NÂSIRA

(الناصرة)

Hz. Îsâ’nın doğduğu ve yetiştiği şehir.

Günümüzde İsrail sınırları içinde bulunan Nâsıra, denizden 505 m. yükseklikte olup etrafı tepelerle çevrili bereketli bir vadi konumundadır. Hz. Meryem’in yaşadığı ve Îsâ’nın peygamberlik görevine başlayıncaya kadar hayatını geçirdiği şehrin onun düşünce sisteminin gelişmesinde etkili olduğu kabul edilir. Nitekim Îsâ’nın doğumunun Cebrâil tarafından Hz. Meryem’e müjdelenmesi (Luka, 1/26-36), ilk çocukluk ve gençlik yıllarında dindaşları olan yahudilerle yürüttüğü fikrî münakaşalar (Matta, 13/54-58; Luka, 4/17-30) gibi olaylar bu şehirde meydana gelmiştir.

Önceleri Nazareth olarak bilinen şehir günümüz İbrânîce’sinde Naşera, Arapça’da Nâsıra diye geçmektedir. Nazareth (naz’areth) adının “geçit” anlamındaki nazer kökünden türediği söylenmektedir. Araştırmacılar, şehrin konumunun ve adının türediği kelimenin aynı zamanda “gözetlemek” (nazar) mânasına gelmesinden hareketle Nâsıra’nın gözetleme yeri olduğunu ileri sürmektedir. Yeni Ahid el yazmalarında


bu kasabanın adının farklı versiyonlarına işaret edilmektedir. İslâmî kaynaklara göre hıristiyanlar için Nasrânî isminin kullanılmasının sebeplerinden biri Hz. Îsâ’nın memleketi olan Nâsıra’ya nisbet edilmeleridir (Yâkūt, V, 251; DİA, XVII, 328).

Nâsıra, gerek Îsâ öncesinde gerekse Îsâ döneminde bölgenin merkezlerinden biri olarak kabul edilmiyordu. Çünkü kasaba önemli bir ticaret yolu üzerinde olmadığı gibi başka bölgelere ihraç edecek bir ürüne de sahip değildi. Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmî dini olmasına kadar genellikle köylülerin yaşadığı bir ziraat merkezi olan bu yöre şehirden ziyade kasaba niteliği taşıyordu. Nitekim kaynaklara göre Hz. Îsâ’nın dünyaya geldiği dönemde burası 200-400 kişinin yaşadığı küçük bir yerleşim yeriydi. Nâsıra kasabası ve çevresi kır çiçekleri, zeytin, incir, dut, limon, nar ve badem ağaçlarıyla kaplıdır. Yazın çok sıcak, kışın da ılıman bir iklime sahiptir.

Yeni Ahid ve buna bağlı olarak kaleme alınan ilk dönem hıristiyan metinleri dışında Konstantin dönemine kadar (IV. yüzyıl) hiçbir eserde Nâsıra kasabasına atıf yoktur. Bu bağlamda ne Eski Ahid metinlerinde ne de bu metinlerin yorum ve izahlarını içeren ve Galilee bölgesindeki altmış üç şehre atıfta bulunan Talmud’da bu şehre göndermede bulunulmaktadır. Ayrıca Roma imparatoru adına yahudi tarihini yazan Josephus, Jewish Antiquities (yahudi tarihi) adlı eserinde 66-67 yılı yahudi isyanlarını anlatırken bölgede yer alan kırk beş şehirden bahsetmesine rağmen Nâsıra’dan hiç söz etmemektedir. Bu durum kasabanın IV. yüzyıla kadar küçük bir yerleşim merkezi olduğunu göstermektedir. Hatta Yuhanna İncili Îsâ’yı duyanların, “Nâsıra’dan iyi bir şey çıkabilir mi?” diyerek ilkin ona inanmak istemediklerini nakletmektedir (Yuhanna, 1/45-46).

Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmî dini haline gelmesinden sonra elde ettiği politik güçle birlikte bu şehre atıfların yapıldığı görülür. Kilise tarihçisi Epiphanius’a göre Konstantin devrine kadar Nâsıra’da sadece yahudiler yaşamaktayken onun döneminden itibaren burada yaşayan hıristiyanların sayısı gittikçe artmıştır. Filistin bölgesinin müslümanlar tarafından ele geçirilmesinin (636) ardından bölgede hıristiyan sayısı artmaya devam etmiştir. Nâsıra, Konstantin zamanında ve sonrasında hızlı bir şekilde inşa edilen kiliseler, manastırlar ve aziz mezarlarıyla kutsal bir hıristiyan şehrine dönüştürülmüştür.

