KÂZIM PAŞA

(1821-1890)

Na‘t, mersiye ve hicivleriyle tanınan Osmanlı şairi.

Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan Koniçe’de doğdu, asıl adı Mûsâ Kâzım’dır. Haremeyn muhasebeciliği ve rûznâmçe-i sânî görevlerinde bulunan Hüseyin Hüsnü Bey’in oğludur. Küçük yaşta babasıyla birlikte İstanbul’a gitti. Tahsili ilerleyince Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne devam ederek memuriyet hayatına girdi. Mühimme ve Maliye Mektûbî kalemlerinde gösterdiği başarı dolayısıyla Asâkir-i Hâssa kitâbetine tayin edildi ve askerliğe intisap etmiş oldu. Birkaç yıl sonra Livâ kitâbeti ve Alay eminliğine yükseldi (Fatîn Efendi, bu tayinin Tezkire’sinin basıldığı 1271’de [1855] gerçekleştiğini söylemektedir, bk. Tezkire, s. 346). Bu yıllarda şiirle ileri derecede meşgul olduğu ve bir divanı dolduracak kadar şiiri bulunduğu belirtilmektedir.

Kâzım Paşa’nın devrinde dikkati çeken bir özelliği hicviyyeleridir. Tanzimat’la hız kazanan yenilikleri din, devlet ve millet için tehlikeli gördüğünden bunlara karşı çıkıyordu. Özellikle yenilikleri uygulayan devlet büyüklerini tenkit için ağır hicivler kaleme aldığından dilinden ve kaleminden çekinilen bir şair olarak tanınmıştı. İbnülemin Mahmud Kemal bunlardan bazı örnekler nakletmektedir (Mithat Paşa hakkındaki hicviyye için bk. Son Sadrıazamlar, s. 32, 369-371, 426). Gittikçe aşırılığa varan hicivleri birçok kişiyi rahatsız ettiğinden Kâzım Paşa zaman zaman bazı sıkıntılara düştü. Mütercim Rüşdü Paşa’yı hicvettiği bir kıtasından dolayı onun seraskerliği sırasında binbaşı rütbesi geri alınarak Kıbrıs’a sürüldü (1862). Ancak Yûsuf Kâmil Paşa’nın sadrazamlığı döneminde affedildi ve İstanbul’a dönmesi sağlandı (1863). Zamanla ferikliğe yükselen Kâzım Paşa, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Dördüncü Ordu Erkân-ı Harbiyye reisliğinde bulundu. Karadağ bozgunundan suçlu görülerek muhâkeme edildiyse de ceza almadı. Bâb-ı Seraskerî Muhasebât Dairesi’nde çalışmaya başladıktan sonra buranın ikinci reisliğine kadar yükseldi. Bir süre Masârifat nâzır vekilliği yaptıysa da her müracaatı gereken ödemenin yapılması kaydıyla veznedarlığa havale ettiğinden görevinden alındı. Dîvân-ı Harb-i Dâimî üyesi iken 17 Ramazan 1307’de (7 Mayıs 1890) Üsküdar’daki evinde vefat etti ve Aziz Mahmud Hüdâyî Türbesi hazîresine defnedildi. Yakın dostlarından Muallim Nâci na’t-gû olarak anılan şairin vefatına bunu telmih eden şu mücevher tarihi düşürmüştür: “Göçtü yâ hay diye Hassân gibi Kâzım Paşa.”

Fuzûlî tarzındaki şiir, na‘t ve mersiyeleriyle yazılı ve sözlü hicivleri şairlikteki kudretinin göstergesi kabul edilen Kâzım Paşa, Nâmık Kemal ve Muallim Nâci tarafından “gerçekten şair” olarak kabul edilmiş bir sanatkârdır. Hersekli Ârif Hikmet Bey’in İstanbul Lâleli’deki evinde bir araya gelen ve daha sonraki yıllarda Encümen-i Şuarâ adıyla anılan tanınmış şair ve edipler arasında Kâzım Paşa da bulunuyordu. Tasavvufla yakından ilgili olan, kuvvetli bir Ehl-i beyt muhibbi olarak tanınan ve kaleme aldığı kuvvetli mersiyeleriyle bunu ortaya koyan Kâzım Paşa, Bedevî tarikatından hilâfet aldığı gibi Celvetiyye’den de taç giymişti.

Eserleri. 1. Makālîd-i Aşk (İstanbul 1301). Türkçe başlayıp Arapça bir beyitle sona eren tevhidin ardından Kerbelâ Vak‘ası’na giriş sayılacak bir mukaddime şeklinde tanzim edilmiş, aynı Arapça beyitle birbirine bağlanan, beyit sayıları farklı altı bölümlük uzun bir manzumeyle başlar. Bentler halinde ve terkip beyitleriyle bağlanarak yazılmış yirmi sekiz mersiye ile bir kıtadan sonra “Kasîde der Sitâyiş-i İmâm Hüseyin” başlıklı altmış üç beyitlik manzumeyle son bulur. Bu haliyle bir mesneviden farklı hüviyete sahip olan Makālîd-i Aşk’ı Kerbelâ mersiyelerinden ibaret bir divançe saymak mümkündür. 2. Dîvân-ı Kâzım Paşa (İstanbul 1328). Bir kıtayla başlayan divanın kasideler kısmında Hz. Peygamber hakkında bir na‘t, Hz. Ali, Ehl-i beyt ve Hz. Hasan için yazılmış dört na‘t, evlâd-ı Mustafa’ya dair iki mersiye, Rûhî’nin terkibibendi ve Nef‘î’nin Sâkīnâme’sine birer nazîre ile çoğu aşk konusunda yirmi sekiz gazel yer almaktadır. Bir divançe hüviyetindeki eserde Kâzım Paşa’nın hicivleri bulunmadığı gibi şiirlerinin pek çoğu da yoktur.

BİBLİYOGRAFYA:

Fatîn, Tezkire, s. 346-347; Osmanlı Müellifleri, II, 402; İbnülemin, Son Sadrıazamlar, s. 32, 369-371, 426; a.mlf., Son Asır Türk Şairleri (İstanbul 1930), İstanbul 1988, II, 801-810; Büyük Türk Klâsikleri, İstanbul 1985, VIII, 166-168; Metin Kayahan Özgül, Hersekli Ârif Hikmet, Ankara 1987, s. 16-18, 49-50; “Kâzım Paşa”, TA, XXI, 446; Nuri Akbayar, “Kâzım Musa Paşa”, TDEA, V, 259.

Mustafa Uzun