara karşı denge sağlamak amacıyla devşirme sistemine dayalı kullar ocağını kurup Esterâbâd beylerbeyiliğine de kul kökenli emîrler tayin etti. Son Safevî hükümdarlarından Hüseyin Mirza (Sultan Hüseyin Şah) zamanında Esterâbâd beylerbeyiliğine Kazvin Türkmenleri’nden Muhammed Han’ın tayininden sonra bölgedeki Kaçarlar’ın da karıştığı bazı hadiseler meydana geldi. Aşağı (Aşaka) Baş aşireti reisinin oğlu olan Feth Ali Han, topladığı kuvvetlerle Mübârekâbâd Kalesi’ni ele geçirip Beylerbeyi Muhammed Han ile nâibini öldürttükten sonra Esterâbâd, Mâzenderan, Cürcân ve Sebzevâr’ı alarak Kazvin’de şahlığını ilân eden II. Tahmasb üzerinde nüfuz kurdu ve kendisini saltanat nâibi ve emîrü’l-ümerâ tayin ettirdi. Tahmasb ayrıca Feth Ali Han’a “vekîlüddevle” unvanı ile Simnân valiliğini verdi ve onunla birlikte Meşhed’in Afganlar’dan kurtarılması için Horasan’a sefer yaptı; fakat daha sonra onu öldürttü.

Hüseyin Han’ın Esterâbâd valiliği sırasında sayıları artan Esterâbâd Kaçarları Karabağ’da kalan Kaçarlar’dan çok daha kalabalıktılar ve XVIII. yüzyılda Koyunlu (Kovanlı) ve Develü olmak üzere iki kola ayrılıyorlardı. Bunlardan Develüler’e Mübârekâbâd Kalesi’nin kuzeyinde oturdukları için Yukarı Baş, Koyunlular’a da aynı kalenin güneyinde oturdukları için Aşağı Baş deniyordu. Yukarı Baş Develü, Sapanlu, Köhnelü, Hazinedarlu, Kayaklu ve Kerlü (?) isimli altı obadan meydana gelmişti; bunlardan büyük beylerin çıktığı Develü en asilleriydi. Aşağı Baş da Koyunlu, İzzeddinlü, Şam Bayatı, Kara Musanlu, Vaşlu (Aşlu [?]) ve Ziyadlu obalarından teşekkül ediyordu. Bu kolun baş obası Kaçar hânedanını da çıkaran Koyunlu idi. Bu iki kol arasında çoğu zaman düşmanlık vardı.

Feth Ali Han’ın Nâdir Şah tarafından öldürülmesi üzerine (1726) oğlu Muhammed Hasan Han, hayatını tehlikede görerek zamanının çoğunu Yaka Türkmenleri’nin yurdunda geçirdi ve bu arada asker toplayıp Esterâbâd’ı Develü Muhammed Hüseyin Han’dan aldı (1744). Bunun üzerine Afşar hânedanının kurucusu Nâdir Şah kumandanlarından Bihbûd Han’ı onun üzerine gönderdi. Peş peşe iki savaşta mağlûp olan Muhammed Hasan Han, Yemût Beyi Begenç Han’ın yanına çekildi; fakat mücadeleden vazgeçmedi. Nâdir Şah’ın ölümü üzerine (1747) Muhammed Hasan Han Esterâbâd’a geldi. Beylerbeyi Kaçar Kara Musanlu Muhammed Hüseyin Han ona bir şey yapamadığı gibi, Safevî Hükümdarı II. Süleyman Şah da kendisini Esterâbâd beylerbeyi ve bütün Kaçarlar’ın başı tayin etti (1749). Süleyman Şah’ın tahttan indirilmesi üzerine (1750) Muhammed Hasan Han bağımsızlığını ilân etti; ayrıca Esterâbâd ve Cürcân’dan başka Mâzenderan ve Gîlân’ı da idaresi altına aldı. Bu sırada Fars’a Kerim Han Zend, Azerbaycan’a Afgan Âzâd Han, Horasan’a da Nâdir Şah’ın torunu Şâhruh hâkim bulunuyordu. III. İsmâil’i Safevî tahtına çıkaran Kerim Han, onun adına hareket ediyor görünerek bazı başarılar kazandıktan sonra Kazvin, Gîlân ve Mâzenderan’ı zaptetti ve Muhammed Hasan Han’ı da Esterâbâd’da kuşatma altına aldı. Fakat Yemût ve Göklenler’in kalabalık topluluklar halinde yardıma gelmesi üzerine onun karşısında yenildi (1751). Kerim Han’ı püskürten Muhammed Hasan Han, hâkimiyetini Meşhed’in batısına doğru genişletmek isteyen Afgan Ahmed Şah Dürrânî’yi Sebzevâr yakınlarında yenerek (1755) şöhretini İran’ın her tarafına yaydı. Kazvin’e ve Gîlân’a hâkim olduktan sonra İsfahan üzerine yürüdü ve Kerim Han’ı ikinci defa bozguna uğratıp (1756) Irâk-ı Acem’i ele geçirdi. Ertesi yıl Azerbaycan’a yönelerek Arrân, Karabağ ve Mugan yörelerini kolayca itaat altına aldı; Karabağ’daki Kaçarlar, özellikle Gence yöresinde yaşayan Ziyadlu Kaçarları ona bağlılıklarını bildirdiler. Yanında bulunan büyük oğlu on beş yaşındaki Ağa (Âkā) Muhammed’i Azerbaycan beylerbeyiliğine tayin eden Muhammed Hasan Han aynı yıl Şîraz önlerinde başarısızlığa uğradı ve ordusu dağıldı. Bu sırada Develü Muhammed Hüseyin Han da Esterâbâd’ı zaptetti; burada tutunamayacağını anlayınca da Damgan Kalesi’ne sığındı. Muhammed Hasan Han Damgan’ı kuşattı; ancak Kerim Han onun üzerine yürüdü ve Muhammed Hüseyin Han da Kerim Han’ın ordusuna katıldı. Yapılan savaşta Muhammed Hasan Han yenildi ve kaçarken öldürüldü (15 Cemâziyelâhir 1172 / 13 Şubat 1759).

