KİLİS

Akdeniz bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu, bir kesimi Güneydoğu Anadolu, bir kesimi Akdeniz bölgesinde bulunan il.

Türkiye-Suriye sınırına çok yakın bir noktada, şehirle aynı adı taşıyan bir ovanın kuzeybatı köşesinde Kefiz dağı eteğinde, deniz seviyesinden 650 m. yükseklikte yer alır. Şehrin çevresinde çok sayıda höyüğün bulunması yörenin çok eski bir yerleşim alanı olduğunu gösterir. İlkçağ’larda Hitit hâkimiyeti altında bulunuyordu. Asur Kralı I. Tiglatpileser zamanında milâttan önce 1100 yılında Asur Krallığı’nın hâkimiyetine girdi. Bu kral dönemine ait Asur çiviyazısıyla yazılmış bir belgede geçen Kilizi adlı yerleşmenin günümüzdeki Kilis olabileceği belirtilirse de buranın, kuruluşundan günümüze kadar aynı mevkide varlığını sürdürmüş olabileceğine ihtimal verilmemekte, Kilis’in yer değiştirmiş bir şehir olması daha akla yakın görünmektedir. Martin Hartman, eski Kilis’in bugünkü Kilis’in yerinde değil bunun güneybatısında yer alan Tarzimehan mevkiinde bulunabileceğini öne sürer (İA, VI, 806). Buna karşılık Richard Kiepert haritasının Halep paftasında Kilis’in 3 km. kadar güneydoğusunda “İlizi bahçesi” (İllizi Baghtshesi) adlı mevki eski şehrin yeri olarak işaretlenmiştir. Şehrin 5 km. kadar güneydoğusunda Oylum köyündeki Oylumhöyük’te yapılan kazılar, burada milâttan önce III. binyıldan başlayıp İslâm dönemini de içine alacak şekilde sürekli bir yerleşmenin varlığını ortaya koyarak Asur şehri Kilizi’nin yeri konusunda üçüncü bir alternatifi gündeme getirmiştir (Özgen, s. 4).

Kilis ve çevresi Asur döneminden sonra Persler’in, ardından Büyük İskender’in mirasçıları olan Selefkiler’in hâkimiyetinde


kaldı. Selefki hâkimiyetine Romalılar’ın son vermesi üzerine (m.ö. 64) yörede Roma egemenliği başlamış oldu. Roma İmparatorluğu döneminde şehrin adı Ciliza sive Urmagiganti şeklinde geçmektedir. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından (395) sonra bu topraklar Doğu Roma’nın payına düştü. Bizans’ın idarî birimlerinden olan Suriye “tema”sı Kilis ve çevresini de içine alıyordu.

Bizans döneminde yöreye İslâm akınları başladı. Bölge, Halife Ömer zamanında Ebû Ubeyde b. Cerrâh tarafından İslâm topraklarına katıldı (15/636). Kilis Avâsım denilen, Bizans’a karşı teşkil edilen sınır hattı içinde yer aldı. Araplar şehrin adını Killiz olarak telaffuz ediyorlardı. Sınır bölgesinde bulunuşu sebebiyle sık sık el değiştirdiği gibi yerinde de değişmeler oldu. 375 Saferinde (Temmuz 985) Bardas Phokas Kilis’i alıp Bizans topraklarına kattı (Yahyâ b. Saîd el-Antâkî, s. 203). Bundan on beş yıl önce de Kilis’i ilgilendiren bir sınır tashihi yapılmıştı.

