NECMEDDÎN-i DÂYE

(نجم الدين دايه)

Ebû Bekr Necmüddîn-i Dâye Abdullāh b. Muhammed b. Şâhâver el-Esedî er-Râzî (ö. 654/1256)

Kübrevî şeyhi, müfessir.

573’te (1177) Rey’de doğdu. Necmeddîn-i Râzî olarak da bilinir. Necmeddin adı mahlas olarak kullandığı “Necm / Necmâ” kelimesinden kaynaklanmakta, Dâye (sütanne) lakabı ise çok sayıda mürid yetiştirdiğine işaret etmektedir. Necmeddîn-i Dâye 599’da (1202) ilim tahsili için Rey’den ayrıldı. Ertesi yıl Mısır’da bulunduğu anlaşılmaktadır (Mirśâdü’l-Ǿibâd, s. 460). Oradan Hicaz’a geçti, hac dönüşü bir süre Bağdat’ta kaldı. Ardından Horasan bölgesine ve daha sonra Hârizm’e gitti. Hârizm’den Irak’a dönüp Bağdat’ı ve diğer şehirleri dolaştı, Azerbaycan’ı ziyaret etti. Özellikle hadis ve tefsir dersleri almak için tekrar Horasan’a döndü. Bir süre burada kaldıktan sonra Kübreviyye tarikatının pîri Necmeddîn-i Kübrâ’nın halkasına katılmak amacıyla Hârizm’e gitti. Necmeddîn-i Kübrâ onun tasavvufî eğitimiyle Mecdüddîn-i Bağdâdî’yi görevlendirdi. Hârizm’in Moğollar’ca istilâ edilmesinden önce veya Mecdüddîn-i Bağdâdî’nin Hârizmşah Alâeddin tarafından öldürülmesinin ardından Hârizm’den ayrılıp Rey’e döndü. Moğol tehlikesinin burayı da tehdit etmesi üzerine Hemedan’a geçti. Burada hem Moğol yağmasından uzak kalacak hem de Hârizm’i lekelediğini düşündüğü felsefecilerin baskısından kurtulup hürriyetine kavuşacaktı. Ancak kendisinin de itiraf ettiği gibi Rey’den ayrılarak ailesini Moğollar elinde ölüme terketmiş oldu (a.g.e., s. 19-20). Bir yıl Hemedan’da kaldıktan sonra Anadolu’ya hicret etmeyi uygun bulup Erbil ve Diyarbekir yoluyla Anadolu’ya geçti. Malatya’da Halife Nâsır-Lidînillâh’ın danışmanı Şeyh Şehâbeddin es-Sühreverdî ile tanıştı ve kendisinden Anadolu Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad’a sunulmak üzere bir tavsiye mektubu aldı. 618 Ramazanında (Kasım 1221) Kayseri’ye ulaştı. Ünlü eseri Mirśâdü’l-Ǿibâd’ı 620’de (1223) Sivas’ta Alâeddin Keykubad’a takdim etti. Abdurrahman-ı Câmî, onun Konya’da Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Sadreddin Konevî ile göRüştüğünü belirtir. Bu sırada akşam namazı vakti gelince imamlık yapan Necmeddin’in iki rek‘atta da Kâfirûn sûresini okuduğu, Mevlânâ’nın Sadreddin’e, “Birini sizin için, birini bizim için okudu” diye şaka yaptığı şeklinde bir rivayeti nakleder (Nefeĥât, s. 465). Dâye, yaklaşık üç yıl Orta Anadolu’da kaldıktan sonra 621 (1224) yılında Mengücüklü Sultanı Alâeddin Dâvud Şah’ın hüküm sürdüğü Erzincan’a gitti. Mermûzât-ı Esedî der Mezmûrât-ı Dâvûdî adlı eserini burada onun adına kaleme aldı. Ancak Erzincan’da umduğu ilgiyi göremeyince Abbâsî halifeliğinin hizmetinde bulunmak üzere Anadolu’yu terkedip Bağdat’a gitti. 622’de (1225) Halife Zâhir-Biemrillâh tarafından Tebriz’e, Celâleddin Hârizmşah’a elçi olarak gönderildi. Bu yıllarda bir süre Tebriz’de ikamet eden Necmeddîn-i Dâye hayatının yaklaşık son otuz yıllık dönemini Bağdat’ta geçirdi. Baĥrü’l-ĥaķāǿiķ ve’l-meǾânî adlı tefsirini bu dönemde yazdı. 654’te (1256) burada vefat etti ve Şûnîziyye Kabristanı’nda Cüneyd-i Bağdâdî ile Serî es-Sakatî’nin mezarları yanına defnedildi. Kübreviyye tarikatı tarihinde önemli bir yeri olan Necmeddîn-i Dâye bir şeyh olarak tarikat ve irşad faaliyetiyle değil eserleriyle tanınmıştır. Dâye lakabı çok sayıda mürid yetiştirdiğine işaret etmekteyse de kaynaklarda sadece Deymûnî adlı bir müridinin adı geçmektedir.

