MÜHTEDÎ-BİLLÂH

(المهتدي بالله)

Ebû Abdillâh (Ebû İshâk) el-Mühtedî-Billâh Muhammed b. Hârûn el-Vâsik-Billâh el-Abbâsî (ö. 256/870)

Abbâsî halifesi (869-870).

218 veya 219’da (833 veya 834) Sâmerrâ yakınlarındaki Kātûl’de doğdu. Halife Vâsiķ-Billâh’ın oğludur. Vâsiķ-Billâh’ın ölümünün ardından (24 Zilhicce 232 / 11 Ağustos 847) devlet adamları ve kumandanlar yeni halifeyi seçmek için toplandılar. Abbâsî tarihinde bu amaçla yapılan ilk toplantının sonunda Vâsiķ’ın oğlu Muhammed’in halife ilân edilmesi kararlaştırıldı. Ancak nüfuzlu Türk kumandanları Muhammed’in yaşının küçüklüğünü ileri sürerek itiraz ettiler. Bunun üzerine onun yerine amcası Ca‘fer b. Muhammed el-Mu‘tasım-Billâh, Mütevekkil-Alellah lakabıyla hilâfet makamına getirildi. Mütevekkil-Alellah, Müntasır-Billâh, Müstain-Billâh ve Mu‘tez-Billâh dönemlerinde Muhammed siyasî hayattan uzak durdu. Mu‘tez-Billâh’ın halifelikten hal‘edilmesiyle kumandanlar Muhammed’e biat etmeye karar verdiler. Başlangıçta buna razı olmayan Muhammed, Mu‘tezz’in hilâfetten kendi isteğiyle çekildiğini açıklaması üzerine 27 veya 29 Receb 255’te (11 veya 13 Temmuz 869) Mühtedî-Billâh lakabıyla halife ilân edildi. Ancak Muhammed’in halife olması Bağdat’ta askerlerle halk tarafından tepkiyle karşılandı. Onun adına biat almak için görevlendirilen Süleyman b. Abdullah b. Tâhir saldırılara mâruz kaldı. Cuma günü hutbe yine Mu‘tez adına okundu. Bu sırada Bağdat’ta bulunan Ebû Ahmed b. Mütevvekkil’i halife yapmak amacıyla yoğun bir faaliyet başlatıldı. Ancak Ebû Ahmed kendisine yapılan teklifi kabul etmeyince Mühtedî’ye biat edildi (7 Şâban 255 / 21 Temmuz 869).

Mühtedî hilâfet makamına geçince bir yandan Türk kumandanları, bir yandan da âsilerle uğraşmak zorunda kaldı. Taberistan’da isyan eden Ali evlâdından Hasan b. Zeyd 255’te (869) bozguna uğratıldı. Bu dönemde Rey Valisi Mûsâ b. Boğa Ali evlâdı ile mücadeleyle görevlendirildi. Aynı yıl Müsâvir b. Abdülhamîd eş-Şârî el-Hâricî kalabalık bir taraftar kitlesiyle isyan edip Musul’a girdi. Vali Abdullah b. Süleyman mukavemet edemeyip kaçmak zorunda kaldı. Hasan b. Eyyûb el-Adevî kumandasında gönderilen Abbâsî ordusu âsiler karşısında tutunamadı. Müsâvir başşehir Sâmerrâ’yı tehdit eder hale geldi. Mûsâ b. Boğa ve Bayık Bey de bir sonuç alamadı. Yine aynı yıl Ali evlâdından olduğunu iddia eden Sâhibü’z-Zenc Ali b. Muhammed ez-Zencî, Doğu Afrika sahillerinden getirilerek Batîha civarına yerleştirilen Zencîler’in (Zenc) desteğini sağlayıp Abbâsî yönetimine karşı isyan etti. Basra’yı yakıp yıktı ve birçok kişiyi esir aldı. Mühtedî, devleti içine düştüğü bu kötü durumdan ve kendini Türk kumandanlarının tahakkümünden kurtarmak için harekete geçti. Ancak hilâfet makamına gelmesinde önemli rol oynayan Sâlih b. Vasîf et-Türkî ve Bayık Bey’in nüfuzunu kırmakta zorlandı. Bunun üzerine o sırada İran’da bulunan Mûsâ b. Boğa’ya mektup yazarak kendisini Sâmerrâ’ya davet etti. Mûsâ şehre girer girmez halifenin sarayına gidip Dîvân-ı Mezâlim’e başkanlık etmekte olan Mühtedî’yi Yârcûh et-Türkî’nin evine götürdü. Böylece onu Sâlih b. Vasîf’in nüfuzundan kurtardı. Mühtedî’nin Mûsâ b. Boğa ile kendisi aleyhine iş birliği yaptığını hisseden Sâlih bir süre Sâmerrâ’da saklandı, daha sonra yakalanarak öldürüldü (Safer 256 / Ocak 870).


Halife bu olayın ardından Mûsâ ve Bayık Bey’i de bertaraf etmek için çareler aramaya başladı ve onları karışıklıklara son vermek üzere Musul’da görevlendirdi. Mühtedî-Billâh, görünürde Türk askerleriyle iyi geçinmeye çalışırken bir yandan da Mısır’ın yerli halkından teşkil edilen ücretli askerleri (Megāribe) devletin önemli mevkilerine getirmek istiyordu.

