MEVKUF

(الموقوف)

Sahâbenin sözü ve fiili anlamında hadis terimi.

Sözlükte “vakfetmek; dikilmek, durmak; durdurmak” gibi anlamlara gelen vakf kökünden türemiş bir ism-i mef‘ûl olan mevkūf “durmuş; durdurulmuş” demektir. Terim olarak “isnadın Hz. Peygamber’e ulaşmadan sahâbîde durması veya durdurulması” şeklinde tarif edilmiş ve sahâbenin söz, fiil ve takrirlerine dair rivayetlere bu ad verilmiştir. Buna göre bir râvinin, “Falan sahâbî şöyle dedi, şunu yaptı, yanında şöyle bir olay meydana gelince sesini çıkarmadı” diye naklettiği rivayetler mevkuftur. Yalnız sahâbe takrirleri konusunda farklı görüşler ileri sürülmüş, bunların mevkuf kapsamına girmeyeceği söylenmiştir. Mevkuf terimi bazan “kabul veya reddedileceği konusunda hüküm verilemeyen hadis” mânasında kullanılmış, bazan da tâbiîn ve daha sonraki dönemlerde yaşayan âlimlerin sözleri için, “Hâzâ mevkūfün ale’z-Zührî” (Bu haber İbn Şihâb ez-Zührî’ye nisbet edilmiştir) diye bir ifade şekli benimsenmiştir (İbnü’s-Salâh, s. 46). Şâfiî fukahasının bir kısmı ile Horasan âlimleri mevkuf yerine eser kelimesini kullanmışlardır. Ebû Dâvûd es-Sünen’inin bir yerinde mevkufu “maksûr” kelimesiyle karşılamış (“Śalât”, 212), ancak bu terim yaygınlaşmamıştır. Bir sahâbînin sözleri ve görüşleri kaynaklarda genellikle sahâbînin ismi zikredilerek “kavlü fülân” diye ifade edilmiştir (bk. SAHÂBÎ KAVLİ). Mevkuf teriminin II. (VIII.) yüzyıl boyunca sözlük anlamında kullanıldığı, terim olarak kullanımının ise III. (IX.) yüzyılda yaygınlaştığı anlaşılmaktadır.

Hz. Peygamber sahâbeyi ümmetinin en hayırlı nesli olarak nitelediği için (Buhârî, “Feżâǿilü aśĥâbi’n-nebî”, 1; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 214) onların sözleri ve davranışları özel bir değerlendirmeye tâbi tutulmuş, hadis ve sünnetin tesbit ve naklindeki titizlik sahâbîlerin söz ve amellerinin tesbit ve naklinde de büyük ölçüde gösterilmiş ve sahâbe sözleri hadisler gibi derlenip isnad sistemiyle nakledilmiştir. Tâbiîn âlimlerinden Şa‘bî’nin Resûl-i Ekrem’in ashabından gelen rivayetlerin toplanmasına dair tavsiyesi ve İbn Şihâb ez-Zührî’nin Resûlullah’ın hadisleri yanında sahâbenin rivayetlerini de derlemesinden sonra (Hatîb el-Bağdâdî, II, 190) muhaddisler, hadislerin tasnifi es-nasında sahâbeye ait rivayetleri senedleriyle birlikte ve sünnetle karışık olarak musanneflere, müsnedlere ve sünenlere kaydetmişlerdir.

Mevkuf rivayetler Kur’an’ın tefsirinden zühd ve takvâya dair konulara, hukukî meselelere ait beyan ve ictihadlardan gaybî ve uhrevî bahislere kadar çok geniş bir alanı içine almaktadır. Hz. Ebû Bekir ve Abdullah b. Abbas’ın, “Dede mirasta baba hükmündedir” şeklindeki ictihadları ile (Buhârî, “Ferâǿiż”, 9) Ebû Eyyûb el-Ensârî’nin, “İyiliğin ıslah edemediği kimseyi kötülük yola getirir” anlamındaki sözü (Buhârî, et-Târîħu’l-kebîr, III, 344) kavlî mevkufun, tâbiînden Nâfi‘in, “Abdullah b. Ömer ergenlik çağına gelen çocuklarının odasını ayırır ve izinsiz olarak yanlarına girmezdi” şeklindeki rivayeti de (Buhârî, el-Edebü’l-müfred, s. 353) fiilî mevkufun örnekleridir.

