NİDÂÎ

(ندائي)

Nidâî Mehmed Çelebi Ankaravî (ö. 975/1567’den sonra)

Osmanlı hekimi.

Hayatı hakkındaki sınırlı bilgiler kendi eserlerine dayanmaktadır. Esrâr-ı Genc-i Ma‘nâ adlı manzum eserinin sonunda o sırada otuz beş yaşında olduğunu söylediğine ve bu çalışmasını 950’de (1543) tamamladığına göre 915’te (1509) doğmuş olmalıdır (Diriöz, s. 42-43). Daha sonra babasıyla birlikte Kudüs’ten Ankara’ya gidip yerleştiği bilinmektedir. Geleneksel eğitimini âlim bir kişi olan babasından ve onun çevresinden aldığı sanılmaktadır. Kırım’a yaptığı bir seyahat esnasında Sâhib Giray tarafından kabul edilmesi ve ona hocalık yapması iyi bir tahsil gördüğünü ortaya koymaktadır. Menâfiu’n-nâs’ın giriş kısmında verdiği bilgilerden Sâhib Giray nezdinde büyük itibar kazandığı ve Kanûnî Sultan Süleyman’a elçi olarak gönderildiği, fakat kendisini çekemeyen hasımlarının iftirası yüzünden geri geldiğinde zindana atıldığı ve yedi yıl zindanda kaldığı anlaşılmaktadır. Bu süre zarfında kendini tasavvufa veren Nidâî tasavvufla ilgili yirmi iki manzume yazdığını, zindandan çıktıktan sonra Hz. Peygamber’in soyundan yaşlı bir şahısla karşılaştığını ve ondan tıp tahsil ederek icâzet aldığını belirtir (Menâfiu’n-nâs, vr. 4b-5a).

Kırım’dan dönüşünde Konya’ya giden Nidâî şehirde valilik yapan Şehzade Selim’in himayesine girdi ve onun hekimi oldu; bu sırada Mevlevî tarikatına intisap etti. Kendisi hakkında “bu bende derviş Nidâî” demesi onun hekimlikten önce tasavvufî eserler yazmasından, “Çelebi” nisbesiyle anılması ise Mevlevîliğe intisabından kaynaklanmaktadır. Şehzade Selim 974’te (1566) tahta çıkınca saray hekimliğine getirilen Nidâî’nin hekimbaşılığa kadar yükseldiğini söyleyenler varsa da (Osman Şevki, s. 205) Kanûnî Sultan Süleyman ve II. Selim dönemi hekimbaşıları listesinde onun adına rastlanmamaktadır (DİA, XVII, 162). Ancak adı Kanûnî devri hekimbaşılarından Kaysûnîzâde Bedreddin Muhammed b. Muhammed ile karıştırıldığı için kaynaklar ondan Kaysûnîzâde Mehmed Çelebi diye söz eder (Şeşen, s. 321). Nidâî’nin II. Selim’e sunduğu Rebîu’s-selâme adlı eserinde kendisini, “Bu muhlis-i bîriyâ ya‘nî Kaysûnîzâde Nidâî ki ...” şeklinde tanıtması da muhtemelen bunda etkili olmuştur. Nidâî’nin vefatıyla ilgili bir kayıt mevcut değilse de Dürr-i Manzûm adlı eserini II. Selim’e 975’te (1567) takdim ettiği dikkate alınarak bundan sonraki bir tarihte öldüğü söylenebilir.

Eserleri. Klasik kaynaklarda ve çağdaş araştırmalarda Nidâî’ye nisbet edilen çalışmaların sayısının yedi ile on dokuz arasında değiştiği görülmektedir. Ancak bunların bir kısmının müellifin eserlerindeki bölüm başlıklarından ibaret olduğu, bazılarının da yanlışlıkla ona isnat edildiği anlaşılmaktadır (Nidâî-Dürr-i Manzûm, s. 12). 1. Menâfiu’n-nâs. 1566’da manzum-mensur olarak yazılan eserin Kaysûnîzâde Bedreddin’in tıbba dair Arapça bir kitabının tercümesi olduğu belirtiliyorsa da müellif tercümesini Farsça bir çalışmadan yaptığını söylemektedir (vr. 103a). Altmış bölüm (bab) halinde düzenlenen eserin manzum kısımları mesnevi tarzında yazılmıştır. Kırk dört beyitlik bir kısmı tıp ilmiyle ilgili âyet ve hadislerin yer aldığı bir giriş takip eder. Ardından bölümlerin başlıkları sıralanır; son bölümde müellif yaptığı seyahatlere ve karşılaştığı bazı olaylara yer verir. Kitabın yalnız Türkiye kütüphanelerinde doksan yedi adet nüshasının bulunmasından