Türk askerleri, 2 Receb 256’da (5 Haziran 870) maaşlarının ödenmemesini bahane ederek Sâmerrâ’da karışıklık çıkardılar. Halife askerlere maaşlarının Mûsâ’ya ve kardeşi Ebû Nasr’a verildiğini söyleyip onları bu Türk kumandanları aleyhine kışkırttı. Amacı onları birbirine düşürmek suretiyle bertaraf etmekti. Bu sebeple mektup yazarak Mûsâ’yı Sâmerrâ’ya davet ediyor, Bayık Bey’den de Mûsâ’yı öldürmesini istiyordu. Durumu farkeden Mûsâ ile Bayık Bey Mühtedî’yi hilâfetten uzaklaştırmaya karar verdiler. Sâmerrâ’ya gelen Bayık Bey halifenin sarayına giderek kendisiyle görüşmek istediğinde halife tarafından hapsedildi. Bunun üzerine Bayık Bey’in hâcibi Ahmed b. Hakkan Sarayı muhasara altına aldı. Mühtedî, Mûsâ ve Bayık Bey’in kendisini hal‘etmek istediklerini anlayınca âsilerden bir grubu huzura kabul etti ve onlara kendisini Halife Mu‘tez ve Müstaîn’e benzetmemelerini, kendisine zarar verilecek olursa çoğunun öldürüleceğini söyledi. Bu sırada Bayık Bey öldürüldü. Halifeyi destekleyenlerle Bayık Bey’e bağlı birlikler arasında meydana gelen çarpışmalarda çok sayıda insan hayatını kaybetti. Mühtedî’nin yanında yer alan Türk askerlerinin Bayık Bey’e bağlı birliklerin saflarına katılması üzerine kaçmaktan başka çaresi kalmayan halife yakalanıp Cevsak Sarayı’nda gözetim altına alındı. Bütün ısrarlara rağmen hilâfetten ayrılmaya razı olmadı; Mûsâ b. Boğa ile diğer kumandanlara mektup yazarak kendilerine haksızlık etmeyeceğini bildirdi. Ancak bu sözlerine itibar edilmeyip başta Kayıglıg Bey olmak üzere kumandanların kararıyla 15 Receb 256’da (18 Haziran 870) hilâfetten hal‘edildi; ardından işkenceyle öldürüldü ve Sâmerrâ’da Müntasır-Billâh için yaptırılan Kubbetü’s-Suleybiyye’ye defnedildi.

Yaklaşık bir yıl hilâfet makamında kalan Mühtedî-Billâh, Ömer b. Abdülazîz’i kendisine örnek almış, sade bir hayat tarzıyla kudret ve nüfuzu telif etmeye çalışmış, Türk kumandanlarının nüfuzunu kırmak, halifeliğe siyasî ve dinî itibar kazandırmak için gayret göstermiş, ancak başarılı olamamıştır. Mühtedî’nin dinî politikası Hanefîliği desteklemekten yana idi. Şiîliğe bakışı hakkında ise kesin bir şey söylemek oldukça zordur. Ali evlâdına düşmanca tavır takındığını iddia ederek onu eleştiren Şiîler olduğu gibi ondan övgüyle söz eden müellifler de vardır. Muahhar tarihçilerden bazıları Mühtedî’nin Mu‘tezilî olduğunu kaydeder (Melchert, III/3 [1996], s. 334-338).

BİBLİYOGRAFYA:

Ya‘kūbî, Târîħ, II, 483, 484, 504-506; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IX, 154, 157, 279, 326, 391-469, 473; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdülhamîd), IV, 182-197; Hatîb, Târîħu Baġdâd, III, 347-351; İbnü’l-İmrânî, el-İnbâǿ fî târîħi’l-ħulefâǿ (nşr. Kāsım es-Sâmerrâî), Kahire 1984, s. 133-136; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, VII, 195-235; İbnü’t-Tıktakā, el-Faħrî, s. 246-249; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XXII, 320-327; Hudarî, Muĥâđarât: ǾAbbâsiyye, s. 289-294; Hakkı Dursun Yıldız, İslâmiyet ve Türkler, İstanbul 1976, s. 105-125, 128; H. Kennedy, The Prophet and the Age of the Caliphates, London 1986, s. 172, 174-175; Hasan Yaşaroğlu, Taberistan Zeydîleri: 250-316/864-929 (doktora tezi, 1998), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 83-84; Gülgûn Uyar, Ehl-i Beyt: İslâm Tarihinde Ali-Fâtıma Evlâdı, İstanbul 2004, s. 332; Halîl Şâkir Hüseyin, “Cühûdü’l-ħalîfeti’l-ǾAbbâsî el-Mühtedî fi’t-teśaddî li-sayŧarati’t-Türk 255-256h.”, Mecelletü âdâbi’l-Müstanśıriyye, XV, Bağdad 1407/1987, s. 485-508; Ch. Melchert, “Religious Policies of the Caliphs from al-Mutawakkil to al-Muqtadir, A.H. 232-295/A.D. 847-908”, Islamic Law and Society, III/3, Leiden 1996, s. 334-338; K. V. Zetterstéen, “Mühtedî”, İA, VIII, 793-794; a.mlf. - [C. E. Bosworth], “al-Muhtadī”, EI² (İng.), VII, 476-477.

Abdülkerim Özaydın