KIBRISLI KÂMİL PAŞA

(1832-1913)

Osmanlı devlet adamı ve sadrazamı.

Kıbrıs’ın Lefkoşe kasabasında doğdu. Ailesi Anamur’dan göç etmiş olup babası topçu yüzbaşısı Sâlih Ağa’dır. Mehmed Kâmil ilk eğitimini Kıbrıs’ta gördü; yabancı dillere olan merakı ve yeteneği dolayısıyla Arapça, Farsça, Fransızca ve Rumca’yı öğrendi. 1845’te Mısır’a giderek Elsine Mektebi’ne girdi. Bu okul daha sonra Mekteb-i Harbiye’ye dönüştürüldüğünden askerî ilimleri de tahsil etti. Süvari mülâzimi olarak öğrenimini bitirdi. 1849’da Mısır Valisi Abbas Hilmi Paşa’nın tercümanlık hizmetine tayin edildi. Mısır maarif müdürü Abdi Paşa Mısır sarayı ile tanışmasına vesile oldu. Özel bir öğretmenden İngilizce öğrenmeye başladı. Kısa sürede gösterdiği başarı ile Abbas Hilmi Paşa’nın takdirini kazandı. Binbaşılık rütbesine yükseltilerek oğlu İlhâmi Bey’in İngilizce öğretmenliğine getirildi. İkisi arasında başlayan arkadaşlık uzun süre devam etti. Avrupa seyahatine ve İstanbul’a beraber gittiler. İlhâmi Paşa, Sultan Abdülmecid’in kızı Münîre Sultan’la nişanlanınca onunla İstanbul’a geldi. İlhâmi Paşa’nın evlenmek üzere tekrar İstanbul’a gelişinde ona refakat etti (1857). İlhâmi Paşa’nın genç yaşta vefatı üzerine (1860) Mısır’a dönme arzusu kalmadı. O sırada sadâret makamında bulunan Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa’nın isteği üzerine Mısır’daki görevinden ayrıldı. Osmanlı Devleti hizmetine girerek Kıbrıs evkaf müdürlüğüne getirildi (1860) ve iki buçuk yıl sonra azledildi (1863). Aynı yıl Kıbrıs Tuzla kazası kaymakamlığına, yine 1863’te adanın muhasebeciliğine tayin edildi. Dört ay sonra Meclis-i Kebîr riyâseti ilâvesiyle Sayda eyaleti muhasebeciliğine, Suriye vilâyetinin teşkilinde merkez mutasarrıflığına gönderildi ve rütbesi mîrimîranlığa yükseltildi (1865). Yedi ay sonra Beyrut mutasarrıflığı ve Suriye vilâyeti politika memuru görevleri verildi. Rumeli beylerbeyiliği pâyesi tevcih edildi.

1869’da Trablusşam mutasarrıflığına getirildi. Aynı yıl Halep vilâyeti merkez mutasarrıfı, vali muavini ve Umûr-ı Ecnebiyye müdürlüğüne getirildi, bir buçuk yıl sonra ayrıldı. Filibe mutasarrıflığına tayin edildiği halde hareketinden önce 19 Aralık 1871’de görevi Kudüs mutasarrıflığına nakledildi. Mutasarrıflık müstakil hale getirilince 1872’de Hersek, ardından ikinci defa Beyrut ve 15 Haziran 1873’te yine ikinci defa Kudüs mutasarrıfı oldu. Bâbıâli ve Fransa sefâretinden seçilen komiserlerden oluşan bir komisyona başkanlık ederek Beytülahm Kilisesi’ndeki Katolik-Ortodoks anlaşmazlığını çözümledi.

27 Mayıs 1875’te Sakız, 7 Eylül 1876’da üçüncü defa Beyrut mutasarrıflığına, 13 Şubat 1876’da vezâret rütbesiyle Kosova valiliğine tayin edildi. Fakat bu son görevine gitmeden önce kendisine Halep valiliği verildi. İki yıl bir ay hizmetten sonra azledildi. Bunun sebebi İngilizler’in burada nüfuz kurmak istemelerine engel oluşu ve konsoloslarla mücadelesidir.

6 Kasım 1879’da Dahiliye Nezâreti müsteşarlığı ilâvesiyle İntihâb-ı Me’mûrîn-i Mülkiyye Komisyonu


riyâsetine, 17 Mayıs 1880’de Evkāf-ı Hümâyun nâzırlığına getirildi. 22 Mayıs 1880’de Osmanlı Devleti hizmetine girişinden beri ilk defa olarak ikinci rütbe Mecîdî nişanı ile taltif edildi.

