KEREK

(الكرك)

Ürdün’de kalesiyle meşhur tarihî bir şehir.

Lut gölünün 15 km. kadar doğusunda, denizden 1000 m. yükseklikteki Kerek platosunun çok sarp bir kesiminde milâttan önce III. binyılda kurulmuştur. Adı Ârâmîce karha “şehir” kelimesinden gelir; milâttan önce XIII-VIII. yüzyıllar arasında Moab Krallığı’nın başşehri idi.

İslâm’ın ilk fetihleri sırasında barış yoluyla müslüman idaresi altına giren Kerek sonradan Haçlılar’ın eline geçti ve Kudüs Kralı Foulque d’Anjou (1131-1143) burada bir kale yaptırdı; kale bir hendekle şehirden ayrılıyordu. Bu dönemde hac kafilelerine büyük zarar veren Kerek, Hittîn Savaşı’ndan sonra ele geçirilerek (1188) Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin kardeşi I. el-Melikü’l-Âdil’e iktâ edildi. el-Melikü’n-Nâsır Dâvûd’un yarı bağımsız bir emirlik merkezi haline getirdiği Kerek, 1263’te I. Baybars tarafından Memlükler’e bağlanarak tahkim ve imar edildi.

Memlükler devrinde Kerek’e büyük önem verildi ve burası nâiblik merkezi yapıldı. el-Melikü’n-Nâsır Muhammed b. Kalavun tahttan uzak kaldığı dönemlerde burada oturdu ve şehri hanlar, hamamlar,


mescidler ve hastahanelerle süsledi. Kahire’ye döndüğünde oğlu Ahmed’i Kerek’e emîr tayin etti, orada bulunan nâibe de oğlunun eğitimi ve yetiştirilmesi görevini verdi. Muhammed b. Kalavun’dan sonra yerine oğlu el-Mansûr Seyfeddin Ebû Bekir sultan olduğunda (1341) Kerek’te bulunan Emîr Ahmed de kendi adına biat almaya başladı ve biatlar artınca Kerek’ten başka Gazze ve Kudüs’te de hutbeler onun adına okunur oldu. Aynı yıl en-Nâsır Şehâbeddin unvanıyla tahta çıkan Emîr Ahmed devleti Kerek’ten yönetmek istedi. Kahire’deki devlet ileri gelenleri idarenin uzaktan yürütülemeyeceğini söylediler ve onu başşehre çağırdılar. Şehâbeddin Ahmed Kahire’ye gittiyse de kısa bir süre sonra Kerek’e döndü; bunun üzerine devlet adamları kardeşi İsmâil’e biat ettiler (1342). Yeni sultan el-Melikü’s-Sâlih İmâdüddin İsmâil, ağabeyi Ahmed’e Kahire’ye bağlı olmak şartıyla çok sevdiği Kerek’i çevresiyle birlikte kendisine bırakabileceğini bildirdi; ondan olumlu cevap gelmeyince şehir ve kale kuşatıldı. Yeni sultan ayrıca Kerek’e götürülen saraya ait kıymetli eşya ile sultanlık alâmetlerini de geri istiyordu. Neticede mücadeleyi kaybeden Ahmed öldürüldü (1344). Devleti büyük sıkıntıya sokan bu önemli hadiseden sonra veba salgınının da çıkması yüzünden Kerek ve civarındaki halk başka yerlere göçtü. O yıllarda bölgeyi gezen İbn Battûta nüfusun azlığını bu hastalığa bağlar ve halkın bahçe ve tarlalarda çalışamayıp göç ettiğini anlatır.

Kerek’in önemli bir özelliği, Kahire’den uzak tutulmak istenen yüksek seviyedeki devlet yöneticilerinin sürgün yeri olarak kullanılmasıydı. Bilhassa Bahrî Memlükleri’nin son dönemlerinde Berke, Berkuk, Tanboğa, Çerkez Halil, Akboğa gibi emîrler burada yıllarca tutuklu kaldılar. 1376 yılında hacca niyet eden el-Melikü’l-Eşref Nâsırüddin II. Şa‘bân, geride kalan emîrler fitneye alet olmasınlar diye Kalavun sülâlesinden gelenlerin hepsini Kerek Kalesi’nde zorunlu ikamete tâbi tuttu. 1388’de ez-Zâhir Seyfeddin Berkūk da saltanattan uzaklaştırılınca Kerek’e gönderildi ve ikinci defa tahta çıkıncaya kadar iki yıl orada kaldı.

