NEDİM

(نديم)

Hükümdarın özel sohbet ve eğlence arkadaşı.

Sözlükte “kadeh arkadaşı, dost” anlamına gelen nedîm kelimesi nüktedan kişiliği, bilgisi ve çeşitli mârifetleriyle hükümdara arkadaşlık eden kişileri ifade eder. Bu anlamda ayrıca mücâlis ve musâhib de kullanılır. Osmanlılar daha çok musâhib kelimesini tercih etmekle beraber bazı kaynaklarda nedime de rastlanmaktadır (bk. MUSÂHİB). Nedim kelimesinin, Cezîme el-Ebraş’ın darbımesel olmuş (Ebû Mansur es-Seâlibî, Ŝimârü’l-ķulûb, s. 182-183) iki nedimi Mâlik ve Âkil’i katlettikten sonra duyduğu pişmanlıktan geldiği söylenir (Abdülkādir el-Bağdâdî, IV, 304) İbn Habîb’in verdiği bilgilerden Câhiliye döneminde Kureyş’in ileri gelenlerinin birer nedimi olduğu anlaşılmaktadır (el-Muĥabber, s. 173). Bir kabile mensuplarıyla yakın arkadaşlık kuran başka kabileden biri onların nedimi sayılırdı. Nuaym b. Mes‘ûd, Câhiliye’de Benî Kurayza’nın nedimi idi (İbn Hişâm, III-IV, 229).

Saraylarda görevli nedimler işret meclislerinde hükümdara eşlik eder, şarkı veya şiir söyleyerek, nükte yaparak onu eğlendirirlerdi. “Münâdeme” kelimesi bu tür eğlenceler için kullanılırdı. Câhiz


et-Tâc fî aħlâķi’l-mülûk adlı eserinde (s. 23, 24, 25-26), eski İran saray teşkilâtının etkisiyle Emevî ve Abbâsîler’de de görülen nedimlerin görev ve hizmetleri konusundaki ilk esasları Sâsânî hükümdarlarından Erdeşîr b. Bâbek’in koyduğunu söyler. Eski Ahid’de sözü edilen İran sarayındaki içkili eğlenceler ve memurların uymak zorunda olduğu kurallar da (Ester, 1/5-7) münâdeme ile ilgili olmalıdır. Câhiz’e göre nedimler büyük mûsiki üstatları, bilgi ve şeref ehli sohbet arkadaşları, ayrıca komiklik yapanlar, oyuncu, çalgıcı ve okuyucular olmak üzere üç tabakaya ayrılır. Bazı hükümdarların nedimleriyle aralarında perde bulunurdu. Hükümdarın isteğine göre hünerini gösteren nedimler, “sâhibü’s-sitâre”nin işaretiyle bunu belli bir düzen içinde ve en uygun zamanda yapardı. İbrâhim el-Mevsılî, İbn Câmi‘ ve Zelzel gibi mûsiki üstatları nedimlerin birinci tabakasında yer alırken Amr el-Gazzâl ve İshak Bersûmâ ikinci tabakadan sayılırdı. Her tabakadaki müzisyenlerin repertuvarları farklı olurdu. İshak Bersûmâ, kendisinden İbn Câmi‘e ait bir şarkı istenince onu ancak birinci tabakaya yükseltildiği takdirde icra edebileceğini söylemiş ve isteği yerine getirilmiştir (a.g.e., s. 41). II. Yezîd’in nedimler arasındaki derecelendirmeyi kaldırmasına rağmen Abbâsî sarayında buna uyulmuştur. Nedimlik sadece şiir ve mûsiki ile alâkalı değildi. Bunlar arasında değişik dallarda ilim ve kültür sahibi olanlar da bulunurdu. Behlûl-i Dânâ ve Belâzürî’nin de nedimlik yaptığı nakledilir.