Muhammed Hüseyin Han’ın Zendler tarafından Esterâbâd beylerbeyiliğine tayin edilmesi üzerine Muhammed Hasan Han’ın oğlu Ağa Muhammed Han kardeşi Hüseyin Kulı Han, dayısı Koyunlu Muhammed Han ve diğer bazı akrabalarıyla birlikte Türkmen bozkırına çekilip Yemût’un Câfer Bey kolunun başı Murad Han’a sığındı. Fakat Muhammed Hüseyin Han hepsini yakalayıp Şîraz’a gönderdi. Şîraz’da onlara iyi davranıldı. Kerim Han, devlet işlerinde zaman zaman Ağa Muhammed Han’la istişarede dahi bulunuyordu. Hüseyin Kulı Han’ı da Damgan’a vali tayin etmiş (1769), o da babasının öcünü almak için Develü beyleriyle savaşıp Esterâbâd’ı birkaç defa yağmalamıştı. Kerim Han’ın ölümü üzerine (1779) Ağa Muhammed onun eşlerinden olan halası Hatice Begüm’ün yardımıyla Şîraz’dan kaçtı ve on yedi yıl süren zorlu bir mücadeleye girişti. Tarihçi Rızâ Kulı Han, Ağa Muhammed Han’ın Zend Hükümdarı Câfer Han’ı Hemedan’da mağlûp ettikten sonra (1786) Tahran’da şahlık tahtına oturduğunu söylüyorsa da diğer kaynaklar bunu teyit etmemektedir. Ağa Muhammed Han daha sonraki yıllarda hâkimiyet alanını giderek genişletti; İran’ın büyük bir kısmını, Azerbaycan’ı ve Gürcistan’ı ele geçirip kendisine başşehir edindiği Tahran’da kalabalık bir davetli topluluğu önünde “şehinşahlık” tacını giyerek


adına hutbe okuttu ve para kestirdi (1796); böylece Kaçar Devleti resmen kurulmuş oldu.

Ağa Muhammed Şah’ın 1797’de şahsî hizmetiyle görevli üç adamı tarafından öldürülmesinden sonra tahta yeğeni Feth Ali Şah geçti. Feth Ali Şah dönemi (1797-1834), Asya’nın çeşitli yerlerini sömürgeleştirmeye çalışan İngiltere, Fransa ve Rusya arasındaki çekişmelerde taraf tutmak ve özellikle Rusya karşısında doğrudan taraf olmakla geçti. Sonuçta İran, savaş açtığı Ruslar ve Osmanlılar karşısında güçsüz kalıp Gürcistan ile Azerbaycan’ın bir kısmı başta olmak üzere pek çok toprağını Ruslar’a kaptırdığı gibi Horasan ve diğer iç bölgelerde de hâkimiyetini ve hatta Türkmençay Antlaşması’nda (1828) ifade edildiği üzere âdeta bağımsız bir devlet olma hüviyetini yitirdi.