1517 yılında bölge Osmanlı Devleti’nin hâkimiyetine girdi. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre Kerek’te yaşayan Araplar, Yavuz Sultan Selim’e gelerek kalenin ve şehrin anahtarlarını teslim etmişlerdir. Şehir ve kale hakkında bilgi veren Evliya Çelebi Katrâne Kalesi’ni Kerek’ten bakıp gördüklerini de anlatır. Kerek ve Katrâne hac yolu üzerinde oldukları için Hicaz demiryolu aynı güzergâhı takip etmiş ve Katrâne’de bir istasyon yapılmıştı. Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa’ya karşı Şam ve Filistin’de ayaklanma başladığında isyancılar Kerek’te toplandılar; ancak İbrâhim Paşa kaleyi ele geçirince hepsini kılıçtan geçirdi (1834). Daha sonra bölgedeki kabilelerin çıkardığı sorunlar yüzünden burası mutasarrıflık merkezi haline getirilerek Şam vilâyetine bağlandı (1893) ve yeniden imar edildi. 1910 yılında Kerek bölgesinde nüfus sayımı yapıldı, alınan sonuçlara göre vergi tahsili ve askere çağırma işlemlerine geçildi. Fakat bu durum halkın tepkisine yol açtı; Kerek’in en meşhur ailesi olan ve uzun süre buranın zaîmliğinde bulunan Mecâlîler, Katrâne çevresindeki bedevîlerle birlikte isyan ettiler; isyan Cebelidürûz’dan gönderilen askerler tarafından bastırıldı. Osmanlı Devleti’ne bağlı olduğu son dönemde Kerek Suriye vilâyetinde Maan sancağının merkeziydi. Günümüzde Ürdün’de bir muhafaza merkezi olan şehrin çevresinde planlı biçimde tahıl ve sebze tarımı yapılmakta, Ürdün halkı başlıca gıda ihtiyacını bu bölgeden karşıladığı gibi ürünler komşu Arap ülkelerine de ihraç edilmektedir. 1999 verilerine göre Kerek’in nüfusu 196.980’dir.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Dahiliye Nezareti, Siyasî, nr. 86/4-1; 86/4-2; 86/4-3; İbn Battûta, Tuĥfetü’n-nüžžâr, Kahire 1322, I, 28, 80; İbn Kesîr, el-Bidâye, XIII, 260-270; XIV, 69, 201-212; İbnü’l-Furât, Târîħ (nşr. K. Züreyk - Neclâ İzzeddin), Beyrut 1939-42, VII, 22, 54, 160; VIII, 119; Makrîzî, es-Sülûk, I, 534-581, 595, 614, 625, 685, 760, 768; II, 47, 119, 774; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, VII, 54-87, 194, 272; VIII, 240; IX, 35, 164; X, 34, 72, 197; XI, 349; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 581-582; Salnâme-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye, İstanbul 1326, s. 659; F. M. Abel, Géographie de la Palestine, Paris 1938, II, 418-419; Mustafa Murâd ed-Debbâğ, Bilâdünâ Filisŧîn, [baskı yeri yok] 1405/1985, I/2, s. 523-543; Yûsuf Derviş Gavânime, İmâretü’l-Kerek el-Eyyûbiyye, Amman 1980, tür.yer.; a.mlf., et-Târîħu’s-siyâsî li-şarķı’l-Ürdün fi’l-Ǿaśri’l-Memlûkî: el-Memâlikü’l-baĥriyye, Amman 1982, tür.yer.; Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, II, 324-330, 392-393; III, 183-184, 187-198; Ufuk Gülsoy, Hicaz Demiryolu, İstanbul 1994, s. 235-237; Fr. Buhl, “Kerek”, İA, VI, 583-584; D. Sourdel, “al-Karak”, EI² (İng.), IV, 609.

Mustafa L. Bilge