MÜŞTEBİH

(المشتبه)

İsim, nisbe, lakap veya künyelerinin yazılışı aynı, okunuşu farklı olduğu için karıştırılan râviler Hakkında kullanılan bir terim.

Şübhe kökünün “iftiâl” kalıbından türeyen müştebih kelimesi hadis terimi olarak şahısların isim, nisbe, lakap ve künyelerinin veya baba adlarının yazılışlarının aynı veya benzer, okunuşlarının farklı olması sebebiyle meydana gelen karışıklığı ifade eder. Aynı kökten gelen müteşâbih de bu anlamda kullanılmakla birlikte fazla yaygınlık kazanmamıştır. Genel olarak müştebih, mü’telif ve muhtelif ile müttefik ve müfterikin karışımından meydana gelen isimlerin okunuşuyla ilgili problemleri konu alır. Müştebih isimlerin doğru olarak


tesbit edilmesiyle okuma yanlışlıkları, iki ayrı râvinin aynı kişi sanılması ve dolayısıyla biri zayıf diğeri güvenilir iki râvinin rivayetlerinin birbirine karıştırılması önlenmiş olur (ayrıca bk. MÜ’TELİF ve MUHTELİF; MÜTTEFİK ve MÜFTERİK).

Müştebihte karışıklık, daha çok isimdeki harflerin benzer ya da birbirine yakın olması sebebiyle yanlış okunmasından, hatalı yazılmasından veya telaffuz farkının ayırt edilememesinden kaynaklanır. Bu yönüyle müştebih tashîf ve tahrîf ile yakından ilgilidir. Yazıda noktalama sisteminin henüz tam uygulanmadığı ilk dönemlerde hadisi hocadan duyarak değil bir kitaptan nakleden veya ilim meclisinde uzakta oturması yüzünden hocadan yanlış duyan râvilerin bu tür hatalara daha çok düştüğü bilinmektedir. Bununla birlikte farklı bölgelerdeki belde, meslek ve şahıs isimlerinin doğru okunuşu ancak duyarak öğrenilebileceği için bunları yazılı bir metinden nakleden râviler zaman zaman yanlış okuma ve nakletme hatasına düşmüşlerdir. Arap kabileleri arasındaki lehçe farkları da bazı isimlerin değişik şekillerde okunmasına sebep teşkil etmiştir. Hadis âlimleri bu karışıklıkları önlemeye ve yapılan hataları gidermeye gayret etmişler, ilmî seyahatlerinde bir yandan hadisleri derlerken öte yandan uğradıkları kasaba ve şehirlerde yaşamış râvilerin adlarının doğru telaffuzunu belirlemeye çalışmışlardır. Ayrıca hadis ilminde râvi adlarının hatalı okunması ayıp sayıldığından müştebih konusu hadis talebelerinin ilk öğrenmesi gereken hususlardan biri kabul edilmiştir. Ricâl ilminin kurucusu olan Şu‘be b. Haccâc’dan itibaren konu üzerinde önemle durulmuş, talebeleri Şu‘be’yi bazı râvi adlarını karıştırdığı için eleştirmiş, İbn Ebû Hâtim de Buhârî’nin et-Târîħu’l-kebîr’de bazı râvi isimlerinde hatalar yaptığını ileri sürerek ünlü bir hadis âlimi olan babası Ebû Hâtim er-Râzî’den yaptığı nakillerle bunları düzeltmiştir. Hasan b. Abdullah el-Askerî, Kur’ân-ı Kerîm’in ve hadislerin yazılışı sırasında yapılan hatalarla bu hataları nesilden nesile aktaranlara dair kaleme aldığı Taśĥîfâtü’l-muĥaddiŝîn fî ġarîbi’l-ĥadîŝ adlı eserinde hatalı şekilleri ve bunların doğrularını göstermiştir.

