MUÂZ b. CEBEL

(معاذ بن جبل)

Ebû Abdirrahmân Muâz b. Cebel b. Amr el-Ensârî (ö. 17/638)

Sahâbî.

Hicretten on sekiz yıl önce (m. 603) Medine’de dünyaya geldi; yirmi yıl önce (m. 601) doğduğu da zikredilmiş, Hazrecî ve Cüşemî nisbeleriyle de anılmıştır. Hazrecoğulları’nın Benî Udey koluna mensup olan babasının ölümü üzerine annesi Hind bint Sehl b. Cüheyne, Medine civarında yaşayan ve cimriliğiyle tanınan Benî Selime oğullarının reisi Ced (Cüd) b. Kays ile evlendi. Muâz on sekiz yaşında iken müslüman oldu ve İkinci Akabe Biatı’na katıldı. Kendi kabilesinden İslâmiyet’i kabul eden arkadaşlarıyla birlikte geceleri Benî Selime oğullarından henüz müslüman olmayan bazı kimselerin putlarını kırdı veya putların âcizliğini ortaya koyacak eylemler yaptı (İbn Hişâm, II, 95-96; ayrıca bk. AMR b. CEMÛH). Resûl-i Ekrem hicretten sonra onunla Abdullah b. Mes‘ûd arasında kardeşlik bağı kurdu; o sırada Habeşistan’da bulunan Ca‘fer b. Ebû Tâlib ile kardeş yapıldığına dair rivayet doğru olmamalıdır. Bedir Gazvesi başta olmak üzere Huneyn ve Tâif dışındaki bütün gazvelere katıldı ve bunlarda kabilesinin bayraktarı veya temsilcisi oldu. Mekke fethinin ardından Resûlullah Huneyn Gazvesi’ne giderken onu Mekke’ye önce emîr, ardından Kur’an ve dinî bilgiler muallimi tayin ettiği için Huneyn ve Tâif gazvelerine iştirak edemedi.

Hz. Peygamber, hicretin 9. yılı Rebîülâhirinde (Ağustos 630) Muâz’ı Ebû Mûsâ el-Eş‘arî ile birlikte Yemen’e elçi, zekât memuru ve kadı sıfatıyla gönderdi. Muâz’ı Yemen’e giden heyete başkan tayin ederek onun Yukarı Yemen’de, Ebû Mûsâ’nın da Aşağı Yemen’de görev yapmasını istedi. İslâmiyet’i kabul eden ilk Himyer meliklerinden Hâris b. Abdükülâl’e Muâz ile bir mektup gönderdi. Muâz’ın Yemen’de kadılık yaparken nasıl hüküm vereceğiyle ilgili olarak Resûl-i Ekrem ile aralarında geçen konuşma meşhurdur. Resûlullah’ın sorularına cevap veren Muâz önce Allah’ın kitabına göre hükmedeceğini, aradığı delili Kur’an’da bulamazsa Resûl-i Ekrem’in sünnetini dikkate alacağını, aradığını orada da bulamazsa kendi kanaatine göre hüküm vereceğini söyleyince Hz. Peygamber memnun oldu ve Resûlullah’ın elçisine Resûlullah’ı hoşnut edecek şekilde cevaplar verdiren Allah’a hamdetti (Ebû Dâvûd, “Aķżıye”, 11; Tirmizî, “Aĥkâm”, 3). Ayrıca halka kolaylık gösterip zorluk çıkarmamalarını, müjde verip nefret ettirmemelerini tembih etti (Buhârî, “Meġāzî”, 60; Müslim, “Cihâd”, 7). Yemen heyetini uğurlarken bir süre Muâz’ın yanında yürüyen Resûl-i Ekrem’in ona belki bir daha görüşemeyeceklerini, Medine’ye döndüğünde sadece mescidini ve kabrini bulacağını söyleyince Muâz ağladı; Hz. Peygamber de onu teselli etti (Müsned, V, 235).

Yemen’deki Benî Bekre kabilesinin Sekûn kolundan bir hanımla evlenen Muâz b. Cebel, orada peygamberlik iddiasında bulunan ve kısa sürede Yemen’in birçok bölgesine hâkim olan Esved el-Ansî’nin üç ay içinde ortadan kaldırılmasında önemli rol oynadı. 11 (632) yılında görevini tamamladı ve Resûl-i Ekrem’in vefatından bir süre sonra Medine’ye döndü.

