MUHÂKALE

(المحاقلة)

Bir akid çeşidi.

Sözlükte “yeni yapraklanmış ekin; tarla” anlamlarındaki hakl kökünden türeyen muhâkale hadislerde yasaklanan bir akid çeşidi olarak zikredilir. Bazı rivayetlerde bu işlem hakl ve hukūl kelimeleriyle de belirtilir. İslâm hukukçuları, hadis şârihleri ve dilciler muhâkalenin terim anlamı için çeşitli açıklamalar getirmişlerdir. 1. Ekinin henüz başağı kurumadan satılması. Bu tanım hakl kelimesinin birinci anlamıyla ilişkilendirilerek yapılmıştır. Garar içeren bu akdin hükmü “meyvenin olgunlaşmadan satımı” mânasındaki muhâdaranınkiyle aynıdır. Tarım ürünlerinin henüz olgunlaşmadan, yani elde edilip edilmeyeceği kesinleşmeden satışı, beklenmeyen durumlardan kaynaklanabilecek düşmanlıklara yol açma ihtimalinden dolayı hadiste yasaklanmıştır (bk. BEY‘; GARAR; MUHÂDARA).

2. Tarladaki taze ekinin kendi cinsinden belli ölçüdeki kurusu karşılığında götürü usulle satılması (el-Muvaŧŧaǿ, “BüyûǾ”, 13; Müslim, “BüyûǾ”, 59, 73, 76, 82-83; Tirmizî, “BüyûǾ”, 14; Nesâî, “Eymân ve’n-nüźûr”, 45). Câbir b. Abdullah ve Atâ b. Ebû Rebâh’tan rivayet edilen bu tarif hakl kelimesinin ikinci mânasından hareketle yapılmıştır. Muhâkalenin hadislerde genellikle müzâbene ile birlikte zikredilmesi bu tanımı daha isabetli kılmaktadır. Muhâkaleye, trampa akdinin konusunu oluşturan aynı cinsten iki maldan birinin miktarının bilinmezliği, muhtemel eşitsizlikten kaynaklanan ribâ, garar, muhâtara, kumar gibi gerekçelerle cevaz verilmemiştir. Tarladaki ekinin hem miktarı bilinmediğinden hem büyük çoğunlukla akid esnasında tam teslim edilemediğinden faiz ortaya çıkmaktadır (bu konuyu düzenleyen hadis için bk. Müslim, “Müsâķāt”, 80-81; İbn Mâce, “Ticârât”, 48; Ebû Dâvûd, “BüyûǾ”, 12; Tirmizî, “BüyûǾ”, 23; Nesâî, “BüyûǾ”, 42-44). Şâfiîler’in ifadesiyle butlânının sebebi, miktarlarında eşitlik (mümâselet) bulunduğunun bilinememesinden kaynaklanan ribâ endişesidir. Hanbelîler’e göre miktarların denkliği (müsâvât) konusundaki cehâlet fazlalık olduğunun bilinmesi gibidir (Ebü’l-Ferec İbn Kudâme, IV, 151; Burhâneddin İbn Müflih, IV, 139). Mâlikîler nazarında hükmün illeti garar, muhâtara, kumar ve -ribevî mallar için aynı cinsle trampa durumunda- ribâ şüphesidir (el-Muvaŧŧaǿ, “BüyûǾ”, 13). Yasağa rağmen gerçekleştirilen muhâkale akdi feshedilir (Şâfiî, III, 55; İbn Abdülber, II, 321; VI, 443). Satılan malın, tarafları anlaşmazlığa ve aldanmaya sürüklemeyecek ölçüde muayyen veya bilinebilir olması şartı üzerinde İslâm hukukunda ayrıntılı şekilde durulur. Çünkü taraflar arasında anlaşmazlık doğduktan sonra onu çözmeye uğraşmaktansa başlangıçta anlaşmazlık ve aldanma sebeplerini ortadan kaldırmak esastır. Bundan dolayı mebîin miktarı, cinsi, nevi ve vasfının bilinmesi gerekir. Hanefîler vasıf ve miktarla ilgili aldanmanın bulunması halinde akdi fâsid kabul etmişlerdir. Diğer üç mezhebe göre ise söz konusu akid bâtıldır. Ancak ekin henüz tanelenmeden satılmışsa bu işlem ribevî mallardan sayılmayan sapın aynı cins hububatla trampası mahiyetinde olup câiz görülmüştür (hükmü ve istisnası için ayrıca bk. ARÂYÂ; CEHÂLET; CÜZÂF; FAİZ; MÜZÂBENE).

3. Tarlanın, üzerinde yetişecek ekinin belli bir oranı karşılığında ortakçılığa veya kiraya verilmesi. Bir yönüyle şirket, bir yönüyle icâre / kira akdi görünümündeki bu işleme ayrıca “müzâraa, muhâbere” ve Irak’ta “karâh” da denir (Ali Haydar, III, 758). Ancak bazı hadislerde (Buhârî, “Müsâķāt”, 17; Müslim, “BüyûǾ”, 81-85; Ebû Dâvûd, “BüyûǾ”, 33; Tirmizî, “BüyûǾ”, 55, 72; Nesâî, “Eymân ve’n-nüźûr”, 45, “BüyûǾ”, 28, 39, 74), Hz. Peygamber’in yasakladığı işlemler arasında muhâkale ile muhâberenin ayrı kalemler halinde beraber zikredilmesi ikisinin aynı şey olduğu hususunda şüphe uyandırmaktadır. Başka hadislerde ise (Müslim, “BüyûǾ”, 113; İbn Mâce, “Rühûn”, 10; Ebû Dâvud, “BüyûǾ”, 31; Nesâî, “Eymân ve’n-nüźûr”, 45) muhâkale veya hakl ziraat ortakçılığı gibi görünmektedir.

