KIRGIZİSTAN

Orta Asya Türk cumhuriyetlerinden.

I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

II. TARİH

III. EĞİTİM, KÜLTÜR ve SANAT

Kuzeyden Kazakistan, batıdan Özbekistan, güneyden Tacikistan, güneydoğu ve doğudan Çin’in Sincan-Uygur Özerk Bölgesi (Doğu Türkistan) ile çevrilidir. Resmî adı Kırgız Cumhuriyeti, resmî dili Kırgız Türkçesi olan ülkenin yüzölçümü 198.500 km², nüfusu 5.018.000 (2001 tah.), başşehri, özel yönetim statüsüne sahip 793.100 (2001 tah.) nüfuslu Bişkek (Frunze) ve ikinci büyük şehri Oş’tur (217.000). Çuy, Isık Göl, Oş, Talas, Celâlâbâd, Narin ve Batken adlı yedi idarî bölgeye (oblast) ayrılmıştır ve çok partili demokratik bir rejimle yönetilmektedir.

&&& I. FİZİKÎ ve BEŞERÎ COĞRAFYA

Kırgızistan yeryüzündeki hemen tamamı dağlık ülkelerden biridir. Büyük bölümü Tien Şan (Tanrı dağları) sistemine dahil olan dağlar, aralarında yer alan tektonik depresyonlarla (çöküntü çukuru) birbirinden belirgin şekilde ayrılmış sıralar halinde uzanır. Güneyde “dünyanın çatısı” denilen Pamir kütlesine ait dağlar bulunur. Bu dağların yükseltisi çok yerde 6000 metreyi aşar. Kırgızistan’ın en yüksek noktası Pobeda doruğudur (7439 m.). Dağların dorukları çok yerde buzullarla kaplıdır. Sadece batıda Fergana havzasının doğu ucu ile kuzeyde Bişkek’ten Kazakistan düzlüklerine doğru uzanan yöredeki yükseltisi 1000 metrenin altına düşen Kırgızistan için bu özelliklerinden ötürü “Asya’nın İsviçresi” benzetmesi yapılır. Deniz etkisinden uzak ve yüksek dağlarla çevrili olduğu için ülke topraklarında şiddetli bir kara iklimi hâkimdir; dolayısıyla yaz ile kış ve gündüz ile gece arasındaki sıcaklık farkı çok belirgindir. Yağışlar azdır. Genellikle 250-350 mm. olan yıllık ortalama vadi tabanlarında 150-200 milimetreye kadar düşer; öte yandan dağların kuzey yamaçlarında yıllık yağış tutarı 800-900 milimetreye ulaşabilir. Özellikle dağlık alanlar yılın büyük bölümünde karla kaplıdır. Kara ikliminin hüküm sürdüğü Fergana havzası, Bişkek dolayları ve Isık Göl çevresiyle depresyon tabanlarının yaygın bitki örtüsü bozkırdır. Dağların yağışlı yamaçlarının 2000-2300 m. yükseltiye kadar olan kesimlerinde genellikle ormanlar yer alır. Ancak ormanlar ülke yüzölçümünün sadece % 6’sını kaplar. Orman sınırının üzerinde yüksek dağ çayırları (alpin çayırlar) ve daha yukarılarda da çıplak kayalıklar, kar ve buzullarla kaplı alanlar bulunur. Kırgızistan akarsu ve göl bakımından zengin bir ülkedir. Akarsuların pek çoğu kısa ve coşkun akışlıdır. Yalnız dağlar arasındaki depresyonlara yerleşen akarsuların boyları nisbeten uzun, vadilerin tabanları aşağı kesimlerde geniş ve akışları sakindir. Akarsuların hiçbiri denize ulaşmaz. Bunların en önemlisi olan Narin nehri kaynaklarını Isık Göl’ün güneyindeki dağlardan alır ve batıya doğru akarak Özbekistan’da Siriderya’ya karışır; Kurbaş ve Tur nehirleri de Siriderya’nın kollarıdır. Diğer akarsulardan Kızılsu Amuderya’ya, Aksu Tarım nehrine ulaşır; Talas ve Çu ise Kazakistan çöllerinde yeraltına sızarak ve buharlaşarak kaybolur. Isık Göl’ün çevresindeki dağların kar ve buzullarından beslenen çok sayıda küçük akarsu da bu göle dökülür. Ülkedeki irili-ufaklı tektonik kökenli 3000 gölün en büyükleri Isık Göl, Sırı-Çelek, Çatır ve Song gölleridir.

