MELE’

(الملأ)

Peygamberlere karşı çıkan gruplardan bazılarını ifade etmek için kullanılan bir Kur’an tabiri.

Sözlükte “dolmak, doldurmak; yardım etmek, danışmak” mânalarına gelen mel’ kökünden türemiş bir isim olan mele’ kelimesi “bir görüş ve bir inanç etrafında bir araya gelen topluluk, toplumun ileri gelenleri, seçkinler, fikir danışılan ve görüşleri alınan kimseler” anlamına gelmektedir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlǿe” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mlǿe” md.). Fahreddin er-Râzî, Kur’ân-ı Kerîm’de mele’in, kendilerini peygamberlerin karşısına koyan seçkin kimseleri ifade ettiğini, bunların topluluk içinde en önde yer almaları, heybetli görünüşleriyle göz doldurmaları sebebiyle bu şekilde adlandırıldığını belirtir (Mefâtîĥu’l-ġayb, VI, 170). Kur’an’da aynı zamanda fikir danışılan kimseleri ifade eden mele’ kelimesi, çoğu Hz. Mûsâ ve Firavun’dan bahseden âyetlerde olmak üzere özellikle peygamber kıssalarında otuz yerde geçmekte (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mlǿe” md.) hadislerde de kelimenin aynı anlamlarda yer aldığı görülmektedir (bk. Wensinck, el-MuǾcem, “mlǿe” md.). Kur’an’da mütref (refah yüzünden şımarıp azmış) (el-İsrâ 17/16), sâdât ve küberâ (liderler ve ileri gelenler) (el-Ahzâb 33/67) tabirleri de mele’ kavramına yakın mânalarda kullanılmıştır. Peygamber kıssalarının dışında iki âyette geçen “elmele’ü’l-a‘lâ” (yüce topluluk) ifadesi (es-Sâffât 37/8; Sâd 38/69) melekler âlemi olarak yorumlanmıştır.

Kur’an’da mele’ kelimesi sahip oldukları zenginlik, soyluluk, sosyal statü gibi maddî imkânlara aldanarak hak dine ve onun peygamberine karşı mücadeleye girişen, inananlara zulüm ve baskı uygulayan inkârcı liderler hakkında zikredilmiş; bunların, bâtıl inançları ve haksız menfaat hesapları uğruna, kendilerine gönderilen peygamberlerin getirdikleri yeni inanç esasları ve değerler doğrultusunda toplumda gerçekleştirmek istedikleri değişimi engellemeye çalıştıkları vurgulanmıştır. Bazı âyetlerde kelimenin olumsuz bir anlam yüklenmeksizin “kendilerine danışılan kimseler” mânasında kullanıldığı da görülür (meselâ bk. Yûsuf 12/43; en-Neml 27/29, 32, 38). Âyetlerin çoğunda ise anılan gruplar inkârcı (el-Mü’minûn 23/33-38), kibirli (el-A‘râf 7/75, 88), zalim (el-A‘râf 7/103; Yûnus 10/83), küçümseyici (Hûd 11/27), zenginliklerinden dolayı şımarıp azgınlaşan (Yûnus 10/88; el-Kasas 28/32), inatçı (Sâd 38/6) ve alaycı (Hûd 11/38) şeklinde nitelendirilmiş, bunların atalarının bâtıl inançlarına sıkı sıkıya bağlı oldukları (el-Mü’minûn 23/24-25), peygamberi ve ona inananları tehdit ettikleri (el-A‘râf 7/88, 90) ifade edilmiştir.

Mele’ kelimesinin geçtiği âyetlerden anlaşıldığına göre peygamberlerin toplumlarını uyarma ve dine davet sürecinde kurulu düzeni ellerinde bulunduran varlıklı ve imtiyazlı kişilerden oluşan gruplar, iktidar güçlerini kaybetme ve bazı imtiyazlardan mahrum kalma korkusuyla hareket ederek sahip oldukları otoritenin hak din ve peygamber tarafından yıkılmasına ve çıkarlarının bozulmasına karşı çıkmışlardır. Resûl-i Ekrem’in ilk muhatabı olan Mekkeliler arasında bu kesimi, Resûlullah’ın nübüvvetini reddedip onu susturmaya çalışan Kureyş’in ileri gelenleri temsil ediyordu. Özellikle Mekke döneminin ilk yıllarında Resûlullah’a karşı


şiddetli bir muhalefet gösteren bu kişilerin tavırlarına Kur’an’da temas edilmiştir (meselâ bk. el-En‘âm 6/124; ez-Zuhruf 43/31). Diğer taraftan Hz. Peygamber, Kâbe’nin yanında secdeye vardığı bir sırada etrafında bulunan Kureyş müşriklerinden Ukbe b. Ebû Muayt’ın kendisini tâciz etmesi üzerine şöyle demiştir: “Allahım! Kureyş’ten olan bu topluluğun (mele’) yaptıklarını sana arzediyorum. Ebû Cehil b. Hişâm’ı, Utbe b. Rebîa’yı, Şeybe b. Rebîa’yı, Ukbe b. Ebû Muayt’ı, Ümeyye b. Halef’i sana havale ediyorum” (Buhârî, “Cizye”, 21). Resûl-i Ekrem’e karşı tavırları Kur’an tarafından kınanan Ebû Leheb ve Velîd b. Mugīre de Kureyş’in ileri gelenlerindendir. Ayrıca Kureyş kabilesinin önemli meseleleri görüşüp karara bağladığı toplantı yeri olan Dârünnedve esas itibariyle bir mele’ meclisiydi.

Konuyla ilgili âyet ve hadislerin vermek istediği asıl mesaj, bu tür aşağılayıcı ve baskıcı tutumların geçmiş dönemlerle sınırlı kalmayıp her devirde karşılaşılabilecek bir insanlık sorunu olduğunu bildirmek ve müslümanlarda, geçmiş peygamberlerin ve Resûl-i Ekrem’in izlediği yöntemi benimseyerek her türlü despotik anlayış ve tavra karşı bir mücadele ruhu geliştirmektir.

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “mlǿe” md.; Lisânü’l-ǾArab, “mlǿe” md.; Kāmus Tercümesi, I, 99; Wensinck, el-MuǾcem, “mlǿe” md.; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “mlǿe” md.; Buhârî, “Cizye”, 21; Müslim, “Cihâd”, 107, 125; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Şâkir), V, 291; Fahreddin er-Râzî, Mefâtîĥu’l-ġayb, VI, 169-170; İbn Kesîr, es-Sîre, II, 472 vd.; Elmalılı, Hak Dini, V, 3446, 3451; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, V, 235-237; İbrahim Çelik, Kur’an’da Peygamberlere Karşıt Güçler, Bursa 2001; a.mlf., “Kur’an’da Mele’ Terimi, Peygamberler ve Onlara Uymak İstemeyenler”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1, Bursa 1986, s. 75-83; Ülker Şiraliyeva, Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Nübüvvete Karşı Direniş ve Sebepleri (yüksek lisans tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 10-12.

İbrahim Çelik