Feth Ali Şah’ın ölümünün ardından oğullarından Tahran Valisi Ali Şah Zıllüssultan ile Fars Valisi Hüseyin Ali Mirza Fermân-Fermâ saltanatta hak iddiasıyla harekete geçtilerse de Veliaht Muhammed Mirza hemen Tahran’a yürüyerek onları itaat altına aldı; böylece saltanatını sağlamlaştırdıktan sonra Herat hâkimi Kâmran Mirza’nın kendisini metbû tanıyacağına dair söz vermesine rağmen Sîstan’ı işgal etmesi üzerine Herat’ı kuşattı (1837). Fakat İngilizler’in Fars’ta karışıklıklar çıkarmaları sebebiyle kuşatmayı kaldırmak zorunda kaldı ve Tahran’a dönüp onlarla barış yaptı. İki yıl sonra Ruslar korsanların çoğaldığını ileri sürerek Hazar denizinin her yerini ele geçirdiler. Arkasından da İsmâilîler’in reisi Ağa Han (Hasan Ali Şah) Kirman’da isyan çıkardı; fakat Yezd valisinin karşısında yenilerek Hindistan’a kaçtı (1843). Muhammed Şah devrinde (1834-1848) Osmanlılar’la olan münasebetler de vakit vakit gerginleşmiş, ancak askerî bir harekâta yol açmamıştır.

Muhammed Şah vefat edince tahta veliaht sıfatıyla Azerbaycan valisi olarak Tebriz’de oturan oğlu Nâsırüddin Şah çıktı. Nâsırüddin’in emîr-i nizâmlığa (sadrazamlık) getirdiği Mirza Takī Han çeşitli suistimallere karşı mücadeleye girişti ve şahın ilk zamanlarda kendisini desteklemesiyle başarı kazanarak israfı önledi. Bu dönemin en önemli olaylarından biri Bâbîlik hareketinin ortaya çıkmasıdır. 1844’te Mirza Ali Muhammed Nûri adında bir Hurûfî, kendisinin kayıp on ikinci imam mehdî olduğu iddiasıyla etrafına büyük bir kalabalık topladı ve devleti kurşuna dizildiği 1850 yılına kadar uğraştırdı; Yezd, Zencan ve İran’ın diğer bazı yerlerinde eyleme geçen taraftarları da yakalanıp öldürüldü.

Rusya, Kırım Harbi’nin başlayacağı sırada (1853) İran’a Osmanlılar’a karşı birlikte hareket etme teklifinde bulunmuştu; İran’ın Osmanlı ülkesinden alacağı topraklar kendisine kalacaktı. Şah bizzat bir Rus prensinin getirdiği bu teklifi kabul etmiş ve askerlerine Bağdat ve Erzurum’a saldırmak için Azerbaycan ve Kirmanşah’ta toplanmaları emrini vermişti; fakat daha sonra bundan vazgeçti. 1855 yılında İngiltere ile Afganistan arasında İran’ın aleyhine bir ittifak yapıldı; İran da buna karşılık Rusya’nın teşvikiyle Herat’ı aldı (1856), bu da İngiltere ile İran arasında savaşa sebep oldu (1857). İngilizler’in bazı yerleri ele geçirmeleri üzerine İran barış istedi. İmzalanan antlaşmaya göre Nâsırüddin Şah Herat’ı tahliye edecek ve bir daha Afgan işleriyle ilgilenmeyecekti.

Nâsırüddin Şah bir suikast sonucu öldürülünce (3 Zilkade 1313 / 16 Nisan 1896) yerine Muzafferüddin Şah geçti. Onun döneminde (1896-1907) dış borçlarda artış görüldü. 1905 yılında bazı tâcirlere karşı uygulanan sert hareketler halkın tepkisine yol açtı. Aydınlar ve orta sınıfı teşkil eden tâcirler medreselerle halkın desteğini alarak şaha meşrutî rejimi kabul ettirdiler (Ağustos 1906). Ekim ayında Meclis-i Şûrâ-yı Millî açıldı. Meclis liberal görüşlü bir anayasa hazırladı. Şah bu anayasayı imzaladıktan birkaç gün sonra öldü (23 Zilkade 1324 / 8 Ocak 1907). Onun yerini alan Muhammed Ali Şah’ın saltanatının ilk yılında İngilizler’le Ruslar nüfuz bölgeleri üzerinde anlaştılar; İran’ın kuzey kısmı Rusya’nın, güney kısmı da İngiltere’nin nüfuz bölgesi oldu. Muhammed Ali Şah, meclisin müsamahasız ve kısıtlayıcı davrandığını ileri sürerek topa tutulmasını emretti. Bu olay yeni bir ihtilâlin çıkmasına yol açtı ve Muhammed Ali Şah tahttan indirilip yerine küçük yaştaki oğlu Ahmed Mirza çıkarıldı (1909).