Eserleri. 1. Mirśâdü’l-Ǿibâd mine’l-mebdeǿ ile’l-meǾâd. İran, Türkiye, Hindistan ve Orta Asya kütüphanelerinde çok sayıda nüshası bulunan eser mensur tasavvufî eserler içinde yaygın bir şekilde okunan kitaplardan biridir ve diğer Kübrevî müelliflerinin eserlerinden daha etkili olmuştur. Edebî ve tesirli bir Farsça ile yazılan Mirśâdü’l-Ǿibâd bir mukaddime ile beş bölümden meydana gelir. Yaratılış mertebeleri ve mertebelerin kökenleri, nübüvvet ve dinin farklı boyutları, tasavvuf âdâb ve erkânı, rüya ve müşâhedelerin, zikirden kaynaklanan ve ona eşlik eden nurun farklı renklerinin tahlili, insanın bâtınî sûreti, lâyıkıyla yapıldığında farklı iş ve mesleklerden kazanılan mânevî faydalar eserde ele alınan başlıca konular arasında zikredilebilir. Kitap, 825 (1422) yılında Karahisarlı Kāsım b. Muhammed tarafından İrşâdü’l-mürîd ile’l-Murâd adıyla Türkçe’ye tercüme edilip II. Murad’a ithaf edilmiştir. Çin müslümanlarının temel tasavvufî metinlerinden olan Mirśâdü’l-Ǿibâd’ı 1670’li yıllarda Wu Zixan on yıllık bir çalışma sonunda Çince’ye çevirmiştir. Guzihen Yaodao adıyla bilinen tercüme XX. yüzyıl başlarına kadar okunagelmiştir. Eseri Muhammed Emîn Riyâhî bir giriş ve incelemeyle birlikte neşretmiş (Tahran 1352 hş.; 1365 hş.), Hamid Algar The Path of God’s Bondsmen from Origin to Return adıyla İngilizce’ye tercüme etmiştir (New York 1982). 2. Baĥrü’l-ĥaķāǿiķ ve’l-meǾânî* fî tefsîri’s-sebǾi’l-meŝânî. Necmeddîn-i Dâye’nin, Anadolu’dan Bağdat’a dönmesinden sonraki uzun dönem içinde kaleme aldığı geniş hacimli bir tefsir olup ǾAynü’l-ĥayât ve et-Teǿvîlâtü’n-Necmiyye isimleriyle de anılır. Zâriyat sûresinin 18. âyetinde sona eren eser yine bir Kübrevî şeyhi olan Alâüddevle-i Simnânî tarafından tamamlanmıştır. Kur’an’ın zâhir ve bâtın anlamlarını meczeden, okuyucunun başka bir tefsire ihtiyaç duymayacağı bir tefsir yazmayı hedefleyen Necmeddîn-i Dâye’nin bu çalışması geniş çaplı etkisine rağmen henüz neşredilmemiştir. Bazı kaynaklarda Necmeddîn-i Kübrâ’ya ait olarak gösterilen eser üzerinde Mehmet Okuyan tarafından bir doktora tezi hazırlanmıştır (Necmüddin Dâye ve Tasavvufî Tefsiri, İstanbul 2001). 3. Mermûzât-ı Esedî der Mezmûrât-ı Dâvûdî. Müellifin Mengücüklü Sultanı Alâeddin Dâvud Şah’a ithaf ettiği eserin adındaki “Esedî” kendi nisbelerinden birine, “Dâvûdî” ise hem sultanın hem Dâvûd peygamberin adına işaret etmektedir. On bölümden meydana gelen kitabın ilk bölümünde kutsî hadis olarak rivayet edilen, “Ben gizli bir hazine idim” sözünün her kelimesi ayrı ayrı