Muâz, Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye fetihlerine katılmak için halifeden izin talep etti. Hz. Ömer, onun bilgisine ihtiyaç duyulacağı gerekçesiyle izin verilmemesini telkin ettiyse de halife şehid olmak isteyen kimseyi engellemeye hakkı olmadığını söyleyerek ona izin verdi. Muâz, önemli görevler üstlendiği Yermük ve Ecnâdeyn savaşlarıyla Dımaşk’ın fethinde bulundu. Ecnâdeyn Savaşı’nda ordunun sağ kanadına kumanda etti. Hz. Ömer halifelik görevini üstlendiğinde Suriye ordusunun kumandanı Ebû Ubeyde b. Cerrâh ile ona bir mektup yazdı. Ebû Ubeyde veba salgınında ölünce ordunun başına Muâz b. Cebel geçti. Daha sonraları bazı sahâbîlerle birlikte Suriye’ye muallim olarak gönderildi. Muâz b. Cebel, 17 (638) yılında Ürdün’de Kusayru Hâlid’de Amvâs tâunu diye bilinen veba salgınında iki oğlu ve iki hanımıyla birlikte öldü. Bu tarih 18 (639) olarak da zikredilmiştir. Bugün İrbid vilâyetine (muhâfaza) bağlı Ağvârüşşimâliye livâsında kendi adıyla anılan köyde bulunan kabri üzerine küçük bir mescid ve türbe yaptırılmıştır.

Uzun boylu ve heybetli bir kimse olan Muâz’ın bir ayağı sakattı. Kaynaklarda ailesi Amvâs tâununda ölünce soyunun tükendiği kaydedilir. Onun hiç çocuğu olmadığına dair rivayet asılsızdır (Nüveyrî, XIX, 355). Daha çok edebiyat kitaplarında yer alan, oğlunun ölümü üzerine Hz. Peygamber’in ona bir tâziye mektubu gönderdiğine dair rivayetin (Ebû Ca‘fer en-Nehhâs, s. 227-228) güvenilir bir kaynağı yoktur. Muâz’ın Rebîa adında bir kardeşinin bulunduğu, onun soyunun da tükendiği (İbn Hazm, s. 358), kızı Ümmü Abdullah ile kız kardeşi Sa‘be bint Cebel’in Hz. Peygamber’e biat eden hanımlardan olduğu belirtilmektedir.

Muâz b. Cebel her zaman Resûl-i Ekrem’in yanında bulunmaya gayret eder, merak ettiği konuları sorup öğrenirdi. Hz. Peygamber de onu sever, bazan Ufeyr adlı eşeğinin terkisine bindirirdi (Buhârî, “Cihâd”, 46; Ebû Dâvûd, “Vitir”, 26; İbn Sa‘d, II, 347; III, 586; VII, 389). Muâz bir gün mahallesinde yatsı namazını kıldırırken Bakara sûresini okumuş, ziraatla uğraştıkları için yorgun düşen cemaatten bazıları onu Hz. Peygamber’e şikâyet edince Resûlullah ona, “Sen fitne mi çıkarmak istiyorsun?” demiş ve namazı daha kısa sûrelerle kıldırmasını istemiştir (Buhârî, “Eźân”, 60, “Edeb”, 74; Müslim, “Śalât”, 178-179; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 123, 124).

Asr-ı saâdet’te Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını ezbere bilen birkaç kişiden biri olan Muâz, Resûlullah’ın kendilerinden Kur’an öğrenilmesini tavsiye ettiği dört sahâbî arasında yer alıyordu. Yine o devirde fetva veren altı sahâbîden biri olan Muâz’ı Resûl-i Ekrem helâl ve haramı en iyi bilen kişi olarak gösterir, kendisine “Muâz ne