Ahmed Şah, 1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine İran’ın tarafsızlığını ilân etti. Fakat devletin zayıflığı yüzünden bu açıklama da 1919 yılında Paris Barış Konferansı’na gönderilen heyetin istekleri de ciddiye alınmadı. 9 Nisan 1919’da Ahmed Şah İngilizler’le, İran’ı onların himayesine veren bir antlaşma imzaladı. Fakat meclis antlaşmayı onaylamadı ve bu karışık durumdan faydalanan Rusya ülkeyi istilâ etti. Bunun üzerine ordunun başına geçen Kazak tugayı kumandanı Rızâ Han (Rızâ Şah Pehlevî) Ruslar’ı geri püskürttükten sonra 1921 Şubatında gazeteci Seyyid Ziyâeddin Tabâtabâî ile bir hükümet darbesi yaptı ve Ahmed Şah hayatını tehlikede görerek Avrupa’ya gitti. Rızâ Han, önce Seyyid Ziyâeddin’in başbakanlığında kurulan kabinede savaş bakanlığını üstlendi. 1923’te de iktidarı eline aldı. Ahmed Şah’ın ülkeye dönmemesi üzerine arkasındaki askerî kuvvete dayanarak meclise Ahmed Şah’ı hal‘ettirip kendisini şah seçtirdi ve böylece Kaçar hânedanı sona ermiş oldu (1925).

Kaçar Devleti’nin teşkilâtı başlangıçta tamamen Safevî teşkilâtına dayanıyordu. Ancak Avrupalılar’la münasebetlerin gelişmesi değişiklik yapma ihtiyacı doğurdu. Nâsırüddin Şah devrinde, Osmanlılar’daki Tanzimat hareketleri örnek alınarak yeni müessese ve memuriyetler ihdas edildi; bunlara ait isim ve tabirlerin çoğu da aynen benimsendi. Feth Ali Şah zamanında devlet dairelerinin başında sadrazam bulunuyordu. Ondan sonra gelen yüksek memurlar malî işlere bakan müstevfi’l-memâlik, ordunun idare ve malî işlerine bakan vezîr-i leşker ve ülkenin adalet işlerine bakan sâhib-i dîvânhan ile hükümdarın sekreterlik işlerini yürüten münşi’l-memâlik idi. Devlet teşkilâtında önemli değişikliklerin yapıldığı Nâsırüddin Şah devrinin ilk zamanlarında altı vezir bulunuyordu; bunlar maliye, harbiye, hariciye, dahiliye, adalet, maaş ve bağış işlerine bakıyorlardı. Daha sonra ticaret, ziraat, sanayi, eğitim, demiryolları, gümrük ve darphâne vezirlikleri kuruldu. Eyaletler, Ağa Muhammed Şah döneminde Osmanlılar’dan alınan beylerbeyi unvanının verildiği askerî valiler tarafından yönetiliyordu. En zengin ve en önemli eyalet durumundaki Azerbaycan’a veliahtlar yollanırdı. Hükümdarın oğulları eyaletlere gönderilirken özellikle genç olanların yanına birer vezir katılırdı. Selçuklular devrindeki atabeglerin yerini tutan bu tecrübeli devlet adamları şehzadeler olgunlaşıncaya kadar işleri yürütürlerdi. Kaçarlar’ın son dönemlerinde


yüksek memurların tayinleri karşılığında şaha para vermeleri beklenir, valiliklere ve gümrük gibi gelir getiren dairelere en çok para verenler tayin edilirdi. Meşrutiyetin ilânıyla Meclis-i Şûrâ-yı Millî ortaya çıktı; bakanlar milletvekilleri arasından seçiliyordu.

Ağa Muhammed Şah zamanında Kaçar ordusunun büyük bir kısmını, çoğunlukla Türkler’in oluşturduğu yarı muntazam atlı aşiret kuvvetleri meydana getiriyordu. Bunlar İran ordusunun en bahadır askerleri sayılırdı. Piyadeler ise daha çok köylülerden müteşekkildi; başlıca silâhları ise tüfekti ve bunun için kendilerine tüfekçi deniliyordu. İlk zamanlarda sayıları az olan eğitimli askerlerin de önemli kısmını Kaçar gençleri oluşturuyordu. Dâimî ordunun askerleri maaşlı iseler de paralarını çok defa vaktinde alamazlardı. Kaçar ordusunda modernleştirme hareketlerini 1807’de Fransız subayları başlatmıştı; fakat ne onlar ne de onlardan sonra gelen İngiliz, Avusturya ve Rus askerî heyetleri başarı kazanabilmişlerdir. 1851’den itibaren yeni kurulan dârülfünunda subayların eğitimine başlandıysa da devlet hazinesinin yetersizliği yüzünden bu teşebbüs sonuçsuz kaldı. Neticede Kaçarlar eğitimli, silâhları mükemmel ve asker sayısı yüksek dâimî bir ordu kuramadılar.