Yoğunluğu 24/km² olan nüfus seksene yakın etnik grubun karışımından oluşmuştur. Etnik yapı, Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği dönemlerinde ülkenin en verimli topraklarına Ruslar’la Ukraynalılar ve Almanlar’ın yerleştirilmesi sonucu hızlı bir değişim sürecine girmiş, bu sırada pek çok Kırgız Türkü başta Afganistan ve Pamir yöresi olmak üzere yakın ülke topraklarına göç etmek zorunda kalmıştır. 1925 yılına kadar ülke nüfusunun % 67’sini Kırgızlar oluştururken bu oran 1959’da % 40’a kadar düşmüştür (1959’da toplam nüfus 2.100.000, Kırgız Türkleri 840.000). Etnik yapıdaki son ve köklü değişim 1990 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla yaşanmış ve Rus, Ukraynalı ve Almanlar’ın büyük kesimi Kırgızistan’ı terkederken yakın ülkelere göçen Kırgızlar’ın bir kısmı anavatanlarına dönmüştür. Birleşmiş Milletler’in 1999 yılı verilerine göre Kırgızistan’ın etnik yapısı şöyle oluşmaktadır: Kırgızlar (% 61,7), Ruslar (% 14,6), Özbekler (% 14,4), Ukraynalılar (% 1,4), Türkiye’den giden Türkler (% 1,2), Tatarlar (% 1,1), Dunganlar (% 1), Uygurlar (% 0,6), Almanlar (% 0,3), diğerleri (Kazak, Tacik, Âzerî, Koreli vb.) % 3,7. Kırgızistan’ın resmî dili Kırgız Türkçesi’dir. Fakat uzun süren Çarlık ve Sovyet dönemleri sırasında zorunlu tutulan Rusça halen yaygınlığını korumaktadır. Mayıs 2000’de Rusça da resmî dil olarak kabul edilmiştir. Kırgızlar yine Rusya’nın etkisiyle Kiril alfabesini kullanmaktadır. Ancak Türkiye ile Kırgızistan arasında imzalanan Eğitim, Kültür ve Bilimsel Alanlarda İşbirliği Anlaşması (Bişkek, 3 Mart 1992) çerçevesinde Latin alfabesine geçiş çalışmaları yapılmaktadır. Etnik grupların çeşitliliğinin tabii sonucu olarak Kırgızistan’da dinî inanışlarda da çeşitlilik görülür.


Nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kırgızlar, Özbekler ve Uygurlar Sünnî-Hanefî müslüman, Ruslar ve Ukraynalılar ise hıristiyandır (Ortodoks).

Kırgızistan’da tarım yoğun olarak Fergana havzası ile vadi tabanlarının genişlediği alanlarda yapılmaktadır. Ülke arazisinin ancak % 7’si tarıma elverişlidir. Tarım arazisinin büyük kesimi tahıl (buğday, arpa, mısır) ve yem bitkilerine ayrılmıştır. Sulamanın düzenli yapılabildiği yerlerde başta pamuk, tütün, şeker pancarı olmak üzere çeşitli endüstri bitkileri ve sebze, meyve yetiştirilmektedir. 8 milyon hektarı bulan doğal otlaklarda 11 milyona yakın küçükbaş, 1,1 milyon büyükbaş hayvan ve çiftliklerde 400.000 kadar domuz beslenir. Kırgızistan’ın soylu atları ünlüdür. İpek böcekçiliği önemli ve yaygın bir uğraştır. Kümes hayvancılığı, arıcılık, nehir ve göl balıkçılığının da ekonomiye katkıları vardır. Çalışan nüfusun yarısına yakını geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlar. Tarımın genel ekonomiye katkı payı % 40 kadardır. Tarımsal gelirlerin 2/3’ü hayvancılıktan sağlanır.

Ülke ekonomisinde elektrik enerjisinin önemli payı vardır. Elektriğin % 77’si akarsulardan üretilir; özellikle Narin nehri üzerinde pek çok santral bulunmakta, ayrıca yenilerinin yapımı planlanmaktadır. Üretilen enerjinin büyük kısmı Özbekistan, Kazakistan ve Tacikistan’a satılır. Yeraltı kaynakları bakımından çok zengin olan ülkede 100’den fazla maden çeşidi bulunmaktadır. Bunların başında 5 milyar tondan fazla rezervle kömür gelir ve Orta Asya’daki kömür yataklarının yaklaşık yarısını teşkil eder. Diğer önemli yeraltı zenginlikleri petrol, doğal gaz, cıva, antimuan, altın, bakır, demir, volfram, uranyum ve tuzdur. Ülkede pek çok termal ve maden suyu kaynağı bulunmaktadır. Tarıma dayalı sanayi kollarının başında gıda sektörü yer almaktadır; özellikle konservecilikte önemli gelişmeler olmuştur. Oş yöresi tarihî çağlardan beri ipekli kumaş dokumacılığı ile ünlüdür. Ülkenin çeşitli yörelerinde ondan fazla tekstil fabrikasıyla birçoğu Bişkek ve Oş’ta bulunan kürk, konfeksiyon, deri eşya ve ayakkabı atölyeleri faaliyet göstermektedir. Ayrıca elektronik eşya, makine yapımı ve metalürji alanlarına yönelik sanayi kolları da vardır. Tarım ve yeraltı zenginliklerinin fazlalığına ve enerji üretiminin yeterliliğine karşılık sanayi, sermaye azlığı yüzünden gelişen teknolojiye ayak uyduramamak ve yedek parça bakımından Rusya’ya bağımlı olmak gibi sorunlarla karşı karşıyadır.

