LALA ŞÂHİN PAŞA KÜLLİYESİ

Orhan Gazi döneminde Mustafakemalpaşa’da inşa edilen külliye.

Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesinde (eski Kirmasti) Kirmasti çayının yakınında bir parkın içinde yer alan külliye cami, medrese ve türbeden meydana gelmektedir. Rumeli Beylerbeyi Lala Şâhin Paşa’nın Rebîülevvel 749 (Haziran 1348) tarihli vakfiyesinde belirtildiği üzere caminin karşısında bir de zâviye bulunuyordu. Lala Şâhin Paşa’nın Kirmasti’de imaret dışında külliyeye gelir sağlayan hamam ve dükkânlarla çayın üzerine ahşap bir köprü inşa ettirdiği çeşitli belgelerden öğrenilmektedir. Lala Şâhin Paşa bu eserleri, 740 (1339-40) yılı civarında İznik yakınında Bizanslılar ile yapılan Yalakâbâd (Yalova) Muharebesi’nde ele geçirilen ganimetlerle inşa ettirmiştir. Bugün külliyeden sadece türbe sağlam durumdadır. Cami tamamen yok olmuş, şerefesiyle birlikte yıkılan minarenin alt kısmı ile medrese duvarlarının bazı parçaları da günümüze ulaşmıştır.

Minarenin kare planlı kaidesi kesme taşla tuğladan, pabuç ve gövdesi sadece tuğladan yapılmıştır. Minarede pabuç kısmının pahlanarak silindirik gövdeye bağlandığı görülür. Gövdenin alt ve üst kenarlarını ince birer bilezik sınırlar. Şerefe altının tuğladan stalaktitli olduğu bazı eski fotoğraflarından anlaşılmaktadır. Kaidenin doğuya bakan cephesinde bulunan mermer üzerine ta‘lik hattıyla yazılmış dört satırlık manzum kitâbe, 1238 yılı Receb ayı başında (Mart 1823) minarenin yenilendiğini göstermektedir. Ayverdi’ye göre bu tamirat minarenin kaide kısmının üstündeki bölümle ilgilidir (Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 190).

Caminin kuzeydoğusunda yer aldığı anlaşılan medresenin sadece kuzeydoğu ve kuzeybatıya bakan duvarlarının bir kısmı sağlam durumda iken Cumhuriyet’in ilk yıllarında üzerine bir okul yapılmıştır. İri bloklar halindeki kesme taş ve tuğladan işçilikleri olan bu duvarlarda kuzeydoğudakinde dairevî şekilli iki sıra pencere yer almaktadır.

Türbede kitâbe bulunmamaktadır. Fakat vakfiyesinden anlaşıldığı üzere 749’dan (1348) önce inşa edilmiştir. 21 Muharrem 1202 (2 Kasım 1787) tarihinde onarılarak yapıya yeni pencereler açılmıştır. Restorasyonu 1948’de Maarif Vekâleti tarafından gerçekleştirilen türbe belediye tarafından depo olarak kullanılmaktadır. Kare planlı gövdesinin üzerine sivri külâhlı bir kubbeyle örtülü olan türbe, büyük bir ihtimalle Bizans dönemine ait eski bir yapının duvarları ve bazı mimari parçalarından faydalanılarak inşa edilmiştir.


Yapının en hareketli cephesi durumundaki güneydoğu cephesi Bizans karakteri taşımaktadır. Bu cephede dört adet kademeli yuvarlak kemer görülmektedir, bunlardan batı uçtaki kemerin içinde geniş bir pencere yer alır. Pencerenin mermerden yapılmış konsantrik kemeri lotus yapraklarıyla zengin bir süsleme ihtiva eder. İki kemer arasındaki dairevî tuğla rozet, hasır örgüsü şeklindeki geometrik geçmeli bordür, bunun üstündeki kemercik frizi ve çatı eteğindeki çift sıra kirpi saçak hareketli bir cephe meydana getirmektedir. Giriş cephesi, ana eksen üzerindeki kapı ve bunun iki yanında açılmış olan yuvarlak tuğla kemerli iki pencereye sahiptir. Kapı lentosu ve alınlığı Bizans işidir. Diğer cepheler oldukça sadedir. Güneybatı cephesinde bir, kuzeybatı cephesinde iki küçük pencere görülür. Yine Bizans malzemesi olan konsollarla taşınan, kalın kaval silmelerin sınırladığı sekiz dilimli yüksek kubbesi Selçuklu üslûbundadır. Ayverdi tarafından tesbit edilen (a.g.e., s. 194, 197, rs. 276-277), üzerlerinde nesih hattıyla yazılmış dua ve sûrelerin yer aldığı söveler bugün yerinde bulunmamaktadır.

Hiçbir izi kalmamış olan zaviyenin caminin tam karşısında olduğu vakfiyesinde belirtilmiştir. Ayverdi bu bilgiye dayanarak zaviyenin yeri için caminin doğusundaki eğimli araziyi teklif eder (a.g.e., s. 190, rs. 266). Bu yapı 1278’den (1861-62) sonraki bir tarihte ortadan kalkmıştır. Yeri bilinmeyen hamamın dükkânlarla birlikte 967 (1560) yılında tamire muhtaç olduğuna dair bir belge mevcuttur. Kirmasti çayının üzerinde büyük bir ihtimalle bugünkü modern köprünün bulunduğu mevkide yapılmış olan kırk gözlü ahşap köprünün III. Ahmed devrinde (1703-1730) yenilendiği bilinmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Taşköprizâde, eş-Şeķāǿiķ, s. 8-9; J. von Hammer-Purgstall, Osmanlı Devleti Tarihi (trc. Mümin Çevik - Erol Kılıç), İstanbul 1983, I, 76; Sicill-i Osmânî, III, 132; F. W. Hasluck, Cyzicus, Oxford 1910, s. 75; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 189-197, rs. 266-277; a.mlf., “Osmanlı Mimarisinin İlk Asrı”, Milletlerarası Birinci Türk Sanatları Kongresi (Ankara 19-24 Ekim 1959), Kongreye Sunulan Tebliğler, Ankara 1962, s. 75; a.mlf., “Orhan Gazî Devrinde Mi’mârî”, AÜ İlâhiyat Fakültesi Yıllık Araştırmalar Dergisi, I, Ankara 1957, s. 135-136, rs. 39-40; Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, I, 573; Cevdet Çulpan, Türk Taş Köprüleri, Ankara 1975, s. 95-96; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 571; Yıldız Demiriz, Osmanlı Mimarisi’nde Süsleme I: Erken Devir 1300-1453, İstanbul 1979, s. 634-637, rs. 699-705; Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 191-192, 302; S. Yıldız Ötüken v.dğr., Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1986, IV, 525-530, 713-714, rs. 289-293, şekil 135; Orhan Cezmi Tuncer, Anadolu Kümbetleri II: Beylikler ve Osmanlı Dönemi, Ankara 1991, s. 127-131.

Enis Karakaya