Ortaçağ kaynaklarında Kilis’in adı pek geçmez. Yâkūt MuǾcemü’l-büldân’da Kilis’i Azaz’a bağlı bir köy olarak gösterir. Kuş uçuşu mesafe olarak Azaz’ın 14 km. yakınında bulunan Kilis’in tarihi Azaz’ın tarihiyle özdeşleşmiş sayılarak Azaz’ı ele geçirenlerin bu şehrin çok yakınında bulunan Kilis’e de hâkim oldukları kabul edilir. Aynı şekilde XI. yüzyılın sonlarında yöre Haçlılar’ın istilâsına uğrayıp Urfa Haçlı Kontluğu topraklarına katıldığından Kilis bu kontluğun sınırları içinde kaldı. Haçlılar’a karşı savaşlarıyla tanınan Artukoğulları’ndan Belek Gazi 1124 yılında Azaz ve çevresini, bu arada Kilis’i de Franklar’ın elinden alarak yeniden İslâm topraklarına kattı. Daha sonra Eyyûbî ve Memlük idaresi altına giren Kilis’in adına Timur’un Anadolu’yu istilâ ettiği yıllara kadar rastlanmaz.

Azaz’ın Timur istilâsı sırasında tahribata uğraması üzerine halkın yakındaki Kilis’e gidip yerleşmesiyle şehir canlanmaya ve adı kaynaklarda yeniden geçmeye başladı. Eserini 1453 yılında tamamlayan Halîl b. Şâhin ez-Zâhirî, Kilis’ten söz ederek buranın bir köy durumunda olduğunu belirtir (Zübdetü Keşfi’l-memâlik, s. 50). Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlılar tarafından fethedildiği zaman da henüz Azaz’a bağlı bir köy durumundaydı. 1519’da yapılan tahrire göre burası bir kasaba özelliği gösteren altı mahalleli (Kana, Kıbeliye, Çukurfasl, Hacıgökçe / Meşhedler, Kızılca, Sübbad), 314 hâne, yetmiş dört bekârdan meydana gelen yaklaşık 1500 civarında nüfusa sahip bir yerleşme yeriydi (Konyalı, s. 158-159). Bu defterde şehrin adı “Killiz” imlâsıyla geçer. Kilis’in belirgin gelişmesi, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde Canbolat ailesinin buraya yerleştirilmesi ve Kilis’in bu aileye yurtluk-ocaklık olarak verilmesiyle daha da hızlandı. Ailenin reisi Canbolat Bey, Kilis’te imar faaliyetine girişerek burada bir cami (günümüzde Canbolat / Tekke Camii), bir tekke, iki kervansaray, üç hamam, bir bezzâzistan ve iki pazar yeri yaptırdı. Bu eserler günümüzdeki Kilis şehrinin çekirdeğini oluşturur. Canbolat Bey’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Canbolatoğlu Hüseyin Paşa zamanında da şehir gelişmesini ve büyümesini sürdürdü.

XVI. yüzyılın sonlarına doğru 1590 tarihli defterdeki bilgilere göre Halep’e bağlı, kendisiyle aynı adı taşıyan sancağın merkezi durumunda bulunan Kilis’te beş mahallede (Kıbeliye, Kana, Meşata / Çalcıyan, Kızılca, Sübbad) 576 hâne mevcuttu. Bu son tarihte ilk sayımda görülmeyen kırk dokuz hıristiyanın kaydedildiği dikkati çekmektedir. Mahalle sayısında değişme olmamakla birlikte nüfusta 1519’a göre iki kattan fazla artış meydana gelmiş ve toplam nüfus 3500’e ulaşmıştır (a.g.e., s. 143-144). 1590 tarihli defterin başında yer alan bir kayıtta Kilis’in daha önce köy olarak geçtiği, bir yerde cuma kılındığı, ancak daha sonra buradaki imar hareketleriyle altı yerde cuma kılınır bir yer haline gelip bir kasaba özelliği kazandığı ve bu sebeple yeni tahrirde burasının “kasaba” şeklinde yazıldığı belirtilirse de aslında Kilis 1519 yılında köy değil kasaba olduğunu gösteren “nefs” tabiriyle kaydedilmişti.