Küçük Said Paşa’nın sadâretinde 13 Eylül 1880’de Maarif nâzırı oldu. 6 Aralık 1881’de ayrılışından iki gün sonra Umûr-ı Nâfia Komisyonu âzalığına, Ahmed Vefik Paşa’nın ikinci başvekâletinde 2 Aralık 1882’de ikinci defa Evkaf nâzırlığına tayin edildi. Nezâreti esnasında bazı vakıf ve hayır binaları tamir edildi. Nezâret görevi uhdesinde kalmak ve Adliye Nâzırı Âsım Paşa vekâlet etmek şartıyla Manisa civarında ortaya çıkan eşkıyanın tenkili için Aydın vali vekâletine gönderildi (22 Mayıs 1883). Görevini başarıyla tamamlayarak 22 Temmuz 1883’te İstanbul’a döndü. 19 Kasım 1884’te birinci rütbeden Osmânî nişanı ihsan edildi, vezâret maaşı da arttırıldı. 19 Aralık 1884’te Adliye Nâzırı Hasan Fehmi Paşa’nın fevkalâde görevle Londra’ya gidişinde ilâve görev olarak Adliye nezâretine vekâlet etti.

Şarkî Rumeli eyaleti meselesini asker kullanarak çözmek isteyen Sadrazam Said Paşa’nın aksine konuyu müzakere ve anlaşma yoluyla halletmeye taraftar olan Kâmil Paşa 15 Zilhicce 1302 (25 Eylül 1885) tarihli bir hatt-ı hümâyunla sadârete tayin edildi. Bu ilk sadâreti 29 Muharrem 1309’a (4 Eylül 1891) kadar beş yıl on bir ay dokuz gün sürmüştür. Böylece Said Paşa ile aralarındaki siyasî rekabet de başlamış oldu. Osmanlı Devleti’nin ve toplumunun kurtuluşunun maarifle olacağına inandığından sadâretinde yeni eğitim kurumlarının açılmasına büyük önem verdi. Siyasî bakımdan azınlık milletlerin isyan çıkarmasını önlemeye çalıştı.

II. Abdülhamid bir süre sonra Kâmil Paşa’ya Şûrâ-yı Devlet başkanlığını teklif ettiyse de kabul etmedi. Ermeni olaylarının ortaya çıkışı ve artması Sadrazam Said Paşa’nın azline yol açtı. Ermeni davasını milletlerarası sahada en çok İngilizler müdafaa ettiğinden, II. Abdülhamid, İngiliz yanlısı politika güden Kâmil Paşa’yı ikinci defa 13 Rebîülâhir 1313’te (3 Ekim 1895) sadrazamlığa getirdi. Ermeni olayları başşehirde ve Anadolu’da bütün şiddetiyle devam ettiği için devlet güçlükler içindeydi. II. Abdülhamid sadrazamdan konunun nasıl çözümlenebileceğini sordu. Kâmil Paşa yazılı cevabında bazı ıslahatlar yapılmasını, millete karşı sorumlu, yetkileri de bulunan bir hükümete ihtiyaç bulunduğunu, nâzırların sadrazam tarafından seçilmesi gerektiğini, saray mensuplarının hükümet işlerine müdahalede bulunmamasını önerdi. Fransa ve İngiltere elçilerinin kendisine bu hususlarda tavsiye ve görüşlerini aktardıklarını bildirdi. II. Abdülhamid kuşkulandı. Dahiliye Nâzırı Halil Rıfat Paşa Bâbıâli’deki her gelişmeyi saraya bildiriyordu. Mâbeyn-i Hümâyun’da bir kabine toplantısında fikir birliğine varılamadı. Kâmil Paşa o gece 19 Cemâziyelevvel 1313’te (7 Kasım 1895) azledildi. Ertesi gün Halep valiliğine gönderildi ve ailesini sonradan getirtmek üzere İzzeddin vapuruyla hemen İskenderun’a hareket etmesi irade buyuruldu. Sürgün demek olan bu gidişe Kâmil Paşa sağlık sebebiyle itirazda bulundu. II. Abdülhamid gitmesi için ısrar etti. Elçilerin aracılığıyla sultan ısrarından vazgeçip Halep, Konya, Aydın valiliklerinden hangisini isterse oraya gidebileceğini bildirdi. Kâmil Paşa İstanbul’a daha yakın olduğu düşüncesiyle Aydın valiliğini tercih etti. Azlinden birkaç gün sonra muhafaza altında İstanbul’dan ayrıldı.

