MÂVERÂÜNNEHİR

(ما وراء النهر)

Ceyhun nehrinin kuzey ve doğusunda kalan bölgeye İslâm tarihçi ve coğrafyacıları tarafından verilen isim.

Orta Asya’ya yönelik İslâm fütuhatından sonra Arapça kaynaklarda Ceyhun nehrine (Amuderya / Oxus) izâfeten “nehrin öte tarafında bulunan bölge” anlamında kullanılmıştır. İran, Çin, Yunan ve Arap kaynaklarında Turanî ve İranî kavimler arasında sınır olarak kabul edildiği bildirilen Ceyhun nehrine eski Türkler’in Ögüz adını verdikleri kaydedilmektedir (Günaltay, IV, 36), Mâverâünnehir tabiri IX. (XV.) yüzyıldan itibaren Farsça kaynaklarda kullanılmaya başlanmıştır. Arapça metinlerde Mâverâü’l-Ceyhûn ya da Haytal, Batı kaynaklarında Transoxiana (Transoxania) diye anılan bölgeye bazı Türk müellifleri Çayardı adını vermişlerdir (Esin, s. 152), Modern dönemde Mâverâünnehir, Ceyhun ile Seyhun nehirleri arasında kalan yaklaşık 660.000 km²’lik coğrafî bölgeyi ifade etmek için kullanılmaktadır.

Bölgenin doğu ve kuzey sınırları İslâm hâkimiyetinin genişlemesine paralel olarak değişmiştir. Mâverâünnehir’in hangi şehir ve bölgeleri kapsadığı konusunda bilgi veren Arap coğrafyacılarından İstahrî güneyde Ceyhun nehriyle sınırlanan bölgenin Buhara, Semerkant, Soğd toprakları, Üşrûsene (Uşrusana), Şâş (Taşkent), Fergana, Keş (Kiş), Nesef (Nahşeb), Sagāniyân (Çagāniyân), Huttal (Huttalân), Tirmiz, Guvâziyân, Ahsîkes, Hârizm, Fârâb, İsbîcâb, Talas, Îlak ve Hucend’i kapsadığını; İbn Havkal doğusunda Pamir, Reşt ve düz bir çizgi üzerinde Huttel’e sınır Hint topraklarının, batısında Taraz’dan itibaren batıya doğru Bârâb (Fârâb), Sütkent, Semerkant’a tâbi Soğd, Buhara ve tâbi yerler, Hârizm ve Hârizm denizine (Aral gölü) kadar yay halindeki bir çizgi üzerinde Oğuzlar ve Karluklar ülkesinin kuzeyinde Fergana’nın doğu ucundan Taraz’a kadar uzanan düz bir çizgi üzerindeki Karluk topraklarının, güneyinde ise Bedahşan ve Hârizm denizine kadar düz bir çizgi üzerinde Ceyhun nehrinin yer aldığını ve Huttal’in de Mâverâünnehir’e dahil olduğunu kaydeder. Mes‘ûdî, Mâverâünnehir’in de içinde bulunduğu geniş topraklara Kuşan adını verir. Ebü’l-Fidâ ve Kalkaşendî gibi Arap tarihçi ve coğrafyacıları Turan topraklarının üç büyük bölgeden meydana geldiğini, bunlardan birinin Mâverâünnehir ve Türkistan olduğunu belirtirler.

Mâverâünnehir, ilk fetih yıllarından itibaren idarî açıdan Horasan’ın bir parçası olarak kabul edilmiştir. Ancak III. (IX.) yüzyılda Sâmânîler döneminde bölgenin Horasan’dan ayrı ve özel bir statüye sahip olduğu görülmektedir. Klasik dönemde


Mâverâünnehir merkezde en geniş ve en verimli topraklara sahip Soğd (Buhara ve Semerkant), batıda Hârizm (sonraları Hîve), güneyde Sagāniyân-Huttel, Ceyhun’un yukarısında Bedahşan, kuzeyde Fergana-Şâş’tan oluşan beş ana bölgeye ayrılıyordu.

