KÜRKÇÜ HANI

İstanbul’da XV. yüzyılın ikinci yarısında inşa edilen ilk ticaret hanlarından.

Fetihten sonra yapılan imar çalışmaları sırasında İstanbul’un hanlar bölgesi olarak adlandırılan Mahmutpaşa semtinde, Mahmutpaşa ve Çakmakçılar Yokuşu ile Çarkçılar sokağının çevrelediği ada üzerinde inşa edilen ilk hanlardan biridir. Fâtih Sultan Mehmed dönemi (1451-1481) ricâlinden Sadrazam Mahmud Paşa’nın evkafından olan yapı paşanın yaptırdığı tabhâneli cami, çinilerle kaplı türbesi, bugün hemen hemen izi kalmayan medresesi ve hamamıyla aynı çevrede bulunmaktadır. Çok daha geç bir devrin kaynağı olan Ayvansarâyî, Kürkçü Hanı’nın Ayasofya evkafından olduğunu bildirmektedir. Buna göre Hacı Küçük Ahmed Ağa adındaki bir hayır sever, hanın içinde vazifesi Ayasofya vakfından karşılanan fevkanî bir mescid yaptırmıştır. En erken kaynaklarda Kârbansarây-ı Cedîd veya Kurşunlu Han gibi adlarla anılan, Evliya Çelebi’nin 120 ocaklı bir bina olduğunu bildirdiği İstanbul’un bu ilk büyük ticaret hanı gerektiği kadar dikkat ve itina ile korunamamış, zaman içinde bazı bölümleri yıkıldığı gibi mimari hüviyetini bozan ilâveler de yapılmıştır. XX. yüzyılın ilk yıllarında İstanbul’da eski eserler üzerinde öğrencileriyle çalışmalar yapan Gurlitt ilk defa olarak hanın bir planını çizerek yayımlamıştır. Her ne kadar bu çizim hatasız değilse de bu önemli Türk mimari eserinin esas biçimini tanıtması bakımından büyük ölçüde fayda sağlamaktadır. Yakın tarihlerde Ekrem Hakkı Ayverdi, Kürkçü Hanı hakkında ayrıntılı bilgi vererek daha doğru ve tam bir planını neşretmiştir. İstanbul hanları hakkında bir monografi hazırlayan Ceyhan Güran eserinde bu yapıya da geniş yer ayırmıştır. Han, günümüzde çok bakımsız ve mimari karakterini büyük ölçüde bozan ilâveler ve yapılar arasında sıkışmış bir durumdadır.

İki avlulu olup ilk kısmı Bursa’daki Fidan Hanı’na benzeyen Kürkçü Hanı’nın hücre sayısı da aynıdır. 128 m. boyunda, 68 m. genişliğinde olan ve iki parçadan meydana gelen binanın birinci kısmı muntazam kare bir plana sahip olup ortasında büyük bir avlu bulunmakta ve etrafında iki katlı olarak odalar sıralanmaktadır. Şehrin topografyası ve hanın oturduğu yerdeki sokak dokusu bakımından ikinci bölümün düzensiz bir planı vardır. Bu kısım da iki katlıdır. Fakat belki de büyük zelzelelerden sonra bazı destekler taş pâyeler haline dönüşmüştür. Ekrem Hakkı Ayverdi ikinci kısımdaki üst katın sonradan ilâve edildiği görüşündedir. Yine Ayverdi’nin tesbitine göre hanın, orijinal mimarisinden hesaplandığında 127 odası bulunduğu anlaşılmaktadır ki bu da hemen hemen Evliya Çelebi’nin verdiği 120 sayısına uygun düşmektedir. Büyük avluyu çeviren hücrelerin önündeki revaklar kaldırılmıştır. Hücrelerin altlarında merdivenle inilen mahzenlerin yer aldığı da bilinmektedir. Bu avlu etrafındaki odaların hepsinin esasında ocaklı olduğu kalan az sayıdaki izlerden anlaşılmaktadır. Her iki avlunun revaklarında kemerleri taşıyan pâyeler muntazam işlenmiş kesme taşlardan yapılmıştır. Dış duvarlarda ise moloz taş ve tuğladan karma tekniğin kullanıldığı görülür. Dışarıya açılan pencerelerin çoğunun kemer ve söveleri bozularak biçimleri değiştirilmiş haldedir. Büyük avlunun ortasında Hacı Küçük Ahmed Ağa tarafından yaptırılan, herhalde aslında ahşap çatılı olan mescid aslî şeklini muhafaza edememiştir. Mimari bakımdan büyük değere sahip bulunan han son yıllarda bir dereceye kadar temizlenerek restore edilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 344; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 184; a.e.: Camilerimiz Ansiklopedisi (haz. İhsan Erzi), İstanbul 1987, II, 15; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1907, s. 62; Feridun Akozan, “Türk Han ve Kervansarayları”, Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri, İstanbul 1963, I, 133-167; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi IV, s. 580-589; Ceyhan Güran, Türk Hanlarının Gelişimi ve İstanbul Hanları Mîmârisi, İstanbul 1976, s. 83-85; Yüksel Yoldaş Demircanlı, İstanbul Mimarisi İçin Kaynak Olarak Evliya Çelebi Seyahatnamesi, İstanbul 1989, s. 585.

Semavi Eyice