MEYSERE el-MEDGARÎ

(ميسرة المدغري)

(ö. 122/740)

Kuzey Afrika’da Emevîler’e karşı isyan eden Hâricî-Berberî lideri.

Berberî Medgare (Matgara) kabilesine mensuptur. Kayrevan pazarında sakalık yaptığı için kendisine “Sekkā”, aşağı tabakadan olması dolayısıyla “Fakīr” veya “Hakīr” lakabının verildiği kaydedilmektedir. Ancak son iki lakabı muhtemelen hasımları tarafından takılmıştır. Çünkü isyanı hakkında anlatılanlar onun Medgare kabilesinin reisi olduğunu göstermektedir.

Özellikle Haccâc b. Yûsuf’un yürüttüğü şiddetli takibat yüzünden Irak bölgesinden kaçarak Kuzey Afrika’ya giden bazı Hâricî liderleri, Emevî yönetiminden rahatsızlık duyan Berberî-mevâlî arasında inançlarını yaymak için uygun bir ortam buldular. Hâricîler’in müslümanlar arasında eşitlik istemeleri Berberîler’in bu mezhebe katılımını kolaylaştırdı. İfrîkıye’ye gelen ilk Hâricî âlimleri gizli olarak yürüttükleri propagandaları için Kayrevan Camii’ni merkez edinmişlerdi. Onların çalışmaları neticesinde Hâricîliğin İbâzıyye kolu Cezayir ve Tunus’ta, Sufriyye kolu ise Fas bölgesinde hızla yayıldı. Kayrevan Camii’nde yetişen en başarılı Hâricî-Sufrî talebelerinden olan ve muhtemelen kendini gizlemek için Kayrevan çarşısında sakalık yapan Meysere, tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek kabilesi arasında mezhebini yaymaya başladı. Diğer kabilelere mensup talebelerin de aynı şekilde faaliyette bulunması, Medgare’yle birlikte Miknâse ve Bergavâta kabilelerinin de Sufriyye mezhebine girmesiyle sonuçlandı. Böylece Sufriyye, Tilimsân’a kadar olan bölgeye yayılma imkânı buldu. Mezhep bölgedeki Araplar, Afrikalılar denilen Berberî-Rum melezleri ve Sahrâ’nın güneyinde yaşayan Batı Sudanlı kabileler arasında da gelişti. Irkçı bir politika takip eden Emevî valilerinin Berberî-mevâlîye sert davranması, soyuna ve rengine bakmaksızın müslümanlar arasında eşitliği savunan Hâricîliğin bölgede yayılışını kolaylaştırdı.

Kuzey Afrika’da 102 (720) yılından itibaren Hâricî isyanları çıkmaya başladı. 116’da (734) Halife Hişâm b. Abdülmelik tarafından Mısır ve Kuzey Afrika genel valiliğine getirilen Ubeydullah b. Habhâb’ın Endülüs ve Kuzey Afrika’daki Yemen asıllı Araplar’ın yanında Berberî-mevâlî üzerinde de şiddetli baskı uygulamaya başlaması ve valilerin bu politikayı daha da sertleştirmeleri Hâricî-Berberî isyanlarına zemin hazırladı. Kayrevan’da oturan Ubeydullah, oğullarından Kāsım’ı Mısır’da bırakırken İsmâil’i Tanca’dan Mağrib-i Aksâ’ya kadar olan bölgeyi içine alan Sûs valiliğiyle görevlendirdi. Ömer b. Abdullah el-Murâdî’yi Tanca haraç âmilliğine, Ukbe b. Haccâc es-Selûlî’yi Endülüs valiliğine tayin etti. Habîb b. Ebû Ubeyde el-Fihrî’yi de Sûs bölgesinin güney taraflarına sefere gönderdi. Sûs ve Tanca valileri zekât ve vergi toplamada aşırı giderek kuralları çiğnediler. Özellikle Tanca Valisi Ömer, müslüman Berberîler’in de gayri müslim Berberîler gibi Araplar’ın ganimeti olduğunu söyleyerek erkeklerinin beşte birinin köle, kızlarının câriye edinilmesini emretti. Öte yandan valiler, bölgenin en güzel kadınlarını câriye olarak Emevî başşehri Dımaşk’a gönderiyorlardı. Kitap ve Sünnet’e aykırı düşen bu uygulamalar Berberîler’i patlama noktasına getirdi.


