MÎR LEVHÎ

(مير لوحي)

Seyyid Muhammed b. Muhammed Hüseynî Mûsevî (ö. 1083/1672’den sonra)

İsfahan’ın ileri gelen Şiî âlimi.

Aslen Sebzevârlı olup İsfahan’da yaşamıştır. Mutahhar ve Nakībî gibi lakaplarla da anılır. Hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmayan Mîr Levhî’nin biyografi yazarlarının dikkatini çekmediği anlaşılmaktadır. Sadece Muhammed Ali Müderris’in Reyĥânetü’l-edeb’inde kendisinden birkaç satırla bahsedilir (VI, 235-236). Büyük ihtimalle 1110 (1698-99) yılında ölen Muhammed Bâkır el-Meclisî’nin çağdaşıdır. 1081-1083 (1670-1672) yıllarında reddiye türünde yazdığı Kifâyetü’l-mühtedî adlı eserinin (Âgā Büzürg-i Tahrânî, I, 427) değişik yerlerinde kendisinin Bahâeddin Âmilî (ö. 1031/1622) ve Mîr Muhammed Bâkır Dâmâd’ın (ö. 1041/1631) yetişkin öğrencilerinden biri olduğunu belirtmektedir. Âmilî 1031’de (1622) vefat ettiğine göre Mîr Levhî’nin hocasının yetişkin talebelerinden biri olarak nitelenebilmesi için yirmi yaşından aşağı olmaması gerekir. Bu takdirde 1010 (1601) yılı civarında doğduğu söylenebilir. Öğrenimini tamamladıktan sonra daha çok Şiî kelâmı, on ikinci imamla ilgili problemler ve İslâm tarihi konularında temayüz eden Mîr Levhî bütün şekilleriyle tasavvufun aleyhinde tavır almıştır (EI2 [İng.], VII, 94). Bu dönemdeki eğitim ve öğretim faaliyetleri ve yetiştirdiği öğrencileri hakkında yeterli bilgi olmamakla birlikte yaşadığı devrin önde gelen âlimleriyle münazaralarda bulunduğu, toplumda yerleşmiş bazı fikirlere karşı çıktığı, özellikle Muhammed Bâkır el-Meclisî ile tasavvufla ilgisi bulunan babası Muhammed Takī başta olmak üzere bazı âlimlerin düşüncelerini eleştirdiği bilinmektedir (Mirza Hüseyin Nûrî Tabersî, Feyż-i Ķudsî, s. 82, 195).

Mîr Levhî, Emevîler’e karşı isyan eden Ebû Müslim’in zalim Abbâsîler’in hilâfeti elde etmeleri için çaba gösterdiğini, hiçbir Şiî imamıyla dostluğunun bulunmadığını, sonunda kendisinden daha kötü bir kişi olan Halife Mansûr tarafından öldürüldüğünü yazması sebebiyle Muhammed Takī Meclisî’nin konuyla ilgili fikirlerine karşı çıkmış ve halkın bir kısmı onu ciddi şekilde rahatsız etmişti. Bu esnada çağdaşı bazı âlimler Mîr Levhî’nin düşüncelerini savunmuş, İžhârü’l-ĥaķ ve miǾyârü’ś-śıdķ müellifi Seyyid Ahmed el-Alevî el-Âmilî gibi âlimler yazılarıyla onu avamın şerrinden korumaya çalışmışlardır (Âgā Büzürg-i Tahrânî, IV, 150-151). Genellikle bu olayda halkın ve bazı ulemânın Mîr Levhî’ye karşı cephe alması, Muhammed Takī Meclisî’nin daha önce Ebû Müslim’i öven ifadeler kullanması yanında Mîr Levhî’nin Hallâc-ı Mansûr’u yeren sözler sarfederek sûfîler aleyhindeki düşüncelerini ortaya koymasına bağlanmaktadır. Muhammed Bâkır el-Meclisî’nin rec‘at hususunda kaleme aldığı kitabın Şiî inanışındaki insanlara zarar vereceğini düşünen ve kendisinden bu esere bir reddiye yazması istenen Mîr Levhî Kifâyetü’l-mühtedî’yi telif etmiş, burada Meclisî’nin hadislerle ilgili birçok yorumunu reddetmesinin yanı sıra bu müellifin babası ve kendisi hakkında müşahedeye dayanan önemli bazı tesbitleri ortaya koymuştur. Mîr Levhî’ye göre Şîa arasında akaid, hadis ve fıkıh konularında büyük müctehid unvanını alan bu kişiler, İsfahan’da cahil insanları çevrelerinde topladıkları için hiç kimse onlara karşı çıkma cesaretini gösterememiştir. Mîr Levhî’nin Muhammed Bâkır el-Meclisî’ye yönelttiği en sert tenkit, onun Safevî Hükümdarı Şah Süleyman’a ithaf ettiği Terceme-i Çahârdeh Ĥadîŝ adlı eserinde kaydettiği yorumlarıdır. Bu kitapta Safevîler’in ortaya çıkışıyla ilgili olarak İmam Muhammed Bâkır’dan nakledilen bir haberde, doğudan zuhur edip dini yüceltecek Safevî hükümdarlarının hâkimiyetinin Mehdî’nin zuhuruna kadar devam edeceği, Safevîler’in kendilerinden sonra bu gücü on ikinci imama devredecekleri söylenmektedir (M. Takī Dânişpejûh, III/3, s. 1203-1204). Mîr Levhî, Meclisî’yi şâz ve zayıf olan bu haberi kendi arzusuna ve menfaatlerine göre yorumlamak, metni yanlış tercüme etmek, hükümdar ile avamı kandırmak ve coğrafya bilmemekle suçlamaktadır (EI2 [İng.], VII, 95). Bazı müellifler, Meclisîler’le arasındaki husumetten dolayı Mîr Levhî’nin, Meclisî’nin dedelerinden olduğunu ileri sürdüğü Ebû Nuaym el-İsfahânî’nin kabrini tahrip ettiğini kaydederse de (Hânsârî, I, 275; Nâme-i Dânişverân-ı Nâśırî, VII, 6), onun gibi bir âlimin böyle bir teşebbüste bulunması mümkün görülmemektedir.