Nâsıra, 629 yılında imparator Herakleios’un şehrin bütün yahudilerini sürmesiyle bir süre hıristiyan şehri oldu. 13 (634) yılında Kuzey Filistin fâtihi Şürahbil b. Hasene tarafından İslâm topraklarına katılınca müslümanlarla hıristiyanlar şehirde birlikte yaşadılar. Şehir, Haçlı seferleri sırasında müslümanlarla hıristiyan güçleri arasındaki çatışmaların en çok görüldüğü yerlerden biri olarak birçok defa el değiştirdi ve yıkımlara uğradı. 690’da (1291) Memlük Sultanı Halîl b. Kalavun tarafından geri alınan Nâsıra uzun süre önemsiz bir yerleşim merkezi olarak kaldı. 923’te (1517) Osmanlılar’ın hâkimiyetine geçti. Osmanlılar’a baş kaldırarak bölgede hâkimiyet kuran Dürzî Emîri Ma‘noğlu Fahreddin zamanında Lübnan Mârûnîleri’nden bir grubun gelmesiyle hristiyanlar tekrar şehre yerleşmeye başladı (1040/1630). XIX. yüzyıla kadar şehirde yahudi nüfusu görülmemektedir (Osmanlı devrinin sonlarında bütün kazadaki yahudi nüfusu 700 iken 1931’de 3172, 1945’te 7600 olmuştur). XVIII. yüzyılın ortalarında Osmanlılar’a isyan edip Akkâ ve çevresinde hâkimiyet kuran Zâhir el-Ömer de bir süre Nâsıra’yı kendisine mesken tuttu. 1799’da Napolyon Bonapart’ın Akkâ kuşatması sırasında Nâsıra yakınlarında Osmanlı ve Fransız kuvvetleri arasında çarpışmalar meydana geldi. Osmanlı devrinin sonlarında Akkâ mutasarrıflığını oluşturan dört kazadan biri de Nâsıra idi. 1918’de İngilizler’in işgal ettiği Nâsıra aynı zamanda Celîl livâsının merkezi haline getirildi. 1922’de bu livâ kaldırılınca merkezi Hayfa olan Kuzey livâsına bir kaza merkezi olarak katıldı. 16 Temmuz 1948’de İsrail tarafından işgal edildi. 1912’de yirmi iki köyü bulunan Nâsıra kazasının toplam nüfusu 19.952, şehir merkezinin ise 7988 idi. Osmanlı döneminin sonlarında kaza nüfusu 21.454’e, 1931’de 28.592’ye, 1945’te 46.100’e ulaştı. Şehir merkezindeki nüfus ise 1945’te 14.200, 1950’de 23.000, 1965’te 30.000 idi. Günümüzde 60.000 civarında nüfusa sahip bulunan Nâsıra’da yahudilerin ve müslüman Araplar’ın yanı sıra ağırlıklı olarak çeşitli hıristiyan grupları yaşamaktadır.

Hıristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nun resmî dini olmasından sonra hıristiyan yetkilileri Nâsıra’yı hac merkezi olarak ilân etmiş, Îsâ’nın ve ailesinin hâtırasını yaşatmak için burada çeşitli dinî mekânlar inşa etmeye başlamıştır. Bunların en önemlisi, Cebrâil’in Îsâ’yı müjdelemek için Hz. Meryem’i ziyaret ettiği yerde 356 yılında İmparatoriçe Helena’nın yaptırdığı Annunciation Kilisesi’dir. Zamanla yıkılan ve 1960’larda Fransisken tarikatının mensupları tarafından tekrar inşa edilen kilise günümüzde Hz. Meryem Bazilikası olarak bilinmektedir. İmparator Konstantin yahudileri hıristiyanlaştırmak amacıyla Nâsıra dahil


bütün yahudi şehirlerinde kiliseler yaptırmıştı.

Günümüzde Hıristiyanlığa ait çok sayıda dinî eser bulunan Nâsıra şehri özellikle hıristiyanlar için dinî turizm ve hac merkezidir. Şehirde yirmi dört kilise ve manastırla birkaç müze bulunmaktadır. Bu mekânların en önemlilerinden bazıları şunlardır: III. yüzyıldan kalan bir sinagog, Hz. Meryem’in evi üzerine yapılan kilise, yaşadığı evin de içinde bulunduğu alanda inşa edilen Marangoz Yûsuf Kilisesi, Hz. Meryem Bazilikası’nın avlusunda yer alan su kuyusu, 636 yılında şehrin müslümanların eline geçmesinden sonra inşa edilen camiler ve Hz. Meryem Bazilikası yanında yaptırılan eski bir alışveriş merkezi. Şehirdeki eski yapılardan biri de Osmanlı dönemine ait el-Câmiu’l-ebyaz’dır (1812).

BİBLİYOGRAFYA:

A. S. Geden, “Nazareth”, Dictionary of Christ and the Gospels (ed. J. Hastings - J. A. Selbie), Edinburgh 1909, s. 236-237; G. W. Thatcher, “Nazareth”, DB2, s. 496-497; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, Beyrut 1397/1977, V, 251; B. Lewis, Studies in Classical and Ottoman Islam (7th-16th Centuries), London 1976, s. 416-425; G. le Strange, Palestine under the Moslems, Frankfurt 1993, s. 301-302; J. D. Crossan - J. L. Reed, Excavating Jesus, San Francisco 2001, s. 49-70; F. Buhl - [C.E. Bosworth], “al-Nāśıra”, EI² (İng.), VII, 1008-1009; “en-Nâśıra”, Mv.Fs., IV, 436-441; Yûsuf Ubeyd, “en-Nâśıra”, MevsûǾatü’l-müdüni’l-Filisŧîniyye, Dımaşk 1990, s. 751-780; Kürşat Demirci, “Hıristiyanlık”, DİA, XVII, 328.

Mahmut Aydın