MEHMED ALİ HİLMİ DEDEBABA

(1842-1907)

Son dönem Bektaşî şairlerinden.

İstanbul’da Sultanahmet yakınlarında Göngörmez mahallesinde doğdu. Aynı mahallenin imamı olan Nûri Efendi ile Emine Bacı’nın oğludur. İlk eğitimini aile çevresinden aldı, daha sonra annesi ve babası gibi o da Aşçı Ali Baba’nın rehberliğinde Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergâhı postnişini Hacı Hasan Baba’ya intisap ederek henüz on dört yaşında iken Bektaşîliğe girdi (1856). 1858’de Hasan Baba’nın, ardından onun yerine geçen Hacı Ali Baba’nın vefatı üzerine 1863 yılında Şahkulu Sultan Dergâhı postnişinliğine getirildi. Aynı yıl Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’na giderek postnişin Hacı Türâbî Ali Dedebaba’nın rehberliğiyle ikrar alıp Bektaşî geleneği üzere mücerred oldu. İstanbul’daki irşad vazifesini yürütürken 1869’da tekrar Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’na gitti, bu defa Türbedar Mehmed Yesârî Baba’nın rehberliğinde Selânikli Hacı Hasan Dedebaba’dan hilâfet aldı. Tarikat hayatındaki bu gelişmeleri kendisi bir manzumesinde, “Hamdü lillâh devrim itmâm eyleyip devrâneden / Pîrim ihsân etti doğdum Hilmi dört kez anadan” beytiyle dile getirmiştir (dünyaya gelişi, intisabı, mücerretliği, halifeliği).

Mehmed Ali Hilmi Baba, Perişan Hâfız Ali Baba’nın dedebabalıktan uzaklaştırılması üzerine üç yıl kadar Hacı Bektâş-ı Velî Dergâhı’nda dedebabalık yapmış, bir süre sonra geri dönerek Şahkulu Sultan Dergâhı’nda postnişinliğini sürdürmüştür. Bu tarihten itibaren dedebaba olarak anılan Mehmed Ali Hilmi Baba Anadolu’nun çeşitli yerlerindeki muhip, derviş ve babalardan toplattığı paralarla Şahkulu Sultan Dergâhı’nı yeniden inşa ettirmiş, dergâhın çevresinde satın aldığı geniş arazide bağ ve bahçeler kurdurmuştur. Bundan dolayı kaynaklar kendisini Şahkulu Sultan Dergâhı’nın ikinci bânisi olarak da zikreder. Nitekim dergâh onun dedebabalığı sırasında mücerretlik erkânı da uygulanan önemli bir Bektaşî merkezi haline gelmiştir.

21 Şubat 1907 tarihinde vefat eden Mehmed Ali Hilmi Dedebaba önce Şahkulu Sultan Dergâhı’nın kış meydanı denilen kısmına defnedilmiş, naaşı daha sonra aynı semtte inşa ettirdiği Gözcü Baba Türbesi bahçesindeki sofaya nakledilmiştir. Ölüm tarihi mezar taşında 22 Ocak 1907 şeklinde yazılı olduğu halde matbu divanının başındaki biyografisinde 21 Şubat 1907 olarak kaydedilmiştir.

Şiirlerinde Bektaşî şiiri geleneğini ön plana çıkaran Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın “Hilmî” mahlasıyla yazdığı gazel, muaşşer, müseddes, muhammes, murabba, tahmîs, mersiye, nasihatnâme, tarih, kıta, müfred ve koşma tarzındaki manzumelerden meydana gelen mürettep bir divanı vardır. Aruz vezniyle yazdıklarında büyük ölçüde Niyâzî-i Mısrî ve Türâbî’den, koşmalarında ise XIX. yüzyılın bir kısım mutasavvıf şairlerinden etkilendiği görülmektedir. Divanını ölümünden sonra, Şahkulu Dergâhı’nda aşçılık yapan Filibeli Ahmed Mehdî Baba Merhum Mehmed Ali Hilmi Dedebaba’nın Divanı adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1327). Eser 1986’da Bedri Noyan tarafından, kütüphanesinde bulunan yazma bir nüsha esas alınarak şiirlerin açıklamalı ve mensur şekilleriyle birlikte Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divanı ismiyle İstanbul’da tekrar neşredilmiştir. Divanda yer alan iki Kerbelâ mersiyesinden 1899’da, diğeri tarihsiz olmak üzere iki defa müstakil halde basılmıştır. Mehmed Ali Hilmi’nin, yoğun Ehl-i beyt sevgisiyle lirik bir söyleyiş tarzının hâkim olduğu bazı nefesleri bestelenerek uzun süre tekkelerde okunmuş, XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başlarına ait çeşitli yazma mecmualarla cönklerde de birçok şiirine yer verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divanı (nşr. Bedri Noyan), İstanbul, ts., s. 3-5; Sadettin Nüzhet [Ergun], Bektaşî Şairleri, İstanbul 1930, s. 254-256; a.mlf., Ondokuzuncu Asırdanberi Bektaşî-Kızılbaş Alevî Şairleri ve Nefesleri, İstanbul 1956, s. 172-177; İbnülemin, Son Asır Türk Şairleri, s. 652-654; Yusuf Yıldırım, Mehmed Ali Hilmi Dede Baba’da Ehl-i Beyt Muhabbeti (mezuniyet tezi, 1969), İÜ Ed. Fak.; N. Vatin - T. Zarcone, “Biographie de Hilmî Baba”, Anatolia Moderna, II, Paris 1991, s. 63-66; “Hilmî Mehmed Ali”, TDEA, IV, 235; M. Sabri Koz, “Mehmed Ali Hilmî Dedebaba”, DBİst.A, V, 357-358.

Abdullah Uçman