MU‘TEMİD-ALELLAH, Ahmed b. Ca‘fer

(المعتمد على الله أحمد بن جعفر)

Ebü’l-Abbâs el-Mu‘temid-Alellāh Ahmed b. Ca‘fer el-Mütevekkil-Alellāh el-Abbâsî (ö. 279/892)

Abbâsî halifesi (870-892).

229 (843) veya 231’de (845) Sâmerrâ’da doğdu; Mütevekkil-Alellah’ın oğludur. Mühtedî-Billâh’ın Türkler tarafından tahttan indirilip işkenceyle öldürülmesinin ardından göz hapsinde tutulduğu el-Cevsaku’l-Hâkānî’den alınarak halife ilân edildi (16 Receb 256 / 19 Haziran 870). Tahta çıkınca babasının veziri Ubeydullah b. Yahyâ b. Hâkān’ı tekrar bu makama getirdi ve daha sonra devletin yönetimini kardeşi Muvaffak’ın eline bırakarak vaktini eğlence ve av partilerinde geçirmeye başladı.


Mu‘temid döneminin en önemli olayı, Halife Mühtedî-Billâh zamanında Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan Zencî köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî adlı bir maceraperestin ayaklanmasıdır (Şevval 255 / Eylül 869). Ali b. Muhammed, aslında Hâricîler’e yakın olmasına rağmen Hz. Ali soyuna sempatisi bulunanların desteğini kazanabilmek için kendisinin Ali evlâdından olduğunu söylüyordu. Kısa zamanda bir güç haline gelen isyancılar önce Übülle, Abadan ve Ahvaz’ı ele geçirerek yağma ve katliamlarda bulundular; ardından halifenin üzerlerine gönderdiği kuvvetleri yenilgiye uğratıp Basra’ya hâkim oldular (Şevval 257 / Eylül 871). Olayların giderek büyümesi üzerine Mu‘temid kardeşi Muvaffak’ı Basra’daki Zencî hâkimiyetine son vermekle görevlendirdi. Ancak Muvaffak ciddi bir başarı elde edemeden Sâmerrâ’ya döndü (258/872). Onun ardından gönderilen Mûsâ b. Boğa da başarısız oldu. Mu‘temid, Şevval 261’de (Temmuz 875) oğlu Ca‘fer’i Mufavvaz-İlallah lakabıyla birinci veliaht, kardeşi Muvaffak’ı Nâsır-Lidînillâh lakabıyla ikinci veliaht tayin ettiğini açıkladı. Ayrıca Ca‘fer’in erginlik çağına varmadan kendisinin ölümü halinde yerine Muvaffak’ın geçmesini ve Ca‘fer’in onun veliahtlığına getirilmesini vasiyet ederek biat aldı. Bu sırada Zencîler, Muvaffak’ın Ya‘kūb b. Leys es-Saffâr ile uğraşmasından yararlanarak Batîha’yı ve çevresini yağmaladılar, Bağdat’ı tehdit eder duruma geldiler. Onlarla mücadeleyi bir süre Muvaffak’ın oğlu Ebü’l-Abbas (Mu‘tazıd-Billâh) yürüttüyse de son darbeyi 3 Muharrem 270’te (13 Temmuz 883) yapılan savaşta Muvaffak indirdi. On beş yıla yakın bir zamandır devleti uğraştıran Ali b. Muhammed ez-Zencî öldürülerek isyan bastırıldı.