Sahâbî sözü ve fiilinin Hz. Peygamber devriyle ilişkilendirilmesi durumunda değerlendirilmesi farklı olmuştur. Sahâbenin, “Resûlullah zamanında şöyle derdik”; “Onun devrinde şöyle yapardık” şeklindeki açıklamaları Resûl-i Ekrem tarafından görülüp veya duyulup onaylandığı düşüncesiyle hükmen merfû sayılmıştır. Ancak İbnü’s-Salâh bu tür rivayetleri de mevkuf kabul eder (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 47-48). Sahâbîlerin Hz. Peygamber dönemine işaretle, “Şu işi yapmamız bize emredildi”; “Şu işten nehyolunduk”; “Resûlullah aramızda olduğu halde şöyle derdik”; “Bu işi yapmakta bir sakınca görmezdik”; “Sünnet bu şekildedir”; “Şu iş sünnettendir” şeklinde yapıp söyledikleriyle ilgili rivayetleri ve açıklamaları da âlimlerin büyük çoğunluğuna göre merfû hükmündedir (Tecrîd Tercümesi, Mukaddime, I, 138-139).

Hadis usulü kitaplarında daha çok bu rivayet sîgalarının ne ölçüde merfû olduğu konusu ele alınırken fıkıh usulü eserlerinde ayrıca bu sîgalarla rivayet edilen hadislerin delil olma yönünden değeri incelenmiş, sahâbe kavli, sahâbe ameli, sahâbe fetvası ve sahâbe mezhebi gibi tabirlerin kullanılması tercih edilmiştir. Bu söz ve fiiller hadis usulü kaynaklarında müstakil olarak mevkuf başlığı altında işlenirken fıkıh usulü kitaplarında bazan sünnet konusu içinde, bazan da dört aslî kaynaktan sonra gelen fer‘î deliller bahsinde incelenmiştir.

Mevkuf rivayetler Hz. Peygamber’in sünnetinin ilk te’villeri olduğu ve merfû hadisler gibi senedle nakledildiği için hadis usulü konularının birçoğu ile yakından ilgili olup merfû hadisler gibi isnad yönünden muttasıl veya münkatı‘, râvilerinin adâlet ve zabtına göre sahih, hasen veya zayıf diye nitelendirilmektedir. İbnü’s-Salâh, mevkuf hadisi senedine göre mevsul olan mevkuf ve mevsul olmayan mevkuf şeklinde ikiye ayırmıştır (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 46).

Mevkuf hadislerin bir kısmı âlimlerin çoğuna göre merfû hükmünde mevkuf kabul edilmektedir. Bunlar, İsrâiliyat’tan ictihad mahsulü olmamak şartıyla Kur’an âyetlerinin nüzûl sebeplerine, Kur’an ve Sünnet’teki neshedilmiş hükümlere, yapılan bir işten kazanılacak sevap ve günahların mahiyetine, yaratılışa ve peygamberler tarihine, ileride meydana gelecek savaşlar, fitneler ve kıyamet ahvaline, akıl ve duyu organlarıyla bilinmesi mümkün olmayıp sadece Resûlullah’tan


öğrenilebilecek konulara dair bilgilerdir (İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-nažar, s. 104). Sahâbenin bunlarla ilgili naklettiği sözleri mutlaka Hz. Peygamber’den işitmiş olması şart değildir. Resûl-i Ekrem’den dinleyen bir başka sahâbîden ya da ikinci veya üçüncü kişilerden duyması mümkündür (Koçyiğit, s. 218).

Rivayet kitapları içinde mevkuf hadislere en fazla yer veren eserler musannefler olup Süyûtî, özellikle Abdürrezzâk es-San‘ânî ile Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’nin el-Muśannef’leri, Tahâvî’nin Şerĥu MeǾâni’l-âŝâr’ı, İbn Ebû Hâtim’in Tefsîr’i ve İbn Cerîr et-Taberî’nin CâmiǾu’l-beyân’ı gibi rivayete dayanan hadis ve tefsir kitaplarını mevkuf rivayetlerin kaynağı olarak göstermiştir (Tedrîbü’r-râvî, s. 117). İmam Mâlik’in el-Muvaŧŧaǿında 222’si mürsel 822 merfû hadise karşılık 613 mevkuf hadis bulunmaktadır (Muhammed b. Abdülbâkī ez-Zürkānî, I, 8).