Ceyhun nehri çok eski devirlerden beri İran ile Turan arasında sınır kabul edilmiş, bazan batıda bulunan yerleşik İranî kavimlerin, bazan doğuda bulunan Turanî göçebelerin nüfuz alanına girmiştir (Strange, s. 433). Verimli topraklara sahip olan bölgede çok eski tarihlerden itibaren tarımsal hayatın izlerine rastlanmaktadır. Eskiçağ ve Ortaçağ’da ticaret yolları vasıtasıyla Çin, İran, Hindistan, Rus stepleri ve Baltık ülkelerine bağlanan Mâverâünnehir’in havası, suyu, topraklarının bereketi, mâmurluğu, halkının savaşçılığı, cömertliği, hayır severliği İslâm coğrafyacılarının yanı sıra Doğulu ve Batılı seyyahlar tarafından da övülmüştür. Mâverâünnehir’deki Buhara ve Semerkant şehirleri kaynaklarda “İslâm’ın kubbesi” ve “dünya cennetlerinin en önde geleni” şeklinde tanımlanmıştır.

Tarih öncesi dönemlerden itibaren Orta Asya steplerindeki göçebelerle Horasan ve İran’daki yerleşik unsurlar arasında bir sınır durumunda olan Mâverâünnehir’in siyasî tarihi bölgeye dışarıdan yapılan müdahale ve istilâlara bağlı olarak gelişmiştir. Bölge milâttan önce II. binyılda Aryaîler’in göç ve iskânına sahne olmuş, milâttan önce VI. yüzyılda Pers Devleti’ne bağlanmış, Büyük İskender’in kısa süreli hâkimiyetinin ardından Baktriya Krallığı toprakları içerisinde yer almıştır. Milâttan önce II. yüzyıl başlarında doğudan gelen göçebelerin istilâsına uğrayan bölge Yüeçiler’in ve Kuşan Devleti’nin hâkimiyetine girmiştir. Milâttan sonra V. yüzyılın ortasından VI. yüzyılın ortalarına kadar Eftalitler’e, bu devletin yıkılmasının ardından Batı Göktürk Devleti’ne bağlanmıştır (565).

İslâm ordularının gelişinden önce Soğd ve Türk asıllı mahallî hâkimlerin idaresinde bulunan Mâverâünnehir’e ilk ciddi askerî harekât Muâviye b. Ebû Süfyân’ın kumandanlarından Ubeydullah b. Ziyâd tarafından yapıldı. 24.000 askerle Ceyhun nehrini geçen Ubeydullah, Buhara hâkimi Buhara-Hudâ’yı mağlûp ederek bölgenin önemli merkezlerinden Beykend’i (Paykand) ele geçirdi (54/674). I. Yezîd’in valilerinden Selm b. Ziyâd (681-683) Ceyhun’u geçtiyse de Yezîd’in ölümüyle başlayan iç savaşlar yüzünden bir sonuç alınamadı. Mahallî hâkimlerin yardım talepleri Göktürkler’in bölgeye başarılı askerî müdahalelerini getirdi (701).

Mâverâünnehir’de kalıcı başarılar, ancak Haccâc b. Yûsuf es-Sekafî’nin umumi valiliği esnasında Kuteybe b. Müslim’in 86’da (705) Horasan valisi tayin edilmesiyle sağlandı. Kuteybe uzun mücadelelerden sonra mahallî hâkimleri bertaraf ederek Beykend, Timuşkent, Kermîniye, Buhara, Keş ve Nesef’i ele geçirdi. Tohâristan hâkimi Nîzek Tarhan öldürüldü. Semerkant yüklü bir haraç vererek teslim oldu. Bu başarılar, İslâm ordularının İsfîcâb’a kadar ilerlemesini ve Üşrûsene dışında Mâverâünnehir’in önemli bir kısmının müslümanların kontrolüne girmesini sağladı.

