KETHÜDÂZÂDE ÂRİF EFENDİ

(1771-1849)

Osmanlı âlimi.

Mehmed Ârif Efendi İstanbul’da doğdu. Büyükbabası Nizâm-ı Cedîd hareketinin önde gelen adamlarından, III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan’ın kethüdâsı, Darphâne emini Yûsuf Ağa, babası reîsülulemâ Mehmed Sâdık Efendi’dir. Anne tarafından soyunun Yavuz Sultan Selim’in nedimi Hasan Can’a kadar uzandığı rivayet edilir. Ârif Efendi babasının görevi dolayısıyla bir süre Medine’de kaldı. İstanbul’a döndükten sonra öğrenime başlayıp imtihanla müderrislik ruûsu aldı (1795). Tırnovalı Müftîzâde Abdürrahim Efendi, Müftîzâde Palabıyık Mehmed Efendi ve kardeşi Milaslı Müftîzâde Abdürrahim Efendi, Vak‘anüvis Âsım, Kadızâde Mehmed Efendi, Gelenbevî İsmâil Efendi, Hoca Şekib Efendi, Müneccimbaşı Mehmed Râkım Efendi, Laz Mehmed Efendi ve Bulgarî İsmâil Efendi gibi dönemin tanınmış hocalarından tasavvuf, edebiyat, felsefe, riyâzî ilimler ve astronomi dersleri aldı. Hoca Neş’et’ten de okuduğu için Farsça bilgisi iyi olduğundan Fâtih Camii’nde ders okuduğu hocası Abdürrahim Efendi’ye Gülistân okuttu. Tahsilini tamamladıktan sonra tayin edildiği Halep (1822-1823) ve Bursa kadılığı (1832) görevlerinde bizzat bulunurken Mekke (1836), İstanbul (1838) ve Anadolu (1847) kazaskerliği görevlerinin sadece pâyelerini aldı.

Döneminde daha çok İslâm felsefesi alanında şöhret kazanan Kethüdâzâde Ârif Efendi meslekten bir ilim adamı değildir. Ancak XIX. yüzyılın ilk yarısında yaşayan ve hemen her konuda bilgi sahibi olan Osmanlı fikir adamlarının başında gelir. Bu dönemde daha çok ilmî, edebî ve fennî konularda sohbet toplantıları yapılan Beşiktaş Cem‘iyyet-i İlmiyyesi’nin önde gelen isimlerinden Ârif Efendi bu sohbetlerde felsefî ve edebî konularda konuşmuş, haftada iki gün İsmâil Ferruh Efendi’nin Ortaköy’deki yalısında yapılan sohbetlere de katılmıştır.

Yeniçeriliğin kaldırılmasından (1826) önceki dönemlerde Beyoğlu’nda bulunan erganunlu kiliseye gitmesi ve ulemâ kıyafetiyle burada erganun dinlemesi, bazan da İngiliz sefârethânesinde verilen balolara katılıp orada eğlenenleri seyretmesi devrin ileri gelenleri arasında çeşitli söylenti ve eleştirilere yol açmış, Moralı Ahmed Baba, Sultan Baba, Sâdık Baba, İbrâhim Baba ve Hasan Baba gibi Bektaşî şeyhleriyle yakın dostluğu sebebiyle de kendisinin Bektaşî olduğu ileri sürülmüş ve yeniçeriliğin ilgasından sonra sürgüne yollanmak istenmiştir. Ancak Çerkeşli Mehmed Râfi Efendi’nin araya girmesiyle sürgünden kurtulmuştur. 5 Rebîülâhir 1265’te (28 Şubat 1849) İstanbul’da vefat eden Kethüdâzâde Beşiktaş’taki Yahyâ Efendi Dergâhı’nın giriş kısmına defnedilmiştir.

