MISRÎ, Azîz Ali

(عزيز علي المصري

(1879-1965

Osmanlı subayı ve Mısır devlet adamı.

XIX. yüzyılda Kahire’ye yerleşmiş Basralı bir tüccar ailesinin çocuğu olarak dünyaya geldi. Küçük yaşta anne ve babasını kaybettiğinden Mısır’ın üst düzey mülkî âmirlerinden eniştesi Zülfikar Ali Paşa’nın yanında kaldı. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra İstanbul’a giderek Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne’ye girdi ve burayı 1904’te bitirip Osmanlı ordusunda göreve başladı. Bu arada Arnavut, Bulgar ve Yunan çetelerine karşı verilen mücadelelere katıldı. 1906’da Selânik’te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne girerek II. Abdülhamid’in muhalifleri arasında yer aldı. 1907’de yüzbaşı rütbesiyle Ohri’de bulunan Osmanlı birliklerinin kumandanı iken İç Makedonya İhtilâl Örgütü’ne (Vnatresna Makedonsko Revolucionerna Organizacija) karşı müslüman halkın ileri gelenlerinden oluşan bir komite kurdu ve ardından silâhlı mücadele başlattı (daha sonra II. Meşrutiyet döneminde bölge mebusları tarafından ayaklanmaları bastırırken isyancılara fazla sert davranmakla suçlanmıştır). Aynı yıl Mekteb-i Harbiyye’den arkadaşı Enver Bey (Paşa) vasıtasıyla Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Manastır teşkilâtına -kurucuları Enver, Kâzım (Karabekir) ve Kolonya eşrafından Mülkiye Mektebi mezunu Hüseyin beyler dışında- alınan ilk kişi oldu. Bu cemiyetin Osmanlı Terakkî ve İttihat Cemiyeti ile birleşmesi üzerine İttihatçılar’a katıldı, Enver ve Eyüp Sabri (Akgöl) beylerle birlikte cemiyetin Ohri şubesini kurdu. II. Meşrutiyet’in ilânından (23 Temmuz 1908) sonra Osmanlı Devleti’ni oluşturan unsurlar arasında milliyetçilik eğilimlerinin güçlenmesi Arap kökenli Osmanlı subaylarını da etkilemişti. Otuzbir Mart Vak‘ası’nın ardından Hareket Ordusu’yla birlikte İstanbul’a gelen (1909) Azîz Ali burada Araplar’ın ön saflardaki simalarından biri oldu; İstanbul’da bulunan Arap subayları sık sık onun evinde toplanmaya başladı. Bu subaylar aynı yıl ilk gizli cemiyetleri olan Kahtâniyye’yi kurdular; cemiyetin en etkili isimlerinin başında Azîz Ali geliyordu. Ancak Avusturya-Macaristan İmparatorluğu örneğinden esinlenerek Osmanlı Devleti’ni Türk-Arap eşitliği ilkesine dayalı ikili monarşi yapısına kavuşturma fikrini savunan Kahtâniyye üyeleri takibe uğrayınca cemiyet feshedildi.

Azîz Ali 1910 yılında, Yemen’de ayaklanan İmam Mütevekkil-Alellah Yahyâ b. Muhammed ile yapılan görüşmelerde aracı rolü üstlendi. İsyanın bastırılmasının ardından İtalyanlar’ın 1911 sonbaharında Trablusgarp’ı işgal etmeleri üzerine oraya gönderildi. Osmanlı Devleti İtalya ile savaşı göze alamayınca bazı subaylara İtalya’ya karşı direniş göstermeye başlayan bölge halkını organize etme görevi verildi; bunlar arasında Azîz Ali ve Enver Bey de vardı. Balkan Savaşı sebebiyle Enver Bey’in bölgeden ayrılmasının ardından savunma kuvvetlerini kendi kumandasında yeniden örgütleyen Azîz Ali direniş devam ederken 1913 sonbaharında âniden İstanbul’a gitti ve bu sebeple yüzlerce askerle birlikte görev yerini izinsiz ve erken terketmesinin Libya’da İtalyanlar’a karşı verilen mücadeleye darbe vurduğu ileri sürülerek ağır şekilde suçlandı. Onun Libya’dan niçin ayrıldığı bilinmediği gibi bedevî gönüllülere dağıtılmak üzere Enver Bey’in kendisine emanet ettiği paranın da âkıbeti öğrenilemedi. Azîz Ali, İstanbul’a dönüşünün hemen ardından sadece Osmanlı ordusunda görevli Arap subayların üye olabildiği Ahd adında gizli bir cemiyet kurdu; kısa sürede cemiyetin Şam, Halep, Musul ve Bağdat’ta şubeleri açıldı. Arkasından da İstanbul’daki İttihatçılar’a muhalefet edilmeye ve Kahire’deki adem-i merkeziyetçilerle diyalog kurulmaya başlandı. Şubat 1914’te Azîz Ali tutuklanarak zimmetine para geçirmek ve vatana ihanet suçlarından dîvânıharbe verildi; iki aydan fazla süren muhakeme sonucunda idama mahkûm edildi. Fakat Araplar tarafından ileri sürülen, Enver Paşa ile aralarının açık olduğu ve bunun davayı etkilediği söylentileriyle içeriden ve dışarıdan gelen baskılar sonucu cezası önce on beş yıla indirildi, ardından da affedildi. Kâzım Karabekir İttihat ve Terakkî Cemiyeti adlı kitabında (s. 186-187), o sırada Harbiye nâzırı olan Enver Paşa’ya Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’nin Manastır teşkilâtını kurarken ettikleri yemini hatırlatarak Azîz Ali’nin serbest bırakılmasını kendisinin sağladığını belirtmektedir.