4. Tarlanın belli miktarda kuru ekin karşılığında kiralanması (el-Muvaŧŧaǿ, “BüyûǾ”, 13; Müslim, “BüyûǾ”, 59, 113-114; İbn Mâce, “Rühûn”, 12; Nesâî, “Eymân ve’n-nüźûr”, 45; Şâfiî, III, 54-55). Bu tarif Ebû Saîd el-Hudrî’den rivayet edilmiştir. Çiftçiler arasında “mücârebe” ve “muhârese” de denen işlem bir çeşit icâre / kira akdidir. Burada yasağın sadece aynı tarlanın ürünü ve sırf ekin cinsinden olan şeylerle mi sınırlı tutulacağı hususları tartışmalıdır.

5. Tarlanın, muayyen kısmında yetişecek ürün karşılığında kiralanması. Dönemin uygulamalarına bakıldığında mal sahiplerinin, kira gelirini garantiye almak veya miktarını yüksek tutmak amacıyla tarlalarını su kaynaklarına daha yakın yahut verimi yüksek kısımlarında bitecek mahsul karşılığında icara verdikleri, bunun da özellikle hasadın düşük kaldığı mevsimlerde kiracı aleyhine sonuçlanarak çekişmelere yol açtığı görülmektedir (bunu doğrulayan hadisler için bk. Müslim, “BüyûǾ”, 114, 117; İbn Mâce, “Rühûn”, 10). Ayrıca ücretin ilk şartı tarafları anlaşmazlığa sürüklemeyecek ölçüde açık ve bilinir olmasıdır. Burada ise kira bedeli kiracının üretiminden bir hisse şeklinde belirlendiğinden kısmî bilinmezlik söz konusudur (son üç işlemle ilgili hükümler için bk. İCÂRE; MÜZÂRAA). Nikolaus Rhodokanakis, Güney Arabistan’daki bir Sebe yazıtıyla ilgili incelemesinde muhâkalenin Eskiçağ’lardan beri kullanıldığını göstermiştir (Haque, s. 15).


BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “ĥķl” md.; el-Muvaŧŧaǿ, “BüyûǾ”, 13; Buhârî, “BüyûǾ”, 82, 93, “Müsâķāt”, 17, “Ĥarş ve’l-müzâraǾa”, 18; Müslim, “BüyûǾ”, 59, 73, 76, 81-85, 103-105, 113-114, 117, 122, “Müsâķāt”, 80-81; İbn Mâce, “Ticârât”, 48, 54, “Rühûn”, 7-10, 12; Ebû Dâvûd, “BüyûǾ”, 12, 18-19, 22, 31, 33; Tirmizî, “BüyûǾ”, 14, 15, 23, 55, 63, 72; Nesâî, “Eymân ve’n-nüźûr”, 45-46, “BüyûǾ”, 28, 33, 39, 42-44, 74; Şâfiî, el-Üm, III, 54-56; Sahnûn, el-Müdevvene, IV, 543-545; İbn Hazm, el-Muĥallâ, VIII, 212, 223, 466; İbn Abdülber, et-Temhîd (nşr. Muhammed Tâib es-Saîdî v.dğr.), Mağrib 1982-92, II, 313-314, 318-321; III, 32-47; VI, 441-443; XIII, 307; Serahsî, el-Mebsûŧ, XII, 193; XXIII, 15; Kādî İyâz, Meşâriķu’l-envâr, Tunus 1333, I, 209; Kâsânî, BedâǿiǾ, V, 194; Nevevî, el-MecmûǾ, IX, 309; a.mlf., Şerĥu Müslim, I, 143; X, 183-188, 192; Ebü’l-Ferec İbn Kudâme, eş-Şerĥu’l-kebîr (İbn Kudâme, el-Muġnî içinde), IV, 151; İbnü’l-Murtazâ, el-Baĥrü’z-zeħħâr, San‘a 1409/1988, III, 295; Burhâneddin İbn Müflih, el-MübdiǾ fî şerĥi’l-MuķniǾ (nşr. M. Züheyr eş-Şâvîş), Beyrut 1399-1402/1979-82, IV, 139-140; Ali b. Süleyman el-Merdâvî, el-İnśâf fî maǾrifeti’r-râciĥ mine’l-ħilâf (nşr. M. Hâmid el-Fıkī), Kahire 1376/1956, V, 28-29; İbn Nüceym, el-Baĥrü’r-râǿiķ, VI, 82-83; Şirbînî, Muġni’l-muĥtâc, II, 93; Fettenî, MecmaǾu biĥâri’l-envâr, Medine 1415/1994, I, 530; Şemseddin er-Remlî, Nihâyetü’l-muĥtâc, Beyrut 1404/1984, IV, 156-157; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, III, 258; Ali Haydar, Dürerü’l-hükkâm, İstanbul 1330, III, 758; Ziaul Haque, Landlord and Peasant in Early Islam, Delhi 1985, s. 14-19; M. Emîn ed-Darîr, el-Ġarar ve eŝeruh fi’l-Ǿuķūd fi’l-fıķhi’l-İslâmî: Dirâse muķārene, Beyrut 1410/1990, s. 229-246, 358-385, 468-472; Ali Bardakoğlu, “İslâm Hukukunda ve Modern Hukukta «Beklenmeyen Hal» Nazariyesi”, EÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 2, Kayseri 1985, s. 78-83; “BeyǾu’l-muĥâķale”, Mv.F, IX, 138.

Cengiz Kallek