İslâm fetihlerinden önceki dönemde Soğdlular, Türkler ve Araplar gibi çeşitli etnik kökenlere mensup halkların yaşadığı bölgede Budizm, Zerdüştîlik, Maniheizm, Hıristiyanlık, Yahudilik, Şamanizm, Mecûsîlik ve Mezdekiyye yaygındı. Henüz İslâm hâkimiyetine girmeden bazı müslümanların bölgeye yerleşip İslâm’ı yaymak için çalıştıklarına dair rivayetler bulunmakla birlikte Mâverâünnehir’de İslâm’ın yayılışı Kuteybe b. Müslim zamanında gerçekleşmiştir. Kuteybe, takip ettiği başarılı siyasetle ordusuna aldığı askerlerin müslüman olmasını sağlarken şehirlere yerleştirdiği müslüman grupların yerli halkla iyi ilişkiler kurması ve Dahhâk b. Müzâhim gibi âlimlerin İslâm’ı halka iyi anlatmaları bölgenin İslâmlaşmasını kolaylaştırmıştır. Ömer b. Abdülazîz’in, seleflerinin aksine Müslümanlığı kabul edenlere kolaylık göstermesi, onları cizyeden muaf tutması, çeşitli halkları İslâm dinine kazandırmak için başlattığı tebliğ kampanyası Mâverâünnehir’in İslâmlaşma sürecini hızlandırmıştır.

Kuteybe b. Müslim döneminde Mâverâünnehir şehirlerinde birer askerî garnizon kurulmuş, bu garnizonlara müslümanlar yerleştirilmiştir. Sosyoekonomik yapı devam ettirilmiş, para sistemi Buhara örneğinde olduğu gibi aynen korunmuş, Soğdca resmî dil olarak bir süre daha yerini muhafaza etmiştir. Nasr b. Seyyâr zamanında divan defterleri Orta Farsça’dan (Pehlevîce) Arapça’ya çevrilmiştir. Kuteybe b. Müslim’in öldürülmesinden sonra başlayan mahallî ayaklanmalar ve Türgiş Hükümdarı Sulu’nun (Soulou) bölgeye müdahalesi Mâverâünnehir’deki müslüman hâkimiyetini sarstı (110/728). Bölge 112’de (730) yeniden müslümanların kontrolüne girmekle birlikte şiddetli savaşlar 120 (738) yılında Sulu’nun ölümüne ve Türgişler’in kendi iç sorunları sebebiyle bölgeden ayrılmasına kadar devam etti.

Göktürk Devleti’nin yıkılması ve Türgişler’in çekilmesi Çinliler’e Mâverâünnehir’e kadar müdahale imkânı verdi. 133 (751) yılındaki Talas Savaşı’nın ardından bölge kesin olarak müslümanlara bağlandı. Fakat isyanların ardı arkası kesilmedi. Bölge halkı Mukanna‘ın isyanına destek verdi (776-783). Hârûnnürreşîd devrinde 190’da (806) isyan eden Râfi‘ b. Leys 194’te (810) Horasan Valisi Me’mûn’dan eman dileyerek teslim oldu. Me’mûn, bu isyanın bastırılmasında gösterdiği başarılardan dolayı Sâmânîler’e adını veren Sâmân-Hudâ’nın oğlu Esed’in dört oğlu Nûh, Ahmed, Yahyâ ve İlyas’a yüksek rütbeler ve makamlar tevcih etti. Daha sonra Horasan Valisi Gassân b. Abbâd Halife Me’mûn’un emriyle Nûh’u Semerkant, Ahmed’i Fergana, Yahyâ’yı Şâş ve Üşrûsene, İlyâs’ı da Herat valiliklerine tayin etti (204/819). Böylece Mâverâünnehir’de Sâmânîler devri başlamış oldu. Sâmânîler Horasan’da hüküm süren Tâhirîler’e tâbi idi. Ya‘kūb b. Leys’in 259 (873) yılında Tâhirîler Devleti’ne son vermesinin ardından bölge Saffârîler’e bağlandı. Halife Mu‘temid-Alellah iki yıl sonra yayımladığı bir menşurla bütün Mâverâünnehir’i Sâmânîler’den Nasr b. Ahmed b. Esed’e tâbi kıldı (261/875). İki yüzyıla yakın bir süreden beri İslâm hâkimiyeti altında bulunan Mâverâünnehir bu menşurla ilk defa Horasan’da müstakil bir idarî bölge olarak kabul edildi.

