KARAKULLUKÇU

Yeniçeri koğuşlarında ayak hizmetlerini gören kimse.

Karakullukçu tabiri, hizmetlerinde bulundukları yeniçerilerin aynı zamanda kul adıyla anılmış olmasına dayanır. “Onlara hizmet eden” anlamında kullukçu ve yaptığı işin bir ayak hizmeti olması dolayısıyla karakullukçu şeklinde adlandırılan bu görevlilerin ayrıca inzibat noktalarında görev yaptıkları bilinmektedir. Bu hizmet zamanla ön plana çıkarak asayiş ve güvenliği sağlayanları ifade eder bir anlam kazanmıştır.

Karakullukçuluk görevi muhtemelen Fâtih Sultan Mehmed zamanında ortaya çıkmıştır. Nitekim bu dönemde Yeniçeri Ocağı’nın yeniden tanzimi sırasında her koğuşa aşçı, alemdar, vekilharç, odabaşı ve çorbacı gibi zâbitler tayin edilirken her 100 nefer için acemi oğlanlarının ocağa alınanları arasından on karakullukçu verilmiş, bunların da başına bir başkarakullukçu getirilmişti. Acemi oğlanlarından kapıya çıkan (bedergâh) neferlere “karakullukçu acemi oğlanı” denir (Selânikî, I, 297) ve bunlar öncelikle odaların temizliğiyle meşgul olurlardı; bir bölümü de karakullukçu olarak istihdam edilirdi. Karakullukçular yerleri süpürürler, kıdemli yeniçerilerin ayakkabılarını temizlerler, yemek kaplarını yıkarlar, odun yararlar, kandilleri yakarlar ve alışveriş için pazara giderlerdi. Her odada esas olarak bir, bazan da iki karakullukçu bulunurken


koğuşun kalabalık oluşuna göre bu sayı artabilirdi. Meselâ nefer adedi 7-800’ü bulan çavuşbaşı ve kul kethüdâsı odalarında dörder beşer karakullukçu hizmet ederdi. Aşçı yamağı statüsünde olan bu karakullukçular aşçıbaşının nezâreti altında çalışır, kıdemli olanlar ise aşçılığa yükselirdi.

Karakullukçular yaptıkları işe göre pazara giden, pabuççu ve kandilci gibi lakaplarla da anılırlardı. Ayrıca bazı karakullukçular, çorbacı denilen yeniçeri orta ve bölük kumandanlarının atlarına bakarlar, seyislik, ulaklık, hasekilik hizmetinde bulunurlardı. Hepsinin âmiri olan başkarakullukçu aynı zamanda şehirdeki kullukların da başıydı. Sadece kullukçu diye de anılan bazı karakullukçuların koğuş dışı görevlerinin başında İstanbul’da ve taşradaki karakollarda inzibat ve asayişi sağlama işi gelirdi. Bunların hizmet süreleri İstanbul’da üç, taşrada dokuz ay idi. Karakullukçuların bir başka görevi de yabancı sefirlere verilen ziyafetlerde hizmet etmekti.

Kapıya çıkan her nefer gibi karakullukçulara da bedergâh olduklarında “düzen akçesi” adıyla 2’şer altın verilir, ayrıca 2’şer akçe yevmiye bağlanırdı. Bu gündelik zamanla artardı. Karakullukçu terfi ederse küçük müteferrika olur ve oda hizmetlerinden kurtulurdu. Yeniçeri Ocağı’ndan başka diğer kapıkulu ocaklarında da karakullukçular bulunur ve benzer hizmetler yaparlardı (Şem‘dânîzâde, I, 22).

Karakullukçular resmî günlerde başlarına kavuk, sırtlarına kollu bir nevi cepken demek olan kırmızı renkte salta ile siyah nimten, altlarına şalvar, dizlerine beyaz tozluk, ayaklarına da kırmızı yemeni giyerlerdi. Bellerine geçme pirinç levhalardan bir kemer bağlayıp saltaların sağ tarafını sarı ipek püsküllerle süslerlerdi. Başlarına giydikleri nefer kalafatı, âdi bir kavuğa açık kahverenginde astar sarılmasıyla oluşmuş bir serpuştan ibaretti.

BİBLİYOGRAFYA:

Selânikî, Târih (İpşirli), I, 297; Mebde-i Kānûn-ı Yeniçeri, vr. 39a vd.; Kitâb-ı Müstetâb (nşr. Yaşar Yücel), Ankara 1974, s. 7; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 22, 23, 99, 106; II/A, s. 79-118; II/B, s. 7; D’Ohsson, Tableau général, VII, 320-321; Mahmud Şevket, Osmanlı Teşkilât ve Kıyâfet-i Askeriyyesi, İstanbul 1325, I, 78-79; Mustafa Nuri Paşa, Netâyicü’l-vukūât, İstanbul 1327, I, 142; II, 6; III, 86, 87, 89; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, I, 64-65, 152, 236, 237, 285; Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lügatı, İstanbul 1986, s. 176, 193, 240; Pakalın, II, 198, 319-320.

Abdülkadir Özcan