Kilis’in XVII. yüzyıldaki durumuna temas eden Ayn Ali Efendi, burayı Halep eyaletine bağlı livâlardan birinin merkezi olarak zikreder. Kâtib Çelebi de aynı bilgi-yi tekrarlar ve vâlide sultanlara has olarak verildiğini ekler. Evliya Çelebi ise şehrin yüksek duvarlarla çevrili olduğunu, bunun Celâlî isyanlarının korkusundan kaynaklandığını, harap durumdaki kalesinin önünde hendek bulunmadığını belirtir. Surlarda “tedribe” adı verilen sekiz kapı vardır, bunlardan dördü kıbleye bakan tarafta (Büyük tedribe, Küçük tedribe, Ayn tedribesi ve Yûsuf Çelebi tedribesi), dördü doğuya bakan tarafta (Nevverd Hüseyinzade tedribesi, Akharan tedribesi, Alçak tedribe ve Çulha tedribesi) bulunuyordu. Bu sekiz kapılı sur içinde beş mahalle, 4660 ev ve otuz camiden söz eden Evliya Çelebi, surun kapıları arasında bazı evlerin dirsek şeklinde ileriye doğru yapıldığını söylemektedir ki bu ileriye doğru çıkıntı yapan evler birer kule fonksiyonu icra ederek savunma açısından kaleyi ve şehri güçlendiriyordu. Evliya Çelebi’nin beş olarak verdiği mahalle sayısı III. Murad devrindeki mahalle sayısını aynen yansıtmakta, bu da yaklaşık yarım asırlık bir dönem içerisinde Kilis’te mahalle sayısında artış olmadığını göstermektedir. Kilis, XVII. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyılın başlarına kadar zaman zaman mütegallibelerin ve mahallî derebeylerin hükmü altına girmiş, 1151 (1738), 1222 (1807), 1236 (1821) yıllarında sonuncusu daha şiddetli olmak üzere depremlerle sarsılmış, 1831’de Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa tarafından işgal edilmiştir. Sekiz yıl kadar süren bu işgal sırasında halktan toplanan ağır vergilerle şehrin batı tarafında büyük bir kışla yapılmıştır. Mısır kuvvetlerinin çekilmesinden sonra kışla harap olmuştur.

XIX. yüzyılın sonlarında Kilis, Halep vilâyetinin merkez sancağına bağlı bir kazanın merkeziydi ve 15.000’i Türk olmak üzere 20.000 nüfusa sahipti (Cuinet, II, 186). Vital Cuinet’e göre aynı yıllarda şehirde kırk yedi cami (Kāmûsü’l-a‘lâm’da otuz yedi cami; V, 3880), on iki mescid, dört tekke, yirmi dört medrese


(Kāmûsü’l-a‘lâm’da sekiz medrese) ve üç kilise, beş hamam, 740 dükkân (Kāmûsü’l-a‘lâm’da 1454 dükkân), yedi han, on bir fırın, çeşitli kumaşlar üreten 120 atölye, on beş kahvehane, bir eczahane ve 4100 ev bulunuyordu. Çevresinin en önemli ürünlerinden olan zeytin ve hububatı işleyen iki sabunhane, zeytinyağı mengeneleri ve un fabrikaları da vardı. Bütün bunlar XIX. yüzyılın bitimine doğru Kilis’in önemli bir kültür, ticaret ve sanayi merkezi durumuna gelmiş olduğunu gösterir. Bu gelişmede Kilis’in, Kuzey Suriye ile Anadolu’nun kuzeydoğu ve güneydoğu kesimleriyle bağlantıyı sağlayan önemli yol üzerinde bulunması rol oynamıştır. XIX. yüzyılın sonları ve XX. yüzyılın ilk yıllarına ait Halep vilâyeti salnâmelerinde Kilis hakkında verilen bilgilerde de ev sayısının hemen hemen Evliya Çelebi ve Cuinet’in verdiği sayılara yakın olduğu dikkati çekmektedir. Ev sayısında belirgin bir artış olmamakla birlikte XIX. yüzyılın sonunda Kilis’te mahalle sayısının otuz ikiye yükseldiği görülmektedir (Kesici, Doğu Coğrafya Dergisi, sy. 1 [1995], s. 250). Bu durumda mahalle sayısındaki artış şehrin mekân üzerindeki büyümesiyle değil mahallelerin bölünüp sayılarının çoğalmasıyla izah edilebilir.