Nedimlik Selçuklular’da ve diğer İslâm devletlerinde devam etmiştir. Nizâmülmülk, Râvendî ve bir rivayete göre kendisi de Gazneli Sultanı Mevdûd b. Mes‘ûd’un nedimi olan Keykâvus b. İskender nedimlerde aranan özellikler ve onların görevleri Hakkında bilgi vermektedir. Nedimler görgülü, faziletli, sır tutan, iyi ahlâklı, güzel giyinen, güler yüzlü, kültürlü ve bilhassa güzel yazı yazan, şiir, tıp, astroloji, içecekler, oyunlar, eğlence meclisleri, av, çevgân, güreş gibi konularda bilgi sahibi, yerine göre ciddi, yerine göre nüktedan ve şakacı, ayrıca bir tehlike anında kendilerini hükümdara siper etmekten çekinmeyecek kadar cesur olmalıdır. Sultanla en ciddi konuları konuşabilen nedimler yeri geldiğinde hikmetli sözlerle onları düşündürür, bazan da şarkılarla, şiirlerle coştururlardı. Sultanla satranç oynar, üzüntülerini gidermeye çalışırlardı. Bazı hükümdarlar nedimlerine büyük iltifatlarda bulunmuş, onlara değerli hediyeler vermiştir.

Nedimler göreve başlamadan önce özel eğitim alırlardı. Bu eğitim sırasında kendilerine huzurda nasıl davranacakları öğretilir, özellikle sultana bir uyarıda bulunmak gerekirse bunu doğrudan değil geçmiş hükümdarlardan örnekler vererek yapmaları söylenirdi. Nedimlerin kıyafetleri zamana ve diğer şartlara göre farklılık taşırdı. Hilâl es-Sâbî genel olarak münâdeme kıyafetinin altın işlemeli sarık, iç elbisesi, “mübettana” denilen bir tür üst elbisesi ve önü açık cübbeden oluştuğunu söyler, ayrıca süslerle güzel kokudan bahseder (Rüsûmü dâri’l-ħilâfe, s. 96). İbnü’n-Nedîm el-Fihrist’te (s. 157 vd.) nedimlerle ilgili âdâb, usul ve menkıbeleri ihtiva eden eserler için bir bölüm ayırmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hişâm, es-Sîre2, III-IV, 229; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 173 vd.; Câhiz, et-Tâc fî aħlâķi’l-mülûk (nşr. Ahmed Zeki Paşa), Kahire 1332/1914, s. 21, 22, 23, 24, 25-26, 27, 28, 29, 30, 31 vd., 41 vd., 71 vd.; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (nşr. Yûsuf Es‘ad Dâgır), Kum 1984, I, 267 vd.; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 157 vd.; Ebû Mansûr es-Seâlibî, Ŝimârü’l-ķulûb (nşr. M. Ebü’l-Fazl İbrâhim), Kahire 1985, s. 182-183; a.mlf., Âdâbü’l-mülûk (nşr. Celîl el-Atıyye), Beyrut 1990, s. 146 vd.; Ali b. Rezîn el-Kâtib, Âdâbü’l-mülûk (nşr. Celîl el-Atıyye), Beyrut 2001, s. 114 vd.; Hilâl b. Muhassin es-Sâbî, Rüsûmü dâri’l-ħilâfe (nşr. Mîhâîl Avvâd), Beyrut 1406/1986, s. 96; Keykâvus b. İskender, Kabusname (trc. Mercimek Ahmet, nşr. Orhan Şaik Gökyay), İstanbul 1974, s. 270-274; Nizâmülmülk, Siyâsetnâme (nşr. Mehmet Altay Köymen), Ankara 1999, s. 64-65, metin, s. 94-96; Râvendî, Râhatü’s-sudûr (Ateş), II, 374 vd.; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, VI, 146 vd.; Koçi Bey, Risâle, İstanbul 1303, s. 31; Abdülkadir el-Bağdâdî, Ħizânetü’l-edeb, IV, 304; M. Manazir Ahsan, Social Life Under the Abbasids, London 1979, s. 56; Pakalın, II, 583, 667; J. Sadan, “Nadīm”, EI² (İng.), VII, 849-852; Nebi Bozkurt, “Eğlence”, DİA, X, 485.

Nebi Bozkurt