İlk Kaçar hükümdarları zamanında gelirler giderleri karşılayabiliyordu; fakat Nâsırüddin Şah döneminde durum değişti. Halefi Muzafferüddin Şah’ın veziri Emînüddevle malî sistemi yeniden düzenlemeye çalıştı ve bu arada halkın devamlı şikâyeti üzerine bakır para tedavülden kaldırıldı; fakat önemli bir başarı sağlanamadı. 1911’de Amerikalı maliyeci Morgan Shuster hazinedarbaşı tayin edilerek kendisinden malî durumu düzene sokması istendiyse de Shuster, Ruslar’ın baskısı yüzünden ülkesine dönmek zorunda kaldı. Gelir kaynaklarının başlıcalarını toprak vergileri, gümrük resimleri, esnaf ve tâcirlerle hamam ve kervansaraylardan alınan vergiler, darphâne ve posta gelirleri oluşturuyordu. XIX. yüzyılın sonlarına doğru Avrupa ile ticarî münasebetler geliştiği için gümrük gelirleri fazlalaşmış ve bunların hepsinin önüne geçmişti. Ayrıca “sâdirât” denilen fevkalâde vergiler vardı. Gelirler giderleri karşılayamadığı için İngilizler’e ve Ruslar’a para karşılığında bazı imtiyazlar verildiği gibi onlardan büyük miktarlarda borç para alınmıştır. Verilen imtiyazların pek çoğu uygulanamamış, uygulanabilenler de gereğinden geniş tutulmaları sebebiyle ülke için çeşitli açılardan sakıncalı olmuştur. 1901’de verilen imtiyazla İngilizler’in sekiz yıl sonra Basra körfezinden 125 mil mesafede bol miktarda petrol bulmaları hükümetin yüzünü güldürmüşse de I. Dünya Savaşı’nın çıkması, İran’ın payına düşecek petrol geliriyle sıkıntılarını hafifletmesini engellemiştir.

İran’da iktisadî hayatın dayandığı tarım ekonomisi savaşlar ve kötü idarecilerin baskısı yüzünden gerilemişti. Toprakların çoğu “erbâb” denilen kişilerin elinde bulunuyordu. Şehirlerdeki halkın pek çoğu orta sınıfı meydana getiren esnafla zenaatkârlardan müteşekkildi. Avrupa sanayi mâmulleri İran’ın iktisadî hayatında sarsıcı bir rol oynamışsa da orta sınıfın önemini azaltmamıştır. Tâcirler ise özellikle Türkiye ve Hindistan ile kervan ticareti yapıyorlardı. 1800 yılında imzalanan bir antlaşmaya göre İran limanlarında oturan İngiliz ve Hint tâcirleri gümrük vergisi vermekten muaf tutuldular, Ruslar da Türkmençay Antlaşması ile önemli imtiyazlar elde ettiler. Rusya ile yapılan ticarette ihracat ve ithalât hemen hemen birbirine denkti. Sonuç olarak Avrupa ülkeleriyle münasebetlerin artması ticareti geliştirmiştir.

Yine Avrupalılar’la münasebetlerin sıklaşması neticesinde şer‘î mahkemelerin yanında sivil (örfî) mahkemeler kuruldu. Sivil mahkemelerde devlete karşı işlenmiş suçlara bakılıyordu. Bu dönemde sivil mahkemelerden başka sadece ticarî davalara bakan ticaret mahkemeleri de kurulmuştur. İran hükümeti, diğer alanlarda olduğu gibi sivil mahkemelerin açılmasında da Osmanlılar’ı örnek almıştır. Feth Ali Şah zamanında tıp tahsili için Avrupa’ya öğrenci gönderilmiştir; bu sırada kendi hesaplarına gidenler de görülmekteydi. Aynı dönemde Batı’dan gelen misyonerler İran’ın çeşitli şehirlerinde okul ve hastahaneler açtılar. Bunun dışında dinî hüviyetleri olmayan yabancılar tarafından özel okullar açıldı. Takī Han’ın gayretiyle 1851 yılında kurulan dârülfünûnun hocalarının çoğu Avusturyalılar’dan oluşmuştu. Burada subaylara ve sivil öğrencilere tıp, aritmetik, geometri, astronomi ve fen dersleri veriliyordu. İlk matbaa Tebriz’de kurulmuş (1816) ve öncelikle Veliaht Abbas Mirza’nın Tebriz’de iken Rusça ve diğer yabancı dillerden Farsça’ya tercüme ettirdiği askerlik sanatıyla ilgili kitaplar basılmıştır. Rûznâme-i VeķāyiǾ-i İttifâķıye adlı ilk gazete de Tahran’da 1850’de yayımlanmıştır. Kaçar Devleti, bünyesinde gerçekleştirdiği büyük değişikliklerle modern bir devlet olma yoluna girmiş ve bunda Osmanlılar’ın Tanzimat hareketlerini örnek alması önemli rol oynamıştır. Bu arada “tanzimat” kelimesinin “tanzîmât-ı hasene” şeklinde kullanıldığı görülür.