Kilis, Mondros Mütarekesi’nin ardından 6 Aralık 1918 tarihinde İngilizler tarafından işgal edidi. Bir yıldan fazla bir süre devam eden bu işgalden sonra İngilizler burayı 29 Ekim 1919’da Fransız kuvvetlerine terkettiler. 20 Ekim 1921 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümetiyle Fransa arasında imzalanan Ankara itilâfnâmesinin ilgili hükümlerine göre Kilis geri alındı. 7 Aralık 1921’den itibaren Fransızlar Kilis’i tahliye etmeye başladılar. Nihayet 23 Aralık 1921’de Kilis’in kurtuluşu gerçeklemiş oldu. Yalnız söz konusu itilâfnâmenin 8. maddesinin çizdiği Türkiye-Suriye sınırı Kilisliler’i memnun etmedi. Zira bu sınır, 8. maddedeki “Kilis şehrini Türkiye’ye bırakmak üzere” ifadesini esas alarak şehrin hemen güneyde bittiği yerden geçiyordu. O günkü Kilis günümüzdeki Mercidabık Bulvarı’nın olduğu yerde bitiyordu. Yani 1921’deki sınır bugünkü Mercidabık Bulvarı’nı izliyor, şehrin hemen bitişiğinde Suriye toprakları başlıyordu. Şehrin ticaretinin ve tarıma dayalı sanayiinin hayat kaynağı olan geniş tarım toprakları bu arada Kilis’e ait olmuşsa da şehre ürün gönderen çok sayıda köy sınır dışında kalmış, Kilis şehri coğrafî hinterlandını yitirmişti. Bu da şehrin ekonomik hayatını önemli ölçüde sarstı. 30 Mayıs 1926 tarihinde imzalanan Türkiye-Fransa (Suriye) Dostluk ve İyi Komşuluk Sözleşmesi’nin ekli protokollerinden 1 sayılı protokolle Kilis şehrinin güneyindeki sınırı sadece 4-5 km. kadar daha güneye çekerek 1921’e göre Türkiye yararına çok az değişiklik meydana getirilmiş oldu (Soysal, I, 283). Bu arada Kilis şehrinin hayat kaynağı olan üzüm bağlarıyla zeytinliklerinden bir kısmı ve birkaç Türk köyü de Türkiye sınırları içinde kaldı.

Cumhuriyet’in başlarında Kilis, Gaziantep iline bağlı bir kaza merkeziydi. O dönemdeki Kilis şehrinin sınırlarını kuzeyde günümüzdeki Cumhuriyet caddesi, güneyde Mercidabık Bulvarı, doğuda Şehitsakıp sokağı, batıda Nemika caddesi oluşturuyor ve bu sınırlar içindeki şehir mekân üzerinde de daireye yakın bir elips biçimini koruyordu. Çapı 1250 m. kadar olan bu dairemsi biçimdeki şehir yaklaşık 1,5 km²’ye yakın bir alanı kaplıyor ve 1927 yılında 22.513 nüfus barındırıyordu. Bu tarihî doku içinde oldukça sıkışık bir yapı, dar ve çıkmaz sokakların çokluğu dikkat çeker.