Mâverâünnehir, Sâmânîler devrinde en parlak dönemlerinden birini yaşadı. Başta Buhara ve Semerkant olmak üzere bölgede önemli bir ekonomik, kültürel ve ilmî gelişme meydana geldi. Mâverâünnehir’de yetişen pek çok âlim ve sanatçı İslâm dünyasında bilim, kültür, felsefe ve sanatın gelişmesine ciddi katkılarda bulundu. Muhaddis Buhârî ve Dârimî, müfessir Dahhâk b. Müzâhim, kelâmcı Mâtürîdî, fakih Ebü’l-Leys es-Semerkandî bunlardan sadece birkaçıdır. Bölgede II. (VIII.) yüzyılda başlayan ilmî faaliyetler Sâmânîler döneminde doruk noktasına ulaştı. Mâverâünnehir bu devirde iktisadî açıdan da büyük gelişme gösterdi, halkın refah düzeyi yükseldi. Rusya, Polonya ve İskandinavya’da bulunan çok sayıda gümüş Sâmânî definesi, Mâverâünnehir’in bu dönemde adı geçen yerlerle canlı ticarî ilişkilere sahip bulunduğunu göstermektedir (Frye, s. 72). Ayrıca bu devirde


İslâmiyet bölgenin doğusunda ve kuzeyindeki steplere yayıldı. İbn Havkal ve İstahrî gibi IV. (X.) yüzyıl coğrafyacıları, yaşadıkları dönemde İslâm ülkeleri içinde Mâverâünnehir kadar gayri müslimlerle cihad yapan başka bir bölge bulunmadığını, sınırlarının dârülharbe yakın olduğunu ve bütün topraklarının cihad sahası (dârülcihad) sayıldığını belirtirler. Soğdlular’ın ve Türkler’in uzun süren direnmeleri sonucunda İslâmiyet’i benimsemeleriyle Müslümanlık bütün Orta Asya’ya yayılma imkânı buldu. Böylece Mâverâünnehir, Türkler’le müslümanları yüz yüze getiren ve Türk-İslâm tarihinin seyrini değiştiren önemli bir coğrafya parçası oldu.

Bölgenin Türkleşme süreci IX. yüzyılın son çeyreğindeki yoğun Oğuz göçleriyle başladı. Etnik yapının Türkler lehine değişimi, Karluk ve Halaçlar gibi diğer Türk boylarının bölgeye göçleriyle daha da güçlendi. Karahanlı hâkimiyeti Mâverâünnehir’in Türkleşme sürecindeki nihaî safhanın başlangıcı oldu. Horasan Valisi Ebû Ali es-Simcûrî, Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr ile aralarında çıkan anlaşmazlığı çözemeyince Karahanlı Hükümdarı Hârun Buğra Han’dan yardım istedi. Buğra Han Sâmânîler’e son verdiği takdirde Horasan Ebû Ali’nin olacak, Mâverâünnehir ise Karahanlı hâkimiyetine bırakılacaktı. Buğra Han, Sâmânîler’e karşı verdiği başarılı mücadelelerden sonra Semerkant ve Sâmânî başşehri Buhara’yı bir süre için ele geçirdi (382/992). Halefi İlig Han Nasr b. Ali 389’da (999) Buhara’yı tekrar zaptederek Sâmânîler’e son verdi. İlig Han’ın Gazneliler’in idaresindeki Horasan’a hâkim olma isteği başarısızlığa uğramakla birlikte Karahanlı hâkimiyeti Mâverâünnehir’e sağlam bir şekilde yerleşti. Sâmânîler, sınırlarını Türk akınlarına ve özellikle Karahanlılar’a karşı korumaları için Buhara civarındaki Nûr kasabasını ve çevresini Selçuklular’a otlak olarak verdiler (375/985). Selçuk Bey’in 397 (1007) yılı civarında vefatı üzerine Cend şehrinden ayrılarak Mâverâünnehir’e göç eden Selçuklu hânedanı mensupları burada Sâmânîler’i destekleyince Karahanlılar’ın saldırılarına mâruz kaldılar. Mâverâünnehir’e hâkimiyet için mücadele eden Karahanlılar ve Gazneliler Selçuklular’ın bölgeye inmesinden rahatsız oldular. Selçuklular daha sonra Mâverâünnehir’den ayrılıp Hârizm’e göç ettiler. Sultan Alparslan, muhtemelen Karahanlılar’ı ortadan kaldırmak için 200.000 kişilik bir orduyla Mâverâünnehir üzerine yürüdü, ancak bir suikast neticesinde öldürülünce sefer başarısızlığa uğradı (465/1072). 480 yılının ilk günlerinde (Nisan 1087) Mâverâünnehir’e bir sefer düzenleyen Sultan Melikşah geçtiği yerlerdeki bütün kale ve şehirleri ele geçirdi. Buhara’yı zaptedip Karahanlı Hükümdarı Ahmed Han’ı esir aldı ve İsfahan’a götürdü. Sultan Melikşah, Çiğiller’in Semerkant’ta çıkardığı isyan üzerine aynı yılın sonlarında Mâverâünnehir’e ikinci bir sefer yaptı ve Emîr Üner’i Semerkant’a vali tayin etti (480/1087). Sultan Berkyaruk, Arslan Argun’un Horasan’da başlattığı isyanı bastırdıktan sonra Belh’te yaklaşık yedi ay kaldı ve Mâverâünnehir’deki işleri düzene koyup adına hutbe okuttu (490/1097). Sultan Berkyaruk, Karahanlılar’dan Kılıç Tamgaç Han’ın (Mes‘ûd b. Muhammed) ölümünün ardından üç Batı Karahanlı hükümdarını bizzat tayin edip Mâverâünnehir’i kontrol altında tuttu. Horasan meliki Sencer de Karahanlı Hükümdarı Kadır Han Cibrâîl b. Ömer’in kendi topraklarını istilâya kalkışması üzerine sefere çıkıp onu esir aldı ve öldürttü. Sencer bu zaferden sonra Mâverâünnehir’i yeniden teşkilâtlandırdı. Muhammed b. Süleyman’ı Arslan Han unvanıyla Batı Karahanlı hükümdarı tayin edip kendine tâbi kıldı (495/1102).

