MEHMED EFENDİ, Küçük Müezzin

(ö. 1129/1717)

Hânende ve Türk mûsikisi bestekârı.

İstanbul’da doğdu. Sadettin Nüzhet Ergun kendisinden İstanbullu Mehmed olarak söz eder. Küçük yaşta saraya alındı ve Enderun’da yetişti. Burada sesinin güzelliğiyle dikkati çekerek Enderûn-ı Hümâyun müezzinleri arasına girdi. Sonraları padişah huzurunda icra edilen küme fasıllarının hânendeleri içerisinde yer aldı. II. Mustafa’nın tahta geçmesi üzerine (1695) önce musâhib-i şehriyârî oldu, ardından Anadolu muhasebeciliğine tayin edildi (1107/1695). Mehmed Efendi’nin II. Mustafa ile beraber Edirne sarayında bulunduğu bir sırada Sadrazam Amcazâde Hüseyin Paşa’nın kendisini padişaha şikâyet etmesi yüzünden saraydan uzaklaştırıldı. Anadolu muhasebeciliğinden de azledilen Mehmed Efendi İstanbul’a gönderildi ve evinde ikamete mecbur edildi. Bundan sonraki hayatını da mûsiki toplantılarının saygın bir kişisi olarak devam ettirdi ve Edirne’de vefat etti. Rindmeşrep ve hoşsohbet bir kişi olarak İstanbul’da ve Edirne’de tanınan Mehmed Efendi II. Mustafa devrinde (1695-1703) şöhret kazanmıştır. Dönemin şairlerinden Arpaeminizâde Mustafa Sâmi Efendi onun vefatı münasebetiyle yazdığı tarihte Mehmed Efendi’nin özelliklerini sanatkârane bir dille ifade etmiştir.

Parlak sesi ve ustaca okuyuşuyla döneminin üslûp sahibi bir hânendesi olarak tanınan Mehmed Efendi, Enderun’da aldığı ilk mûsiki bilgilerini devrinin diğer mûsiki üstatlarının dersleriyle pekiştirerek kendini yetiştirmiş, nazarî mûsiki bilgisinin çok kuvvetli olmamasına rağmen zamanın bestekârları arasında yer edinmiştir. Dimitri Kantemir, dönemin ünlü mûsikişinaslarından Kasımpaşalı Koca Osman’ın talebelerinden bahsederken hânendeler arasında Mehmed Efendi’yi de sayar. Râşid, Târih’inde ondan mûsiki ilminde ikinci hoca (hâce-i sânî) ve büyük kâr üstadı olarak söz eder. Mehmed Efendi, birtakım dinî eserler de bestelemesine rağmen daha çok din dışı sahadaki eserleriyle bilinmektedir. Ebûishakzâde Esad Efendi Atrabü’l-âsâr’ında onun on beş civarında bestesi olduğunu kaydeder. El yazması güfte mecmualarında bazı eserlerine rastlanmaktaysa da Yılmaz Öztuna onun beste ve semâi formunda sadece üç eserinin zamanımıza ulaştığını söyler.

BİBLİYOGRAFYA:

D. Kantemir, Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş Tarihi (trc. Özdemir Çobanoğlu), Ankara 1979, II, 242; Râşid, Târih, II, 355; Esad Efendi, Atrabü’l-âsâr, İÜ Ktp., TY, nr. 6204, vr. 28b-29a; Müstakimzâde, Mecmûa-i İlâhiyyât, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3397, vr. 59b, 76b, 106b; Mecmûa, Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 637, vr. 89b; Mecmûa, Millet Ktp., Ali Emîrî, Manzum, nr. 650, vr. 74b; Mecmûa, TSMK, Bağdat Köşkü, nr. 402, vr. 38a, 192a, 280a; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Musikisi Antolojisi, İstanbul 1942, I, 144-146, 298-300; Türk Musikisi Klasiklerinden: Tahir Faslı (İstanbul Belediye Konservatuvarı neşriyatı), İstanbul 1956, s. 6-7; M. Nazmi Özalp, Türk Sanat Musikisinin Yakın Tarihçesi ve Rûşen Ferit Kam, Ankara [1982], s. 110; a.mlf., Türk Mûsikîsi Tarihi, İstanbul 2000, s. 473-475; TSM Sözlü Eserler, s. 32, 242; Ruşen Ferit Kam, “Küçük Müezzin Çelebi”, Radyo, sy. 66, Ankara 1947, s. 5; Hüseyin Sadettin Arel, “Türk Bestekârlarının Tercemeihalleri”, MM, sy. 18 (1949), s. 19; Hayri Yenigün, “Küçük Müezzin Çelebi”, a.e., sy. 105 (1956), s. 326-328, 344; Öztuna, BTMA, II, 39.

Nuri Özcan