MÜCRİM

(المجرم)

Günahkâr anlamında bir Kur’an terimi.

Sözlükte “kesmek günah ve suç işlemek” anlamlarındaki cürm kökünden türemiş bir sıfat olan mücrim “ağır günah işleyen kişi” demektir. Ebü’l-Bekā el-Kefevî, genelde “günah” mânasına gelen çeşitli kavramları izah ederken cürmü “ağır günah” ve mücrimi “kâfir” diye açıklamıştır (el-Külliyyât, s. 40-41; krş. Lisânü’l-ǾArab, “crm” md.).

Kur’ân-ı Kerîm’de mücrim kelimesi ikisi tekil (Tâhâ 20/74; el-Meâric 70/11), diğerleri çoğul (mücrimûn, mücrimîn) şeklinde (meselâ bk. el-Enfâl 8/8; Yûnus 10/17; İbrâhîm 14/49) olmak üzere elli iki âyette geçmektedir. Bir âyette masdar halinde (Hûd 11/35), sekiz âyette de (meselâ bk. el-Mâide 5/2, 8; el-Mutaffifîn 83/29) değişik fiil kalıpları yer almaktadır. Bu âyetlerin çoğunda mücrim kavramı, dinî mânada en büyük suçu işleyenler konumunda bulunan kâfirlere işaret etmektedir. Bunların içinde peygamberlere ve müminlere zulmedenler, inananlar karşısında kibirlenip onları aşağılayan ve alaya alanlar (meselâ bk. Yûnus 10/13, 75; el-Hicr 15/12; el-Câsiye 45/31), Allah’a şirk koşanlar (er-Rûm 30/12-13) ve münafık olanlar da (et-Tevbe 9/65-66) vardır. Ayrıca Allah’ın âyetlerini yalanlamak da mücrimlikle nitelendirilmiştir (el-A‘râf 7/40; Yûnus 10/17; es-Secde 32/22). Buradaki “âyetler” kelimesi, “ilâhî kitaplardaki pasajlar” mânasında olabileceği gibi “tabii nesneler ve tabiatın işleyişinde gözlenen mükemmellik” anlamına da gelebilir. Mücrim kavramı bazı âyetlerde dinin temel ilkelerinden nübüvvet ve âhiret inancını benimsemekten kaçınanları ifade eder (meselâ bk. el-En‘âm 6/147; en-Neml 27/66-69). Hz. Lût’un kavminden iman etmeyenler de insan onuruyla bağdaşmayan “aşırı derecede çirkin fiili” (fâhişe) işledikleri için mücrim olarak anılmıştır (el-A‘râf 7/84; el-Hicr 15/58; ez-Zâriyât 51/32). Müddessir sûresinde beyan edildiğine göre (74/39-47) âhiret hayatında cennettekiler cehennemdeki mücrimlere kendilerini yakıcı ateşe sevkeden davranışlarının ne olduğunu soracak, onlar da şu cevabı verecektir: “Biz namaz kılmıyor, yoksulu doyurmuyorduk. Sürekli günah işleyenlerle beraber bulunuyorduk. Büyük hesap gününün vuku bulacağına inanmıyorduk. Nihayet ölüm karşımıza çıkıverdi” (ayrıca bk. M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “crm” md.). Hadis literatüründe az sayıda geçen cürm kavramı mutlak mânada günahı ve günahkârı ifade eder (Müsned, VI, 57; Buhârî, “İǾtiśâm”, 3; Müslim, “Feżâǿil”, 132-133).

Naslardan anlaşılacağı üzere mücrim iman esaslarını ve bunların gerektirdiği davranış kurallarını ihlâl eden, dolayısıyla ebediyen cehennemde kalmaya mahkûm edilecek olan âsi ve günahkâr kişidir. Elmalılı Muhammed Hamdi, Kalem sûresinin 35. âyetindeki kullanıma dayanarak mücrim kelimesini müslimin zıddı olarak gösterir. Mücrim ve kâfirlerin cürmün kötü olduğunu bildiklerini, kendilerine yapılan kötülüğe hiddetlendikleri halde aynı kötülüğü işlemekte sakınca görmediklerini, cürmü arzularına göre yorumladıklarını ve işledikleri suçları cürüm saymayıp helâl telakki ettiklerini belirtir. Ayrıca mücrimlerin âhireti inkâr ettiklerini, böylece vicdanlarının üzerine perde çektiklerini ifade eder (Hak Dini, VII, 5289-5290).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “crm” md.; Lisânü’l-ǾArab, “crm”, “fĥş” md.leri; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “crm” md.; Müsned, VI, 57; Buhârî, “İǾtiśâm”, 3; Müslim, “Feżâǿil”, 132-133; Ebü’l-Bekā, el-Külliyyât, s. 40-41, 802; Elmalılı, Hak Dini, VII, 5289-5290; Reşîd Rızâ, Tefsîrü’l-menâr, VII, 452; X, 616; Sadık Kılıç, Kur’an’da Günah Kavramı, Konya 1984, s. 141-143.

Hatice Kelpetin Arpaguş