Bu devirdeki diğer bir önemli mesele, Abbâsî sınırları içerisinde müstakil devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır. Ya‘kūb b. Leys es-Saffâr, Fars bölgesini ele geçirdiğinde Muvaffak onu bölgeden uzak tutmak için Belh-Tohâristan-Sicistan-Sind bölgesinin valiliğine tayin etti (257/871). Böylece doğuya giden Ya‘kūb, Kâbil’e kadar uzanan geniş topraklarda birtakım fetihlerde bulundu. Daha sonra tekrar batıya dönerek Tâhirîler’in başşehri Nîşâbur’u zaptetmek suretiyle Horasan’ı ele geçirdi (4 Şevval 259 / 3 Ağustos 873). İstediği Horasan valiliği kendisine verilmeyince Ahvaz ve Vâsıt üzerinden Bağdat’a yöneldi. Bu sırada Zencîler’e karşı sefer hazırlığı içinde bulunan Muvaffak onunla da uğraşmaya mecbur oldu. Vâsıt ile Bağdat arasındaki bir yerde yapılan savaş Ya‘kūb’un yenilgisiyle sonuçlandı (11 Receb 262 / 10 Nisan 876). Buna rağmen Muvaffak, Ya‘kūb’un ölümünün (9 Şevval 265 / 4 Haziran 879) ardından yerine geçen kardeşi Amr’ın Horasan, Fars, İsfahan, Sicistan, Sind ve Kirman’daki hâkimiyetini tanımak mecburiyetinde kaldı. Muvaffak Ya‘kūb’la uğraşırken Mu‘temid, 261’de (874-75) Nasr b. Ahmed’i Mâverâünnehir’in tamamına vali tayin ederek Sâmânîler sayesinde doğu sınırını emniyet altına aldı. Mu‘temid Mısır’ı da Yârcuh et-Türkî’ye iktâ etmiş ve onun ölümü üzerine daha önce burada hilâfet nâibi sıfatıyla bulunan Ahmed b. Tolun bölgeye tek başına hâkim olmuştu (Ramazan 258 / Temmuz 872). Ahmed b. Tolun, Suriye’yi kendi yönetimi altına almak için çıktığı seferden (264/878) Fırat’a kadar olan yerleri ele geçirerek döndü ve ardından kendi adına sikke bastırdı. Aynı şekilde Muvaffak tarafından Rebîülevvel 276’da (Temmuz 889) Azerbaycan valiliğine gönderilen Muhammed b. Ebü’s-Sâc da burada bağımsız hareket eden bir hânedanın kurucusu oldu.

Mu‘temid döneminde Bizanslılar’la mücadele sürdürülmüş, Tarsus Emîri Yâzmân bir gece baskını ile Bizans ordusunun hemen tamamını imha etmiştir (Rebîülevvel 270 / Eylül 883). Ancak Yâzmân’ın bir kuşatmada ölmesinden (278/891) sonra Bizans’a karşı yapılan akınlar zayıflamış ve saldırı sırası onlara geçmiştir. Mu‘temid’in son zamanlarında Karmatîler de halifeliği uzun süre meşgul etmiştir.

Mu‘temid-Alellah, Muharrem 279’da (Nisan 892) oğlu Ca‘fer’i veliahtlıktan azledip yerine kardeşi Muvaffak’ın oğlu Ebü’l-Abbas’ı (Mu‘tazıd-Billâh) getirmek zorunda kaldı. Bundan altı ay sonra da beklenmedik bir şekilde ve muhtemelen zehirlenerek öldü (19 Receb 279 / 15 Ekim 892). Dönemine ait sikkelerden yirmi tanesi İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde bulunmaktadır. Zamanının çoğunu merkezden biraz uzakta Dicle’nin sağ kıyısına yaptırdığı Kasrülaşk’ta geçiren Mu‘temid, Sâmerrâ’da oturan Abbâsî halifelerinin sonuncusudur. Onun Türkler için kurulmuş olan bu şehirden ayrılması (276/889) siyasî alandaki Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ya‘kūbî, Târîħ II, 619-624; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IX, 462, 474-667; X, 7-29; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), IV, 189-229; İbnü’l-İmrânî, el-İnbâǿ fî târîħi’l-Ħulefâǿ (nşr. Kāsım es-Sâmerrâî), Leiden 1973, s. 137-139; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXIII, 327-343; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XII, 540; Süyûtî, Târîħu’l-ħulefâǿ (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1371/1952, s. 363-368; Artuk, İslâmî Sikkeler Kataloğu, I, 107-114; Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1980, s. 128-130; Cebrâil Süleyman Cebbûr, el-Mülûkü’ş-şuǾarâǿ, Beyrut 1401/1981, s. 141-142; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 318; Hasan İbrahim, İslâm Tarihi, III, 352-359; H. Kennedy, The Prophet and the Age of the Caliphates, London 1986, s. 175-181; İslâm Tarihi Kültür ve Medeniyeti, İstanbul 1988, I, 138-140; M. Sa‘d eş-Şeybânî, Târîħu’l-ǾIrâķ, Tunus 1996, s. 37-50; C. Melchert, “Religious Policies of the Caliphs”, Islamic Law and Society, III/3, Leiden 1996, s. 338-342; K. V. Zetterstéen - [F. Işıltan], “Mûtemid”, İA, VIII, 753; H. Kennedy, “al-MuǾtamid ǾAlā’llāh”, EI² (İng.), VII, 765-766; Şerare Yetkin, “Abbâsîler”, DİA, I, 51-52.

Ali Aktan