BİBLİYOGRAFYA:

Mirzâ Halîl Mar‘aşî, MecmaǾu’t-tevârîħ (nşr. Abbas İkbâl), Tahran 1328 hş., s. 98, 149, 152; M. Emîn Gülistâne, Mücmelü’t-tevârîħ (nşr. Müderris-i Razavî), Tahran 1320 hş., s. 176, 288, 292, 331, 361; M. Hâşim Âsaf, Rüstemü’t-tevârîħ (nşr. Muhammed Müşîrî), Tahran 1348 hş.; M. Ca‘fer Hûrmûcî, Ĥaķāǿiķu’l-aħbâr-i Nâśırî: Târîħ-i Ķācâr (nşr. Seyyid Hüseyin Hidîvcem), Tahran 1344 hş.; M. Hasan İ‘timâdüssaltana, Śadrü’t-tevârîħ (nşr. Muhammed Müşîrî), Tahran 1349 hş.; Cevdet, Târih, XI-XII, tür.yer.; Lutfî, Târih, I-XIV, tür.yer.; S. J. Malcolm, History of Persia, London 1815, I-II, tür.yer.; N. Curzon, Persia and Persian Question, London 1892; Abdullah Müstevfî, Şerĥ-i Zindegânî-i Men yâ Târîħ-i İctimâǾî ve İdârî-i Devre-i Ķācâriyye, Tahran 1956-57, I-II; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Ankara 1961, V, 38, 45, 72, 119, 194; VI, 236, 257, 259, 263; VII, 262; ayrıca bk. İndeks; Emîr Gîlânşâh, Yek Śad u Pincâh Sâl-i Salŧanat der Îrân, Tahran 1963; Ali Asgar Şemîm, Îrân der Devre-i Salŧanat-ı Ķācâr, Tahran 1965; P. K. Hitti, A Short History of the Near East, New York 1966, s. 187-198; F. Kazemzadeh, Russia and Britain in Persia, 1864-1914, New Haven 1968; Hamid Algar, Religion and State in Iran 1875-1906: The Role of the Ulama in the Qajar Period, Berkeley-Los Angeles 1969, tür.yer.; A. K. S. Lambton, Landlord and Peasant in Persia, London 1969; a.mlf., “Persian Trade Under the Early Qājārs”, Islam and the Trade of Asia (ed. D. S. Richards), Oxford 1970, s. 215-244; a.mlf., Qājār Persia, Austin 1987; a.mlf., “Ķāғјār”, EI² (İng.), IV, 387-399; A. Bausani, The Persians (trc. J. B. Donne), London 1971, s. 164-181; Qajar Iran: Political, Social and Cultural Change, 1800-1925 (ed. E. Bosworth - C. Hillenbrand), Edinburgh 1983; G. R. G. Hambly, “Iran During the Reigns of Fatĥ ǾAlī Shāh and Muĥammad Shāh”, CHIr., VII, 144-173; a.mlf., “Agha Mohammad Khan and The Establishment of the Qajar Dynasty”, JRCAS, L (1963), s. 161-174; Faruk Sümer, Safevî Devletinin Kuruluşu ve Gelişmesinde Anadolu Türkleri’nin Rolü, Ankara 1992; a.mlf., “Ķāғјār”, EI² (İng.), IV, 387; Mirza Bala, “Kaçar”, İA, VI, 33-38; S. Bakhash, “Administration”, EIr., I, 462-466.

Faruk Sümer




Kültür ve Medeniyet. Kaçarlar devri, gerek kültür gerekse sanat açısından İran için bir geçiş dönemi olarak kabul edilir. Avrupa’ya gönderilen öğrenciler, telgrafın gelişi, matbaanın kurulması, Avrupalı hocaların öğretiminde dârülfünunun açılması, ilk gazetenin çıkışı ve Fransızca başta olmak üzere yabancı dillerden yapılan tercümeler gibi birçok faaliyet bu gelişmeyi hızlandırmıştır. Bu dönemde ilân


edilen meşrutiyet ise kültür ve sanatta da yeni bir değişimin yaşanmasına yol açmıştır.

İlim ve sanatın yaygınlık kazanmasında matbaalar son derece etkili oldu. İlk defa 1816 yılında Tebriz’de, daha sonra sırasıyla Tahran, Şîraz, İsfahan ve Urmiye’de faaliyete geçen matbaalar başta kitaplar olmak üzere çeşitli gazete ve dergilerin sayısının hızla çoğalmasını sağladı. 1837’de Mirza Sâlih tarafından çıkarılan isimsiz ilk gazetenin ardından 1851’de Rûznâme-i VeķāyiǾ-i İttifâķıyye adıyla birincisinin devamı niteliğinde haftalık ikinci bir gazete çıkarıldı. Bu iki resmî nitelikli gazetenin ardından ülkenin çeşitli şehirlerinde özel veya resmî birçok gazete ve dergi yayımlandı.