Müştebihi hadis usulünün bir konusu olarak ilk defa Hâkim en-Nîsâbûrî “müteşâbih” adıyla ele almış ve bu terimi isim, künye ve nisbelerle ilgili her tür benzerlikten kaynaklanan yanlış okumalar için kullanmıştır. Bu tür hataları ve bundan kaynaklanan karışıklıkları yedi kısımda inceleyen Hâkim ilk beş kısımda kabileler, beldeler, isimler, künyeler ve mesleklerle ilgili benzerlikleri, altıncı kısımda sadece birer râvisi bulunan, isim ve künyeleri benzeyen râvileri, yedinci kısımda da aynı tabakadan olup isimleri ve baba adları benzeyen râvileri söz konusu etmiştir (MaǾrifetü Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, s. 221-238). Daha sonra İbn Mâkûlâ müştebihi, mü’telif ve muhtelifle müttefik ve müfterikin ve diğer isimlerin okunuşuna ilişkin karışıklıkları içine alacak şekilde bir üst terim olarak incelemiştir. Nitekim konunun en kapsamlı kitaplarından biri olan el-İkmâl adlı eserini (DİA, XXII, 30) müştebih isim, nisbe, künye ve lakapları açıklamak amacıyla kaleme almıştır (el-İkmâl, I, 2). İbnü’s-Salâh, mü’telif ve muhtelifle müttefik ve müfteriki iki ayrı başlık altında inceledikten sonra müştebih veya müteşâbih şeklinde bir adlandırma yapmadan bu iki bölümün özelliklerini isminde toplayan şahıslara dair yeni bir bölüm açmış ve Hatîb el-Bağdâdî’nin Telħîśü’l-müteşâbih fi’r-resm adıyla güzel bir eser telif ettiğini söylemiştir (ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 365). Hatîb’in kitabından dolayı sonradan gelen bazı usulcüler bu bölüme “müteşâbih” ismini vermiş (Süyûtî, II, 329), İbnü’s-Salâh’ın “Kendi isimleri ve nesepleri müteşâbih, ancak baba ve oğul adlarının yer değiştirdiği râvileri -Yezîd b. Esved ve Esved b. Yezîd gibi- tanıma” başlığıyla ele aldığı bölümü Şemseddin es-Sehâvî “müştebih-maklûb” diye isimlendirmiştir (Fetĥu’l-muġīŝ, III, 290).

Adların birbirine benzemesinden kaynaklanan karışıklıklar şahsın isminde, künyesinde, nisbesinde, baba adında ve kendi adıyla baba adının takdim-tehirinde olmak üzere beş yerde görülür. 1. İsimlerinin yazılışı ile okunuşu aynı olan şahısların baba adlarının yazılışı aynı, okunuşu farklı olabilir. Bu türe misal olarak Muhammed b. Akīl ile Muhammed b. Ukayl, Eyyûb b. Beşîr ile Eyyûb b. Büşeyr ve Abdullah b. Bahîr ile Abdullah b. Buhayr’i zikretmek mümkündür. İsimlerdeki harflerin birbirine benzemesi ve harflerde küçük bir değişikliğin meydana gelmesi de iki ismin karıştırılmasına yol açabilir. Muhammed b. Sinân ile Muhammed b. Seyyâr, Ahmed b. Süleyman b. Sâlim ile Ahmed b. Selmân b. Sâlim, Muhammed b. Huneyn ile Muhammed b. Cübeyr, Abdullah b. Müneyn ile Abdullah b. Müneyr, Sevr b. Zeyd el-Kelâî ile Sevr b. Yezîd el-Kelâî, Abdullah b. Zeyd ile Abdullah b. Yezîd, Eyyûb b. Yesâr ile Eyyûb b. Seyyâr bu türün örnekleridir. 