MÜSNİD

(المسند)

Daha çok, hadis rivayetine yeni başlayan kimseleri ifade eden bir terim.

Sözlükte “dayanmak” anlamındaki sünûd kökünün “if‘âl” kalıbından türeyen müsnid kelimesi “dayandıran, anlam yükleyen, sözü söyleyenine kadar ulaştıran” mânasına gelir. Farklı şekillerde tarif edilmiş olmakla birlikte hadis terimi olarak daha çok “hadis Hakkında bilgisi olsun veya olmasın hadisi senedli olarak rivayet eden kimse” demektir. Bu terimi “hadisi söyleyenine nisbet ederek rivayet eden kişi” anlamında râvinin karşılığı olarak kullanan muhaddisler de vardır. Müsnid, hadis rivayetine yeni başlayan râvinin hadis ilminde elde ettiği ilk ve en düşük mertebe olup râvi ile arasında bir fark bulunmamaktadır. Bu mânada müsnidin, yalnızca hadis dinlediği ve rivayet ettiği için naklettiği hadislerin metinleri ve isnadları konusunda bilgi sahibi olması aranmaz. Hadisi duyduğu gibi doğru bir şekilde senediyle birlikte nakletmesi yeterlidir. Zamanla rivayet hususunda uzmanlaşan müsnid hadis ilminde muhaddis mertebesine yükselir.

Müsnid kelimesi, ilk dönemlerde hadisleri müsned şeklinde toplayan veya müsned tarzında eser yazan müellifler Hakkında da kullanılmış olup bu özellikleri sebebiyle “müsnedî” veya “müsnidî” nisbesiyle anılan muhaddisler vardır. Müsned telif etmiş olan Ebû Dâvûd et-Tayâlisî ve Ahmed b. Hanbel gibi âlimler bu anlamda birer müsniddir. Özellikle ilk üç asırda müsnid teriminin, hadisleri sahâbî râviye kadar kesintisiz ulaştıran ve hadisler konusundaki araştırmaları sebebiyle rivayetlerine güven duyulan muhaddisler için önemli bir pâye olarak kullanıldığı da olmuş, Buhârî’nin hocalarından Abdullah b. Muhammed el-Cu‘fî çağdaşlarınca “Müsnidî” (Müsnedî) lakabıyla anılmıştır. Bazan da müsnid kelimesi, yaşadığı şehirde veya bölgede tanınan muhaddis için diğer âlimler veya halk tarafından “Bağdat müsnidi, kendi devrinin Mısır müsnidi” gibi o şehre veya bölgeye nisbetle bir unvan olarak kullanılmıştır. Bunun yanında şöhreti İslâm dünyasında yaygınlık kazandığı için “Müsnide” veya “Müsnidü’d-dünyâ” şeklinde anılan muhaddisler de vardır. Nitekim Taberânî’nin meşhur lakaplarından biri de Müsnidü’d-dünyâ’dır.

BİBLİYOGRAFYA:

Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Kahire 1385/1966, I, 43; Tecrîd Tercemesi, Mukaddime, s. 8; Nûreddin Itr, MuǾcemü muśŧalaĥâti’l-ĥadîŝiyye, Dımaşk 1397/1977, s. 97; Cemâleddin el-Kāsımî, ĶavâǾidü’t-taĥdîŝ (nşr. M. Behcet el-Baytâr), Dımaşk 1399/1979, s. 76; Muhammed b. Muhammed Ebû Şehbe, el-Vasîŧ fî Ǿulûm ve muśŧalaĥi’l-ĥadîŝ, Cidde 1403/1983, s. 19; Talat Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1985, s. 320; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 1987, s. 116; Mustafa Saîd el-Hın - Bedî‘ Seyyid el-Lahhâm, el-Îżâĥ fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ ve’l-ıśŧılâĥ, Beyrut 1419/1999, s. 31-32.

İbrahim Hatiboğlu