Nisan 1914’te Mısır’a dönen Azîz Ali, ağustos ayında İngilizler’le temasa geçerek bir Arap devleti kurmak amacıyla Osmanlı Devleti’ne karşı başlatmayı tasarladığı isyana destek istedi. İngilizler önce bu teklifi zamansız buldularsa da gelişmeler Osmanlılar’ın Almanya safında savaşa katılacağını göstermeye başlayınca ekim sonunda onunla temasa geçtiler ve pratik bir sonuç çıkmamakla birlikte diyalogu bir süre devam ettirdiler. Ardından İngilizler’in Mekke Emîri Şerîf Hüseyin ile anlaşarak 1916’da onun liderliğinde bir isyan başlatmaları üzerine Azîz Ali de isyancılara katıldı. Bu arada ismi Cemal Paşa tarafından Suriye’de idamla yargılananlar arasında yer aldı. Azîz Ali, Şerîf Hüseyin kuvvetleri arasında üç ay bulunduktan sonra ayrılarak Mısır’a döndü. Bu kopuşta Şerîf Hüseyin’in tam bağımsızlık yanlısı, onun ise hâlâ federal bir Türk-Arap İmparatorluğu kurulması fikrinin savunucusu olmasının rol oynadığı söylenmektedir (Khadduri, s. 153-154).

İngilizler, Şerîf Hüseyin’in geri gelmesi yolundaki çağrılarını karşılıksız bırakan Azîz Ali’yi İspanya’ya sürdüler. Ancak kendisi oradan Almanya’ya geçti ve İngiliz himayesinin kalkmasının (Şubat 1922) ardından 1924’te Kahire’ye döndü. 1928-1936 yılları arasında Polis Okulu’nun müdürlüğünü yaptı. Daha sonra Kral Fuâd tarafından Londra’da okuyan oğlu Fârûk’un korunmasıyla ilgili olarak İngiltere’ye gönderildi. 1937’de Mısır ordusunda müfettiş olduysa da İngilizler’in karşı çıkması üzerine görevden alındı. II. Dünya Savaşı sırasında Batı Sahrâ’daki Alman kuvvetlerine ulaşmaya çalışırken tutuklanarak hapse atıldı (1941). 1942’de iş başına gelen Nehhas Paşa hükümeti tarafından serbest bırakıldı. 1952’de ihtilâlci


Hür Subaylar’a (ed-Dubbâtü’l-ahrâr) yardım etti ve 1953’te Mısır’ın Moskova büyükelçiliğine tayin edildi. Hür Subaylar’dan bir kısmı onu Muhammed Necîb’in yerine devlet başkanlığına getirmek istediyse de o 1954 yılında emekliye ayrıldı ve Haziran 1965’te öldü.

BİBLİYOGRAFYA:

G. Antonius, The Arab Awakening, Beyrut 1955, s. 110-123, 159-161, 212; Hassan Saab, The Arab Federalists of the Ottoman Empire, Amsterdam 1958, s. 234-243; Majid Khadduri, “Aziz Ali Mısri and the Arap Nationalist Movement”, Middle Eastern Affairs, nr. 4 (ed. A. Hourani), London 1965, s. 140-163; Muhammed Subeyh, Baŧal lâ nensâhu ǾAzîz el-Mıśrî ve Ǿaśrüh, Beyrut 1971, tür.yer.; Ziriklî, el-AǾlâm (Fethullah), IV, 231; J. W. King, Historical Dictionary of Egypt, Cairo 1988, s. 425-427; Zekeriya Kurşun, Yol Ayırımında Türk Arap İlişkileri, İstanbul 1992, s. 57, 120-126; Philip H. Stoddard, Teşkilât-ı Mahsusa (trc. Tansel Demirel), İstanbul 1993, s. 72-80, 138-139; Kâzım Karabekir, İttihat ve Terakki Cemiyeti: 1896-1909, İstanbul 1993, s. 172, 181-187, 222-223; E. Tauber, The Emergence of the Arab Movements, London 1993, s. 99-100, 215-236; A. Goldschmidt, Historical Dictionary of Egypt, Lanham 1994, s. 186-187; Cemal Paşa, Hatırat (haz. Metin Martı), İstanbul 1996, s. 64-69; Hasan Kayalı, Jön Türkler ve Araplar (trc. Türkan Yöney), İstanbul 1998, s. 201, 210-211, 224; M. Şükrü Hanioğlu, Preparation for a Revolution: The Young Turks, 1902-1908, New York 2001, s. 225-226; Mahmut Nedim Bey, Arabistan’da Bir Ömür: Son Yemen Valisinin Hatıraları veya Osmanlı İmparatorluğu Arabistan’da Nasıl Yıkıldı? (haz. Ali Birinci), İstanbul 2001, s. 225-226.

Şit Tufan Buzpınar