Kütüb-i Sitte müellifleri de eserlerinde mevkuf rivayetlere yer vermişlerdir. Buhârî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’inde bab başlıklarında ve bab içinde mevkuf pek çok rivayet bulunmakta, Buhârî, muallak olarak zikredilen bu rivayetlerle kendi fıkhî görüşlerini ve ictihadlarını ortaya koymaktadır. Müslim’in el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’te mevkuf rivayetlere fazla yer vermemesi, İbnü’s-Salâh gibi âlimlerin bu eserde mukaddimeden sonra mevkuf rivayet bulunmadığı görüşünü ileri sürmelerine yol açmışsa da (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 19) İbn Hacer el-Askalânî, durumun böyle olmadığını göstermek maksadıyla el-Vuķūf Ǿalâ mâ fî Śaĥîĥi Müslim mine’l-mevķūf adlı eserini kaleme almıştır (nşr. Abdullah el-Leysî el-Ensârî, Beyrut 1406/1986).

Ömer b. Bedr el-Mevsılî, uydurma rivayetleri derleyen müelliflerin mevzû zannettikleri mevkuf ve maktû rivayetleri el-Vuķūf Ǿale’l-mevķūf adlı eserinde bir araya getirmiş (nşr. Ümmü Abdullah bint Mahrûs el-Aselî, Riyad 1407/1987; nşr. Murtazâ ez-Zeyn Ahmed, Medine 1407/1987), mevzû ile mevkuf ve maktûun farkını belirtip bunları mevzû kabul etmenin yanlış olduğunu söylemiştir. Ardından Alâî, İcmâlü’l-iśâbe fî aķvâli’ś-śaĥâbe’yi (nşr. Muhammed Süleyman el-Eşkar, Küveyt 1987) kaleme alarak sahâbenin söz ve amelleri hakkında söylenenleri geniş bir şekilde incelemiştir.

Çağdaş müelliflerden Şa‘bân Muhammed İsmâil Ķavlü’ś-śaĥâbî ve eŝeruhû fi’l-fıķhi’l-İslâmî (Medine 1988), Abdurrahman b. Abdullah Dervîş eś-Śaĥâbî ve mevķıfü’l-Ǿulemâǿ mine’l-iĥticâc bi-ķavlihî (Riyad 1992) adlı eserleri kaleme almışlardır. Seyyid b. Kisrevî b. Hasan’ın MevsûǾatü âŝâri’ś-śaĥâbe’si (I-III, Beyrut 1418/1997) ashabın çeşitli konulardaki görüşlerine dair rivayetleri, Sâlih Ahmed eş-Şâmî’nin MevâǾižu’ś-śaĥâbe’si (Beyrut 1420/1999) ashabın takvâ hayatını ve buna dair tavsiyelerini derlemek maksadıyla yazılmıştır. Mehmet Ali Büyükkara Mevkûf Hadisler ve Değeri (1993, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), Muhammet Yılmaz Mevkûf Hadisler ve Delil Olma Yönünden Değeri (1994, DEÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adıyla birer yüksek lisans tezi hazırlamışlardır. Ayrıca Ali Toksarı’nın “Hadis İlmi Açısından Sahâbî Kavli ve Değeri” (EÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, II [1985], s. 339-357) ve Muhammet Yılmaz’ın “Mevkuf Hadisler ve Hükmen Merfû Kavramı” (Çukurova Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, I/1 [2001], s. 161-179) adlı makaleleri bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “vķf” md.; Buhârî, “Feżâǿilü aśĥâbi’n-nebî”, 1, “Ferâǿiż”, 9; a.mlf., et-Târîħu’l-kebîr, III, 344; a.mlf., el-Edebü’l-müfred (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1405/1985, s. 353; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 214; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 212; Hatîb el-Bağdâdî, el-CâmiǾ li-aħlâķı’r-râvî ve âdâbi’s-sâmiǾ (nşr. Mahmûd et-Tahhân), Riyad 1403/1983, II, 190; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 19, 46-51; İbn Kayyim el-Cevziyye, İǾlâmü’l-muvaķķıǾîn, IV, 123-153; İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-nažar fî tavżîĥi Nuħbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 104-108; a.mlf., en-Nüket Ǿalâ Kitâbi İbni’ś-Śalâĥ (nşr. Rebî‘ b. Hâdî Umeyr), Medine 1404/1984, I, 323-354; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Beyrut 1379/1959, s. 109-117; Muhammed b. Abdülbâkī ez-Zürkānî, Şerĥu’l-Muvaŧŧâǿ, Kahire 1310, I, 8; M. Tayyib Okiç, Bazı Hadis Meseleleri Üzerinde Tetkikler, İstanbul 1959, s. 17; Tecrîd Tercümesi, Mukaddime, I, 134-140; Zekeriyyâ el-Berrî, Uśûlü’l-fıķhi’l-İslâmî, Kahire 1979, s. 84-85; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 217-219, 224-225; Subhî es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Istılahları (trc. M. Yaşar Kandemir), Ankara 1981, s. 175.

Abdullah Aydınlı