2. Baba adları aynı olduğu halde isimlerinin yazılışı benzer, okunuşu noktalama veya yakın harf değişikliği sebebiyle farklı olabilir. Hz. Ali’den hadis rivayet eden Şüreyh b. Nu‘mân ile Buhârî’nin hocası Süreyc b. Nu‘mân’ın adları buna misaldir. Ayrıca Abbas b. Velîd ile Ayyâş b. Velîd, Ahmed b. Hüseyin ile Ahyed b. Hüseyin, Amr b. Zürâre ile Ömer b. Zürâre, Ubeydullah b. Ebû Abdullah ile Abdullah b. Ebû Abdullah, Muarrif b. Vâsıl ile Mutarrif b. Vâsıl da bu türün örnekleridir. Baba adları bilinmeyip kendi adları yazılış bakımından benzer, okunuş bakımından farklı, nisbeleri de aynı olan Hanân el-Esedî ile Hayyân el-Esedî gibi isimler de böyledir. 3. İsimleri aynı olmakla birlikte nisbelerinin yazılışı aynı, okunuşu farklı olabilir. Muhammed b. Abdullah el-Muharrimî ile Muhammed b. Abdullah el-Mahremî bunun örneğidir. Birincisi Bağdat’ın mahallesi olan Muharrim’e, ikincisi sahâbî Mahreme b. Nevfel’e nisbet edilmiştir. Künyesi aynı olup nisbesi yazılış itibariyle aynı, okunuş bakımından farklı olan isimler de bu kapsama girer. Ebû Amr eş-Şeybânî ile Ebû Amr es-Seybânî gibi. 4. Nisbeleri aynı, künyeleri yazılış itibariyle benzer, okunuş bakımından farklı olabilir. Ebü’r-Ricâl el-Ensârî ile Ebü’r-Rahhâl el-Ensârî ve Ebû Bekir b. Ebû Hasme ile Ebû Bekir b. Ebû Hayseme buna örnektir. 5. Karışıklık bazan iki râviden birinin adının diğerinin baba adıyla aynı olması ve bunların takdim tehir edilerek okunması şeklinde olur. Müştebih-maklûb denen bu türde yazılış ve okunuş bakımından bir farklılık bulunmamakla birlikte isimlerin takdim ve tehirinden kaynaklanan bir karışıklık söz konusudur. Tâbiîn âlimlerinden Velîd b. Müslim ile çağdaşı Müslim b. Velîd buna örnektir. Nitekim Buhârî et-Târîħu’l-kebîr’de bu iki ismi birbirine karıştırmış, İbn Ebû Hâtim de bunu tashih etmiştir. Esved b. Yezîd ile Yezîd b. Esved, Abdullah b. Yezîd ile Yezîd b. Abdullah ve Eyyûb b. Seyyâr ile Yesâr b. Eyyûb gibi isimler arasındaki takdim ve tehir de böyledir. Hatîb el-Bağdâdî’nin RâfiǾu’l-irtiyâb fi’l-maķlûb mine’l-esmâǿ ve’l-elķāb adıyla bir eser kaleme aldığı zikredilir.