Meysere, kabilesinden on kadar arkadaşıyla birlikte valilerin icraatlarından duydukları rahatsızlıkları halifeye ulaştırmak için Dımaşk’a gitti. En önemli şikâyet konuları, savaşlara katıldıkları ve ön saflara sürüldükleri halde sağlanan ganimetlerden kendilerine pay verilmemesi, ayrıca haksız yere mallarının ellerinden alınması ve kızlarının câriye edinilmesiydi. Günlerce bekledikleri halde halife yerine kâtibi Abraş ile görüştürülen Meysere ve arkadaşları bu tutum karşısında halifenin valilerinin icraatlarından memnun olduğu kanaatine vardılar ve Kuzey Afrika’ya dönüp isyan için fırsat kollamaya başladılar.

Bu sırada Batı Sudan sınırlarına kadar ulaşan Habîb b. Ebû Ubeyde’nin çok sayıda Berberî ve Sudanlı esir alarak bol miktarda altın ve gümüşle geri dönmesi Berberîler’in Emevîler’e öfkesini daha da arttırdı. Habîb b. Ebû Ubeyde’nin Sudan seferinin ardından ordusuyla Sicilya fethine gönderilmesi Hâricîler için büyük bir fırsat oldu. 15 Ramazan 122’de (13 Ağustos 740) isyan hareketini başlatan Meysere, Sufriyye mezhebini benimsemiş akraba kabilelerden Miknâse ve Bergavâta’nın da desteğiyle gücünü arttırıp Tanca üzerine yürüdü ve şehri ele geçirerek valiyi öldürdü. Burada halife ilân edilip emîrü’l-mü’minîn unvanı alan Meysere, Tanca valiliğine Mûsâ b. Nusayr’ın mevlâsı ve aslen Rum olan Abdül‘alâ b. Cüreyc’i tayin etti. Ardından Sûs üzerine yürüyerek bölgeyi ele geçirip Vali İsmâil b. Ubeydullah’ı da öldürdü. İsyan bütün Fas’ta kısa sürede yayıldı. Bölgede yaşayan Berberîler’in tamamına yakını Meysere’ye destek verdi.

Meysere daha sonra Kayrevan’a yöneldi. Bu gelişmeler karşısında Emevî genel valisi İbnü’l-Habhâb, Hâlid b. Habîb el-Fihrî’yi büyük bir ordunun başında Meysere’nin üzerine gönderdi, ayrıca Sicilya seferinde olan orduyu da ona yardım için geri çağırdı. Sicilya ordusu ulaşmadan Hâlid ile Meysere arasında Tanca civarında şiddetli bir çatışma meydana geldi. Savaşın ardından Tanca’ya dönen Meysere orada kendi taraftarlarınca öldürüldü. Onun, biat alırken kabul ettiği şartları tanımaması ve önceki tavrını değiştirip şiddet uygulamaya kalkışması yüzünden öldürüldüğü kaydedilmektedir. Ancak kaynaklarda neticesi hakkında açık bilgi verilmeyen bu savaşı kaybetmesi veya beklenmeyen bir anda geri çekilmesi sebebiyle öldürüldüğü ihtimali daha kuvvetli görünmektedir. Hâricîler Meysere’nin yerine halifeliğe Zenâte kabilesinden Hâlid b. Humeyd’i geçirdiler.