Arazinin dağlık oluşu sebebiyle temel ulaşım karayollarından ve de büyük güçlüklerle sağlanır. Karayollarının uzunluğu 20.000 kilometreye yakındır ve yolcu taşımacılığının % 87’si, yük taşımacılığının % 94’ü karayoluyla yapılır. Rus demiryolu ağının uzantısı olan demiryollarının uzunluğu ise sadece 340 kilometredir. Isık Göl çevresindeki yerleşim birimleri arasında ulaşım için gemilerden yararlanılır. Bişkek ve Oş’ta uluslararası trafiğe açık havaalanları bulunmakta ve Türkiye-Kırgızistan arasında da tarifeli uçuşlar yapılmaktadır. Kirlenmemiş ilginç tabiatı, özgün kültürel yapısı, misafirperver halkı, dağcılık, kayak, kanoculuk, avcılık (daha çok “berkut” adı verilen şahinle avcılık), at sporları ve özellikle Isık Göl, Oş, Celâlâbâd, Bişkek çevresindeki modern otel, dinlenme tesisi ve kaplıcalarıyla Kırgızistan turizm potansiyeli yüksek bir ülkedir. Ancak gelen turist sayısı henüz sahip bulunulan turizm imkânlarıyla orantılı değildir.

Coğrafî yakınlık, dil engelinin olmayışı ve alt yapı uygunluğu gibi sebeplerle dış ticarette en büyük payı (% 75) eskiden bağlı olduğu Sovyetler Birliği’nin devamı niteliğindeki Bağımsız Devletler Topluluğu almaktadır. İhracat kalemlerini başta elektrik enerjisi olmak üzere tarım ve hayvancılık ürünleri (tütün, pamuk, yün, ham deri vb.), çeşitli ham maddeler (antimuan, cıva, demir vb.), kömür, ipekli dokuma ve diğer tekstil ürünleri; ithalât kalemlerini ise buğday, petrol ürünleri, şeker, tıbbî malzeme, ziraat makineleri ve çeşitli mâmul maddeler oluşturmaktadır. Kırgızistan ile Türkiye arasındaki ticarî ilişkiler 24 Mayıs 1991’de imzalanan Ekonomik ve Ticarî İşbirliğine Dair Protokol çerçevesinde giderek gelişmektedir. Türkiye’ye yün, deri, tekstil ürünleriyle çeşitli maden filizleri satılırken Türkiye’den motorlu taşıt, mâmul maddeler, şeker ve konfeksiyon ürünleri gibi mallar alınmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

J.-P. Roux, l’Islam en Asie, Paris 1958, s. 76-78; A. Bennigsen - S. E. Wimbush, Muslims of the Soviet Empire, London 1985, s. 73-85; D. T. Twining, The New Eurasia: A Guide to the Republics of the Former Soviet Union, London 1993, s. 156-161; R. Pomfret, The Economies of Central Asia, Princeton-New Jersey 1995, s. 106-118; Shirin Akiner, Sovyet Müslümanları (trc. Tufan Buzpınar - Ahmet Mutu), İstanbul 1995, s. 279-288; Kırgızistan Ülke Raporu (TC Dışişleri Bakanlığı Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı, TİKA), Ankara 1996; J. Lawton, The Turks of Eurasia Tica, Ankara 1996, s. 84-107; Ramazan Özey, Tabiat, İnsan ve İktisadı ile Türk Dünyası, İstanbul 1996, s. 119-129; a.mlf., Dünya Platformunda Türk Dünyası, Konya 1997, s. 199-211; Mehmet Saray, Yeni Türk Cumhuriyetleri Tarihi, Ankara 1996, s. 189-194; Ali Yiğit, Türk Ülkeleri ve Türklerin Yaşadıkları Bölgelerin Coğrafyası, Elazığ 1996, s. 111-119.

Erdoğan Akkan


II. TARİH

Çin kaynaklarından edinilen bilgilere göre en eski Türk kabilelerinden olan Kırgızlar ilk devletlerini Ki-Ku, Kien-Kun veya Gen-gün, Gegun adıyla bugünkü Kırgızistan’ın doğusunda ve kuzeydoğusunda milâttan önce II. yüzyılda kurmuşlardır. Bir süre sonra bu devletin yıkıldığı ve Kırgızlar’ın Hun İmparatorluğu yönetimine girdiği anlaşılmaktadır. Hunlar’ın zayıflaması üzerine Baykal gölünden Tibet’e kadar uzanan sahada Hakas Devleti’ni kuran Kırgızlar, VI. yüzyılın ikinci yarısında Göktürk Devleti’nin idaresi altına girdiler.