Literatür. Müştebih konusunda yazılan ilk müstakil eserin Endülüslü âlim İbnü’l-Faradî’nin Müştebihü’n-nisbe (el-Müştebeh [el-Müteşâbih]) fî esmâǿi ruvâti’l-ĥadîŝ’i olduğu kaynaklarda belirtilir. Onun çağdaşı Abdülganî el-Ezdî de Müştebihü’n-nisbe adıyla bir eser kaleme almış (nşr. Muhammed Muhyiddin el-Ca‘ferî, Allahâbâd 1327, müellifin el-Müǿtelif ve’l-muħtelif’i ile beraber; nşr. Abdülmuhsin Zeynebî, baskı yeri yok, 1909) ve burada nisbeleri müştebih olanları, Îżâĥu’l-işkâl fi’r-ruvât’ta


(Sezgin, I, 224) isimleri müştebih olanları toplamış, İbn Hacer el-Askalânî Müştebihü’n-nisbe’ye Tavżîĥu’l-Müştebih ismiyle bir zeyil yazmıştır. Ebü’l-Mehâsin el-Hüseynî de bunun için eź-Źeyl Ǿalâ Müştebihi’n-nisbe adıyla bir zeyil kaleme almıştır. Daha sonra Ebü’l-Fazl Ubeydullah b. Abdullah b. Ahmed el-Herevî el-MuǾcem fî müştebihi esâmi’l-muĥaddiŝîn adıyla bir eser telif etmiştir (nşr. Nazar Muhammed el-Fâryâbî, Riyad 1411/1990; İbrâhim es-Samerrâî, bu eserin neşrinde yapılan hataları “MaǾa’l-MuǾcem fî müştebihi esâmi’l-muĥaddiŝîn li-Ebi’l-Fażl el-Herevî” adlı makalesinde göstermiştir. bk. MMLAÜr., sy. 49 [1995], s. 11-26). Konuya dair en güzel eserlerden biri, Hatîb el-Bağdâdî’ye ait Telħîśü’l-müteşâbih fi’r-resm ve himâyetü mâ eşkele minhü Ǿan bevâdiri’t-taśĥîf ve’l-vehm’dir (DİA, XVI, 457). Alâeddin İbnü’t-Türkmânî’nin Muħtaśaru Telħîśi’l-müteşâbih adıyla (Brockelmann, GAL, I, 401; Suppl., I, 564) ihtisar edip bazı bilgiler eklediği bu esere yine Hatîb el-Bağdâdî Tâlî Telħîśi’l-müteşâbih ismiyle bir zeyil yazmış (nşr. Ebû Ubeyde Meşhûr b. Hasan - Ebû Huzeyfe Ahmed eş-Şukayrat, I-II, Riyad 1417/1997), Süyûtî bunu Ħulâśatü’l-Kitâbi’t-Tâlî li’t-Telħîś adıyla özetlemiş ve bazı ilâveler yapmış, ardından bu eserini Tuĥfetü’n-nâbih bi-Telħîśi’l-müteşâbih ismiyle ihtisar etmiştir (Keşfü’ž-žunûn, I, 375). Hatîb’in, râvilerin baba adlarının başında “ebû” lafzının bulunup bulunmamasına göre (Süleyman b. Mugīre ile Süleyman b. Ebû Mugīre gibi) kaleme aldığı Ġunyetü’l-mültemis fî îżâĥi’l-mültebis adlı bir çalışması da bulunmaktadır (nşr. Nazar Muhammed el-Fâryâbî, Küveyt 1413; nşr. Yahyâ b. Abdullah el-Bekrî eş-Şehrî, Riyad 1422/2001). Ayrıca Abdullah b. Yûsuf el-Cürcânî el-MuǾcem fi’l-müştebih (İbn Nâsırüddîn, neşredenin girişi, I, 27), Zemahşerî el-Müştebih (Müteşâbihü esâmi’r-ruvât) (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XX, 156), Hâzimî el-Fayśal fî müştebihi’n-nisbe (Dârü’l-kütübi’z-Zâhiriyye, Hadis, nr. 530), Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî el-Muĥteseb fî (müştebihi)’n-neseb (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 522), İbnü’l-Mufaddal Müteşâbihü’l-esmâǿ ve’l-ensâb (İbn Nâsırüddin, I, 489), İbn Nukta Müştebihü’n-nisbe (Brockelmann, GAL, I, 435) adlı eserleri telif etmişlerdir. Müştebih konusunun önemli çalışmalarından biri de Zehebî’nin el-Müştebih fi’r-ricâl esmâǿühüm ve ensâbühüm isimli kitabıdır (nşr. P. de Jong, Leiden 1863, 1881; nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî, I-II, Kahire 1962). İbn Râfi‘in de Źeylü Müştebihi’n-nisbe adlı küçük bir çalışması vardır (nşr. Selâhaddin el-Müneccid, Beyrut 1394/1974, 1396/1976, 1986). Bu alandaki önemli eserlerden biri de İbn Hacer el-Askalânî’nin Tebśîrü’l-müntebih bi-taĥrîri’l-Müştebih’idir (nşr. Ali Muhammed el-Bicâvî - Muhammed Ali en-Neccâr, I-IV, Kahire 1383-1386; Kahire 1967; Delhi-Mekke 1406). İbn Hacer bu çalışmasında Zehebî’nin eserini esas almakla birlikte kelimelerin okunuşunu harflerle tesbit etmiş, ek bilgiler vermiş, Zehebî’nin eksik bıraktığı hususları tamamlamış ve eseri alfabetik olarak düzenlemiştir. Kāsım b. Kutluboğa ile İbn Hacer’in torunu Yûsuf b. Şâhîn esere birer hâşiye yazmışlardır. Müştebih konusunun en kapsamlı çalışması ise İbn Nâsırüddin’in Tavżîĥu’l-Müştebih fî żabŧı esmâǿi’r-ruvât ve ensâbihim ve elķābihim ve künâhum adlı eseridir (nşr. Şuayb el-Arnaût, I-VI, Beyrut 1403/1982; nşr. Muhammed Naîm el-Araksûsî, I-X, Beyrut 1414/1993). Müellif burada daha önceki müelliflerin yanlışlarını göstermiş, Zehebî’nin hatalarına ise buradan ihtisar ettiği el-İǾlâm bi-mâ vaķaǾa fî Müştebihi’ź-Źehebî mine’l-evhâm’da işaret etmiştir (Medine 1407/1987).