(Şeşen, s. 325-331) çok yaygın biçimde kullanıldığı anlaşılmaktadır. Eser üzerine Sadettin Özçelik bir doktora tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). 2. Dürr-i Manzûm. Menâfiu’n-nâs’ın 721 beyitlik bir muhtasarıdır. II. Selim’e takdim edilen bu Türkçe mesnevi üzerinde Ümran Ay yüksek lisans çalışması yapmıştır (bk. bibl.). 3. Rebîu’s-selâme. Veba ve kolera hastalıklarını konu alan bu manzum-mensur eser de II. Selim’e sunulmuştur (Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 882/3; TSMK, Yeni Koleksiyon, nr. 1744). 4. Tenbîhnâme. Ahlâk ve tasavvufa dair altmış bir fasıl ve yetmiş hikâyeden oluşan bu manzum-mensûr eser 952’de (1545) kaleme alınmıştır (Süleymaniye Ktp., Düğümlü Baba, nr. 311; Beyazıt Devlet Ktp., Veliyyüddin Efendi, nr. 1657/1; Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Ktp., nr. 45080). 5. Esrâr-ı Genc-i Ma‘nâ. 950’de (1543) telif edilen tasavvufa dair bu eser on bölümden ve yirmi ikisini müellifin Kırım’da zindanda iken yazdığı yirmi dokuz hikâyeden oluşmaktadır. Bilinen tek nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır (nr. 2270). 6. Tercüme-i Nazm-ı Lokman Hekim. Menâfiu’n-nâs’ın tedaviyle ilgili bölümündeki “Ma‘cûn-i Câvidân” başlıklı otuz beyitten oluşmaktadır (Nidâî-Dürr-i Manzûm, s. 13). 7. Vasiyetnâme (Pendnâme, Nasîhatnâme). Tıp ahlâkına dair otuz dört beyitlik bir eser olup Menâfiu’n-nâs’ın elli sekizinci babından ibarettir (Şeşen, s. 331). Bunlardan başka Nidâî’ye Fetihnâme-i Kal‘a-i Cerbe, Tabâbet-i Beşeriyye ve Baytariyye ve Edviye-i Müfrede isimli eserler nisbet edilmiştir (Nidâî-Dürr-i Manzûm, s. 19).

BİBLİYOGRAFYA:

Nidâî, Menâfiu’n-nâs, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 885, vr. 4b-5a, 103a; a.e.: Dil Özellikleri-Metin-Sözlük (haz. Sadettin Özçelik, doktora tezi, 1990), İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Nidâî-Dürr-i Manzûm (İnceleme-Karşılaştırmalı Metin) (haz. Ümran Ay, yüksek lisans tezi, 2000), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 12-19; Osmanlı Müellifleri, III, 239; Osman Şevki [Uludağ], Beş Buçuk Asırlık Türk Tababeti Tarihi, İstanbul 1341/1925, s. 205; Abdülhak Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, İstanbul 1970, s. 100-101; Şeşen, Fihrisü maħŧûŧâti’ŧ-ŧıbbi’l-İslâmî, s. 321, 325-331; Meserret Diriöz, “Şaban Nidâi”, Hekimbaşı Kaysunizade Mehmed Efendi (1512-1569), Ankara’lı Şair Hekim Nidai (1502-1570), Türk Hat Sanatı, Kayseri 1990, s. 42-43; Ali Rıza Karabulut, “Hekim Şaban Nidâî’nin Eserleri”, a.e., s. 68-94; Nurten Çankaya, “Osmanlılarda Manzum Tıp Eserleri: Hekim Nidâi ve ed-Dürrü’l-Manzûm”, P Sanat Kültür Antika, sy. 27, İstanbul 2002, s. 80-91; Nil Sarı, “Hekimbaşı”, DİA, XVII, 162; Ahmet Özel, “Kaysûnîzâde”, a.e., XXV, 105-106.

Sadettin Özçelik