Hayatına dair yegâne kaynak olan Menâkıbnâme’de, “İran’da ve Turan’da talebelerim var” diyen Kethüdâzâde çok sayıda ve farklı meşrepte talebesi bulunduğunu kendisi ifade ederdi. II. Mahmud’un hediye ettiği, Beşiktaş’ta Arap İskelesi civarındaki konağı âdeta bir mektep olup burada isteyenlere riyâziye, hey’et, felsefe, edebiyat ve Farsça dersleri vermiş ve çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Talebeleri arasında sonradan sadrazam olan Saffet Mehmed Esad Paşa, Yûsuf Kâmil Paşa ve Midhat Paşa ile hâcegândan Süleyman Rûhi Efendi, Ahmed Tevhid Efendi, Çerkeşli Mehmed Râfi Efendi, Murad Molla Şeyhi, Müneccimbaşı İbrâhim Edhem Efendi ve Şair Saffet Efendi sayılabilir.

Zamanını daha çok okumak, okutmak ve ilmî sohbetlerle geçirdiği için eser telifine yönelmeyen, bu arada şiirle de meşgul olan Kethüdâzâde’nin, talebelerinden Ahmed Tevhid Efendi tarafından Dîvân-ı Kethüdâzâde Ârif adıyla kısa bir tercüme-i hal ve iki mektubuyla yayımlanan (İstanbul 1271) bir divançesi bulunmaktadır. Eserin başında Abdullah Hulûsi’nin Kethüdâzâdenin hayatını anlattığı bir yazısı yer alır. Sünûhat tarzında kaleme aldığı şiirlerinin edebî bir değer taşımadığı ileri sürülmüştür. Şiirlerinde Ehl-i beyt’e duyduğu sevgiyi açıkça ifade etmesinden dolayı Bektaşî olduğu ileri sürülmüşse de çeşitli belgelerden Bektaşîlik’le ilgisi olmadığı anlaşılmıştır (BA, Cevdet-Adliye, nr. 2002, 2002/1; İhsanoğlu, s. 71-73). Sohbetlerinden, hayat tarzından, davranışlarından ve İsmâil Meşûkī’ye olan aşırı sevgisinden dolayı Melâmî-Meşrep olduğu düşünülebilir. Ârif Efendi’nin hayatını ve bazı nüktelerini ihtiva eden Menâkıb-ı Kethüdâzâde adlı eser talebelerinden Muzıka-i Hümâyun’dan


Emin Efendi tarafından Hoca Neş’et’in hayat hikâyesi de eklenerek neşredilmiştir (İstanbul 1294; genişletilmiş 2. baskı 1305).

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Cevdet-Adliye, nr. 2002, 2002/1; Cevdet, Târih, XII, 183-185, 213-214; Lutfî, Târih, I, 168-172; Mustafa Necib, Sultan Selim Tarihi, İstanbul 1280, s. 62; Muallim Nâci, Mecmûa-i Muallim, İstanbul 1305, s. 81-83; a.mlf., Osmanlı Şâirleri (haz. Cemal Kurnaz), Ankara 1986, s. 168-172; Osmanlı Müellifleri, II, 325-326; Mahmud Cevad, Maârif-i Umûmiyye Nezâreti Târihçe-i Teşkîlât ve İcrââtı, İstanbul 1338, I, 69; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, I, 34-39; Şerif Mardin, The Genesis of Young Ottoman Political Thought, Princeton 1962, s. 231; Ekmeleddin İhsanoğlu, “19. Asrın Başlarında -Tanzimat Öncesi- Kültür ve Eğitim Hayatı ve Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi Olarak Bilinen Ulema Grubunun Buradaki Yeri”, Osmanlı İlmî ve Meslekî Cemiyetleri (haz. Ekmeleddin İhsanoğlu), İstanbul 1987, s. 43-74; M. Sabri Koz, “Kethüdâzâde Ârif Efendi Menâkıbı’nda Folklor ve Halk Edebiyatı”, VI. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri, Eskişehir 1996, s. 113-120; Ebüzziyâ Tevfik, “Beşiktaş Cemiyyet-i İlmiyyesi”, Mecmûa-i Ebüzziyâ, IV/39, İstanbul 1302, s. 1236-1239; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, “Nizâm-ı Cedid Ricalinden Valide Sultan Kethüdâsı Meşhur Yusuf Ağa ve Kethüdazâde Ârif Efendi”, TTK Belleten, XX/79 (1956), s. 485-525; Kâzım Yetiş, “Beşiktaş Cem‘iyyet-i İlmiyyesi”, DİA, V, 552-553.

Salim Aydüz