Ancak Göktürkler’in duraklama devrinde biraz serbestlik kazanınca müstakil hareket edip Çin’le ikili ilişkiler kurdularsa da bir süre sonra tekrar Göktürk Devleti’ne bağlandılar. Göktürk kitâbelerinden edinilen bilgilere göre Yukarı Yenisey’de Kögmen dağlarının kuzeyinde oturan Kırgızlar Göktürk hâkimiyetini kolay kabul etmemişler, Göktürkler’i epeyce uğraştırmışlardı. Kırgızlar, Göktürkler zamanında ticaret sayesinde zenginleştiler ve onların zayıflamasının ardından Uygurlar’ın hâkimiyetini benimsediler (758). Fakat Uygur Devleti’nin ağır vergi talebinden dolayı zor durumda kaldıklarından ayaklanarak Uygurlar’ın kuzeydeki topraklarını ele geçirdiler.

Şamanlığı kabul eden Kırgızlar arasında İslâmiyet, II. (VIII.) yüzyılda Fergana’da gerçekleştirilen fetihler sırasında yayılmaya başladı. Önce Fergana havzasında yaşayan Kırgızlar, daha sonraki asırlarda özellikle Karahanlı hâkimiyeti sırasında ülkenin merkezinde ve kuzeyindeki Kırgızlar’ın bir kısmı İslâm’a girdi. XI. (XVII.) yüzyıldan itibaren tasavvufun etkisiyle Kırgızlar arasında İslâmiyet hızla yayıldı. Müslüman Kırgızlar Hanefî mezhebine mensuptur.

840’ta Moğolistan’ın kuzeyinde Ötüken bölgesinde kurulan bu ikinci Kırgız Devleti zamanında Kırgız Türkleri hayvancılık ve ziraatla uğraşırlar, altın ve demir işlerlerdi. Başlıca ihracat maddeleri miskti. Çin’e hâkim olan Liao sülâlesi zamanında 920’lerde Çin orduları Türk ülkelerini ve Moğolistan’ı işgal ederken bu saldırılardan Kırgızlar da etkilendi. Büyük bir kısmı daha batıya bugünkü Kırgızistan’a doğru çekildi. Karahanlılar’a bağlı olan Kırgızlar’ın ülkesi Karahıtaylar’ın istilâsına uğradı. XIII. yüzyılın başlarında Cengiz Han tarafından kurulan imparatorluğun Çağatay ulusuna katıldılar. Bir ara Moğol hâkimiyetine karşı ayaklandılarsa da ayaklanma 1217’de kanlı bir şekilde bastırıldı. Ancak Oyratlar’la birlikte başlattıkları ikinci isyan sonunda yeniden istiklâllerine kavuştular (1399). Fakat bu bağımsızlık da uzun sürmedi; Timur, Kırgızistan topraklarını kurduğu imparatorluğa dahil etti. Bu arada Moğol kabilelerinin sürekli saldırıları Kırgızlar’ı çok zor durumda bıraktı, hatta bazı Kırgızlar, Kazakistan bozkırlarına çekilerek onlarla iç içe yaşamaya başladı ve bu yüzden kendilerine Kazak-Kırgızlar adı verildi. Kazak-Kırgızlar’dan ayrılması için esas Kırgızlar Kara Kırgızlar diye anılmıştır.

XVII. yüzyıl ortalarına kadar Kazak Türkleri ile birlikte yaşayan bu Kırgızlar Moğol kabilelerinin doğudan, Ruslar’ın kuzeyden tehdidine mâruz kaldı. Kazan, Astrahan ve Başkırdistan’ı işgal eden Ruslar, Kazakistan’a doğru ilerledikleri gibi Moğolistan’da uzunca bir süredir huzursuzluk içinde bulunan Kalmuklar da hızlı bir şekilde Kırgız ve Kazak bozkırlarını işgal ettiler. Kalmuklar’ın yağma ve işgali karşısında halkın itirazına rağmen Küçük Orda Hanı Ebülhayr Ruslar’dan yardım istedi. 1730’larda Kazakistan’a giren Ruslar, Kazak topraklarının en verimli bölgelerini işgal ederek buralara Rus göçmenlerini yerleştirdiler. Bu sırada bazı Kırgız boyları da Kazaklar’la birlikte Ruslar’a esir düştüler. 1848 ve 1856 yıllarında Ruslar Kazakistan’ın tamamını, Kırgızistan’ın ise kuzeybatı bölgelerini işgal ettiler.

Diğer bölgelerdeki Kırgız Türkleri, Buhara ve Hîve devletlerinin mücadelesinden bıkan bir grup Türk halkı tarafından 1700 yılında Fergana vadisinde kurulan Hokand Hanlığı’nın hâkimiyetine girmişlerdi. Bu hanlığın halkının çoğunluğunu kendileri teşkil ettiğinden çok geçmeden Hokand’ın idaresi Kırgız Türkleri’nin eline geçti. Böylece Hokand Hanlığı, Kırgız nüfusu ağırlıklı bir devlet haline geldi. Kısa sürede güçlenen Hokand Devleti, XVIII. yüzyılın ortalarında Çin’in istilâsına uğradıysa da bir süre sonra yeniden toparlandı. Ancak Yenisey yöresinin İli vadisindeki Kırgızlar bir daha Kırgızistan’a dönemeyerek Kazak ve Altay Türkleri ile birlikte Çin idaresinde kaldılar.