İzmir’de göreve başladıktan sonra aleyhinde jurnaller gönderildi. Vilâyeti iyi idare etmediği, meşrû olmayan kazançlar sağladığı, hürriyet severlerin gizli yayınlarına müsamahalı davrandığı gibi suçlamalarda bulunuldu. Bölgedeki eşkıyanın tenkilinde gevşek davrandığı bahanesiyle azledilip Rodos adasında zorunlu ikamete memur edileceğini haber alınca II. Abdülhamid’in kendisini tamamıyla gözden çıkardığı kanaatine vararak korkuya kapıldı ve İzmir’deki İngiliz Konsolosluğu’na sığındı. Padişah bu olaydan ürküp paşanın şahsına ve İngiltere devletine resmen güvence vermek zorunda kaldı. Bu teminat üzerine konsoloshâneyi terkedip tebliğ edilen irade üzerine 12 Ocak 1907’de İstanbul’a geldi. Aydın valiliği on bir yıl sürmüştür.

II. Meşrutiyet’in ilânından iki gün önce 22 Temmuz 1908’de Said Paşa’nın yedinci defa sadârete getirilmesinin ardından Meclis-i Vükelâ’ya girdi. Meşrutiyet’in ilânından sonra Harbiye ve Bahriye nâzırlarının padişahça tayini meselesinden Said Paşa’nın güç durumda kalıp istifası etmesi üzerine üçüncü defa sadârete tayin edildi (9 Receb 1326 / 7 Ağustos 1908).

İttihat ve Terakkî Cemiyeti’nin sorumlu olmadan devlet işlerine karışması, ordunun siyasetten çekilmek istememesi, Harbiye ve Bahriye nâzırları Ali Rızâ ve Ârif Hikmet paşaların azline itirazda bulunması, avcı taburlarının başka yere gönderilmek istenmesi gibi hadiseler ve İttihat ve Terakkî ileri gelenleri arasındaki anlaşmazlıklar Kâmil Paşa’yı zor durumda bıraktı. Sadrazam Meclis-i Meb‘ûsan’a izahat vermek için çağrıldı. Kâmil Paşa süre istedi. Bu süre tanınmadığı gibi meclise gelmediğinden güvensizlik kararı verildi. İkinci ve Üçüncü Ordu’nun çeşitli birliklerinden ve donanmadan gelen ve sadrazamı istibdat idaresini ihyaya çalışmakla itham eden telgraflar üzerine Kâmil Paşa görevinden çekildi (14 Şubat 1909).

Kâmil Paşa 1911 yılında hava değişimi için Mısır’a gitti. Bu sırada Hindistan gezisine çıkmış olan İngiltere Kralı V. Georges ve kraliçe kendisiyle görüşmek istediler ve kendisini gemide öğle yemeğine davet ettiler. Gemide çekilen fotoğraflarda Kâmil Paşa, kral, kraliçe, Mısır hidivi, Lord Kitchener ve diğerleri bulunuyordu. Bu olay İngiliz, Arap, Osmanlı basınında yankı buldu. Yaşlı ve eski sadrazamla İngiltere kralı görüşmede, Osmanlı ve dünya siyaseti hakkında fikir teâtisinde bulundular. Kâmil Paşa bu görüşmeyi yazılı olarak devlete bildirdi. İttihat ve Terakkî yanlısı basında ağır eleştirilere uğradı. Bir süre sonra Mısır’dan İstanbul’a döndü.

22 Temmuz 1912’de sadârete getirilen Gazi Ahmed Muhtar Paşa kabinesine Şûrâ-yı Devlet reisi sıfatıyla girdi. Üç ay sonra Ahmed Muhtar Paşa’nın istifası üzerine 18 Zilkade 1330’da (29 Ekim 1912) dördüncü defa sadârete tayin edildi. Bu sonuncu sadâreti esnasında Balkan savaşı ve felâketi vuku buldu. Edirne Bulgarlar tarafından işgal edildi. Barış görüşmelerinde ise şehrin hangi taraftan bırakılacağı hususunda kesin bir karara varılamıyordu. Bu arada Bâbıâli Baskını meydana geldi. Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa ve yaveri öldürüldü. Sadrazam istifaya zorlandı. Böylece Kâmil Paşa’nın siyasî hayatı


İttihatçılar’ın bu kanlı faciasıyla sona erdi (15 Safer 1331 / 24 Ocak 1913).

