KARA FAZLÎ

(ö. 971/1564)

Gül ü Bülbül adlı mesnevisiyle tanınan divan şairi.

İstanbul’da doğdu. Asıl adı Mehmed’dir. İstanbullu bir saracın oğludur. Fazlî, mahlası olup esmer oluşundan dolayı Kara Fazlî diye anılmıştır. Bazı kaynaklarda isminin Ali olduğu bildirilmektedir (meselâ bk. Keşfü’ž-žunûn, II, 1506). İlk öğreniminden sonra Arapça ve Üsküplü Riyâzî’den Farsça öğrendi. Bu arada şiire ilgi duyarak zamanın şairlerinin bir mektep kabul ettikleri Zâtî’nin Beyazıt Camii avlusundaki dükkânına devam edip onun talebeleri arasında yer aldı. Zâhirî ilimlerle uğraşırken hocası Üsküplü Riyâzî’nin de etkisiyle tasavvufa meylederek Halvetiyye tarikatının Gülşeniyye kolu şeyhlerinden Hasan Zarîfî Efendi’ye intisap etti.

Şehzade Mehmed’in sünnet düğününde Zâtî tarafından Kanûnî Sultan Süleyman’a takdim edilen Fazlî yazdığı bir kasideyi sultana sunmuştur (936/1530). Bu hadise o zamana kadar sıkıntı içinde yaşayan şair için bir dönüm noktası olmuş ve Şehzade Mehmed’in Manisa sancak beyliği sırasında divan kâtipliğine getirilmiş, onun ölümü üzerine de (950/1543) ünlü mersiyesini yazmıştır. Daha sonra Şehzade Mustafa’nın divan kâtipliğini yapan Fazlî, onun öldürülmesinin (26 Şevval 960 / 6 Ekim 1553) ardından Şehzade Selim’in divan kâtibi olmuş (969/1562), bu arada Şehzade Mustafa için de bir mersiye kaleme almıştır. Son yıllarında, Selim ile Bayezid arasındaki anlaşmazlıkta Bayezid İran’a sığınınca onun İran’dan talep edilmesiyle alâkalı yazışmaları yürütmüştür.


Kınalızâde Hasan Çelebi, Fazlî’nin 970 Ramazanında (Mayıs 1563) öldüğünü kaydederken (Tezkire, s. 755) diğer kaynaklar ittifakla 971 Ramazanında (Mayıs 1564) vefat ettiğini bildirmiştir. Ayrıca Âşık Çelebi onun Kütahya’da öldüğünü belirtmektedir (Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 198a).

İçe dönük ve duygulu bir şahsiyete sahip bulunan, aynı zamanda derviş mizaçlı ve zeki bir kimse olan Fazlî (Latîfî, s. 264) kendi çağında Türkçe’yi iyi kullanan bir şair ve münşî olarak tanınmış, konuşma diline dayanan deyimlerle süslü üslûbu içinde Arapça-Farsça kelime ve terkipler tabii bir şekilde yer almıştır. Buna rağmen Zâtî ve Bâkî gibi çağının ünlü şairlerinin gölgesinde kalmaktan kurtulamamış, yalnızca Gül ü Bülbül mesnevisiyle tanınmıştır.

960’ta (1553) tamamlanarak Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğlu Şehzade Mustafa’ya ithaf edilen Gül ü Bülbül 2450 beyitten oluşan, “feilâtün mefâilün feilün” kalıbıyla yazılmış orijinal bir mesnevidir. Sûfiyâne bir çerçevede nazmedilen eser tamamen temsilî (alegorik) bir tarzda kaleme alınmış olup Türk edebiyatındaki “gül ü bülbül” mesnevilerinin en başarılı örneğidir. İngilizce ve Almanca’ya da çevrilen mesnevi zamanında çok tutulmuştur. Birçok yazma nüshası bulunan (meselâ bk. Süleymaniye Ktp., Âşir Efendi, nr. 314/1; Mihrişah Sultan, nr. 386) eser üzerinde Nezahat Öztekin bir doktora çalışması yapmıştır (bk. bibl.).

Kaynaklarda Fazlî’nin ayrıca bir divanı, Hümâ ve Hümâyun (Hâcû-yi Kirmânî’nin eserinden mülhem 5000 beyitlik mesnevi), Lüccetü’l-esrâr (Lehcetü’l-esrâr, Emîr Hüsrev-i Dihlevî’nin, Nizâmî’nin Maħzenü’l-esrâr’ına nazire olarak yazdığı MaŧlaǾu’l-envâr’ı türünde bir mesnevi) ve Nahlistân (Sa‘dî’nin Gülistân’ı tarzında kaleme alınmış mensur hikâye) adlı eserleriyle 1000 kadar rubâîsi olduğu bildirilmekteyse de (meselâ bk. Âşık Çelebi, vr. 198a; Kınalızâde, s. 756) bunların nüshalarına rastlanmamıştır. Fazlî, divan kâtipliği sırasında çok sayıda mektup yazarak zamanın önde gelen münşîleri arasında yer almıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Fazlî, Gül ü Bülbül (haz. Nezahat Öztekin, doktora tezi, 1987), Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Âşık Çelebi, Meşâirü’ş-şuarâ, vr. 197b-198b; Latîfî, Tezkire, s. 264; Kınalızâde, Tezkire, s. 754-758; Keşfü’ž-žunûn, II, 1506; Gibb, HOP, III, 108-111; Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, İstanbul 1971, I, 597-598; Agâh Sırrı Levend, Türk Edebiyatı Tarihi, Ankara 1973, s. 140; Nezahat Öztekin, “Fazlî’nin Gül ü Bülbülü Üzerine Bir İnceleme”, MÜTAD, sy. 4 (1988), s. 119-134; Mustafa Özkan, “Şair Fazlı ve Gül ü Bülbülü”, İlmî Araştırmalar, sy. 3, İstanbul 1996, s. 81-86; a.mlf., “Gül ü Bülbül”, DİA, XIV, 222-223; M. Fuad Köprülü, “Fazlî”, İA, IV, 533-534; Fahir İz, “Fađlī”, EI² (İng.), II, 737-738; “Fazlî (Kara)”, TDEA, III, 171-172; Tahsin Yazıcı, “Fażlī”, EIr., IX, 466.

Hasan Aksoy