Kırgızlar için asıl tehlike XIX. yüzyılda Ruslar’ın Hokand Hanlığı’nı istilâsıyla başladı. Ruslar, Orta Asya Türk ülkelerini işgalden sonra Taşkent merkez olmak üzere bir Türkistan genel valiliği kurmuşlardı. Bu valiliğe bağlı yerlerden biri de Hokand (Fergana) idi. Ruslar’a karşı ayaklanan Hokandlılar yenildilerse de Kırgızlar’ın mücadelesi Altay bölgesinde devam etti. Kurbancan Datha adında bir kadın kahramanın önderliğinde yürütülen Altay isyanı yıllarca sürdü. Sonunda Kurbancan Datha’nın ömrünün sonuna kadar ülkesinin başında kalması şartıyla Rusya ile anlaşan Kırgızlar, Rus hâkimiyetini kabul etmek zorunda kaldılar. Fakat Rus baskısından bıkan halk 1885’te tekrar isyan etti. Oş şehrinde başlayan isyan kısa sürede yayılarak millî bir karaktere büründü. 1898’de Andican kasabası halkı ayaklandı. İşgalcileri zor durumda bırakan bu ayaklanmalar Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. Kırgızlar arasında Cedîdcilik hareketi ise Tatarlar’ın da gayretiyle 1905 ihtilâlinin ardından başladı. Kırgızistan’ın kuzeyindeki Semireçie’de Cedîd okulları açıldı. Böylece Türkçülük ve İslâmcılık fikirleri yayıldı. Ancak Ruslar Kırgızistan’a yerleştirdikleri binlerce göçmeni silâhlandırdılar. 1916’da Kırgızlar’ın başlattığı Semireçie isyanı böyle bir olaya karşı hazırlıklı Rus kuvvetleri tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı.

1917 Bolşevik İhtilâli’nden sonra Türkistan’daki Rus idarecileri ihtilâl hükümetinin direktifiyle bir işçi, asker ve köylü şûrası kurarak ülkeyi yönetmeye başladılar. Yine Moskova’nın emriyle kurulan Geçici Hükümet Encümeni’ne sadece birkaç Türk aydını kabul edilmişti. Bunun üzerine Türkler 1917 yılında millî kongre ve şûralar tertiplediler ve Bolşevikler’le mücadeleye giriştiler. Ekim 1917’de Kerenski hükümetini deviren Bolşevikler Türkistan Komünist Partisi’ni, bir ay sonra da Türkistan Sovyet Komiserliği’ni kurarak Türkler’in bağımsızlık çabalarını önlemek istediler. 1 Mayıs 1918’de düzenlenen kongrede Sovyetler’e bağlı Türkistan Otonom Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni oluşturan Ruslar böylece amaçlarını gerçekleştirmek için bir adım daha attılar. Bütün Türk grupları 1921’de Türkistan Millî Birliği’ni kurdular ve bunun başına Zeki Velidi’yi (Togan) getirdiler. Ancak Ruslar’ın şiddetli baskısı yüzünden Zeki Velidi ve birliğin öteki ileri gelenleri Türkistan’dan uzaklaşmak zorunda kaldılar. Bu arada Ruslar Türk birliğini önlemek için Kırgız, Kazak, Özbek ve Türkmen grupları arasında yoğun bir propaganda faaliyetine girişip eski geçimsizlik konularını tekrar ortaya çıkardılar ve Sultan Hoca’nın uyarılarına rağmen bunda başarılı oldular. Türkistan’da Kırgız, Özbek, Türkmen, Kazak ve Tacik cumhuriyetleri ortaya çıktı. Bunlardan Kırgızistan’a Evliyaata’nın bir bölümü, Namangan ile Andican’ın önemli kısımları, Fergana ve Hokand’ın bazı bölgeleriyle Oş ve Pamir’in kuzeyi düşmüştü. Başşehri Bişkek olan Sovyet tipi Kırgızistan hükümetinin başına milliyetçi aydınlardan Kasım Tınıstanoğlu getirildi. Bunun sebebi Kırgız Türkleri’ne komünist rejimi sempatik göstermekti; fakat hem halk hem de Kırgız komünistleri bunun farkındaydı. Moskova güdümündeki komünistlerin isteğiyle Moskova’da yapılan toplantıda Kırgızistan Komünist Partisi


lideri Abdülkerim Sıddıkoğlu, Sovyet usulü eğitim görmemiş Kırgızlar’ı komünist yönetime ortak etmekle suçlandı ve bazı arkadaşlarıyla birlikte 1925’te sürgüne gönderildi. Ertesi yıl K. Kudoykulov ve D. Babakhanov’un önderliğindeki bir grup Kırgız komünisti, Kırgız yöneticilerin idareden uzaklaştırılmasını sert bir dille eleştirince özel bir mahkemede yargılanarak hapsedildi.