Kaçarlar devrinin edebiyat açısından önemi ise bu döneme ait şair ve yazarların eski üslûbu denemeleri olmuştur. Kaçar hânedanının yedi hükümdarından dördünün şiir ve edebiyata ilgi duyması ve şiir yazması dönemin edebî çalışmalarını yönlendirdi. Daha Feth Ali Şah’ın hükümdarlığı sırasında saray şiiri doruğa ulaşmıştı. Şihâb-ı İsfahânî, Fürûgī-i Bistâmî, Sürûş-i İsfahânî, Kaânî-i Şîrâzî, Yağmâ-i Cendekī, Mahmud Han Melikü’ş-şuarâ ve kadın şair Zerrîntâc Kurretülayn dönemin önde gelen şairleridir. Nesirde de münşîlerin öne çıktığı görülür. Maħzenü’l-inşâǿ adlı eseriyle Mirza Muhammed İbrâhim, BedâyiǾ-i Nigâr ve Keşfü’l-ġarâǿib (Risâle-i Mecdiyye) adlı çalışmasıyla tanınan, aynı zamanda iyi bir hattat olan Mecdü’l-Mülk dönemin münşîlerindendir. Ayrıca Batı ile ilişkiler, roman ve tiyatro gibi edebî türlerin İran’a girmesini sağladı. Batılı tarzda ilk roman Ĥikâyât-ı Pîr ve Civân adını taşıyordu. Tiyatronun başlaması ise daha çok Molière’in eserlerinin tercümesiyle olmuştur.

Tarih, felsefe ve dinle ilgili kitapların yazım ve yayımında da Kaçarlar dönemi önemli bir yere sahiptir. Bu dönemin tarihî kaynakları arasında sayılan birçok kitap telif edilmiştir. Abdürrrezzâk Bîg’in Meǿâŝir-i Sulŧânî’si, Cihangir Mirza’nın bu eseri genişleterek yayımladığı Târîħ-i Nev’i, Mirza Sâdık’ın Feth Ali Şah dönemi olaylarını anlattığı Târîħ-i Cihânârâ’sı, Mirza Takī Sipehr’in yazdığı Nâśıĥu’t-tevârîħ ile bir grup çalışması olan Târîħ-i Ķaçariyye ve Rızâ Kulı Han Hidâyet’in Ravżatü’ś-śafâ-yi Nâśırî adlı eseri bunlar arasında sayılabilir. Târîħ-i Tebrîz ve Muntažam-ı Nâśırî de bu dönemde kaleme alınmıştır. Tezkire tarzı kitap telifinde Kaçarlar devrine ait eserler arasında Muhammed Sâdık’ın Zînetü’l-medâyiĥ’i ve Teźkire-i Encümen-i Ħâķān’ı, Rızâ Kulı Han’ın MecmaǾu’l-fuśaĥâǿ ve Riyâżü’l-Ǿârifîn’i, ansiklopedik biyografi çalışması sayılan ve Nâsırüddin Şah’ın emriyle bir grup âlim tarafından hazırlanan Nâme-i Dânişverân zikredilebilir. Ayrıca bu tarzda Ravżâtü’l-cennât, Genc-i Dâniş ve Bustânü’s-seyâĥa adlı eserler de bu dönemde yazılmıştır. Felsefe alanında Molla Sadrâ ekolünün takipçileri çalışmalarını sürdürmüştür. Manžûme-i Sebzvârî ve Enśârü’l-ĥikem yazarı Molla Hâdî-yi Sebzvârî bu ekolün en iyi temsilcisidir. Âkā Muhammed Rızâ Kumşeî, Âkā Ali Zenzevî ve Mirza Ebü’l-Hasan Cilve dönemin diğer filozofları arasında yer alır.