iyi adam!” diye iltifat eder, kıyamet gününde onun âlimlerin önünde yürüyeceğini söylerdi (Buhârî, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 8, “Menâķıbü’l-enśâr”, 16; Müslim, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 119; Tirmizî, “Menâķıb”, 32; İbn Sa‘d, II, 347, 350). Muâz’ın Hz. Peygamber’in kâtiplerinden olduğu (M. Mustafa el-A‘zamî, s. 102-103) ve hazinedarları arasında yer aldığı (DİA, XVII, 141) zikredilmiştir. İnsanlara iyiyi ve hayırlı olanı öğretmesi ve güçlü bir imana sahip olması sebebiyle sahâbîler onu Hz. İbrâhim’e benzetirdi. Hz. Ömer, hilâfeti zamanında fıkhî meseleler için Muâz b. Cebel’e başvurulmasını tavsiye ederdi. Muâz geceleyin bir süre uyuduktan sonra kalkıp Kur’an okur ve namaz kılardı. Daha dinç ibadet edebilmek niyetiyle uyuduğunu, bu sebeple uykusundan da sevap beklediğini söylerdi (Buhârî, “Meġāzî”, 60, “İstiŧâbe”, 2; Müslim, “İmâre”, 15).

Muâz b. Cebel Resûl-i Ekrem’den 157 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan ikisi Śaĥîĥ-i Buħârî ile Śaĥîĥ-i Müslim’de, üçü sadece Śaĥîĥ-i Buħârî’de, biri sadece Śaĥîĥ-i Müslim’de bulunmaktadır. Rivayetleri toplu halde Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer almıştır (V, 227-248). Pek çok konuda fetva vermesi ve sahâbîlerin bilmedikleri hadisleri ona sormaları Muâz’ın çok hadis bildiğini, fakat az rivayette bulunduğunu göstermekte, Hz. Peygamber’den yazdığı hadisleri ihtiva eden bir sahîfesi olduğu da anlaşılmaktadır (Müsned, V, 228). Kendisinden Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Amr b. Âs, Abdullah b. Ebû Evfâ, Abdurrahman b. Semüre, Câbir b. Abdullah, Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Ebû Ümâme el-Bâhilî, Enes b. Mâlik gibi sahâbîler; Yemen’e onunla birlikte giden Abdurrahman b. Ganm ile Abdurrahman İbn Ebû Leylâ, onu Yemen’de tanıyan Amr b. Meymûn, Atâ b. Yesâr, Ebû Müslim el-Havlânî, Şakīk b. Seleme, Ebü’l-Esved ed-Düelî, Esved b. Yezîd, Hâlid b. Ma‘dân, Kādî Şüreyh, Kays b. Ebû Hâzim, Mesrûk b. Ecda‘ gibi tâbiîler hadis, fıkıh ve kıraat öğrenmiştir.

Muâz’ın Allah’ı zikrederek imanı güçlendirmek gerektiğini anlatmak üzere, “Gelin, bir saat oturup mümin olalım” dediği nakledilmiş (Buhârî, “Îmân”, 1); “Oğlum! Namaza durduğunda dünyaya veda etmek üzere olduğunu ve oraya bir daha dönmeyeceğini düşün” (İbn Ebû Âsım, s. 180); “İnsanlarla az, rabbinle çok konuş; belki o zaman kalbin rabbini görür” (Abdülhamîd Sâlih Hamdân, s. 67) gibi sözlerine kaynaklarda yer verilmiştir.

Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz MuǾâź b. Cebel: İmâmü’l-Ǿulemâǿ ve muǾallimü’n-nâsi’l-ħayr, Abdülhamîd Sâlih Hamdân İmâmü’l-Ǿulemâǿ MuǾâź b. Cebel adlı eserleri kaleme almış, Mer‘î Mecdû‘ Abdullah el-Karenî de MuǾâź b. Cebel: Aķżıyetühû ve merviyyâtühû adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (1400, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye el-ma‘hedü’l-âlî li’l-kazâ).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, V, 227-248; Buhârî, “Îmân”, 1, “Eźân”, 60, “Edeb”, 74, “Cihâd”, 46; “Ferâǿiż”, 6, “Menâķıbü’l-enśâr”, 16, “Feżâǿilü’l-Ķurǿân”, 8, “Meġāzî”, 60, 164, “İstiŧâbe”, 2; Müslim, “Śalât”, 178-179, “İmâre”, 15, “Feżâǿilü’ś-śaĥâbe”, 119, “Cihâd”, 7; İbn Mâce, “Muķaddime”, 27; Ebû Dâvûd, “Śalât”, 123, 124, “Vitir”, 26, “Aķżıye”, 11; Tirmizî, “Aĥkâm”, 3, 8, “Menâķıb”, 32; Nesâî, “Sehiv”, 60; İbn İshak, es-Sîre, s. 277-278; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 50, 170, 317; ayrıca bk. İndeks; Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muśannef (nşr. Habîbürrahman el-A’zamî), Beyrut 1403/1983, VIII, 268-269; İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 95-96, 106, 151, 196, 200, 212, 356, 357; IV, 143, 177, 236, 237; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt (nşr. Abdülkādir Atâ), Beyrut 1410/1990, II, 347-350; III, 583-590; VII, 387-389; İbn Ebû Şeybe, el-Muśannef (nşr. Kemâl Yûsuf el-Hût), Beyrut 1409/1989, VI, 457; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 72, 126, 286, 304; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 254, 583, 601; İbn Ebû Âsım, Kitâbü’z-Zühd (nşr. Abdülalî Abdülhamîd Hâmid), Kahire 1408, s. 180; Bezzâr, Müsned (nşr. Mahfûzurrahman Zeynullah), Medine 1415/1995, VII, 118; Ebû Ca‘fer en-Nehhâs, ŚınâǾatü’l-küttâb (nşr. Bedr Ahmed Dayf), Beyrut 1440/1990, s. 227-228; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Musul-Kahire 1405/1984, X, 60; XX, 33; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 304-306; Ebû Nuaym, Ĥilye, I, 228-244; İbn Hazm, Cemhere, s. 358; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Mekke 1414, VII, 443; Ahmed b. Abdullah er-Râzî, Târîħu medîneti ŚanǾâǿ (nşr. Hüseyin b. Abdullah el-Ömerî), San‘a 1401/1981, s. 249-254; İbn Abdülber, el-İstîǾâb, III, 355-361; İbn Semüre el-Ca‘dî, Ŧabaķātü fuķahâǿi’l-Yemen (nşr. Eymen Fuâd Seyyid), Kahire 1377/1957 → Beyrut, ts. (Dârü’l-kalem), s. 16-18, 23, 26, 35-36, 44-45; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), I, 327; III, 196; V, 194-197; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XIX, 355; Mizzî, Tehźîbü’l-Kemâl, XXVIII, 105-114; Zehebî, Teźkiretü’l-ĥuffâž, I, 19-22; a.mlf., AǾlâmü’n-nübelâǿ, I, 443-461; a.mlf., Târîħu’l-İslâm: ǾAhdü’l-ħulefâǿi’r-râşidîn, s. 167-179; İbn Hadîde, el-Miśbâĥu’l-muđî fî küttâbi’n-nebiyyi’l-ümmî (nşr. Muhammed Azîmüddin), Beyrut 1405/1985, s. 249-254; Heysemî, MecmaǾu’z-zevâǿid, III, 124; İbn Hacer, el-İśâbe, III, 426-427; IV, 345; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, X, 186-188; İbn Fehd, Ġāyetü’l-merâm, s. 27-33; Hazrecî, Ħulâśatü Teźhîb, s. 379-380; M. Mustafa el-A‘zamî, Küttâbü’n-nebî, Riyad 1401/1981, s. 102-103; Abdülhamîd Mahmûd Tahmâz, MuǾâź b. Cebel: İmâmü’l-Ǿulemâǿ ve muǾallimü’n-nâsi’l-ħayr, Dımaşk 1408/1988; Abdülhamîd Sâlih Hamdân, İmâmü’l-Ǿulemâǿ MuǾâź b. Cebel, Kahire 1410/1990; Abdüssettâr eş-Şeyh, AǾlâmü’l-ĥuffâž ve’l-muĥaddiŝîn, Dımaşk-Beyrut 1417/1997, I, 281-302; M. Şît Hattâb, “MuǾâź b. Cebel el-Enśârî el-Ħazrecî eś-śaĥâbî el-Ǿâlim es-sefîr el-mücâhid rađıyallāhu Ǿanh”, Mecelletü MecmaǾi’l-fıķhi’l-İslâmî, I/1, Mekke 1987, s. 219-252; Erdoğan Merçil, “Hazinedar”, DİA, XVII, 141.

M. Yaşar Kandemir