KILÂDE

(القلادة)

Bir hayvanın hedy kurbanı olduğunu göstermek için boynuna takılan nişan, alâmet.

Sözlükte “bükmek, dolamak, toplamak” anlamındaki kald kökünden türeyen kılâde “boyuna takılan gerdanlık vb. şey” mânasına gelir. Fıkıh terimi olarak hac ve umre münasebetiyle kurban edilecek hayvanın (hedy) boynuna kurban olduğunu göstermek için takılan nesneyi ifade eder. Bu bir nal, bez, ip veya deri parçası yahut ağaç kabuğu olabilirdi. Kurbana kılâde takılmasına taklîd, aynı amaçla hayvanın sırtından veya hörgücünden kan akıtmak suretiyle işaretlenmesine iş‘âr denir.

Kılâde Kur’ân-ı Kerîm’de çoğul şekliyle (kalâid) iki âyette geçmektedir (el-Mâide 5/2, 97). Bu âyetlerin ilkinde, “Ey iman edenler! Allah’ın koyduğu sembollere, kutsal hac ayına, kurbanlara ve nişanlarına (yahut nişanlı kurbanlara) saygısızlıkta bulunmayın” buyurulur. Âyette “Allah’ın koyduğu sembol”lerden biri olarak nitelenen kılâdenin kurbanlık hayvanı her türlü saldırıdan korumak, ayrıca fakirlerin bu hayvanı tanıyıp kurban edildikten sonra paylarına düşeni almak için toplanmalarını sağlamak amacıyla takıldığı kabul edilir.

Kurtubî, kurbanlık hayvanı bu şekilde işaretlemenin Hz. İbrâhim’den gelen bir sünnet olduğunu, Câhiliye döneminde de varlığını sürdürerek İslâm dinince onaylandığını belirtir. Resûl-i Ekrem bir hadisinde, “Ben saçlarımı toplayıp bağladım, kurbanıma da Kâbe adına nişan taktım. Artık kurbanımı kesmedikçe ihramdan çıkamam” demiş (Buhârî, “Ĥac”, 126), hayvan kesildikten sonra nişanının kanına atılmasını emretmiştir (Muvaŧŧaǿ, “Ĥac”, 148).

Kurbanlık deve, sığır gibi büyükbaş hayvanın boynuna kılâde takmanın sünnet olduğunda görüş birliği vardır. Küçükbaş kurbanlıklar konusunda ise fakihler ihtilâf etmişlerdir. Hanefî ve Mâlikî mezheplerine göre bunlara kılâde takılmaz. Çünkü bu alışılmış bir şey değildir, ayrıca koyun başı boş bırakılmayıp sahibi tarafından güdüldüğünden kaybolma ihtimali yoktur. Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri Hz. Âişe’den nakledilen, Resûlullah’ın Harem’e götürdüğü kurbanlık koyununa nişan taktığı rivayetini (Müsned, III, 361; Müslim, “Ĥac”, 367; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 14) esas kabul ederek küçükbaş kurbanlıklara da kılâde takılmasını sünnet kabul etmişlerdir. Kurtubî, bu konuda Hanefî ve Mâlikî ulemâsını eleştirerek bunların muhtemelen yukarıdaki hadisten haberdar olmadıklarını ya da onu zayıf bularak reddettiklerini söyler. Hanefî mezhebine göre yalnızca kırân ve temettu‘ haccı yapanlarla nâfile kurban kesmeye niyet edenlerin kesecekleri kurbanlara kılâde takılabilir, ceza ve ihsâr kurbanlarına takılmaz. Çünkü bir hatayı telâfi için yapılan ameli teşhir uygun değildir.

Mâlikî mezhebine göre hedyin boynuna nişan takılmasıyla hayvan kurban olarak belirlenmiş sayıldığından bizzat onun kesilmesi vâcip olmuştur; bu hayvan çalındığı veya kaybolduğu için yerine başka bir hayvan kurban edilse daha sonra bulunduğunda onun da kesilmesi gerekir. Hanbelîler’e göre hayvanın hedy sayılması için kılâde ile birlikte niyet de şarttır. Böylece muayyen vâcip hale gelen kurbanlık sahibinin elinde emanet sayılır; kendi kusuru olmadan kaybolur veya çalınırsa sorumlu olmaz. Şâfiî fakihleri ise nişan takılmasının yanı sıra o hayvanın hedy kurbanı olduğu açıkça söylenmediği takdirde hedy sayılmayacağını belirtmişlerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Bekir er-Râzî, Muħtâru’ś-Śıĥâĥ (nşr. Mahmûd Hâtır), [baskı yeri ve tarihi yok] (Dârü’l-hadîs), “ķld” md.; Lisânü’l-ǾArab, “ķld” md.; Muvaŧŧaǿ, “Ĥac”, 148; Müsned, III, 361; Buhârî, “Ĥac”, 126; Müslim, “Ĥac”, 367; Ebû Dâvûd, “Menâsik”, 14; Şâfiî, el-Üm, II, 216; İbn Kudâme, el-Muġnî, III, 535-536, 549; Kurtubî, el-CâmiǾ, VI, 40; İbnü’l-Hümâm, Fetĥu’l-ķadîr, II, 337, 405, 407; III, 84; Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Ĥâşiye Ǿale’ş-Şerĥi’l-kebîr, Kahire 1328, II, 88-89; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr, II, 160-161; Elmalılı, Hak Dini, III, 1552; “Taķlîd”, Mv.F, XIII, 154-159.

Salim Öğüt