Kâmil Paşa, hükümetçe gösterilen lüzum üzerine bir süre sonra doğum yeri olan Lefkoşe’ye gitti. 15 Zilkade 1331’de (16 Ekim 1913) orada vefat etti ve Lefkoşe’de Arap Ahmed Paşa Camii hazîresine gömüldü. Kâmil Paşa iyi eğitim görmüş, zeki, ileri görüşlü, haysiyet sahibi ve dürüst bir insan olarak tanınır. Görevini en iyi şekilde ifa etmek isterdi. Siyasî tarih üzerine birçok eser okumuş, devlet işlerinde büyük tercübe sahibi olmuş ve dış politikada uzmanlaşmıştı. Bu arada devlet işlerine dair lâyiha ve arîzalar kaleme almıştır. Yazılarında uzağı gören bir devlet adamının kuvvetli muhakeme ve seziş gücü farkedilir.

Kâmil Paşa’nın üç eseri sağlığında basılmıştır. 1. Târîh-i Siyâsî-i Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye (I-III, İstanbul 1325/1327). Kuruluştan Sultan Abdülmecid’in saltanatının sonuna kadar Osmanlı tarihinin siyasî bakımdan yerli yabancı kaynakların ışığında yorumlanması olup paşanın siyasî tarihe vukufunun bir göstergesidir. 2. Kâmil Paşa’nın Âyan Reisi Saîd Paşa’ya Cevapları (İstanbul 1328). Said Paşa’nın üç ciltlik hâtıratının yayımlanmasından sonra Kâmil Paşa’yı suçlayan veya yanlış aksettirilen bazı siyasî konulara açıklık getirmek amacıyla hazırlanmıştır. II. Meşrutiyet dönemi çalkantıları için önemli bir kaynaktır. 3. Hâtırât-ı Sadr-ı Esbak Kâmil Paşa (İstanbul 1329). Kâmil Paşa siyasî hâtıralarını birkaç cilt olarak yayımlamayı planlamışsa da ancak bir cildi neşredilmiştir. Eser genel olarak çeşitli meselelere dair takdim ettiği lâyihalardan oluşmaktadır ve bir hâtırat özelliği taşımaz. Kâmil Paşa’nın şahsî evrakı 1985’te Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne intikal etmiş olup bunlar daha çok Aydın valiliğine aittir (Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi, s. 364, 430-431).

BİBLİYOGRAFYA:

BA, Sicill-i Ahvâl Defteri, nr. 4, s. 38; BA, Y.EE, 31/1730, 1733, 1881, 1882, 1884, 1885, 1901, 1904, 2013, 2015, 2017, 2020, 2624/158/86; “Sadrâzam Kâmil Paşa Evrakı ve Resimleri”, Başbakanlık Osmanlı Arşivi Rehberi (nşr. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü), İstanbul 2000, s. 364, 430-431; Mehmed Memduh [Paşa], Esvât-ı Sudûr, İzmir 1328, s. 41-43; İbnülemin - Hüseyin Hüsâmeddin [Yasar], Evkāf-ı Hümâyûn Nezâretinin Târihçe-i Teşkilâtı ve Nüzzârın Terâcim-i Ahvâli, İstanbul 1335, s. 171-177; Ahmet Semih Mümtaz, Tarihimizde Hayal Olmuş Hakikatler, İstanbul 1948, s. 106-108, 158, 160; Ali Fuat Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Ankara 1951, tür.yer.; Hilmi Kâmil Bayur, Sadrâzam Kâmil Paşa’nın Siyasi Hayatı, Ankara 1954; İbnülemin, Son Sadrıazamlar, İstanbul 1955, s. 1347-1372; Mufassal Osmanlı Tarihi, VI, 3435-3437; Danişmend, Kronoloji2, V, 95, 96, 97, 101; Ayşe Osmanoğlu, Babam Sultan Abdülhamid: Hatıralarım, İstanbul 1986, s. 138-139, 141, 147, 174, 176, 222-223, 273; Nesimi Yazıcı, “Sadrâzam Kâmil Paşa’nın Yabancı Basın ile İlgili Bazı Görüşleri”, Prof. Dr. Bekir Kütükoğlu’na Armağan, İstanbul 1991, s. 413-434; Mahir Aydın, Şarkî Rumeli Vilâyeti, Ankara 1992, s. 258-260, 264-265; İbrahim Alaeddin Gövsa, “Meşrutiyet Sadrazamları”, Yedigün, nr. 309, İstanbul 1939, s. 7-9.

Atilla Çetin