536 (1141-42) yılında Katvân savaşında Sultan Sencer putperest Karahıtaylar’a mağlûp olunca Karahıtaylar Mâverâünnehir’i ele geçirdiler. Karahıtaylar’ın ardından bölge Alâeddin Muhammed Tekiş döneminde Hârizmşahlar’ın idaresine girdi (607/1210). Ancak kısa süre sonra Mâverâünnehir’e giren Moğollar bölgedeki şehirleri tahrip edip halkını katlettiler (616-617/1219-1220). Böylece Mâverâünnehir Moğollar’ın hâkimiyetine girmiş oldu. Ögedey Han’ın tayin ettiği Mahmud Yalvaç ve oğlu Mes‘ûd Beg’in idaresinde bölge yeniden toparlandı ve refah seviyesi yükseldi. Mahmûd Târâbî adlı bir kişinin Moğollar’a karşı başlattığı isyan büyük bir Moğol ordusu tarafından bastırıldı (636 / 1338-39).

Mâverâünnehir, Çağataylar döneminde Çağataylılar’ın Horasan’a düzenlediği yağma seferlerine karşılık veren İlhanlılar tarafından birkaç defa yağmalandı (1273, 1316). Timurlular zamanında Mâverâünnehir şehirleri ekonomik ve kültürel gelişiminin zirvesine ulaştı. Bu dönemde pek çok mimari âbide ile süslenen Semerkant şehri ön plana çıktı.

Şeybânîler Mâverâünnehir’de uzun ve istikrarlı bir hâkimiyet kurmayı başaramadılar. Timurlu hâkimiyeti sonrası bölgede kabile ruhu ve kabileler arasındaki mücadeleler kendini gösterdi. XVII ve XVIII. yüzyıllara gelindiğinde Mâverâünnehir artık eski ekonomik ve kültürel önemini kaybetmişti. Bu devirde Canoğulları ve Astrahan’ın hâkimiyetine giren bölge, zaman zaman kuzey ve doğu steplerindeki göçebe kabilelerin saldırılarına mâruz kaldı ve Mangıt hâkimiyetinin ardından Çarlık Rusyası’nın idaresine girdi (1868).

