KĀLÛN

(قالون)

Ebû Mûsâ Îsâ b. Mînâ’ b. Verdân el-Medenî (ö. 220/835)

Kırâat-i seb‘a imamlarından Nâfi‘ b. Abdurrahman kıraatinin meşhur iki râvisinden biri.

120 (738) yılında doğdu. Yâkūt ve İbnü’l-Cezerî’ye göre dedesinin dedesi Abdullah, Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde Rumlar’dan esir alınmış olup ensardan bir zat bedelini ödeyerek onu âzat etmiştir. Nitekim ensardan Hazrecli Benî Züreyķ’ın mevlâsı olduğu kabul edilerek Zürekī nisbesiyle tanındığı gibi Zührî nisbesiyle de anılmıştır. Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş’in, Abdullah’ı Kālûn’un dedesi diye zikretmesi bir istinsah veya baskı hatası olmalıdır. Hocası Nâfi‘ b. Abdurrahman, okuyuşunu beğenerek kendisine Rumca’da “güzel, hoş” anlamına gelen “Kālûn” (kalon) diye hitap ettiği için bu lakapla meşhur olmuştur. Abdullah b. Ömer’in Rum asıllı câriyesinin kendisine “sâlih kişi” mânasında Kālûn diye hitap etmesi sebebiyle bu lakapla tanındığı da kaydedilir (Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş, I, 58-59). Öte yandan Medenî nisbesinden ve hayatı hakkında verilen bilgilerden hareketle onun Medine’de doğup orada yaşadığı söylenebilir.

Kālûn kıraat ilmini, aynı zamanda üvey babası olduğu söylenen Nâfi‘ b. Abdurrahman’dan tahsil etti ve bu konuda uzmanlaşıncaya kadar Nâfi‘den yararlanmayı sürdürdü. Kendi ifadesine göre defalarca ondan Kur’an’ı hatmetmesi ve öğrendiklerini yazıya geçirmesi yanında tahsilini tamamladıktan sonra da yirmi yıl müddetle hocasının meclisinden ayrılmadı; kendisinden Ebû Ca‘fer el-Kārî’nin kıraatini de okudu. Ayrıca İbn Verdân’dan arz yoluyla kıraat öğrendi. Muhammed b. Ca‘fer b. Ebû Kesîr, Abdurrahman b. Ebü’z-Zinâd ve Nâfi‘ b. Abdurrahman’dan hadis rivayet etti. Kālûn’dan oğulları Ahmed ve İbrâhim’le Ebü’l-Hasan Ahmed b. Yezîd el-Hulvânî, Ebû Neşît Muhammed b. Hârûn, Muhammed b. Sâlih el-Mısrî ve İbn Şenebûz’ün hocası Ebû Süleyman Sâlim b. Hârûn el-Leysî gibi şahsiyetler kıraat tahsil ederken Ebû Zür‘a er-Râzî, Mûsâ b. İshak el-Ensârî, Ali b. Hasan el-Hisincânî, İbrâhim b. Deyzil gibi râviler hadis rivayetinde bulundu. Kendini Kur’an ve Arapça öğretmeye adayan Kālûn’un bu hizmeti uzun yıllar sürdürmesinde hocası Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın bu husustaki uyarı ve tavsiyelerinin etkisi olmalıdır (Zehebî, MaǾrifetü’l-ķurrâǿ, I, 327).

Zehebî, Kālûn’un kıraat ilmindeki güvenilirliğine işaret etmesi yanında hadislerinin de genel anlamda yazılabileceğini söylemesine rağmen onun hadis alanındaki yeri konusunda görüşü sorulan Ahmed b. Sâlih el-Mısrî’nin (İbnü’t-Taberî), “Siz de herkesin hadisini yazıyorsunuz” diye cevap verdiğini kaydeder (Mîzânü’l-iǾtidâl, III, 327). İbn Mücâhid’in, Kitâbü’s-SebǾa’sında Nâfi‘ b. Abdurrahman’ın kıraatini tesbit ederken dayandığı esaslardan birinin Kālûn’a ait rivayet olması ve kırâat-i seb‘a yahut kırâat-i aşere konusunda telif edilip kıraat imamlarından gelen rivayetleri iki ile sınırlayan eserlerde bu iki râviden biri olarak Kālûn’un tercih edilmesi onun bu ilimdeki güvenilirliğini göstermektedir. Ayrıca Kālûn’un nahiv ilmine vukufu da itibarının artmasına katkıda bulunmuştur. Kālûn, kulakları duymadığı için talebelerinin hatalı okuyuşlarını İbn Ebû Hâtim’e göre dudak hareketlerinden takip ederek, Yâkūt’a göre ise kulağını talebenin ağzına iyice yaklaştırarak tesbit ve tashih ederdi. 220’de (835) Medine’de vefat eden Kālûn’un ölüm tarihi bazı kaynaklarda 205 (820) olarak zikredilmişse de Zehebî bunun yanlış olduğunu belirtmiştir.

Kālûn’un Nâfi‘ b. Abdurrahman kıraatiyle ilgili rivayeti konuya dair bütün kaynaklarda yer aldığı gibi onun kıraatini müstakil olarak veya diğer bazı râvilerin rivayetleriyle birlikte ele alan çalışmalar da vardır (bunlardan bazıları için bk. el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 418, 420; II, 486 [Dûrî ve Hafs b. Süleyman’ın rivayetleriyle birlikte], 637 [Verş’in rivayetiyle birlikte], 644, 649 [Verş’le ihtilâfları ele alınmıştır], 664, 680, 689). Ayrıca Ali Muhammed ed-Dabbâ‘ el-Cevherü’l-meknûn fî rivâyeti Ķālûn (Kahire 1355), Mahmûd Halîl el-Husarî Rivâyetü Ķālûn Ǿan NâfiǾ (Kahire 1394/1974) adlarıyla birer çalışma yapmışlardır. Hüsnî Şeyh Osman da Hafs, Kālûn ve Verş’in rivayetlerini ele alan Ĥaķķu’t-tilâve adlı bir eser yazmıştır (Amman 1981).


BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Hâtim, el-Cerĥ ve’t-taǾdîl, VI, 290; Dânî, et-Teysîr (nşr. O. Pretzl), İstanbul 1930, s. 4; Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş, el-İķnâǾ fi’l-ķırâǿâti’s-sebǾ (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Dımaşk 1403, I, 58-59; Yâkūt, MuǾcemü’l-üdebâǿ, XVI, 151-152; Zehebî, MaǾrifetü’l-ķurrâǿ (Altıkulaç), I, 326-328; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, X, 326-327; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: sene 211-220, s. 350-352; a.mlf., Mîzânü’l-iǾtidâl, III, 327; İbnü’l-Cezerî, Ġāyetü’n-Nihâye, I, 615-616; a.mlf., en-Neşr, I, 112; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, II, 235; İbnü’l-İmâd, Şeźerât, II, 48; Abdülfettâh el-Kādî, el-Büdûrü’z-zâhire, Beyrut 1401/1981, s. 8; el-Fihrisü’ş-şâmil: ǾUlûmü’l-Ķurǿân, maħŧûŧâtü’l-ķırâǿât (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1987, I, 418, 420; II, 486, 637, 644, 649, 664, 680, 689.

Tayyar Altıkulaç