Halife Hişâm’ın emriyle Tanca’yı geri almak için bir ordu gönderen Endülüs valisi ordusunun yenildiğini duyunca bizzat Kuzey Afrika’ya geçti, ancak Tanca’yı kurtaramadı. Hâlid b. Humeyd, Emevî ordularını Vâdîşelif (Qued Chélif) mevkiinde ağır bir yenilgiye uğrattı (123/740). Bu zaferin ardından Meysere’nin başlatmış olduğu ayaklanma Mağrib-i Aksâ’nın (Fas) bütün bölgelerine yayıldı. Fas’ta kontrolü ellerine geçiren Hâricî âsiler bölgedeki şehirleri tahrip ederek yağmaladılar. İsyan bütün Kuzey Afrika’da, hatta Endülüs’te yankı buldu. Tanca isyanı duyulunca Endülüs’te ayaklanma meydana geldi. Âsiler istedikleri kişinin vali yapılmasını sağladılar. Bunun üzerine Halife Hişâm, İbnü’l-Habhâb’ın yerine Külsûm b. İyâz’ı getirdi ve isyancılara karşı büyük ordular sevketti. Ancak Külsûm kumandasındaki ordular da Sebû nehri kenarında yenilgiye uğradılar. Bölgedeki Hâricî-Berberî ayaklanması Emevîler’in yıkılış yıllarına kadar sürdü.

BİBLİYOGRAFYA:

Halîfe b. Hayyât, et-Târîħ (Ömerî), s. 353-354; İbn Abdülhakem, Fütûĥu İfrîķıyye ve’l-Endelüs (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1987, s. 93-96; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IV, 254; İbnü’l-Kūtıyye, Târîħu iftitâĥi’l-Endelüs (nşr. İbrâhim el-Ebyârî), Kahire-Beyrut 1410/1989, II, 39; Aħbâr mecmûǾa, s. 34, 37, 41-44; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, V, 191-192; İbn İzârî, el-Beyânü’l-muġrib, I, 51-56; İbn Haldûn, Histoire des berbères (trc. de Slane), Paris 1982, I, 216, 237-239, 359-362; II, 125, 136; A. Bel, La religion musulmane en Berbérie, Paris 1938, I, 147-148; Rif‘at Fevzî Abdülmuttalib, el-Ħilâfe ve’l-Ħavâric fi’l-Maġribi’l-ǾArabî, Kahire 1393/1973, s. 67-74; Abdallah Laroui, The History of the Maghreb (trc. R. Manheim), Princeton 1977, s. 94-95; Abdülazîz Sâlim, el-Maġribü’l-kebîr, Beyrut 1981, II, 298-314; Muhammed b. Tâvît, “Medînetü Sebte Ǿabre’t-târîħ”, Sebte ve devrühâ fî iŝrâǿi’l-fikri’l-İslâmî, Tıtvân 1984, s. 3-4; Mahmûd İsmâil Abdürrâzık, el-Ħavâric fî bilâdi’l-Maġrib, Dârülbeyzâ 1406/1985, s. 42-50, 60-66; Adnan Demircan, Hâricîler’in Siyâsî Faaliyetleri, İstanbul 1996, s. 234-235; Jamil M. Abu’n-Nasr, A History of the Maghrib in the Islamic Period, Cambridge 1987, s. 35, 37-39; Mohamed Talbi, “L’indépendance du Maghreb”, Histoire générale de l’Afrique, Paris 1990, III, 275-277; G. Marçais, La Berbérie musulmane et l’orient au moyen âge, Paris 1991, s. 46-49; Latîfe el-Bekkây, Ĥareketü’l-Ħavâric: Neşǿetühâ ve teŧavvüruhâ ilâ nihâyeti’l-Ǿahdi’l-Ümevî, Beyrut 2001, s. 214-222; Hüseyin Mûnis, “Şeverâtü’l-Berber fî İfrîķıyye ve’l-Endelüs”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb, X/1 Kahire 1948, s. 168-172; E. Lévi-Provençal, “Maysara”, EI² (Fr.), VI, 915.

Ahmet Kavas