Kaçarlar döneminin dikkat çeken bir başka yönü de siyasî düşünce alanındaki yazılarda özellikle Batı tesirinin ortaya çıkışıdır. Bu türün bilinen ilk eseri Abdüllatîf Mûsâvî Şüsterî’nin Tuĥfetü’l-Ǿâlem adlı kitabıdır. Ancak bu tür kitapların çoğu yazarlarının Batı’daki görevleri sırasında kaleme alındığından seyahat yazıları tarzındadır. Mirza Ebû Tâlib Han’ın Fransa, Güney Avrupa ve Osmanlı Devleti topraklarında gördüklerine dair kaleme aldığı Arapça Mesîre Ŧâlibî fî bilâdi Efrencî’si, Avusturya, Fransa ve İngiltere’ye gönderilen Âcûdanbaşı Hüseyin Han’ın maiyetindeki Abdülfettâh Han Germrûdî’nin onun izlenimlerini kaleme aldığı Sefernâme-i Âcûdanbâşı’sı, Paris büyükelçiliği sekreteri Hüseyin Serâbî’nin yazdığı Maħzen-i VeķāyiǾ gibi eserler siyasî düşünce içerikli seyahatnâme özelliği taşımaktadır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Nâsırüddin Şah’ın Avrupa’ya yaptığı seyahati bir seyyah olarak bizzat rapor etmesi bu tür kitaplara yaygınlık kazandırdı. Hacı Pîrzâde, Mirza Muhammed Hüseyin Ferahânî, Ferhad Mirza ve Muînüssaltana’nın seyahatnâmeleri bunlar arasında dikkat çekici örnekleri oluşturur. Ayrıca özellikle yurt dışında bulunan birçok devlet ve ilim adamının siyasî yazıları da Kaçarlar döneminde etkili olmuştur. Bunların en önemlileri, Londra’da çıkardığı Kānûn adlı gazeteyle ilgi çeken ve risâlelerinde İran’ın Batı medeniyetini benimsemesi, hukuk ve adalet alanında reform yapılması temalarını işleyen devlet adamı Nâzımüddevle Malkum Han, liberal görüşleriyle Kitâbçe-i Benefş adlı eserin sahibi Mirza Yûsuf Han Müsteşârüddevle, Mesâlik-i Muĥsinîn ve Mesâǿilü’l-ĥayât adlı eserlerin müellifi olup uzun süre bulunduğu Rusya’nın etkisinde kalan ve Talibov diye bilinen Mirza Abdürrahman Tebrîzî ve Cemâleddîn-i Efgānî’dir. Nâsırüddin Şah’ın kraliyet yayın dairesini kurması özellikle yenileşme yolunda tarih, coğrafya ve edebiyat alanında birçok ilim adamının bir araya gelmesini sağladı. Daire Mirǿâtü’l-Büldan, Muntažam-ı Nâśırî ve MaŧlaǾu’ş-şems gibi çalışmalar ortaya koymuştur.

Kaçarlar devrinin hemen başında Feth Ali Şah zamanından itibaren İran’da etkin bir mimari yapılanma meydana gelmiştir. Dönemin en önemli yapıları arasında yer alan Kazvin, Zencan, Simnân ve Tahran’daki Mescid-i Şâh camileriyle dinî mimarinin ve Tahran’daki Gülistan Sarayı, Tahran’ın dışında yazlık Kasr-ı Kaçar, Karac’daki Süleymaniye Sarayı, Tahran-Tebriz yolu üzerinde Sultâniye Sarayı, Kâşân’da ilâvelerin yapıldığı Bâğ-ı Fîn ile de diğer mimari türünün örnekleri verilmiştir. Nâsırüddin Şah döneminde Avrupa ile olan yakın ilişki mimaride de etkisini göstermiştir. Bu devrin dinî mimarisinin iki tipik örneğini Tahran’daki Mescid-i Sipehsâlar ve Şîraz’daki Mescid-i Nasrülmülk teşkil eder. Aynı zamanda camilere bitişik olarak medreseler, ayrıca Kum ve Meşhed gibi dinî merkezlerde muhteşem türbeler inşa edilmiştir. Meşhed’de İmam Rızâ, Kum’da Fâtıma-i Ma‘sûme, Rey’de Abdülazîm, Mâhân’da Ni‘metullāh-ı Velî, Şîraz’da Mîr Muhammed ve Şâh-ı Çerâğ bu türbeler arasında sayılır. Kaçarlar döneminde şehir girişlerinde yapılan kapılar da mimari özelliklere sahiptir. Bunlardan Simnân’ın kuzey kapısı Darb-ı Kûşk, Tahran’daki Dervâze-i Kazvîn ve Dervâze-i Bâğ-ı Millî en güzel örneklerdir. Bunun yanında tâziyelerin okunduğu yapılar olan tekyeler de bu dönemde inşa edilmiştir; bunlardan sadece Kirmanşah’taki Muâvinülmülk Tekyesi ayakta kalmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Browne, LHP, IV, 444-487; Hafez Farman Farmayan, “The Forces of Modernization in Nineteenth Century Iran: A Historical Survey”, Beginnings of Modernization in the Middle East (ed. W. R. Polk - R. L. Chambers), London 1968, s. 119-151; Yahyâ Âryânpûr, Ez Śabâ tâ Nîmâ, Tahran 2535 şş., I, 79-203; B. Alavi, “Critical Writings on the Renewal of Iran”, Qajar Iran (ed. E. Bosworth - C. Hillenbrand), Costa Mesa 1983, s. 243-254; Leyla Deeba, “Art of the Qajars”, Arts and Islamic World, London 1985, III/2, s. 29-32; P. Avery, “Printing, Press and Literature in Modern Iran”, CHIr., VII, 815-869; J. Scarce, “The Art of Eighteenth to Twentieth, Centuries”, a.e., VII, 910-930; Bânû Nusret Tecrübekâr, İran Edebiyatında Şiir: Kaçarlar Devri (trc. Mehmet Kanar), İstanbul 1995; R. Hillenbrand, “Architecture, VI. Safevid to Qajar”, EIr., II, 349.

Rıza Kurtuluş