Mîr Levhî’nin ölüm tarihi bilinmemektedir; ancak Kifâyetü’l-mühtedî’yi 1083 (1672) yılında tamamladığına göre bu tarihten sonra vefat etmiştir. Onun, Uśûlü’l-Ǿaķāǿid ve el-ErbaǾîn adlı eserlerin sahibi olan Seyyid Muhammed Hâdî b. Levhî adında bir oğlu olduğu kaydedilmektedir.

Eserleri. 1. Kifâyetü’l-mühtedî fî maǾrifeti’l-Mehdî. On ikinci imamın gaybetini ve sûfîliğin reddini konu alan Farsça bir eserdir (Âgā Büzürg-i Tahrânî, XVIII, 101). Telif tarihini taşıyan bir muhtasarı Meşhed Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Kütüphanesi’de (Yazmalar, nr. 1121) kayıtlıdır (Muhammed Fâzıl, s. 256-257). 2. Kitâbü’l-ErbaǾîn. Gaybetle ilgili birçok rivayeti ihtiva ettiği belirtilmektedir (Mirza Hüseyin Nûrî Tabersî, Feyż-i Ķudsî, s. 82, 126). Bu iki eserde İbn Şâzân en-Nîsâbûrî’nin Kitâbü’l-Ġaybe’sinin kullanıldığı veya oradan alıntılar yapıldığı tarzındaki sözler dikkate alındığında bunları birbirinin aynı yahut konu itibariyle yakın çalışmalar saymak mümkündür. Mîr Levhî’nin


gençlik yıllarında yazdığı kaydedilen kitapları da şunlardır: AǾlâmü’l-muĥibbîn, İdrâǿü’l-Ǿâķılîn ve iħzâǿü’l-mecânîn, Münâžaratü’s-seyyid ve’l-Ǿâlim (Âgā Büzürg-i Tahrânî, XXII, 294), Zâdü’l-Ǿuķbâ fî menâķıbi’l-eǿimme ve’l-evśıyâǾ, Riyâżü’l-müǿminîn ve ĥadâǿiķu’l-müttaķīn.

BİBLİYOGRAFYA:

Hânsârî, Ravżâtü’l-cennât, Tahran 1390, I, 275; Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, Tebriz, ts., VI, 235-236; Mirza Hüseyin Nûrî Tabersî, Feyż-i Ķudsî (trc. Seyyid Ca‘fer Nebevî), Tahran 1374 hş., s. 82, 126, 195; a.mlf., Necm-i Ŝâķıb der Aĥvâl-i İmâm-ı Ġāǿib, Tahran, ts., s. 5; M. Takī Dânişpejûh, Fihrist-i Kitâbħâne-i İhdâǿî-yi Âķā-yı Seyyid Muĥammed Mişkât, Tahran 1335 hş., III/3, s. 1203-1204; Nâme-i Dânişverân-ı Nâśırî, Kum, ts. (Dârü’l-fikr), VII, 6; Muhammed Fâzıl, Fihrist-i Kitâbhâ-yı Ħaŧŧî-yi Kütübħâne-i Dânişkede-i İlâhiyyât ve MaǾârif-i İslâmî-i Meşhed, Tahran 1361 hş., s. 256-257; Âgā Büzürg-i Tahrânî, eź-ŹerîǾa ilâ teśânîfi’ş-ŞîǾa, Beyrut 1403/1983, I, 427; IV, 150-151; XVIII, 101; XXII, 294; Abdul-Hadi Hairi, “Maғјlisī”, EI² (İng.), V, 1088; a.mlf., “Maғјlisī-yi Avval”, a.e., V, 1089; a.mlf., “Mīr Lawĥī”, a.e. (İng,), VII, 94-95.

Mustafa Öz