Vahalardaki verimli topraklarda gelişmiş bir sulama sistemiyle yapılan tarım, zengin altın ve gümüş madenleri, orman ürünleri, kürk, deri, bal mumu ve Çin malları nakline dayanan gelişmiş ticaret, Eski ve Ortaçağ’lar boyunca Mâverâünnehir’in iktisadî gelişmesinde önemli rol oynamıştır. Tarihî İpek yolunun önemini kaybetmesi ve doğu-batı ticaretinin güneydeki denizlere kayması, XVII. yüzyıldan itibaren bölgenin ekonomik açıdan yavaş yavaş gerilemesine sebep olmuştur. Tarihteki Mâverâünnehir toprakları günümüzde Özbekistan ve Türkmenistan’la Kazakistan’ın bazı kesimlerini ihtiva eder.

BİBLİYOGRAFYA:

Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 545, 592-629; İbnü’l-Fakīh, Tercüme-yi Muħtaśarü’l-Büldân (trc. H. Mes‘ûd), Tahran 1349/1970, s. 171-178; Ya‘kūbî, Kitâbü’l-Büldân, s. 68-71; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik (trc. Hüseyin Karaçânlû), Tahran 1370/1991, s. 24-32; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), bk. İndeks; Ramazan Şeşen, İbn Fazlan Seyahatnâmesi, İstanbul 1975, s. 22-24; a.mlf., İslâm Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Ankara 1985, bk. İndeks; İbn Rüste, el-AǾlâķu’n-nefîse (M. J. de Goeje), Leiden 1891 → Frankfurt 1992, s. 105; İbn A‘sem el-Kûfî, el-Fütûĥ (trc. Muhammed b. Ahmed Müstevfî-yi Herevî, nşr. Gulâm Rızâ Tabâtabâî), Tahran 1374/1995, s. 782-784; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (nşr. Müfîd M. Kumeyha), Beyrut 1986, I, 133; İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 286-348; a.mlf., Mesâlik (trc. Anonim, nşr. Îrec Efşâr), Tahran 1367 hş., s. 226-276; Nerşahî, Târîħ-i Buħârâ (nşr. Müderris-i Razavî), Tahran 1351/1972, s. 12-16, 52-81; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 459-525; a.mlf., Sefernâme-i İbn Ĥavķal: Îrân der Śûretü’l-arż (trc. Ca‘fer Şiâr), Tahran 1366/1987, s. 191-248; Ĥudûdü’l-Ǿâlem (nşr. Menûçihr-i Sütûde), Tahran 1362/1983, s. 26, 105-107; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm (trc. Alî Nakī Münzevî), Tahran 1361 hş., II, 381-425; Bekrî, el-Mesâlik, I, 442; Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkıyye (Lugal), s. 2, 15, 41, 44, 50, 54, 63, 65, 66, 88, 104, 137; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (nşr. F. Wüstenfeld), Frankfurt 1994, IV/1, s. 400-403; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), bk. İndeks; Cüveynî, Târîħ-i Cihângüşâ, I, 74-96; Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âŝârü’l-bilâd (trc. Cihângîr Mîrzâ Kâçâr, nşr. Mîr Hâşim Muhaddis), Tahran 1373/1994, s. 291, 586-589, 615-619, 628, 634, 638; Ebü’l-Fidâ, Taķvîmü’l-büldân (trc. Abdülmuhammed Âyetî), Tahran 1349/1970, s. 556-562; a.e. (nşr. J. T. Reinaud - M. G. de Slane), Paris 1840 → Frankfurt 1992, s. 483-504; Müstevfî, Nüzhetü’l-ķulûb (Strange), s. 21, 217, 261-262;