Kırgızlar’ın büyük çoğunluğu hayvancılıkla uğraşıyordu. Ellerindeki malların devletleştirilmeye başlanması halk arasında büyük panik doğurdu. Halkın bir kısmı malını vermemek için direnirken bir kısmı da hayvanlarıyla birlikte Çin hâkimiyetindeki Doğu Türkistan’a geçmeye başladı. Bu zoraki “kolhozlaştırma” faaliyeti yıllarca sürdü. 1933 yılına gelindiğinde halkın % 67’si kolektif tarım işletmelerine (kolhoz) yerleştirilmişti.

Kırgızistan, 1936 yılı sonlarında Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nden biri haline getirildi. Halkın zorla devlet çiftliklerine ve kolhozlara yerleştirilmesinin ardından aydınları sindirme kampanyası başlatıldı. Halkın menfaatlerine göre hareket eden bakanlar ve bazı milliyetçi yazarlar çeşitli suçlamalarla öldürüldü. Bu durum II. Dünya Savaşı’na kadar devam etti. Bunun yanında Kırgızistan’da endüstri, sağlık ve eğitim hizmetlerinde iyileştirme yolunda ilk adımlar da atıldı. II. Dünya Savaşı Kırgızlar’ı büyük sıkıntılar içine soktu. Bir süre sonra toparlanan Kırgızlar, Sovyet yönetimine karşı haklarını koruma mücadelesinde daha ciddi bir tutum sergilemeye başladılar. Kendi dil ve kültürlerini savunan Kırgız edip ve şairleri burjuva milliyetçiliği ithamıyla sürgüne gönderildi. Öte yandan Kırgızistan hükümetinin önemli mevkilerinde ve önemli devlet görevlerinde Ruslar’ın bulunması ve nüfusun % 70’ini oluşturan Kırgız halkının Sovyetleştirilmeye çalışılması kamuoyunda derin rahatsızlık meydana getiriyordu. Özellikle basın yoluyla yapılan bu faaliyetler Kruşçev zamanında çok arttı. Rusça, Kırgızistan’da ve öteki Türk cumhuriyetlerinde âdeta ikinci ana dili oldu.

Diğer taraftan çeşitli bilimleri Rusça tahsil etmelerine rağmen Kırgız Türkleri’ne devlet dairelerinde ve bilhassa adalet mekanizmasında görev verilmemeye başlandı. Kırgızistan’da adlî olaylara Sovyet mahkemeleri bakıyordu. Fakat giderek Sovyet rejiminin tam bir çıkmaza girmesi ve Gorbaçov’un 1986 yılında başa geçmesiyle takip edilen açıklık (glasnos) ve yeniden yapılanma (perestroika) hareketi Kırgızistan için yeni bir başlangıç oldu. Mevcut sistemi kurtarmakta başarılı olamayan açıklık politikası diğer cumhuriyetler gibi Kırgızistan’a da bağımsız bir devlet olma yolunu açtı. 15 Aralık 1990 tarihinde hâkimiyetini ve 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını ilân eden Kırgızistan Cumhuriyeti’nin başında halen aynı zamanda bir fizik bilgini olan Askar Akayev bulunmaktadır.

III. EĞİTİM, KÜLTÜR ve SANAT

Dağlık arazide göçebe hayatı yaşayan, hayvancılık ve tarımla geçinen Kırgızlar arasında eğitim ve kültür faaliyetleri çarlık döneminde zayıftı. Bununla beraber bir rivayete göre on iki hayvanlı takvimi ilk kullanan Türkler olan Kırgızlar aynı zamanda bu takvimin mûcidi idiler (Barthold, Orta Asya Türk Tarihi, s. 15). Ayrıca okuma yazma oranı yüksekti ve bilhassa Kur’an öğretilen okullar yaygındı. Yüksek sınıf ve zenginler tahsillerini Kazan ve Özbek medreselerinde yaparlardı. XX. yüzyılın başlarında mektep ve medreselerin sayısı arttırılmıştır. Buna rağmen Kırgızistan’da istenen eğitim seviyesine ulaşılamamasının en önemli sebebi Ruslar’ın uyguladığı eğitim politikasıdır. Rus eğitim sistemi çerçevesinde Rus-Kırgız okullarında Kırgız çocukları Nikolay İlminski’nin önderliğinde Rusça eğitim görmeye ve dinden uzaklaştırılmaya çalışıldı. Onun 1896’da ölümünden sonra Rus okullarına tepki gösteren Kırgız Türkleri arasında millî eğitim faaliyetleri oldukça gecikti. Nitekim Kırgızistan’da yedi yıllık ilkokul mecburiyeti 1934’te konulmuş, kız çocuklarını bu okullarda okutma mecburiyeti ise 1950’lerde gerçekleşmiştir. Kırgızistan İlimler Akademisi 1954’te kurulmuştur. 1971-1972 istatistiklerine göre Kırgızistan’daki ilköğretim kurumlarının sayısı 1810 olup bu okullara 1 milyon civarında öğrenci devam ediyordu. Çeşitli dallarda eğitim veren orta dereceli okul sayısı otuz altı olup buralarda 42.000 civarında öğrenci okuyordu. Kırgız Devlet Üniversitesi, çeşitli dallarda eğitim veren Bişkek Tarım, Sağlık, Politeknik ve Pedagoji enstitüleriyle Spor Akademisi, Oş Politeknik Enstitüsü başlıca yüksek öğretim kurumlarıdır. 1971’de bu kurumlarda yaklaşık 50.000 talebe eğitim görmüştür.