Kilis’in nüfusu 1950 yılına gelinceye kadar yavaş bir artış gösterdi. 1950’de nüfusu 27.550 olarak tesbit edildi, mahalle sayısı da XIX. yüzyılın sonundaki otuz iki sayısını koruyordu. 1950’li yıllardan sonra sınır ticaretinin önem kazanması ve 1960’tan sonra bu tür ticaretin daha da hızlanması şehre yeni bir ekonomik canlılık getirdi. Bu durum kırdan şehre göçü de kamçılayarak nüfusun daha hızlı artmasını sağladı. 1955’te 30.000’e (29.964), 1965’te 40.000’e (38.095) yaklaşan nüfus 1975’te 50.000’i aştı (54.055). 1980’de ise 60.000’e yaklaştı (58.335). 1980 yılından sonra sınır ticaretinin dönemin yönetimi tarafından sıkı kontrol altına alınması bu tür ticarete bağlı Kilis ekonomisini çöküntüye uğrattı, bunun sonucunda şehir halkı dışarıya göç etmeye başladı. Bunun da etkisiyle 1980-1985 arasındaki dönemde nüfus artışı çok azaldı. 1985 sayımında sadece 59.876 nüfus yazılmıştı. 1990 sayımında nüfusun beklenmeyen bir artışla 82.882’ye çıktığı görüldü. Normal görülmeyen bu artış, muhtemelen Kilis’in il merkezi olmasını sağlamak için suni olarak fazla yazım yapılmış olmasından kaynaklanmıştı. Nitekim 3 Haziran 1995 tarihli kanun hükmünde kararnâme ile Kilis aynı adla kurulan yeni bir ile merkez olmuş ve bu kararnâme 6 Haziran 1995 tarihli resmî gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. İl merkezi olduktan sonra 1997 yılında yapılan nüfus tesbitinde 62.472 nüfus kaydedilmiş olması da bir önceki dönemde aşırı artışın normal olmadığını ortaya koyar. 2000 yılında yapılan nüfus sayımının geçici sonuçlarına göre Kilis’in 70.670 nüfusa sahip olduğu görülmüştür. Bu nüfus, günümüzde eski mahallelerin bölünmesi yoluyla sayıları yetmişi bulan mahallelere dağılmıştır. Cumhuriyet’in başında daireye yakın elips biçiminde olan şehir, tarihî çekirdek etrafındaki genişlemelerle günümüzde doğubatı doğrultusundaki uzunluğu 3800 m., kuzey-güney doğrultusunda genişliği 2500 m. olan bir dikdörtgen biçimini almıştır. Şehrin en önemli caddesi doğu-batı istikametinde uzanan Cumhuriyet caddesidir. Cadde şehri hemen hemen ortadan ikiye ayırmaktadır. Bu cadde ile onun kuzeybatıya kıvrılarak devamını oluşturan Murtaza caddesi ve bunlara açılan sokaklar üzerinde şehrin önemli ticaret alanları yer alır. Şehrin merkezî iş sahası doğuda Dolappazarı, güneyde Odunpazarı, kuzeyde Cumhuriyet caddeleri ve batıda Cumhuriyet Meydanı arasındaki alanı kapsar.

Geleneksel olarak önemli bir ziraî ticaret merkezi olan Kilis şehri, aynı zamanda ham maddesini tarımdan alan önemli bir sanayi merkezi durumundadır. Pekmez, alkol, zeytinyağı, un, bulgur ve sabun şehrin başlıca sanayi ürünleridir. 1990 yılındaki verilere göre şehirde çalışan nüfusun % 18,5 kadarı sanayi ile uğraşıyordu. Kilis tarihî ve mimari eserler bakımından zengindir. Şehrin Osmanlı


yönetimi öncesine ait önemli Memlük camileri ayakta durmaktadır. Bunlardan ikisi 865 (1461) tarihli Alacacı ile 921 (1515) tarihli Akcusun camileridir. Her ikisi de gerek Osmanlı gerekse Cumhuriyet döneminde çeşitli tamirler gördüğünden orijinalliklerini koruyamamıştır. Bunlardan daha eski olan 740 (1339) tarihli Kilis Ulucamii de bir Memlük eseridir. Şehirdeki Osmanlı eserlerinin başında Kanûnî Sultan Süleyman döneminde yapılmış olan 960 (1553) tarihli Canbolat Camii gelir. Burası aslında cami, medrese ve türbeden oluşan bir külliyedir. Kilis’teki diğer önemli camiler arasında Şeyh Camii (977/1569), Şeyhler Camii (1065/1655), Hindioğlu Camii (1075/1664), Çalık Camii (1094/1683), Kadı Camii (XVII. yüzyıl, onarım 1822), Cüneyne Camii (yapıldığı tarih bilinmiyor, onarımı XIX. yüzyılda), Şirazoğlu Camii (1006/1598) sayılabilir. Camiler dışında Kilis Mevlevîhânesi (931/1525), Şeyh Abdullah Efendi Tekkesi (1858), Hoca Hamamı (952/1545), Eski Hamam (969/1562), Paşa Hamamı (975/1567), Hasan Bey Hamamı (1008/1599), Tuğlu Hamam (1199/1785), İpşir Paşa Çeşmesi (1064/1654), Kurtağa Çeşmesi (1045/1635), Fellâh Çeşmesi (1032/1623, onarımı 1787), Kavaf Çeşmesi (1844) ve çok sayıda türbe diğer önemli mimari eserlerdir.

