MUKADDİM

(المقدّم)

Allah’ın isimlerinden (esmâ-i hüsnâ) biri.

Sözlükte “öne geçmek, önde bulunmak” anlamındaki kadm (kudûm) kökünün tef‘îl kalıbından türemiş bir sıfat olan mukaddim “öne geçiren, öne alan” demektir. Allah’a nisbet edildiğinde “dilediği şeyi öne alan, önde bulunduran” mânasına gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in bir âyetinde “kadm”, bir âyetinde ise “takdîm” kavramı geçmiş zaman kalıbında Allah’a izâfe edilmiştir. Bir gün Allah’ın huzuruna çıkmayı akıllarından geçirmeyen, kibre kapılıp ileri derecede taşkınlık gösteren kimselerin dünya hayatında iyilikle alâkalı bir amelleri olmuşsa bu amel âhirette Allah’ın tasarruf (kadm) ve iradesiyle havaya saçılmış zerreler gibi yok edilecektir (el-Furkān 25/21-23). Yine inatçı, iyiliğe engel olan, saldırgan, tereddütler içinde bocalayan ve Allah’tan başkasına aşkın nitelikler nisbet eden kimsenin cehenneme atılması


emredildiğinde onun suç ortağı ile tartışmaya gireceği sırada Cenâb-ı Hakk’ın, “Benim huzurumda çekişmeyin, zira size daha önce uyarı göndermiştim (takdîm)” diyeceği ifade edilmektedir (Kāf 50/24-28). Kur’an’da ayrıca öne geçip iyilik yapma, arkada kalıp kötülük işleme fiili kula nisbet edilirken bu işler Allah’ın dilemesine bağlanmış (el-Müddessir 74/37) ve dolaylı olarak sözü edilen iki fiil Allah’a da izâfe edilmiştir (Mâtürîdî, vr. 847a).

Mukaddim, esmâ-i hüsnâ listesinde ve diğer hadis rivayetlerinde muahhir ismiyle birlikte zikredilmiştir. “Geriye bırakmak, geride tutmak” anlamındaki te’hîr kökünden sıfat olan muahhir “geriye bırakan, erteleyen” demektir. Te’hîr kökü çeşitli fiil sîgalarıyla on üç âyette Allah’a nisbet edilmiştir (M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “aħr” md.).

Mukaddim ve muahhir isimleri doksan dokuz esmâ-i hüsnânın Tirmizî rivayetinde yer almış (“DaǾavât”, 82), te’hîr kökünden türemiş çeşitli fiil kalıplarını içeren hadis rivayetlerinde bu kavram Allah’a izâfe edilmiştir (Wensinck, el-MuǾcem, “aħr” md.). Hz. Peygamber tarafından namazın başında iftitah tekbirinin hemen ardından veya selâmdan sonra okunduğu bildirilen ve farklı metinlerle zikredilen uzunca hadisin sonu şöyledir: “Allahım! Sana teslim oldum, sana inandım, sana dayandım, sana yöneldim, senin uğruna mücadele verdim, seni hakem bildim. Allahım! Önce yaptığım, sonra işleyeceğim, gizlediğim, açığa vurduğum günahlarımı affet, öne geçiren de geride bırakan da sensin, yegâne mâbud yine sensin” (Buhârî, “Teheccüd”, 1, “DaǾavât”, 9, 60; Müslim, “Müsâfirîn”, 201, “Źikir”, 70; bk. Wensinck, el-MuǾcem, “ķdm” md.).

Âlimler, birbirini dengeleyen mukaddim-muahhir isimlerinin birlikte zikredilmesine dikkat çekerler. Bu iki ismin kapsamına maddî varlıkların yanında mânevî husus ve konumlar da girer. Ebû İshak ez-Zeccâc, mukaddim ismini açıklarken “kendi irade ve tercihine göre hükmen veya fiilen öne geçirilmesi gereken şeyi öne geçiren” ifadesini kullanmak suretiyle iki hususa da işaret etmiştir (Tefsîru esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ, s. 59). İlâhî isimlerin ve sıfatların tecellilerinin ürünü olan tabiatın gerek kuruluş gerekse işleyişi belli bir düzene yani öncesonra, etki-tepki münasebetine bağlıdır. Müellifler, bu hususa temas etmekle beraber mukaddim-muahhir isimleri için daha çok mânevî alanlar belirlemiştir. Esmâ-i hüsnâ şerhine dair eserini tasavvufî bir neşve ile kaleme alan Gazzâlî mukaddim-muahhiri “kendisine yaklaştıran-kendisinden uzaklaştıran” diye açıklamış ve Allah’a en yakın olan varlıkları melekler, peygamberler, velîler ve âlimler şeklinde sıralamıştır. Ona göre kulların Allah’a yaklaşması ilim ve amelle değil O’nun takdim ve tehiriyle gerçekleşir (el-Maķśadü’l-esnâ, s. 145-146; krş. Hattâbî, s. 86-87). Gazzâlî bu sıralamasında müminlerin çoğunluğunu teşkil eden halk tabakasına (avam) yer vermemiştir. Ayrıca başka bir kategoride bulunan meleklerle Allah vergisi olan nübüvvet makamına sahip kimselerden sonra yer alan insanların Allah’a yakınlığının ilim ve amelle olacağı ilâhî dinler tarafından bildirildiği halde Gazzâlî bu hususa işaret etmemiştir. Cenâb-ı Hakk’ın maddî ve mânevî âlemlerin düzenini kurup onları yönettiği konusunda şüphe yoktur; duygu ve düşünce selâmetine mazhar kılınmış bir müminin buna itiraz etmesi de söz konusu değildir. Ancak tertip ve düzenin yine Allah tarafından belirlenen ilke ve kuralları mevcut olup kulun sorumluluğu ve Allah nezdindeki konumu bu ilke ve kurallar çerçevesinde şekillenir.

Mukaddim ve muahhir isimleri fiilî-kevnî sıfatlar içinde yer alır. Bu isimler, yaratılmışlara yönelik ilâhî fiiller içinde denge sağlama esasına bağlı olan dâr-nâfi‘, hâfıd-râfi‘, kābız-bâsıt, muhyî-mümît ve muiz-müzil isim gruplarıyla konum benzerliği arzeder.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “aħr”, “ķdm” md.leri; Lisânü’l-ǾArab, “aħr”, “ķdm” md.leri; Wensinck, el-MuǾcem, “aħr”, “ķdm” md.leri; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “aħr” md.; Buhârî, “Teheccüd”, 1, “DaǾavât”, 9, 60; Müslim, “Müsâfirîn”, 201, “Źikir”, 70; Tirmizî, “DaǾavât”, 82; Zeccâc, Tefsîru esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Beyrut 1399/1979, s. 59; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 847a; Hattâbî, Şeǿnü’d-duǾâǿ (nşr. Ahmed Yûsuf ed-Dekkāk), Dımaşk 1404/1984, s. 86-87; Ebû Abdullah el-Halîmî, el-Minhâc fî şuǾabi’l-îmân (nşr. Hilmî M. Fûde), Beyrut 1399/1979, I, 200, 207-208; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 200b-201a; Kuşeyrî, et-Taĥbîr fi’t-teźkîr (nşr. İbrâhim Besyûnî), Kahire 1968, s. 82; Gazzâlî, el-Maķśadü’l-esnâ (Fazluh), s. 145-146; Fahreddin er-Râzî, LevâmiǾu’l-beyyinât (nşr. Tâhâ Abdürraûf Sa‘d), Beyrut 1404/1984, s. 322-325.

Bekir Topaloğlu