MUÎNÜDDİN İMRÂNÎ

(معين الدين عمراني)

Muînüddîn İmrânî Dihlevî (ö. 792/1390 [?])

Hintli fakih ve Arap dili âlimi.

Delhi’de doğdu ve tahsilini burada tamamladı. VIII. (XIV.) yüzyılda Hindistan’da yetişen âlimlerin en meşhuru sayılır. Kuvvetli bir muhâkeme yeteneğine sahip bulunması yanında mantık, kelâm, fıkıh, usûl-i fıkıh, belâgat gibi ilimlerde yetişmiş bir âlimdi (Abdülhay el-Hasenî, II, 161). Zamanını öğrenci yetiştirmek ve çevresindeki insanlara faydalı olmakla geçirdi. Kendi döneminde Hindistan’da yetişen âlimlerin büyük çoğunluğu onun öğrencisi olduğundan Abdülhak b. Seyfeddin ed-Dihlevî kendisinden “üstâd-ı şehr” diye söz eder (Aħbârü’l-aħyâr, s. 313). Önceleri Çiştiyye tarikatının şeyhlerine ve özellikle çağdaşı olan Çırâğ-ı Dehlî’ye karşı olumsuz duygular taşımasına rağmen daha sonra zühd ve takvâsına şahit oldu; hastalandığında kendisini Çırâğ-ı Dehlî’ye götüren ve şeyhin duasıyla iyileşmesine vesile olan öğrencisi Muhammed b. Ahmed Hâcegî’nin tesiriyle Çiştiyye’ye intisap etti (a.g.e., s. 312). Gulâm Muînüddin Abdullah’ın belirttiğine göre bir süre sonra Çırâğ-ı Dehlî’den hilâfet aldı.

Muînüddin İmrânî, Sultan Muhammed b. Tuğluk’un iltifatına mazhar oldu. Daima sultanla beraber olup onun dinî konularda danışmanlığını yapan dört fakihten biridir (Yahyâ b. Ahmed es-Sirhindî, s. 115). Sultan kendisini, devrinin en büyük âlimlerinden olan Adudüddin el-Îcî’yi Del-hi’ye davet edip oraya yerleşmesini sağlamak için Şîraz’a gönderdi. Ancak Adudüddin el-Îcî’nin Şîraz’dan ayrılmasını istemeyen Sultan Ebû İshak eş-Şîrâzî, onun gitmesine müsaade etmediği gibi İmrânî’ye birçok ihsanda bulunarak Şîraz’da kalmasını temin etti. Hayatının geri kalan kısmını burada geçiren İmrânî öğretim faaliyetleriyle meşgul oldu ve çok sayıda öğrenci yetiştirdi. Muhammed İshak Battî ve Şeyh Muhammed İkrâm onun Şîraz’dan Delhi’ye döndüğünü ve burada vefat ettiğini belirtmektedir (Fuķahâ-yi Hind, I, 305; Âb-ı Kevŝer, s. 424). İmrânî’nin ölüm tarihi bilinmemektedir. Aħbârü’l-aħyâr’ın nâşiri doğum tarihini 683 (1284) diye gösterirken ölüm tarihi olarak da kaynak belirtmeden 792 (1390) yılını vermektedir (s. 313).

Eserleri. Çoğu Hanefî fıkhının önemli eserlerine ve medresede okutulan kitaplara hâşiye ve şerh niteliği taşıyan çalışmaları arasında Sa‘deddin et-Teftâzânî’nin et-Telvîĥ’i, Ebü’l-Berekât en-Nesefî’nin Hanefî fıkhına dair Kenzü’d-deķāǿiķ’i ve fıkıh usulüne dair Menârü’l-envâr’ı, Ahsîkesî’nin fıkıh usulüne dair el-Münteħab fî uśûli’l-meźheb’ine yazdığı hâşiyelerle Ebû Ya‘kūb es-Sekkâkî’nin Miftâĥu’l-Ǿulûm ve Hatîb el-Kazvînî’nin Telħîśü’l-Miftâĥ’ı üzerine yazdığı şerhler anılabilir (eserlerinin yazma nüshaları için bk. Zubaid Ahmad, s. 311-312, 452-453).


BİBLİYOGRAFYA :

Abdülhak ed-Dihlevî, Aħbârü’l-aħyâr (trc. Sübhân Mahmûd - M. Fâzıl), Delhi 1414/1994, s. 311-314; Muhammed Gavsî, Gülzâr-ı Ebrâr, Asiatic Society of Bengal, Ivanow, nr. 97, vr. 22-23; Gulâm Muînüddin, MeǾâricü’l-vilâye, K. A. Nizami özel kütüphanesi, I, 450-451; Yahyâ b. Ahmed es-Sirhindî, Târîħ-i Mübârek Şâhî (nşr. M. Hidâyet Hüseyin), Kalküta 1931, s. 115; Âzâd-ı Bilgrâmî, Meǿâŝirü’l-kirâm, Agra 1328/1910, s. 184-185; a.mlf., Sübĥatü’l-mercân fî âŝâri Hindustân (nşr. M. Fazlurrahman), Aligarh 1976, I, 90-91; Sıddîk Hasan Han, Ebcedü’l-Ǿulûm, Beyrut 1978, III, 218; Fakīr Muhammed, Ĥadâǿiķu’l-Ĥanefiyye, Leknev 1906, s. 304-305; Abdülhay el-Hasenî, Nüzhetü’l-ħavâŧır, II, 161; Rahmân Ali, Teźkire-i ǾUlemâǿey Hind (trc. M. Eyyûb Kādirî), Karaçi 1961, s. 499-500; Zubaid Ahmad, The Contribution of Indo-Pakistan to Arabic Literature, Lahore 1968, s. 311-312, 452-453; M. İshak Battî, Fuķahâ-yi Hind, Lahor 1974, I, 304-305; The History of India (ed. H. M. Elliot - J. Dowson), Delhi 1990, VI, 486; Muhammed İkrâm, Âb-ı Kevŝer, Lahor 1992, s. 424; M. Hidayet Hosain, “İmrânî”, İA, V/2, s. 987; a.mlf., “el-Ǿİmrânî”, UDMİ, XIV/2, s. 251-252; K. A. Nizami, “al-ǾImrānī”, EI² (İng.), III, 1176.

K. A. Nızamı