Kilis şehrinin merkez olduğu Kilis ili güneyden Suriye ile, öteki yönlerden Gaziantep iliyle kuşatılmıştır. Merkez ilçeden başka Elbeyli, Musabeyli ve Polateli adlı üç ilçeye ayrılmıştır. 1521 km² genişliğindeki Kilis ilinin 2000 sayımının geçici sonuçlarına göre nüfusu 114.724, nüfus yoğunluğu ise yetmiş beş idi.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait 2001 yılı istatistiklerine göre il ve ilçe merkezlerinde kırk sekiz, kasabalarda iki ve köylerde 131 olmak üzere Kilis’te toplam 181 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı kırk beştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Yahyâ b. Saîd el-Antâkî, Târîħu’l-Anŧâkî (nşr. Ömer Abdüsselâm Tedmürî), Trablus 1990, s. 203; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), IV, 541; Halîl b. Şâhin, Zübdetü Keşfi’l-memâlik (nşr. P. Ravaisse), Paris 1894, s. 50; Ayn Ali, Kavânîn-i Âl-i Osmân, s. 26, 55; Kâtib Çelebi, Cihannümâ, s. 593; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, IX, 360-361; Cuinet, II, 186, 187; Kilisli Kadri, Kilis Tarihi, İstanbul 1932; Belediyeler Yıllığı, Ankara 1949, II, 629, 630; İ. Hakkı Konyalı, Abideleri ve Kitabeleriyle Kilis Tarihi, İstanbul 1968; E. Honigmann, Bizans Devletinin Doğu Sınırı (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1970, s. 40, 94, 103; İsmail Soysal, Türkiye’nin Siyasal Andlaşmaları, Ankara 1983, I, 48, 51, 281, 283; Utkan Kocatürk, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi: 1918-1938, Ankara 1983, s. 12, 113, 301, 304; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 44, 45, 191; Engin Özgen, “Bir Höyüğün Ölümü: Oylumhöyük”, Gaziantep Tarihi ve Kültürel Değerleri Sempozyumu Bildirileri, Gaziantep 1987, s. 4; Ökkeş Kesici, Kilis Yöresinin Coğrafyası, Ankara 1994; a.mlf., “Kilis’in Şehir Coğrafyası Özelliklerine Genel Bir Bakış”, Doğu Coğrafya Dergisi, sy. 1, Erzurum 1995, s. 246-280; Abdülkadir Dündar, Kilis’teki Osmanlı Devri Mimarî Eserleri, Ankara 1999; Cumhuriyetin 75. Yılında Kilis (Kilis Valiliği Yayını), Ankara, ts.; İ. Kılıç Kökten, “Anadolu’da Prehistorik Yerleşme Yerlerinin Dağılışı Üzerine Bir Araştırma”, DTCFD, X/3-4 (1952), s. 198, 199, 203; Ejder Kalelioğlu, “Gaziantep Yöresinde Yerleşme, Meskenler, Nüfus ve Ekonomik Faaliyetler”, a.e., XXVIII/3-4 (1977), s. 47, 49, 50; Ahmet Turan Hazar, “Ulema ve Camileriyle Kilis Medreseleri”, VD, XXV (1995), s. 285-289; Orhan Cezmi Tuncer, “Kilis Mevlevihanesi”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, sy. 2, Konya 1996, s. 259-281; Kāmûsü’l-a‘lâm, V, 3880; Besim Darkot, “Kilis”, İA, VI, 806-808; M. Canard, “Killiz”, EI² (Fr.), V, 107-108.

Metin Tuncel