KASABA

Selçuklular ve Osmanlılar’da şehir görünüşü ve niteliği taşıyan iskân yeri.

Günümüzde coğrafyacı veya sosyologlar arasında ortak bir tanımı bulunmayan kavramlardan biridir. Genel olarak köyden büyük, şehirden küçük yerleşmeler için kullanılır. Arap kaynaklarında şehrin veya bölgenin ana parçasını, merkezini, surla çevrili kısmını ifade etmek üzere kullanılan ve askerî garnizonun bulunduğu müstahkem kalenin, daha sonra da buna benzer bir kalesi olan yerleşme yerinin adı olan kasaba tabiri Hindistan’dan Kuzey Afrika’ya kadar yaygınlık kazanmıştır. Selçuklu ve Osmanlılar’da kasaba belirli bir iskân yerini niteler. Ahmed Vefik Paşa “çarşısı ve suru olan büyük köy ve kent” olarak tarif eder. Ancak tarihî süreç içinde bu tarifler tam olarak kasabanın ifade ettiği yerleşme karakterine uygunluk sağlamaz.

XIII ve XIV. yüzyıllara ait Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklarda geçen kasaba kelimesinin başlıca özelliği bir iskân yerinin adı olmasıdır. Bu kavramın, iskân yeri oluş bakımından köylerin (karye) gelişmiş bir şekli olabileceği ve şehirle arasında belirli bir benzerlik bulunduğu tahmin edilmektedir. Kesin olan husus, kasabanın hukuken en küçük iskân birimi olan köy / karye /avuldan daha büyük olduğudur. Bu açıdan kasabanın insan unsuru bakımından kalabalık bir iskân yeri vasfı taşıdığı açıktır.

İnsan topluluklarının ikameti bakımından benzerlik gösteren kasaba ile şehir kavramları nitelik yönünden farklı özelliklere sahiptiler. XIII. yüzyıl sonları ile XIV. yüzyıl başlarında Bayburt ve Erzurum’un aynı idarî birim içinde bulunduğu dönemlere ait olduğu anlaşılan kitâbelerde Erzurum şehir olarak tanımlanmışsa Bayburt kasaba, buna karşılık Bayburt şehir olarak tanımlandığında Erzurum kasaba diye nitelendirilmiştir. Şu halde kasaba şehrin sahip olduğu özelliklerden bir kısmını ihtiva etmemektedir.

Osmanlı devrinde kasaba sosyal ve hukukî bakımdan belirli özellikler taşıyan bir iskân yeridir. Farklı yerlerde, bazan farklı tanımlar yapılsa da Osmanlı dönemindeki kasabanın başlıca özellikleri birkaç mahalleden oluşması, mutlaka her hafta pazar kurulması ve cuma namazı kılınabilir bir veya birden fazla mescidinin bulunmasıdır. Ayrıca bu özellikleri sebebiyle vergilendirmede köyden ayrılmakta, şehir gibi kabul edilmektedir.

Osmanlı döneminde kasaba olma vasfı da genellikle nüfusa, kalabalık bir yerleşme yeri olmaya bağlı gibi görünmektedir. Mahallelerin bulunması, cuma namazı kılınabilmesi nüfusla ilgilidir. Pazar kurulan yer oluşu hem nüfusuyla hem de çevresiyle olan ilişkisine dayanır. Bu konuda iki örnek dikkat çekicidir. XVI. yüzyıla ait bir tahrir defteri kaydına göre, Kilis sadece cuma namazı kılınabilen küçük bir iskân birimi olduğundan eski kayıtlarda “köy” olarak geçmiş, fakat daha sonra sancak beyi Canbolat Bey burada cami, tekke, üç hamam, iki kervansaray, bedesten yaptırmış, iki yerinde pazar kurulmasını sağlamış ve bu şekilde cuma namazı kılınabilir altı mescidiyle gelişmiş bir kasaba haline geldiğinden ahalisinden “bennâk ve mücerred” vergileri kaldırılıp yeni tahrirde “kasaba” olarak tescil edilmiştir (Konyalı, s. 46-49, 154). Bir başka kayıtta da Banaz kazasındaki İslâmköy’de pazar olmadığından halkın burada fırın, han vb. binalar inşa ettirip burayı bir pazar yeri ve kasaba haline getirdiği belirtilmektedir. Osmanlı döneminin kayıtlarıyla Selçuklu ve Beylikler döneminin kaynaklarındaki bilgiler bir araya getirildiğinde kasaba hakkında daha ayrıntılı tesbit yapılabilmektedir.