şerhedilmiştir. Diğer bölümlerin her biri Hz. Dâvûd ile ilgili bir âyetle başlamaktadır. Mirśâdü’l-Ǿibâd’ın “özel bir edisyonu” niteliğinde olan Mermûzât’ta tasavvufî yorumlar özenle ayıklanmış, sultanın gücüne dair kısımlar genişletilmiştir. Eser Hermann Landolt’un İngilizce girişiyle birlikte Muhammed Rızâ Şefîî Kedkenî tarafından neşredilmiştir (Tahran 1352 hş.). 4. Menârâtü’s-sâǿirîn ve maķāmâtü’ŧ-ŧâǿirîn. Müellifin hayatının muhtemelen son yıllarında yazdığı bu eser on bölümden meydana gelmekte olup Mirśâdü’l-Ǿibâd’ın Arapça bilmeyen okuyucular için yazılmış versiyonu niteliğindedir (nşr. Saîd Abdülfettâh, Kahire 1993). 5. Risâle-i ǾIşķ u ǾAķl. Harakānî’nin, “Sûfî mahlûk değildir” şeklindeki bir şathiyesinin şerhi olup Mirśâdü’l-Ǿibâd’dan önce yazıldığı tahmin edilmektedir. MiǾyârü’ś-śıdķ fî miśdâķi’l-Ǿışķ adıyla da bilinir (nşr. Takī Tefaddulî, Tahran 1345 hş./1966). 6. EşǾâr-ı Şeyħ Necmüddîn Râzî. Dâye’nin eserlerinde geçen ve tezkirelerde yer alan şiirlerinden derlenmiştir (nşr. Mahmûd Müdebbirî, Tahran 1363 hş./1984). 7. Risâletü’ŧ-ŧuyûr. Necmeddîn-i Dâye, Rey şehrinde yaşanan zulmü anlattığı bu küçük risâleyi yaklaşık 590 (1194) yılında kaleme almıştır (nşr. Muhammed Emîn Riyâhî, Tahran 1361 hş./1982). Necmeddîn-i Dâye’nin otuz fıkhî sorunun cevabını içeren Sirâcü’l-ķulûb ve Ĥasretü’l-mülûk ve Tuĥfetü’l-Ĥabîb adlı iki risâlesi daha vardır (eserleri için ayrıca bk. Mirśâdü’l-Ǿibâd, neşredenin girişi, s. 50-55; Meier, XIV [1937], s. 30-39).

BİBLİYOGRAFYA:

Necmeddîn-i Dâye, Mirśâdü’l-Ǿibâd (nşr. M. Emîn Riyâhî), Tahran 1352 hş., tür.yer.; ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 13-59; Müstevfî, Târîħ-i Güzîde (Nevâî), s. 671; Zehebî, AǾlâmü’n-nübelâǿ, XII, 111-113; Yâfiî, Mirǿâtü’l-cenân, IV, 136; Câmî, Nefeĥât, s. 465; Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, IV, 169-170; Safâ, Edebiyyât, I, 168; Nefîsî, Târîħ-i Nažm u Neŝr, I, 140; Ma‘sûm Ali Şah, Ŧarâǿiķ, II, 341-342; H. Corbin, L’homme de lumière dans le soufisme iranien, Paris 1971, s. 154-163; Süleyman Ateş, İşârî Tefsîr Okulu, Ankara 1974, s. 139; M. Hüseyin ez-Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, Kahire 1976, II, 393; Abdülhüseyin Zerrîn-kûb, Dünbâle-i Cüstücû der Taśavvuf-i Îrân, Tahran 1336 hş., s. 105-108; Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye Tarihi, İstanbul 1984, s. 330; F. Meier, “Stambuler Handschriften dreier persischer Mystiker: ‘Ain al-quđāt al-Hamadānī, Nağm ad-dīn al-Kubrā, Nağm ad-dīn ad-Dāja”, Isl., XIV (1937), s. 30-39; H. Landolt, “Stufen der Gotteserkenntnis und das Lob der Torheit bei Najm-e Râzî”, Erenos-Jahrbuch, XLVI (1977), s. 175-204; Derya Örs, “Necmuddin-i Râzî: Hayatı ve Eserleri”, Nüsha, II/6 (2002), s. 19-34; Hamid Algar, “Naғјm al-Dīn Rāzī Dāya”, EI² (İng.), VII, 870-871.

Mehmet Okuyan