NEFZÂVE

(نفزاوة)

Bir Berberî kabilesi.

İbn Haldun tarafından Nefzâv b. Lüvâ el-Ekber’e dayandırılan Nefzâve, Levâte ile aynı atadan gelen büyük bir kabiledir ve Berberîler’in iki önemli kolundan Butr’a (diğeri Berânis) mensuptur. Kaynaklarda bütün Berberî kabileleri gibi asıllarının Arap olduğu ve Filistin’den göç ederek Kuzey Afrika’ya yerleştikleri ifade edilmektedir. Nefzâve’nin Verfecûme, Gassâse, Mernîse, Sûmâte, Versîf, Velhâsa ve Zehîle gibi pek çok kola ayrılması büyük bir kabile olduğunu göstermektedir. Kabile, ana yerleşim merkezleri Tunus’un güneyinde yer alan Şattülcerîd gölünün doğusundan Kayrevan’ın güneyine doğru uzanan Cerîd bölgesindeki Kafsa, Kābis, Kebîlî ve Dûz gibi şehirler olmakla birlikte Orta Mağrib (Cezayir) ve Mağrib-i Aksâ’da (Fas) dağılmış durumdadır. Eski devirlerde Nefzâve’nin büyük bir kısmının sahil bölgesinde bağımsız bir şekilde yaşadığı, fakat sadece Cerîd bölgesindeki kısmının nüfus yoğunluğunun yüksek olması sebebiyle siyasî sahada ön plana çıktığı bilinmektedir.

Kuzey Afrika’daki İslâm fetihleriyle birlikte Nefzâve de zaman içerisinde müslüman olmuştur. Bölgede etrafına Berberî kabilelerini toplayarak isyan eden Kâhine’nin, İfrîkıye Valisi Hassân b. Nu‘mân el-Gassânî tarafından yenilmesinin ardından (79/698) müslümanların ele geçirdiği şehirler arasında Nefzâve adında bir şehre de rastlanmaktadır. Bu savaşın ardından İslâm’a girdiği anlaşılan kabile, II. (VIII.) yüzyılda bölgeye yayılan Hâricîliğin Sufriyye koluna intisap etti. 140 (757) yılında isyancı Arap liderlerinden Abdülvâris b. Hasîb’in kendilerine sığınmasının ardından Nefzâve mensupları Abbâsîler’e karşı ayaklanarak Kayrevan’ı ele geçirdilerse de daha sonra Abdurrahman b. Rüstem idaresindeki İbâzîler tarafından oradan çıkarıldılar. Bu sırada Sufrîliği terkedip Hâricîliğin diğer kollarından İbâzıyye’ye giren Nefzâve, öteki İbâzî kabilelerle birlikte bölgedeki Abbâsî yönetimine karşı mücadele verdi ve Ebû Hâtim el-Melzûzî el-İbâzî’nin kumandasında İbâzî-Berberî kabilelerinin 151 (768) yılında başlattıkları isyana katıldı. Ancak Ebû Hâtim, Trablusgarp’ta yapılan savaşta Abbâsî Valisi Yezîd b. Hâtim el-Ezdî’ye yenilerek öldürülürken âsi kabileler de büyük kayıplar verdiler (155/772). Ebû Hâtim’in öldürülmesinin ardından Nefzâve’nin bir kısmının Tâhert’te İbâzîler’i etrafına toplayan Abdurrahman b. Rüstem’in hizmetine girdiği anlaşılmaktadır. Nefzâve kabilesinden Nusayr b. Sâlih el-İbâzî 171’de (787) burada isyan etmiş ve yenilerek pek çok zayiat vermiştir.