1923 yılında bazı işaretlerin ilâvesiyle Arap alfabesini alan Kırgızlar 1928’den sonra Latin, 1941’den itibaren de Kiril alfabesini kabul etmişlerdir. Bağımsız Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra diğer Türk cumhuriyetleri gibi tekrar Latin alfabesinin kullanılması yolunda çalışmalar yapılmaktadır. Kırgızistan’da 1924’te 457 ilkokul ve iki ortaokul varken 1935’te bu sayı 1562 ve 106’ya yükselmiştir. Aynı yıl içinde kırk civarında gazete ile 124 eser neşredilmiştir.

Türkçe’nin kuzeybatı grubuna dahil olan Kırgızca Kazakça’ya yakın bir dildir. Kıpçak lehçeleri arasında yer alır ve Aral-Hazar grubuna girer. Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra açılan ve sayıları gittikçe artan okullarda Kazan ve Özbek Türkçesi’nin yerini alan Kırgız lehçesi kendi içinde Kuzey ve Güney Kırgızca diye iki gruba ayrılır.

Yakın zamanlara kadar şifahî olarak devam eden Kırgız edebiyatı özellikle kahramanlık destanları, halk türküleri, atasözleri, bilmeceler ve çeşitli hikâyelerle kendini gösterir. “İrci” veya “akin” denilen


halk ozanlarının büyük itibarı vardır. Bunların en meşhur temsilcileri Toğolok, Moldo takma adıyla bilinen Bayimbet Abdurrahman Olu, Toktogul Satılganov, İsak Saibekov ve T. Talkanbayev’dir. Türk destan edebiyatının en güzel örnekleri arasında yer alan Manas müslüman Kırgızlar’la gayri müslimler, özellikle de Kalmuklar arasındaki mücadeleleri anlatır. İslâmiyet’in Türk halkına söylettiği ilk büyük destan olan ve eski Türk inanışından da izler taşıyan Manas zamanla Orta Asya Türkleri’nin ortak destanı olmuştur.

Kırgız yazılı edebiyatının ilk örnekleri, Orta Asya’daki diğer Türk boylarına göre geç bir dönem olan XX. yüzyılın ilk çeyreği içinde kaleme alınmıştır. Kırgızca basılan ilk eser, Kılıç Mamurkan’ın 1911 yılında yayımlanan Zelzele adlı kitabıdır. 1913’te Esenkalı Arabay Kırgızlar için bir alfabe düzenlemiştir. Aynı yıl Osman Saduk’un ve 1914’te Manap Sabdan’ın Kırgız Tarihi adlı eserleri neşredilmiştir.

Rus istilâsı öncesi ve sonrası şairlerinde genellikle ümitsizlik duygusu hâkimdir. Fakat zamanla kabile hayatı yerine millî cemiyet ve devlet mefhumunun geçmesiyle Sadık Karaç, Cıdık ve Kasım Tınıstan gibi milliyetçi şairler yetişmiştir. Bu şairlerin ortak ideali Kırgız ve Kazaklar’ın, düşmanlarına karşı birleşmesiydi. 1924’te ilk Kırgızca gazetenin neşrinden sonra Kırgız edebiyatı hızlı bir gelişme kaydetmiştir. Kasım Tınıstan, Kırgız millî eğitiminde önemli hizmetlerde bulunmuş, çeşitli ders kitapları hazırlayarak Kırgızca’nın okul dili haline gelmesine çalışmıştır. Bu dönemde Tokombay’ın Kanlı Yıllar adlı manzum eseriyle Turusbek’in ilk müzikal dramı 1916 yılı Kırgız ayaklanmasını tasvir eder. Yine Tokombay’ın ve Elebay’ın köy hayatını ele alan romanları Kırgız millî edebiyatının ilk örneklerindendir. Nesrin ilk temsilcilerinden T. Sıdıkbekov Zamanımızın İnsanları adlı romanıyla 1949’da ödül almıştır. Sıdıkbekov’un Rus edebiyatından tercümeleri de vardır. Lenin ödülüne lâyık görülen ünlü Kırgız yazarı Cengiz Aytmatov’un roman ve hikâyelerinin çoğu Türkiye Türkçesi’ne çevrilmiştir.

