NESR

(نسر)

Kur’ân-ı Kerîm’de Nûh kavminin taptığı belirtilen putlardan biri.

Sözlükte “kartal veya akbaba cinsinden kuş” mânasına gelen nesr kelimesi Kur’an’da Nûh peygamberin gönderildiği kavmin taptığı beş puttan sonuncusunun adı olarak geçer (Nûh 71/23). İslâm literatüründe, söz konusu putlarla (Ved, Süvâ‘, Yegūs, Yeûk, Nesr) ilgili olarak bunların aslında Hz. Âdem’in çocuklarının veya Kābil’in soyundan gelenler zamanında ya da Nûh dönemi öncesinde yaşamış beş sâlih kişinin adları olduğu şeklindeki rivayetlere yer verilmiştir (İbnü’l-Kelbî, s. 32; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, VII, 127). Bu şahısların putlaştırılması da ölümlerinin ardından hâtıralarını yâdetmek için heykellerinin yapılması ve birkaç nesil sonra bu kişilerin tanrılaştırılması hadisesiyle açıklanmıştır (Buhârî, “Tefsîr”, 71; İbnü’l-Kelbî, s. 32-33).

Söz konusu putların daha sonra Arap yarımadasına ve oradan Hindistan’a geçtiği kabul edilmiş, Araplar’ın tanrı olarak benimsendiği Ved ve Yegūs ile Hintliler’in Veda ve Vüyasa’sı arasındaki benzerliğe dikkat çekilmiş (Keşmîrî, IV, 251; Elmalılı, VIII, 355-356), fakat bu putların Arap yarımadasına nakledildiği fikrinden ziyade aynı isimle yeni putların yapıldığı görüşü üzerinde durulmuştur. Nûh kavminin yaşadığı bölgenin (Irak) Arap yarımadasının yukarısında yer aldığı belirtilerek, tûfandan önceki dönemde ya da tûfandan sonra Nûh kavmi içinde tekrar putperestliğin baş göstermesi ve sonraki kuşaklara geçmesi suretiyle benzer tapınmanın civar bölgelere, bu arada Arap yarımadasına taşınmasının mümkün olduğu ileri sürülmüştür (Keşmîrî, IV, 251-252; Elmalılı, VIII, 356; Ateş, X, 81; krş. İbnü’l-Kelbî, s. 33-34). Nitekim söz konusu putların ilk ikisinin insan (Ved-erkek, Süvâ‘-kadın), diğer üçünün birer hayvan (Yegūs-aslan, Yeûk-kısrak, Nesr-kartal) şeklinde olması da bu görüşü desteklemektedir (Elmalılı, VIII, 356; krş. Âlûsî, XXIX, 132-133). İslâm kaynaklarında Arabistan’a putperestliği sokan ve diğer putların yanı sıra bu putlara tapınma geleneğini başlatan kişi olarak Amr b. Luhay zikredilir.

Öte yandan Nesr’e Yemen’in Himyer bölgesinde yaşayan ve aynı adı taşıyan kabilenin Âl-i Zülkelâ‘ kolu da bir süre tapmış ve muhtemelen Yemen’in Zûnüvâs (517 [?]-525) tarafından yahudileştirilmesinin ardından bundan vazgeçilmiştir. Mevdûdî, Sebe’de (Belha) ortaya çıkarılan kitâbelerde Nesr’in adının Nesûr olarak geçtiğini ve Sebeliler’in Nesûr kâhinlerini “ashâb-ı Nesûr” olarak isimlendirdiklerini zikreder (Tefhîmü’l-Kur’ân, VII, 75-76). Fakat o döneme ait kaynaklarda Abdünesr (Nesr’in kulu) şeklindeki adlandırmanın yer almamasından ve Yâkūt’un zikrettiği bir şiir hariç (MuǾcemü’l-büldân, IV/2, s. 780-781) içinde bu putun isminin geçtiği fazla şiir bulunmamasından hareketle Zûnüvâs’tan sonra ya da Hz. Peygamber’in gelişine yakın zamanlarda Araplar arasında Nesr’e yönelik yaygın bir tapınmanın artık mevcut olmadığı ileri sürülmüştür. Bununla birlikte Nesr’in İbrânîce karşılığı olan Neşer’in yahudi kutsal metinlerinde Tanrı’nın tahtını simgeleyecek biçimde kullanılması (Hezekiel 1/10; 10/14), kelimenin Ârâmîce şekli olan Niştra’nın Araplar’a ve yine bununla bağlantılı Nisrok kelimesinin Asurlular’a ait tanrı isimleri olarak Eski Ahid’de (II. Krallar, 19/37; İşaya, 37/38), Talmud’da (Abodah Zara, 11b) ve Neşra biçimiyle IV. yüzyıla ait bir hıristiyan risâlesinde (Syriac Doctrine of Addai) zikredilmesi, ayrıca Neşer kelimesinin Süryânîce bir isim olan Neşryabh içerisinde geçmesi, söz konusu kültün eski dönemlerde Sâmî toplumları arasında geniş uygulama alanına sahip olduğunu göstermektedir (JE, V, 26; EI² [İng.], VII, 1012; ERE, I, 662-663).

BİBLİYOGRAFYA:

Tâcü’l-Ǿarûs, “nsr” md.; Buhârî, “Tefsîr”, 71; İbnü’l-Kelbî, Kitâbü’l-Eśnâm (nşr. Ahmed Zeki Paşa), Ankara 1969, s. 32-34; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (nşr. F. Wüstenfeld), Leipzig 1869 → Frankfurt 1994, IV/2, s. 780-781; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm, Beyrut 1385/1966, VII, 127; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî, XXIX, 132-133; Keşmîrî, Feyżü’l-bârî Ǿalâ Śaĥîĥi’l-Buħârî, Karaçi 1352/1933, IV, 251-252; Elmalılı, Hak Dini, VIII, 355-356; Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, İstanbul 1991, X, 81; Mevdûdî, Tefhîmü’l-Kur’ân (trc. Ahmed Asrar), İstanbul 1997, VII, 75-76; E. G. Hirsch - H. Hyvernat, “Eagle”, JE, V, 26; T. Fahd, “Nasr”, EI² (İng.), VII, 1012; T. Nöldeke, “Arabs (Ancient)”, ERE, I, 662-663.

Fuat Aydın