Nefzâve fırsat buldukça merkezî otoriteye baş kaldırmış veya bölgedeki vali ve âmillerin kendi kabilesinden olmasını istemiştir. V. (XI.) yüzyılda Zenâte isyanı sırasında Nefzâve’nin yaşadığı bölgeler tahrip edilmiş ve bu yıllardan itibaren kabile, topraklarına yerleşen bedevî Arap kabilelerinin içinde erimeye başlamıştır. Zira bu dönemden sonra kaynaklarda Nefzâve adından daha az bahsedildiği görülür. Cerîd bölgesi, VI. (XII.) yüzyılın ikinci yarısında Muvahhidler’e karşı Murâbıtî hâkimiyetini tekrar kurmaya çalışan Benî Gāniye’nin isyan merkezlerinden birini oluşturmuştur. Aynı yüzyılın son çeyreğinde Ali b. Gāniye bölgeyi hâkimiyeti altına alarak Muvahhidler’e karşı yaptığı harekâtı buradan başlatmış ve bu isyan sırasında Nefzâve’nin yaşadığı topraklar saldırılara mâruz kalmıştır. Hafsîler döneminde pek çok defa isyan eden kabilenin bu tutumunda merkezî yönetimler tarafından gönderilen vali ve âmillerin onlara karşı tutumu belirleyici rol oynamıştır. Merkezî yönetimden başka diğer kabilelerle de çatışması Nefzâve’nin iktisadî ve içtimaî durumunu etkilemiştir. VIII. (XIV.) yüzyılda kabile kendi topraklarında azınlık durumuna düşerek eski siyasî önemini kaybetmişti. İbn Haldûn, bu bölgede Arap kabileleriyle Nefzâve ve zimmî hıristiyanların oturduğunu, XVI. yüzyılda da Hasan el-Vezzân (Afrikalı Leon) Nefzâve’nin burada üç büyük grup halinde yaşadığını söylemektedir. Bunlar kendilerini diğer kabilelerden korumak için şehirlerinin etrafını surlarla çevirmişlerdi. XIX. yüzyıla gelindiğinde Şattülcerîd’de İbâzîliğin tamamen kaybolduğu bilinmekte, dolayısıyla bu kabilenin Sünnîleşerek Araplaştığı anlaşılmaktadır. Günümüzde kendilerini Arap olarak nitelendiren ve sadece Arapça konuşan Nefzâveliler, XIX. yüzyılın sonlarından itibaren bölgede artezyen kuyularının açılmasıyla tamamen yerleşik hayata geçmiş ve hurma üretimi üzerinde yoğunlaşmıştır.

Ortaçağ İslâm coğrafyacıları bu kabile mensuplarının Cerîd bölgesinin dışında Kostantîne ve Trablusgarp yakınlarındaki Câdû şehrinde bulunduklarını yazmaktadır. Cerîd bölgesinde ise Nefzâve’ye ait günümüze ulaşmayan şehirler kaydedilmiştir. Meselâ Kafsa ile Kābis arasında etrafı surlarla çevrili, altı kapılı, içerisinde cami, çarşı, hamam ve su kanallarının bulunduğu Nefzâve şehrinden bahsedilmektedir. Bunun dışında Nefzâve kabilesinin yaşadığı şehirler arasında Sübeytıla, Sûmâte ve Turre de bulunmaktadır. Nefzâve’nin önemli merkezlerinden Turre şehri 602’de (1205) Benî Gāniye isyanı sırasında Yahyâ b. Gāniye tarafından tahrip edilmiştir.

Nefzâve kabilesine mensup dikkate değer kişiler arasında Endülüslü fakih ve edip Münzir b. Saîd el-Bellûtî, mutasavvıf Ebû Ya‘kūb el-Berâdisî, Abdullah b. Muhammed el-Kâtib, kelâmcı ve felsefeci Ebû Ya‘kūb Yûsuf et-Turrî ile şair ve hattat Ebû Bekir b. Feth el-Gumârî en-Nefzâvî sayılabilir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Abdülhakem, Fütûĥu İfrîķıyye ve’l-Endelüs, Cezayir 1948, s. 42, 138; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 93-94; el-İstibśâr fî Ǿacâǿibi’l-emśâr (nşr. Sa‘d Zağlûl Abdülhamîd), Dârülbeyzâ 1985,


s. 144-145, 157-158; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, V, 296-297; Tîcânî, Riĥletü’t-Tîcânî (nşr. Hasan Hüsnî Abdülvehhâb), Tunus 1377/1958, s. 142, 147, 153-160; eź-Źâħiretü’s-seniyye (nşr. İbn Ebû Şeneb), Cezayir 1339/1920, s. 10-11; İbn Haldûn, el-Ǿİber, VI, 110-114, 224-225, 227, 230-234; Hasan el-Vezzân, Description de l’Afrique (ed. Ch. Schefer), Paris 1898, III, 261-263; G. Ostrogorsky, Histoire de l’état byzantine, Paris 1956, s. 148-149; H. R. Idris, La Berbérie orientale sous les zirides Xe-XIIe siècles, Paris 1962, bk. İndeks; Ethem Ruhi Fığlalı, İbâdiye’nin Doğuşu ve Görüşleri, Ankara 1983, s. 99-106; a.mlf., “İbâzıyye”, DİA, XIX, 256-261; J. Despois, “Ғјarid”, EI² (İng.), II, 462; Ch. Pellat, “Nafzāwa”, a.e., VII, 896-897.

İbrâhim Harekât