İbn Battûta, Sefernâme (trc. Ali Muvahhid), Tahran 1337/1958, s. 366-388; Clavijo, Embassy to Tamerlane 1403-1406 (trc. G. le Strange), Frankfurt 1994, s. 200-338; Kalkaşendî, Śubĥu’l-aǾşâ, IV, 429; ayrıca bk. İndeks; Huncî, Mihmânnâme-i Buħârâ (nşr. Menûçihr-i Sütûde), Tahran 1341/1961, s. 99-118, 187-222; Muhammed b. Abdülcelîl es-Semerkandî, Ķandiyye (nşr. Îrec Efşâr), Tahran 1367/1988, s. 29-44; Ebû Tâhir Hâce Semerkandî, Semeriyye (nşr. Îrec Efşâr), Tahran 1367/1988, s. 140-161; Muînülfukarâ Ahmed b. Mahmûd, Târîħ-i Mollâzâde (nşr. Ahmed Gülçîn-i Meânî), Tahran 1339 hş., s. 25-54; T. Mayer, Sylloge Numorum Arabicorum Tübingen, Nordund Ostzentralasien (XV b Mittelasien II), Tübingen-Berlin 1998, tür.yer.; Şemsettin Günaltay, Mufassal Türk Tarihi, İstanbul 1339, IV, 36; H. A. R. Gibb, Orta Asya’da Arap Fütuhatı (trc. M. Hakkı), İstanbul 1930; İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi (Ankara 1956), Ankara 1984, bk. İndeks; J. Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu (trc. Fikret Işıltan), Ankara 1963, s. 106, 119, 127, 138, 139, 163, 165, 203-206, 219, 221, 222, 267; V. V. Barthold, Âbyârî der Türkistân (trc. Kerîm Keşâverz), Tahran 1350/1971, s. 98-221; a.mlf., Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), İstanbul 1981, s. 83-230, 239-260; a.mlf., “Mâverâünnehr”, İA, VIII, 408-409; Emel Esin, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi ve İslâma Giriş, İstanbul 1978, s. 152, ayrıca bk. İndeks; Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, Ankara 1979-84, I-II, bk. İndeks; Dursun Ali Akbulut, Arap Fütuhatına Kadar Maveraünnehir ve Horasan’da Türkler (doktora tezi, 1984), Atatürk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi; İsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991, bk. İndeks; A. Belenitsky, Ħorâsân ve Mâverâǿünnehir: Âsyâ-yi Meyâne (trc. Pervîz Vercâvend), Tahran 1371, s. 81-185; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, Frankfurt 1993, s. 433-489; Gülçin Çandarlıoğlu, Timurîler, Çin’de Ming Münasebetleri, Ch’en Ch’eng Elçilik Raporu, İstanbul 1995, s. 57-63, 69; R. N. Frye, Bukhara, California 1997, tür.yer.; Hasan Kurt, Emevî ve İlk Abbasî Halifeleri Döneminde Buhara Bölgesi (doktora tezi, 1997), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Hüseyin Salman, Türgişler, Ankara 1998, s. 46-73; R. Giraud, Gök Türk İmparatorluğu (trc. İsmail Mangaltepe), İstanbul 1999, s. 71-74, 80, 86; Sönmez Kutlu, Türklerin İslâmlaşma Sürecinde Mürcie ve Tesirleri, Ankara 2000, bk. İndeks; Abdülkerim Özaydın, Sultan Berkyaruk Devri Selçuklu Tarihi, İstanbul 2001, s. 50, 79-80, 119-121; Osman Aydınlı, Fethinden Sâmânîler’in Yıkılışına Kadar (93-389/711-999) Semerkant Tarihi (doktora tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; Aydın Usta, Sâmânîler Devleti’nin Siyasi ve Kültürel Tarihi (943-1005) (doktora tezi, 2003), Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; N. Togan, “Peygamberin Zamanında Şarkî ve Garbî Türkistan’ı Ziyaret Eden Budist Rahibi Hüen-Çang’ın Bu Ülkelerin Siyasî ve Dinî Hayatına Ait Kayıtları”, İTED, IV/1-2 (1971), s. 21-64; R. D. Mc Chesney, “The Amirs of Muslim Central Asia in the XVIIth Century”, JESHO, XXVI/1 (1983), s. 33-70; Eşref Buharalı, “İstahri ve İbn Havkal’ın Haritalarına Göre Maveraünnehr”, TDA, sy. 99 (1995), s. 29-77; C. E. Bosworth, “Mā Warāǿ al-nahr”, EI² (İng.), V, 852-859.

Osman Gazi Özgüdenli