MAHMÛD NÂSIRÜDDİN

(محمود ناصر الدين)

(ö. 815/1412)

Tuğluklu hânedanının son Delhi sultanı (1393-1412).

Delhi Sultanı Fîrûz Şah Tuğluk’un oğlu Muhammed Şah’ın en küçük oğludur. 1393’te bir buçuk ay kadar sultanlık yapan ağabeyi İskender Şah’tan sonra Delhi tahtına geçti. Ancak muhtemelen yaşı küçük olduğundan kumandanlar bunu kabullenmeye yanaşmayıp kendi iktâlarına dönmek istedilerse de Vezir Hâce-i Cihân onları Mahmûd Şah’a biat etmeye ikna etti. Bu arada durumdan yararlanmak isteyen bazı toprak sahipleri vergilerini göndermeyerek özellikle doğu eyaletlerinde karışıklıklar çıkardılar. Genç sultan adına yönetime el koyan Vezir Hâce-i Cihân, “sultânü’ş-Şark” unvanıyla kendisini Kannevc’den Bihâr’a kadar uzanan bütün doğu topraklarının valisi ilân etti. Delhi’den ayrılıp Jaunpûr’a giden Hâce-i Cihân, kısa zamanda bölgedeki âsi toprak sahiplerini itaat altına alarak asayişi sağladı. Her ne kadar bu gelişmelerle


Jaunpûr Sultanlığı’nın temelleri atıldıysa da Hâce-i Cihân bağımsızlığını ilân etmedi.

Hâce-i Cihân’ın Delhi’den ayrılışından sonra buradaki eşraf ve kumandanlar Saâdet Han ve Mukarreb Han önderliğinde iki kısma ayrılarak genç sultanı kendi etki alanlarına almak için aralarında mücadeleye başladılar. Saâdet Han bir müddet sonra Sultan Fîrûz Şah’ın diğer torunu Nusret Han’ı Mevat’tan çağırıp Fîrûzâbâd’da Nâsırüddin Şah unvanıyla sultan ilân etti. Bunun üzerine karşıt gruplar arasında üç yıl kadar süren bir savaş başladı. Huzur ve asayişin tamamen ortadan kalktığı bu ortam aynı zamanda Timur’a Hindistan’ı işgal etmek için uygun bir fırsat hazırladı.

799’da (1397) Timur’un torunu Pîr Muhammed güçlü bir orduyla önce Uç Kalesi’ni aldı, ardından Mültan’ı kuşattı; altı ay kadar direnen Mültan hâkimi Sarang Han Lûdî sonunda teslim oldu. Delhi’de ise rakiplerini saf dışı bırakan Sarang Han’ın kardeşi İkbal Mallu Han, Sultan Mahmûd’u kontrolü altına almıştı. Bu sırada Hindistan’a giren Timur Mültan’a gelmiş ve Delhi’ye yönelmişti (800/1398). Sultan Mahmûd ve İkbal Mallu Han, Timur güçlerini durdurmak için bir ordu hazırladılarsa da ilk çarpışmada mağlûp olarak Delhi’ye döndüler ve aynı günün gecesinde kendilerini kurtarmak için farklı yönlere doğru uzaklaştılar. Bunun üzerine Delhi halkı Timur’a teslim oldu. Burada kalmayan Timur, Delhi’den Lahor’a doğru bütün bölgeyi tahrip ederek yağmalattı. Özellikle Delhi tam bir hayalet şehir haline geldi ve açıkta kalan ölüler yüzünden salgın hastalıklar baş gösterdi.

Timur’un Hindistan’dan ayrılışından sonra İkbal Mallu Han, Delhi’de bulunan Nusret Han’ı saf dışı bırakarak duruma yeniden hâkim oldu ve Mahmûd’u Delhi’ye çağırıp tahtı ona teslim etti. 804’te (1402) İkbal Mallu Han ve Sultan Mahmûd, Jaunpûr’da bağımsızlığını ilân eden Şarkî Sultanlığı’nın başında bulunan İbrâhim Şah’a karşı bir sefer düzenlediler. Bu sırada Mallu’nun etkisinden kurtulmak isteyen Mahmûd ava çıkma bahanesiyle Şarkî Sultanı İbrâhim’in yanına geldi. Ancak umduğunu bulamayınca Kannevc’e yönelerek buranın valisi Melikzâde Herevî’nin yardımıyla şehre hâkim oldu. Sultan Fîrûz Şah’ın torunu olarak bölgenin eşrafı ve halkı tarafından büyük saygı gören Mahmûd Şah, kendisine katılan kumandanları ve askerleriyle Kannevc’i Sultan İbrâhim ve İkbal Mallu’ya karşı korumaya muvaffak oldu.

1406’da İkbal Mallu Han, Timur’un Mültan valisi olarak bıraktığı Hızır Han karşısında mağlûp olunca Delhi halkı Mahmûd Şah’ı yeniden davet etti. Delhi’ye gelen Mahmûd Şah büyük sevinç gösterileri arasında şehre girdi ve duruma hâkim oldu. İkbal Mallu Han’ın çevresindekiler de dahil olmak üzere bütün eski kumandanlarına çeşitli unvanlar vererek onların bulundukları vilâyetlerde serbestçe hüküm sürmelerine müsaade eden Mahmûd Şah, böylece sembolik de olsa Delhi Sultanlığı’nın bütünlüğünü korumak istedi. Fakat gerçekte bu bölgelerde Gucerât, Mâlvâ, Jaunpûr gibi bağımsız sultanlıklar oluşmaya başlamıştı. Sultan Mahmûd’a bağlı eşraf ve kumandanların bir kısmı, sultanın bu durumu önleme gücünden yoksun olduğunu görünce zamanla bu bağımsız sultanlıkların hizmetine girdi. Mahmûd’un 815’te (1412) vefatı üzerine Devlet Han Lûdî onun adına Delhi ve çevresinde 817 (1414) yılına kadar hüküm sürdüyse de Hızır Han Mültan’dan gelip Delhi’yi ele geçirdi. Ancak Hızır Han, Seyyidler hânedanının temelini atmış olsa da bağımsızlığını ilân etmeyip Mahmûd Şah adına sikke bastırmaya devam etti. Bu durum Fîrûz Şah ve hânedanının Hindistan’da ne kadar saygın olduğunu göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Muhammed Bîhamed Hânî, Târîħ-i Muĥammedî, British Library, Or. nr. 137, vr. 443a-b; Şerefeddin Ali Yezdî, Žafername (nşr. Muhammed İlahâbâd), Kalküta 1888, I, 77-78; Yahyâ b. Ahmed es-Sirhindî, Târîħ-i Mübârek Şâhî (nşr. M. Hidâyet Hüseyin), Kalküta 1931, s. 156-181; H. N. Wright, The Coinage and Metrology of the Sulŧāns of Delhi, Delhi 1936, s. 23; Yusuf Hikmet Bayur, Hindistan Tarihi, Ankara 1946, I, 332, 334, 387, 392; Iqtidar Huseyin Siddiqui, “Theorotical Positions of the Sultans of Delhi in Relation to the Rulers of Provincial Kingdoms in Northern India During the 15th and 16th Centuries”, Essays in Indian History and Culture (ed. Y. Krishan), New Delhi 1986, s. 180-193; Mohibbul Hasan, “Maĥmūd II”, EI² (İng.), VI, 49-50; N. R. Farooqi, “Delhi Sultanlığı”, DİA, IX, 130.

Iqtıdar Husaın Sıddıquı