Müştebih konusunda ayrıca şu eserleri de zikretmek gerekir: İsmâil b. Hibetullah el-Mevsılî, et-Temyîz ve’l-faśl beyne’l-müttefiķ fi’l-ħaŧŧi ve’n-nuķaŧi ve’ş-şekl (nşr. Abdülhafîz Mansûr, Libya 1983) ve Müştebihü’n-nisbe (Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XXIII, 319); Ebü’l-Alâ Muhammed b. Ebû Bekir el-Faradî, Müştebihü’n-nisbe (Îżâĥu’l-meknûn, II, 486); Ebîverdî, el-Muħtelif ve’l-müǿtelif fî müştebihi es-mâǿi’r-ricâl (nşr. Mustafa Cevâd, Bağdat 1377/1957; Beyrut 1406/1986, İbnü’s-Sâbûnî’nin Tekmiletü İkmâli’l-İkmâl’i ile birlikte); İbnü’l-Mülakkın, Îżâĥu’l-irtiyâb fî maǾrifeti mâ yeştebihü ve yeteśaĥĥafü mine’l-esmâǿ ve’l-ensâb (DİA, XXI, 151); İbn Hatîbüddehşe, Tuĥfetü źevi’l-ereb fî müşkili’l-esmâǿ ve’n-neseb (nşr. Traugott Mann, Leiden 1905); Abdülkerîm b. Veliyyüddin, Müzîlü’l-iştibâh fî esmâǿi’ś-śaĥâbe (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1710).

BİBLİYOGRAFYA:

Hasan b. Abdullah el-Askerî, Taśĥîfâtü’l-muĥaddiŝîn (nşr. Ahmed Abdüşşâfî), Beyrut 1408/1988, s. 105-316; Hâkim en-Nîsâbûrî, MaǾrifetü Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Seyyid Muazzam Hüseyin), Haydarâbâd 1935 → Medine-Beyrut 1397/1977, s. 221-238; İbn Mâkûlâ, el-İkmâl, Beyrut 1411/1990, I, 1-3; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1986, s. 358-369; Nevevî, İrşâdü ŧullâbi’l-ĥaķāǿiķ (nşr. Nûreddin Itr), Beyrut 1411/1991, s. 230-232; Bedreddin İbn Cemâa, el-Menhelü’r-revî fî muħtaśari ǾUlûmi’l-ĥadîŝi’n-nebevî (nşr. Muhyiddin Abdurrahman Ramazan), Dımaşk 1406/1986, s. 129; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XVII, 178; XX, 156; XXIII, 319; a.mlf., el-Müştebih (nşr. Ali M. el-Bicâvî), Kahire 1962, neşredenin girişi, I, 1-2; İbnü’l-Mülakkın, el-MuķniǾ fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Abdullah b. Yûsuf el-Cüdey‘), İhsâ 1413/1992, II, 622-625; İbn Nâsırüddin, Tavżîĥu’l-Müştebih (nşr. M. Naîm el-Araksûsî), Beyrut 1414/1993, I, 489; ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 27; İbn Hacer el-Askalânî, Nüzhetü’n-nažar fî tavżîĥi Nuħbeti’l-fiker (nşr. Nûreddin Itr), Dımaşk 1413/1992, s. 127-129; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine 1972, II, 329-335; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, Beyrut 1403/1983, III, 285-287, 290; Ali el-Kārî, Şerĥu şerĥi Nuħbeti’l-fiker (nşr. M. Nizâr Temîm - Heysem Nizâr Temîm), Beyrut, ts. (Dârü’l-Erkam), s. 704-716; Keşfü’ž-žunûn, I, 375; Emîr es-San‘ânî, Tavżîĥu’l-efkâr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1366, II, 493-496; Leknevî, Žaferü’l-emânî (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416, s. 91-94; Tâhir el-Cezâirî, Tevcîhü’n-nažar (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416/1995, I, 460-465; Brockelmann, GAL, I, 401, 435; Suppl., I, 564; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, I, 522; Îżâĥu’l-meknûn, II, 486; Kettânî, er-Risâletü’l-müsteŧrafe, s. 119-120; Sezgin, GAS, I, 224; Elbânî, Maħŧûŧât, s. 251; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 343-344; Nûreddin Itr, Menhecü’n-naķd fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, Dımaşk 1412/1992, s. 185-186.

S. Kemal Sandıkçı - Ayhan Tekineş