Buna göre ilk olarak kasaba kalabalık bir iskân yeridir. Köyden kesinlikle daha büyük, en azından dört köy büyüklüğündedir; gerçi köylerde de genelde aşağı, yukarı ve yaka mahalleleri olabilir, fakat kasabanın her bir mahallesi birer köy gibi kabul edilebilecektir. İkinci olarak kasaba idarî merkez (şehir) olmayan iskân yeridir. İdarî merkez doğrudan bir kadının oturduğu yer olmasıyla değil daha çok sancak merkezi durumunda oluşuyla ilgilidir. Osmanlılar’da kaza merkezlerine de şehir denilip kaza merkezi dışında en az kadılık merkezi kadar, hatta bazan daha kalabalık olan iskân yerlerine de kasaba denebilmektedir. Meselâ kaza merkezi Tırhala ise de Soma ve Kırkağaç kasaba, kaza merkezi Birgi olduğu zaman Ödemiş kasaba itibar edilmiştir. Böylece kasabaların eskiden beri nüfus bakımından kalabalık olmayıp belirli bir zamanda ve belirli şartların neticesinde zaman içinde kalabalıklaşan iskân yerleri olduğu söylenebilir. Zira kalabalık bir iskân yeri olma özelliği eski dönemlere inip süreklilik kazansaydı orası idarî merkez olarak kabul edilir ve dolayısıyla şehir olurdu.

Kasaba bugün Anadolu’da birçok iskân yerinin öteki adıdır. Bunların en ünlüsü Manisa’ya bağlı olan ve Turgutlu olarak da bilinen yerdir. XIX. yüzyılda burası daha çok Kasaba olarak anıldığından İzmir’den buraya uzanan demiryolu hattı “İzmir-Kasaba demiryolu” olarak adlandırılmıştır. Burası gerçekten de XVI. yüzyıl sonlarından itibaren büyüyen bir yerleşmedir. Bir başka Kasaba, Kaş kazasına bağlı olup 1997’de 2240 nüfuslu idi. Kastamonu merkez kazasına bağlı Kasaba ise Türk devrine ait tarihî kalıntılarıyla ünlü


olup oradaki caminin Türk sanatıyla, mimarisiyle ilgili araştırmalarda önemli bir yeri vardır. 1997’de 168 nüfuslu idi. Gaziantep’in Yavuzeli kazasına bağlı Kasaba köyünde de 1980’de 242, 1985’te ise 321 nüfus mevcuttu. Bir başka kasaba Karaman’ın İlısıra’sının adı olup (günümüzdeki adı Yollarbaşı, 1997’de 2579 nüfuslu) burası Türk devrinde gelişen bir iskân yeridir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Bîbî, el-Evâmirü’l-Alâiyye: Selçuknâme (trc. Mürsel Öztürk), Ankara 1996, I, 59; Aksarâyî, Müsâmeretü’l-aħbâr, s. 192; Müstevfî, Nüzhetü’l-ķulûb (Strange), s. 95, 99; İbrahim Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleri İle Kilis Tarihi, İstanbul 1968, s. 46-49, 148-149, 154; Feridun M. Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazâsı, Ankara 1989, s. 46-47, 211; a.mlf., “Bir Osmanlı Kasabasının Kuruluşu ve Yükselişi: Turgutlu (1500-1700)”, Turgutlu Sosyo Ekonomik Tarihi Sempozyumu, Turgutlu 1997, s. 55-59; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisâdî Tarihi Üzerinde Araştırmalar, İzmir 1990, s. 87-88; M. Akif Erdoğru, “18-19. Yüzyıl Osmanlı Panayırları ve Hafta Pazarlarına Dair Belgeler I”, AÜ Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi: OTAM, sy. 4, Ankara 1993, s. 88-89; T. W. Haig, “Kasaba”, İA, VI, 373; A. Miquel, “Ķaśaba”, EI² (İng.), IV, 684-685.

Tuncer Baykara