Kırgız mûsikisi sözlü halk edebiyatına bağlı olarak gelişmiştir. En çok kullanılan müzik aletleri kamuş, kiyek, surnay, çoor idi. Ünlü mûsikişinas Maldıbay’ın altmış civarında bestesi vardır. 1926’da açılan tiyatro stüdyosu dört yıl sonra devlet tiyatrosu olmuş ve burada birçok Kırgızca piyesi oynanmıştır. Kırgız sanatının en güzel örnekleri halı ve keçe gibi el işlerinde görülür. Son zamanlarda Aytuy ve Akılbek gibi Kırgız ressamları da yetişmiştir. Kırgız mimarisinin en güzel örnekleri ise Talas (Evliyaata) vadisindeki Er Manas’a ait olanlardır.

BİBLİYOGRAFYA:

BA, HH, nr. 36547, 36550, 36565, 36565-A, 36579; BA, Cevdet-Hariciye, nr. 1098; BA, İrade-Hariciye, nr. 2206, 12493, 13785; BA, Nâme-i Hümâyun Defteri, nr. 12, s. 58, 60; C. C. Valikhanov, The Russians in Central Asia: Their Occupation of the Khirgiz Steppes and the Line of Syr-Darya: Their Political Relations with Khiva, Bokhara and Kokan, London 1865, s. 320-322; A. Vambéry, History of Bokhara, London 1873, s. 365-392; H. C. Rawlinson, England and Russia in the East, London 1875, s. 265; E. Schuyler, Turkestan, London 1876, s. 344 vd.; S. H. Sing, A History of Khokand (nşr. C. E. Bates), Lahor 1878, tür.yer.; H. H. Howorth, History of the Mongols, London 1880, II/2, tür.yer.; M. A. Terentyev, Istoriya Zavoyevaniya Sredney Azii, Petersburg 1906, s. 216-222, 306 vd.; J.-P. Roux, l’Islam en Asie, Paris 1958, s. 76-78; a.mlf., Histoire des turcs, Paris 1984, tür.yer.; M. Anwar-Khan, England, Russia and Central Asia, Peşaver 1963, s. 43-46, 51-53; Istoriia Kırgızia, Frunze 1963; A. N. Khalfin, Russia’s Policy in Central Asia 1857-1868, London 1964, s. 51, 64; Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Tarihi, İstanbul 1971, I, 269-270; V. V. Barthold, Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler (nşr. Kâzım Yaşar Kopraman - Afşar İsmail Aka), Ankara 1975, s. 15, 40 vd., 131, 162, 210, 331 vd.; a.mlf. - [G. Hazai], “Kirgiz”, EI² (Fr.), V, 137-138; Baymirza Hayıt, Türkistan: Rusya ile Çin Arasında (trc. Abdülkadir Sadak), İstanbul 1975, s. 35; A. Hetmanek. “Kırgızistan and the Kırgız”, Handbook of Major Soviet Nationalities, New York 1975, s. 239 vd.; TDEK, s. 729; A. Zeki Velidî Togan, Bugünkü Türkili Türkistan ve Yakın Tarihi, İstanbul 1981, I, 26, 68-72; Mehmet Saray, Rus İşgali Devrinde Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları Arasındaki Siyasî Münasebetler (1775-1875), İstanbul 1984, tür.yer.; a.mlf., “Türkler [Dış Türkler]”, İA, XII/2, s. 408 vd.; İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, İstanbul 1984, s. 113-115, 119-120, 131; ayrıca bk. tür.yer.; Nadir Devlet, Rusya Türklerinin Millî Mücadele Tarihi (1905-1917), Ankara 1985, tür.yer.; a.mlf., “Çağdaş Türkiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, İstanbul 1993, Ek cilt, s. 361-368; Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, Ankara 1987, s. 39-44; Bahaeddin Ögel, “İlk Töles Boyları: Ugur, Ting-Ling ve Kao-Ch’lê’r”, TTK Belleten, XII/48 (1948), s. 795 vd.; K. H. Menges, “Türkiye Dışındaki Türk Edebiyatları” (trc. Kemal Aytaç), TDA, sy. 18 (1982), s. 88; “Kırgızistan”, Avrasya Dosyası, sy. 78-79, Ankara 1997; R. Rahmeti Arat, “Kırgızistan”, İA, VI, 735 vd.; “Kırgızskaya Sovetskaya Sotsialistiqeskaya Respublika”, BSE, XII, 156-177; “Kırgızlar”, Kırgız Sovet Entsiklopediyası, Frunze 1978, III, 561-563; S. Soucek, “Kirghizia”, Encyclopedia of Asian History, New York 1988, II, 318-319.

Mehmet Saray